Evlilik sisteminde eşler birbirlerine sevildiğini değerli olduğunu hissettirir?

Otuz yıllık evlilik danışmanlığı deneyimlerimde eşlerin en sık yaşadıkları sorun evlilik sisteminde değerli olduklarını hissedememeleridir. Önemsenmek insanın varoluşsal ihtiyacıdır.

Evlilik sisteminde eşler birbirlerine sevildiğini değerli olduğunu hissettirir?

Otuz yıllık evlilik danışmanlığı deneyimlerimde eşlerin en sık yaşadıkları sorun evlilik sisteminde değerli olduklarını hissedememeleridir. Önemsenmek insanın varoluşsal ihtiyacıdır.

Her insan birbirinin farkına varır varmaz, düşsel bir yolculuğa başlar: İletişimin başlamasıyla her bir bireyin iç dünyası, varoluşuna yönelik beş soruya bu iletişim ortamının içinde yanıt bulmaya çalışır. İnsanoğlu varoluşunu, diğer insanlarla ilişkileri içinde tanımlar.

 Doğan Cüceloğlu, bireyin iletişim ortamında sezgisel olarak sorduğu bu beş soruyu şöyle sıralar:

Beni umursuyorlar mı?

Kabul ediliyor muyum? Beni olduğum gibi, yargılamadan kabul ediyorlar mı?

Değerli miyim? Beni vazgeçilmez ve eşsiz olarak görüyorlar mı?

Yeterli miyim? Beni becerikli, bir şeyler yapabilecek güçte görüp yapabileceğime güveniyorlar mı?

Sevilmeye layık mıyım? Beni ben olduğum için özleyip, benimle zaman geçirmek istiyorlar mı?[1]

Bu soruların her biri, insan varoluşunun farklı birer boyutunu ifade etmektedir. Her bir insanla karşılaştığımızda, her bir iletişim ortamında varoluş sorgulanır. Evlilik hayatımızda,  kendi ailemizde ve okul yaşantımızda hep sorgulamışızdır. Başkalarının bize hissettirdikleri ile bu soruların yanıtını oluşturmuşuzdur.

            İnsan; farklı kişilerle olan ilişkilerde yepyeni bir harita çizer. Daha önceden hiç yapı oluşturmamış gibi yeni yollar arar. Her yeni ilişkide yeniden sorgular, defalarca kez yeniden belirlenen bir haritadır bu.

Birey, kimi zaman yeni tanıştığı kişiler arasında varoluş veya yok oluşunu, “kaale alınma, umursanma” boyutuyla test eder. Kimi zaman, sana gereksinimi olmadan, seni isteyen, sensiz olabilecekken, seninle olmayı tercih eden kişinin bakışlarında “sevilme, özlenme” boyutunu arar.

 Bazen de, kendisini geliştirici, güvenli bir ortam olup olmadığını test eder; kurduğu arkadaşlıklarda  “yargılanmadan, kabul edilme” boyutunu arar. Kimi zaman, ayırt etmek ister içindeki kıpırtılarla, dışındaki ondan beklen rolleri;  “değerli, vazgeçilmez, eşsiz olma” boyutuyla test eder. Bazen de, birleştirmek ister içindeki kopukluklarla, dışındaki olayları; “yeterli, becerikli, güvenilir olma” boyutunu test eder.

1.    Birey,  umursanmak ister

İletişim, iki insan birbirini fark ettiğinde başlar ve bu iki insan birbirini umursadığında devam eder.  Sabah eşinize “günaydın” dediniz.  O da yüzünüze bile bakmadan kafasını çevirdi, gitti. Ya da eşiniz o gün özel bir yemek yaptı, siz yemeği yediniz ama hiçbir şey demediniz. Eşinizin aklına gelen soru: “Ne zamandan beri bu insan için ben yokum?” Bu sorunun yanıtı sizin varoluş haritanızda gizlidir; eğer benzer yollardan daha önce defalarca kez geçtiyseniz nereye varacağınızı bilirsiniz. Geçmiş yaşantıların izlerine göre durumu yorumlarsınız. Geçmişte umursanmak için ailenizle mücadele vermişseniz genellikle “beni umursamıyor, ben bu ilişkide yokum.” diye yorumlar, üzülür veya eşinize kızarsınız.

