Hygge (Hüga)
Son 40 yıldır dünyanın en mutlu 5 ülkesi sıralamasına girmeyi başaran Danimarka'da mutluluğun sırlarından biri olan Hygge son yıllarda adına en çok kitap yazılan, haber konusu edilen ve bunun da ötesinde artık üniversite kürsülerinde ders olarak da okutulmaya başlanan bir kavram.
Peki, nedir bu Hygge?
Aslında bu kavramın Danimarka dışındaki dillerde pek karşılığı yok. Norveççe dilinde "huzur, yatışmak, rahatlamak" gibi anlamalara gelen bu kavram İngilizce dilinde sarılmak anlamına gelen ‘’hug’’ kelimesi ile de bağlantılı sanırım. Danimarka kültüründe ise içten, samimi, sıcak, rahat bir ev duygusu olarak tanımlanıyor. Bu kavramın Danimarka kültüründe ve Danimarka halkının mutluluğunda o kadar büyük bir rol oynadığı düşünülmüş olacak ki, Amerika ve İngiltere’de üniversitelerde ‘hygge’ dersleri verilmeye başlanmış.
Hygge'nin temelinde basit şeylerden zevk alma durumu var. Hayatı sıradanlaştıran, amiyanelikten uzak, an'a odaklı bir yaşam ortamı oluşturma felsefesine dayanan bir kavram hygge. Örneğin evde yapılacak basit bir etkinlikten keyif almak; bir kahve veya kek mesela. Sıcak bir odada battaniye altında kitap okumak mesela. Ya da ailecek birlikte yemek masasında sohbet etmek.Tamamen sıradan, olağan şeylerden mürekkep anlayacağınız. "E biz bunları zaten yapıyoruz." aslında dediniz değil mi?
Lakin hygge sadece güzel, hoş ve sıcak bir ortamla sınırlı değil. Aile, dost ve arkadaşlarla çıkarsız bir yakınlık ve eleştirellikten uzak bir iletişim kalıbı hygge'nin yaşamsal bir nüansı.
Şimdi bir aile toplantısı hayal edin. Kimsenin birbirini iğnelemediği, yargısız, eleştirisiz, suçlamasız bir dil kalıbı. Herkes sofranın kurulmasına yardımcı olmuş, herkes sofraya bir güzellik katmış, herkes sofraya kendinden bir şeyler eklemiş... Kimse bir diğerinden daha üstün olduğunu kanıtlama derdinde değil. Kimse "ben daha iyi aşçıyım"ın derdinde değil. Kimse paratoner gibi tüm dikkatleri üstüne çekme gayretinde değil. Tamamen içten, tamamen sıcak, tamamen doğal...
Herkes ortamda olmaktan keyif duyuyor, neşeli ve ilgili. Suratı asık kimse yok. Ne politika, ne sorunlar, ne de çıkar ilişkileri üzerine konuşmalar var... Herkes yemeğin, sohbetin ve beraber olmanın lezzetini almaya çalışıyor.
Kültürümüzü düşündüğümüzde sanki biraz ütopik gibi mi? İnsan nasıl sıyrılabilir tüm bunlardan? Nasıl yaşanan an' a odaklanabilir? Yaşam ve insanın fıtratı bu kadar karmaşık ve ve çeşitliyken böylesi bir tablo nasıl oluşturulabilir?
Tersinden bakarsak aslında ütopik olmadığını görebilmek mümkün. Zira Danimarka halkının fertlerinin de her adem evladı gibi benlikleri, sıkıntıları, kompleksleri ve zaafları var. Ama Danimarka halkı bunu yıllardır yapabiliyor. Çünkü ‘Hygge’nin yazılı olmayan bir kuralı var. Kapıdan girerken egomuzu dışarıda bırakmak. Hygge'yi bu denli özel hale getiren püf nokta işte burası. Herkes maskelerini dışarıda askıya asarsa ve sadece özümüzdeki iyilik ve güzellik mayasına odaklanırsak; kendimize, egomuzdan koruyan bir fanus geliştirmiş oluruz. İşte Danimarka halkının yapmayı başardığı şey de tam olarak bu.