Ya da  “Her zaman beni umursardı bugün bir şey olmuş.”  diye de yorumlayabilirsiniz.  O zaman öfkelenmezsiniz ve daha anlayışlı davranırsınız. Bu yorum farklılıklarını kişinin geçmişte yaşadıkları, varoluş haritasında yer edenler belirler.

Eşler arasında birbirlerini umursadığını gösteren bazı davranışlar:

Eşler birbirinin sınırına girmemelidir; onun adına karar vermemeli, fikrini sormalıdır.

Eşin sorumluklarını ve görevlerini önemsemeli, ona yardımcı olmalıdır. Yaptığı işi küçümsememelidir.

Yaptıklarını takdir etmeli, kendileri için önemini belirtmelidir.

2.    Birey, kabul edilmek ister.

Pek çoğumuz için en önemli olan şey ilişkilerdir. Anne-babamızla, kardeşlerimizle, arkadaşlarımızla, öğretmenlerimizle, sevgilimizle, eşimizle, amirlerimizle hayatımız boyunca farklı türlerde ilişkiler içerisine gireriz. Diğer kişilerle bir arada olduğumuzda, onlar tarafından “kabul edilmek” isteriz. Bizi kabul etsinler diye, onlarla  ya da kendimizle çatışırız. Bazen, sırf kabul ve takdir görmek için, bağımlılıklar kurarız ya da onların bizi kabul edeceği şekilde davranırız. Güzel kıyafetler giyeriz, süslü konuşuruz. İletişim içinde bulunduğumuz kişilerin bize verdiği mesajlarda kabul görüp görmediğimizi anlarız.

Bize söylenen eleştiri niteliğindeki sözler kabul görmediğimizi hissettirir.

“Ne biçim yürüyorsun?”

“Kapı gibisin!”

“Biraz az ye, spor yap, zayıfla.”

      “Saçını kısa kestir.”

      “Saçını sarıya boya.”  gibi sözler kendimiz gibi değil, başkalarının istediği gibi olmamız gerektiği mesajını verir. Kişi bir seçim yapar o an. Ya kabul görmek için onların istediği şekilde davranır,  maskesini takar ya da içinden geldiği gibi davranır, onlarla karşı karşıya kalır.

3.   Birey; değerli, vazgeçilmez olmak ister

Bir insan, kendini, kendinden daha büyük bir bütünün vazgeçilmez bir parçası olarak gördüğü zaman değerli hisseder.  İnsan kendini; vazgeçilmez, yeri doldurulamaz, emsalsiz biri olarak görmek ister.

Çoğumuzun çocukluk yaşantısı örselenmişliklerle doludur. “Sen yapamazsın, yaptığın iş güzel olmamış, beceriksizsin, eline iş yakışmıyor.”  gibi sözleri çoğumuz çocukluğumuzda duymuşuzdur. Bu sözler bizde yetersizlik ve değersizlik duyguları oluşturmuştur. Bu yetersizlik duygusu yetişkin olduğumuzda ya aşırı bir özgüven, kendini beğenmişlik boyutunda ya da tam tersi çekingen yapı ile kendini gösterir. Bunun için kendini gereğinden fazla öven kişilerin, kendini beğenmeyen, yetersizlik duygusu içinde olan kişiler olduğu söylenebilir.  Bu yetersizlik duygusu, kişinin bir makama geldiğinde astlarını ezerek kendini değerli hissetmesi davranışında da gözlemlenebilir.  Büyüklerin söylediği şu söz çok yerindedir: “Dolu başak boynunu yere eğer,  içi boş olan çok ses çıkarır.”  Kendisiyle barışık olan kişiler alçak gönüllüdürler.

            Evlilik ilişkisi içinde de değerli olduğumuzu bilmek isteriz. Eşimizin sözleriyle, davranışlarıyla bunu bize hissettirmesini isteriz.  Eğer eş “Sen bir sus!”,  “Fikirlerini kendine sakla.” , “ Her şeye burnunu sokma.” gibi sözler söylerse karşıdaki eşe önemsiz olduğunu hissettirir.

“Siz kendi ailenizin yanında eşinize değer verirseniz, sizin aileniz de eşinize değer verir.”

Karşıdaki eşe önemli olduğunu hissettiren bazı sözler:

“Herkes oturmadan yemeğe başlanmaz.” (Biz bilinci)

“Anneniz gelmeden yemeğe başlamam.”(Anneniz benim için değerli.)

Kız, annesi ile birlikte perde beğenirken “ Anne, bir de Gökhan’ın (kızın eşi)  fikrini alayım.” der. (Gökhan benim için önemli mesajı)

Birbirini merak etmek; “Seni bugün göremedim, nasılsın? …özledim.”, “Gözlerim her yerde seni aradı.” (Sen benim için önemlisin mesajı)

“Çok yoruldun, sana yardım edeyim.”

“Senin için ne yapabilirim?” gibi.

4.   Birey, yeterli olmak ister.

Yeterlilik boyutunun anlamı şudur: Her insan kendini güçlü ve güvenilir görmek ister. İnsanların bu gereksinimi, doğuştandır. Bu gereksinim, çocuğun içinde yetiştiği ortamda değişik derecelerde karşılanır ya da hiç karşılanmaz.

            Hayatımız boyunca kendi çapımızda küçük de olsa yapmak istemediklerimiz vardır. Başarmak isteriz.   Bize güvensinler, “O, her işin altından kalkabilir.” desinler, isteriz. Bir işe yaramayı, yaptığımız işin de görülmesini isteriz. Eşler birbirinin yaptığı işleri görüp, kendisi için önemini vurgulayıp takdir ettikçe karşıdaki eşe yeterli olduğunu hissettirirler.

Karşıdaki eşe güçlü olduğunu hissettiren bazı sözler:

“ Makineyi tamir ettin, tamirciye vereceğimiz para cebimize kaldı, çok teşekkür ederim. ”

“Anneniz harika domates çorbası yapar.”

“Yatırım konusunda babanıza güvenirim. O işlerle ilgili araştırma yapar.”

“Bu konuda uzman anneniz, ona soralım.”

“Eşyaları yerleştirirken bir de babanızın fikrini alalım. O tehlike yaratan durumları önceden görür.”

“Babanız mangal işinde çok başarılıdır.”  gibi sözler eşlerin güçlü olduğu özelikleri gösterir.

5.    Birey, sevilmek ve özlenmek ister.

            Sevilmek ve özlenmek insanın temel ihtiyaçlarındandır. Sevildiğini hissetmek insanların kendine güvenini artırır, daha girişken ve üretken olmasını sağlar.  Hatta sevilmek ve özlenmek tüm canlıların temel ihtiyacıdır. Hayvanların ve bitkilerin de kendilerinin sevildiklerini hissettiklerinde daha farklı davrandıklarını destekleyen çalışmalar vardır.

Eşi tarafından sık eleştirilen kişi sevilmediğini düşünür.

“Ağzındaki lafı geveleyip durma, söyle ne diyeceksen.”

“Ne işe yararsın bilmem ki…”

“Sen de erkek misin?”

“Ne beceriksiz kadınsın.”

“Kılıbıksın, annenin sözünden çıkmıyorsun.”

“Senin kadar pısırık bir erkek görmedim.”  gibi kırıcı sözler insana sevilmediğini hissettirir.

             Bireyler aile sisteminde bu beş varoluş boyutlarını eksiksiz yaşayabilmelidir.  Eksik bırakılan bir ihtiyaç, sistem içinde kişinin mutsuz olmasına neden olur. Çatışmalar başlar.  Bazen de ihtiyaç dışardan başka kanaldan giderilmeye çalışılır. Sistemin enerjisi bölünür. Doğa boşlukları sevmez, eksik bırakılan yön başka şekilde tamamlanır. Örneğin; sağ kolu olmayan bireyin sol kolunun diğer insanlara göre daha güçlü olması, görme sorunu olan birinin koku alma duyusunun daha güçlü olması gibi.  İlişkilerde de boşluklar kaldığında birey bunu başka şekilde telafi etme yoluna gider.

Eşinize sevginizi nasıl hissettireceksiniz?

Erich Fromm “Sevme Sanatı” adlı kitabında sevginin dört göstergesini şöyle açıklar:

            1-Bir şeyi seviyorsan ona karşı İLGİN olmalı.