Mutlu, huzurlu, kaliteli ve uzun bir yaşam için akraba, eş dost, arkadaş vb ilişkilerin ne kadar yaşamsal öneme sahip olduğunu gösteren yüzlerce araştırma var. Bunlardan belki de en önemlisi Harvard Üniversitesi'nde gerçekleştirilen ve 1938’de başlayıp, tam 75 yıl süren araştırma. Bu araştırmada bilim adamları iki grubu incelemişler. İlk gruba Harvard Üniversitesi’nde 2. sınıfa giden 268 erkek öğrenci, ikinci gruba ise Boston’da fakir bir mahallede yaşayan 12-16 yaş arası 456 erkek çocuğu alınmış. Araştırmacılar her iki yılda bir katılımcılara hayatları hakkında anketler yapmış; iş tatminleri, evlilikleri, sosyal hayatları hakkında sorular sormuşlar. Her beş yılda bir de kan testi, röntgen, idrar testi ve eko kardiyogram gibi sağlık taramalarından geçirmişler.
Araştırmanın başında "Y Kuşağı Gençleri"ne yaşamda en önemli hedeflerinin ne olduğu da sorulmuş. Cevaplar arasında en yüksek yüzdeyi zengin olmak ve ünlü olmak almış. (%80’i zengin, %50’si ünlü olmak istediklerini söylemiş! Aslında her ikisi de aynı kapıya çıkıyor sanırım.)
Araştırmanın dördüncü dönem koordinatörü Psikiyatri Doktoru Robert Waldinger Kasım 2015’de yaptığı TED konuşmasında 75 yılın sonunda araştırmadan iyi bir hayat yaşamakla ilgili çıkan 3 dersi şöyle açıklıyor:
"Yakınlarınızla aranızda güçlü bağlar kurun."
"Her iki grupta da eşleri, aileleri, arkadaşları ve içinde yaşadıkları cemiyet ile yakın ilişkiler ve güçlü bağlar kurabilenlerin daha mutlu oldukları ve daha uzun yaşadıkları tespit edildi.
Yalnızlığın ise tam tersine öldürdüğü fark edildi! İstemedikleri halde yalnız kalanların daha az mutlu oldukları, fiziksel ve ruhsal sağlıklarının daha kötü durumda olduğu görüldü. Yalnızlığın hastalık ve ölüm riskini arttırdığını gösteren daha pek çok araştırma mevcut. "
"Tatmin edici ilişkiler yaşayın."
"Araştırmacılar 50 yaşına gelenler arasında kimlerin en uzun yaşayacağını tahminlemek için yaptıkları çalışmada, yaşam süresini belirleyen en önemli faktörün kolesterol seviyeleri değil, ilişkilerinde ne kadar tatmin duydukları olduğunu tespit etmiş! 80 yaşında en sağlıklı kişilerin, 50 yaşında en tatminkar ilişkilere sahip olanlar olduğu görülmüş.
Sadece birileriyle ilişkide olmak veya kaç tane arkadaşınız olduğu iyi bir hayat için yeterli değil. Daha önemlisi nasıl ilişkiler yaşadığınız. Araştırma, bekar kalanların, sürekli kavga eden evli çiftlere göre daha mutlu olduğunu tespit etmiş. Sıcak ve samimi bir sosyal ortam sağlığı korumak için çok önemli. "
"Sizi destekleyen bir eşle sağlam bir beraberlik yaşayın."
"İlişkiler beyin sağlığınızı da etkiliyor. 50 yaşına kadar sağlam evlilikler veya uzun süreli beraberlikler yaşayanların hafızalarının yaşamayanlara göre daha iyi olduğu görülmüş."
''Sadece sevmek için zaman var''
Dr. Waldinger konuşmasını Mark Twain’den çok güzel bir alıntı ile bitirmiş:
"ZAMAN YOK - HAYAT ÇOK KISA; KAVGALAR, KALP KIRMALAR, ÖZÜRLER, HESAP SORMALAR İÇİN HAYAT ÇOK KISA.
SADECE SEVMEK İÇİN ZAMAN VAR."
Bazen ekonomik sıkıntılar, bazen başarı hırsı, bazen başka sebeplerle yakınlarımızı önemsemediğimiz, kırdığımız, ilişkilerimize özenmediğimiz oluyor. Ama 75 yıllık bu çalışma da gösteriyor ki, ömrümüzün sonunda iyi bir hayat yaşadım mı diye geriye dönüp baktığımızda, her şeyden önemlisi karşılıklı sevgi üzerine kurulu ilişkiler olacak.
Elbette ki, herkesten her an melek gibi davranmasını bekleyemeyiz. Ancak sadece birkaç saat için herkesin kendi iyi taraflarını öne çıkartıp pozitif ve yapıcı bir tavır takınması mümkün. İşte hygge'nin özünü bu oluşturuyor. Ne kadar zor olsa da yaşanmaya değer gibi gözüküyor. Bunu sürekli yapmak belki de sihirli bir etki oluşturabilir. Kim bilir.
UNUTMAYIN!
SADECE SEVMEK İÇİN ZAMAN VAR.