Sevdiğin kişiye zaman ayırmalısın, birlikte bir şeyler yapmalısın. Onun ilgi alanına giren konularla sen de ilgilenmelisin. Bir söz vardır: “Bir insanı incitebilecek en kötü davranış, ondan nefret etmek değil, ona karşı kayıtsız davranmaktır.”

“İlgisizlik, insaniyetsizliğin ana prensibidir.” Bernard Shaw

Eşinize karşı ilginizi devam ettirmelisiniz, o zaman eşiniz sevildiğini hissetmeye devam eder.   Eşlerden biri ilgisini kaybettiğinde diğer eş de bundan etkilenir. Sorunlar yaşanmaya başlar. Şems-i Tebrizi’ nin: “Çevrenizde ilgi uyandırmak istiyorsanız, başkaları ile ilgilenmeyi biliniz.”  sözü çok yerinde bir nasihattir.

 2.Bir şeyi seviyorsan BİLGİN olmalı.

Sevdiğin şey konusunda araştırma yapmalısın, bilgi sahibi olmalısın. Sevdiğin kişi neye kızar? Neyi sever? Neye heyecanlanır? Hayalleri nedir? Nasıl bir işle uğraşır? gibi konularda bilgin olmalıdır.  Çoğu kişi sevdiğinin kızdığı şeyleri bilir ama onu heyecanlandıran şeyleri bilmez.

3.Bir şeyi seviyorsan SAYGIN olmalı.

Özelikle kriz anlarında saygıyı kaybetmemelisiniz. İlişkilerde öfkeliyken dahi kırıcı sözler söylenmemelidir. Kişinin, etkileşim içinde bulunduğu insanların varlığını kabul edip kendi özgürlüklerinin sınırını onların özgürlüklerini düşünerek belirlemesi saygı ifade eder. Eşler birbirinin özgürlük sınırlarını koruyabilmeli, kişiliklerini rencide eden söz ve davranışlarda bulunmamalıdır.

   4.Bir şeyi seviyorsan SORUMLULUK olmalı.

Sevdiğiniz şey için emek harcamalısınız, sorumluluk almalısınız, sonuçları göğüslemelisiniz.

Mevlana: “Uğruna fedakârlık yapamayacağın sevgiyi, yüreğinde taşıyıp da kendine yük etme.” demiştir.

           

Aile bir ekiptir ve aile içine yer alan üyeler kendi ve birbirlerinin iyi olması için emek vermelidir. Ailedeki her bireyin sorumlulukları ve sınırlı özgürlükleri vardır.  Aile içinde sorumlulukların paylaşılmasında ve özgürlüklerin yaşanmasında bir denge olmalıdır. Tıpkı tahtarevalli oyununda olduğu gibi iniş-çıkışlar olmalı. Ama çoğu zaman yükün ağır tarafını taşıyan aynı kişi olursa memnuniyetsizlikler başlar ve çatışmalar çıkar.

 

Bu makale 24 Haziran 2024 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Psk. Gülay Korkut

Psikolog Gülay KORKUT,  Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü 1991 yılında lisans eğitimini tamamlayarak mesleki hayatına başlamıştır.  – “Ergen ile İletişim Anne Baba Rehberi”, “Bir Yastıkta Kocayalım Sağlıklı Evlilik Okulu El Kitabı”, “Boşanmada Psikolojik İlkyardım” ve “Çocuk İhmal ve İstismarı Önleme” isimlerinde 4 kitabı bulunmaktadır. – 2011 yılından bu yana Denizli Büyük Şehir Belediyesi ile “Sağlıklı Evlilik Okulu” projesinde yeni evlenecek olan çiftlere evliliğe hazırlık eğitimi vermektedir. – Evlilik ve Aile Danışmanlığı, Travma ve yas eğitimi, Krize Müdahale eğitimi, çocuk resimleri ve testleri,  Boşanma ve yardım konularında eğimler almıştır. Gülay Korkut, evli ve 2 çocuk sahibi olup 30 yıldır danışanlarına Denizli’ de hizmet vermektedir. Katıldığı Diğer Eğitimler: Aile Aile ve Evlilik Terapisi- Prof.Dr.Hürol Fışıloğlu-201 ...

Etiketler
Evlilik Sisteminde eşler birbirlerine sevildiğini değerli olduğunu hissettirir?
Psk. Gülay Korkut
Psk. Gülay Korkut
Denizli - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube