Genetik Danışmanlık
Genetik danışmanlık; kişi henüz var olmadan önce ebeveynlerin gebelik planlaması ile başlayan; gebelikte ve doğum sonrasında tüm hayat boyunca süren; bireyin sağlık durumu ve hastalıklarıyla ilgili yatkınlık ve risk durumlarını genetik ve çevresel faktörlerle birlikte değerlendiren bir yaklaşımdır. Çocuk sahibi olmayı düşünen çiftler, gebelik kayıpları olan veya gebelik sağlamada problem yaşayan çiftler, gebelik sırasında herhangi bir sorunla karşılaşan çiftler, ailesinde kalıtsal (kromozomal, tek gen veya multifaktöryel) bir hastalık hikayesi olan sağlıklı bireyler, kalıtsal bir hastalık tanısı konulan veya kalıtsal bir hastalık için taşıyıcı olduğu saptanmış bireyler, aklında genetik, kalıtım, sağlık ve hastalıklar hakkında sorusu olan herkes Tıbbi Genetik uzmanından alacakları genetik danışmanlıktan yararlanabilirler.
-
- Kalıtsal Hastalıklar
Ebeveynlerden aktarılan bozuk gen veya kromozomlardan kaynaklı görülen hastalıklara kalıtsal hastalık denilmektedir. Kalıtsal hastalıklar kromozomal hastalıklar, tek gen hastalıkları ve multifaktöryel hastalıklar olarak sınıflandırılır. Kromozomal hastalıklar, kromozomlarda sayısal veya yapısal sorunların neden olduğu hastalıklardır. Tek gen hastalıkları tek bir gende patojenik (hastalık yapıcı) bir varyant (mutasyon) nedeniyle ortaya çıkan hastalıklardır. Multifaktöryel hastalıklar ise genetik faktörlerin yanında çevresel faktörlerin de rol oynadığı Tip 2 Diyabet, Koroner Arter Hastalığı, Hipertansiyon ve kanser gibi tüm dünyada en yaygın görülen ve en fazla ölüme neden olan hastalıklardır.
-
- Nadir Hastalıklar
Nadir Hastalık tanımı ülkeden ülkeye değişmektedir. Avrupa’da ve Türkiye’de 2000 kişide bir ya da daha az sıklıkta görülen hastalıklara nadir hastalıklar denilmektedir. ABD’de 200.000’de bir, Japonya’da ise 50.000’de bir veya daha az sıklıkta görülen hastalıklar nadir hastalık olarak kabul edilmektedir. Nadir hastalıkların herbirinin görülme sıklığı dünya üzerinde farklıklık göstermektedir. Ailevi akdeniz ateşi (FMF), Akdeniz anemisi (Beta talasemi), Behçet hastalığı gibi bazı nadir hastalıklar dünyanın pek çok bölgesinde oldukça seyrek görülürken, Türkiye’nin de dahil olduğu Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde çok daha sık görülmektedir. Nadir hastalıkların %80’i genetiktir. Genetik hastalıkların tamamı Nadir Hastalıklar grubuna dahil edilmekle birlikte her nadir hastalık genetik değildir. Çok nadir görülen bazı enfeksiyon hastalıkları, otoimmün hastalıklar ve bazı kanserler genetik dışı Nadir Hastalıklar sınıfındadır. Hastaların yarısı yenidoğan-çocukluk çağında olup diğer yarısı yetişkin hastalardan oluşmaktadır. Nadir Hastalıklar klinik olarak çok heterojendir. Çok farklı doku, organ ve sistemleri etkiler. Kronik ve ilerleyici hastalıklardır. Ciddi fiziksel ve mental hasarlara neden olurlar, çoğunlukla etkili tedavileri yoktur ve ölümcüldür.
-
- Kromozomal Hastalıklar
Kromozom, çift zincir DNA sarmalının paketlenmiş halidir. Bu paket sayesinde DNA dağılmaktan ve parçalanmaktan korunduğu gibi kapladığı hacimden de tasarruf edilmiş olunur. Her insanda 23 adet anneden, 23 adet babadan gelen toplam 46 adet kromozom bulunur. Bu kromozomlardan iki tanesi X ve Y kromozomu olarak adlandırılan cinsiyet kromozomlarıdır. Diğer 22 çift kromozom ise 1’den 22’ye kadar büyüklüklerine göre numaralanan otozomal kromozomlardır. Kromozomlar normalde çok iyi korunmalarına rağmen özellikle hücre bölünmesi esnasında kromozomlarda yapısal veya sayısal bozukluklar görülebilir. Bu bozukluklar kromozomal hastalıklara neden olur. En sık görülen kromozomal hastalık normalde iki adet olması gereken 21 nolu kromozomdan 3 adet olması ile karakterize Trizomi 21 yani Down Sendromu’dur. Cinsiyet kromozomu olarak tek X koromozomunun görüldüğü 45,X Turner Sendromu, 47,XXY Klinefelter Sendromu diğer göreceli olarak yaygın görülen kromozomal hastalıklardandır. Sayısal bozukluklar dışında kromzomlarda yapısal sorunlar da ortaya çıkabilir; kromozom parçalarında kayıplar (delesyon) veya artışlar (duplikasyon), kromozomlar arasında parça değiş-tokuşu (translokasyonlar), anormal yapıda kromozomlar (halka kromozom, marker kromozom) gibi. Bu gibi yapısal kromozomal bozukluklar gebelik kayıpları veya doğum sırasında saptanan çok farklı belirtilerle kendini gösterebilmektedir.
-
- Prenatal Tanı
Gebelik sırasında fetüse (anne karnındaki bebeğe) ait örnekler üzerinde yapılan tanı testlerine prenatal tanı denilmektedir. Gebelikte yapılan ikili ve üçlü tarama testlerinde yüksek risk saptandığında, ultrason görüntülemelerinde herhangi bir anomali veya şüpheli bir durum gözlendiğinde, ebeveynlerde kromozomal hastalık veya tek gen hastalığı için taşıyıcılık durumu olduğunda prenatal genetik testler yapılabilir. Prenatal tanı amacıyla amnion sıvısından, koryon villüs örneğinden, kordon kanı örneğinden sitogenetik veya moleküler genetik testler yapılabilir. Günümüzde prenatal tanı amacıyla gebeden alınan kandan fetüse ait DNA ayrılarak genetik test çalışmak mümkündür. Gebe ve fetüs için herhangi bir hayati risk oluşturmadan yapılan bu teste non-invaziv prenatal test (NIPT) denilmektedir.
-
- Kanser Genetiği
Kanser tüm dünyada görülme sıklığı sürekli artan, ölümlerin en sık nedenleri arasında yer alan hastalıklardandır. Kanserlerin yaklaşık olarak %10’u kalıtsal olsa da, tüm kanserler genlerdeki bozukluklar sonucu ortaya çıkan genetik bir hastalıktır. Kalıtsal kanser vakalarında genetik test ile risk altındaki bireyler kanser ortaya çıkmadan tespit edilir, kanseri önleyici tıbbi müdahalelere imkan sağlanır, birey yakın takip, sık tarama ve erken tanıyla hayati risklerden korunur. Kalıtsal olsun veya olmasın, tüm kanserlerde kanserin tanısında, tiplendirilmesinde, evrelendirilmesinde ve doğru tedavi seçiminde genetik testler kullanılır.
-
- Nutrigenetik/Nutrigenomik
Genetik farklılıklar kişilerin besinlere verdiği cevabı etkiler. Bazı bireyler süt şekeri laktozu sindirebilirken, bazı bireyler ise sindiremez. Bunun nedeni laktozu sindiren laktaz enzimini kodlayan genin 2 yaşından sonra inaktif hale geçmesidir. Bazı bireylerde bu gen hızlı bir şekilde tamamen inaktif hale gelirken, bazı bireylerde daha daha yavaş bir süreçte inaktif hale geçer. Bazı bireylerde ise laktoz şekerini sindiren laktaz enzimini kodlayan gen aktif halde çalışmaya devam eder. Bu ve benzeri şekilde genlerdeki genetik farklılıklardan dolayı besinlere verilen cevaplardaki farklılıkları inceleyen alana Nutrigenetik denilmektedir. Aynı zamanda besinlerin de genlerin üzerinde etkileri vardır. Bazı besinler bazı genlerin veya gen ürünü enzimlerin çalışmasını artırabilir veya azaltabilir. Besinlerin genler üzerindeki etkilerini inceleyen alana da Nutrigenomik denilmektedir. Gıdalar genlerin ve gen ürünü enzimlerin doğru şekilde çalışması için gerekli olan vitaminleri, mineralleri ve mikro-besinleri içerir. Bu nedenle çocukların sağlıklı büyümesi ve gelişmesinde, yetişkinlerin de sağlıklı bir hayat sürdürmesinde gıda ve gıda takviyelerinin önemi büyüktür. Ayrıca sağlığımız için oluşturdukları risklerden dolayı bazı besinlerin alınması sınırlanmalı, bazılarının alımı da tamamen kesilmelidir. Hangi vitamin, mineral ve besin desteği çeşidine ihtiyacımız olduğunu, hangisinden kaçınmamız gerektiğini nasıl bileceğiz? Bu soruların cevabı Nutrigenetik testlerde. Bireyler genetik yatkınlık ve risklerine göre beslendiğinde daha sağlıklı ve başarılı kilo kontrolü sağlayacakları gibi, Tip 2 Diyabet, Kalp hastalıkları, Kanser, Alzheimer gibi bir çok kronik hastalık riskini en aza indirmiş olurlar.
-
- Epigenetik
DNA dizisinde değişikliğe neden olmadan genlerin çalışmasını etkileyen mekanizmalara Epigenetik denilmektedir. Epigenetik mekanizmalar sayesinde çevresel faktörler genlerin çalışmasını etkilemekte, genlerimiz de çevresel faktörlere hızlı ve geri döndürülebilir cevaplar verebilmektedir. Organizmanın maruz kaldığı en önemli çevresel faktör beslenmedir. Besinlerin genler üzerindeki etkilerini inceleyen bilim dalı Nutrigenomik olarak adlandırılır. Söz konusu etkiyi sağlayan epigenetik mekanizmalar arasında DNA metilasyonu, kromatinlerde histon asetilasyonu ve metilasyonu, kromatin düzenlenmeleri, mikroRNA ve lncRNA gibi kodlamayan RNA’ların gerçekleştirdiği gen ekspresyonu baskılamaları sayılabilir. Epigenetik mekanizmalar sağlığın korunmasına önemli olduğu gibi, birçok hastalığın ortaya çıkmasında da rol oynarlar. Kalıtsal hastalıklar arasında yer alan multifaktöryel hastalıklar genetik faktörlerin yanı sıra, çoğu zaman genetik faktörlerden daha güçlü şekilde çevresel faktörlerin de rol oynadığı hastalıklarıdır. Epigenetik mekanizmalar söz konusu çevresel faktörlerle genetik faktörler arasında köprü rolü oynar. Multifaktöryel hastalıklar tüm dünyada en yaygın görülen ve en fazla ölüme neden olan Tip 2 Diyabet, Kardiyovasküler hastalıklar ve kanser gibi hastalıklardır.
-
- Farmakogenetik
Vücudumuza giren kimyasalların çoğu karaciğer enzimleri tarafından metabolize edilir, yani parçalanma ve dönüştürülme işlemine tabi tutulur. Hastalıkların tedavisinde kullanılan kimyasallar olan ilaçlar da bundan kaçamaz. Bazı ilaçlar karaciğer enzimleri tarafından parçalanıp etkisiz hale getirilirken, bazı ilaçlar ise inaktif olarak vüdumuza girer ve karaciğerde dönüştürülerek aktif hale gelir. İlaçların karaciğer enzimleri tarafından işlenmesi, bu ilaçların etkin dozlarını, etki sürelerini ve ortaya çıkan yan etkilerini belirlemektedir. Karaciğer enzimlerindeki kişiye özel genetik varyasyonlar bu enzimlerin çalışmasını artırıp azaltmaktadır. Bu nedenle ilaçların etkin dozları, etki süreleri ve yan etki profilleri kişiden kişiye değişmektedir. Birçok hastalıkta ilaçla tedavideki başarısızlıkların altında yatan neden bu kişisel genetik farklılıklardır. Bu farklılıklar gözetilmeden yapılan tedavilerde ya ilaç doz ve süreleri yeterli olmamakta, ya da gareğinden yüksek doz ilaç kullanımına bağlı olarak yan etkiler görülmekte. Farmakogenetik testler sonucu elde edilen verilerle bireyler ilaçları kendilerine özel dozda ve sürede kullanarak hem tedavi başarısı artmakta, hem de yan etkiler azaltılmakadır.
-
- Sporcu Genetiği
Spor çeşitleri temel olarak güç sporları ve dayanıklılık sporları olarak ikiye ayrılır. Güç performansını etkileyen faktörler arasında hızlı kasılan kas lifleri, kas gücü ve anerobik kapasite vardır. Kuvvet/güç sporları, kısa süreli ve patlayıcı güç gerektiren sporlardır. Bu grup içerisinde; halter, disk, gülle ve çekiç atma, 100 m yüzme, masa tenisi ve tenis gibi spor branşları yer almaktadır. Dayanıklılık performansı hücresel metabolizma ve kardiyovasküler fonksiyon ile ilişkilidir. Yavaş kasılan kas lifleri, aerobik kapasite, maksimum kardiyak output, maksimum oksijen tüketimi gibi faktörler dayanıklılık kapasitesini belirler. Dayanıklılık sporları uzun süre düşük-orta şiddetli aktivite gerektiren sporlardır. Uzun mesafe koşuları, kürek çekme, bisiklet sürme, yüzme ve kayak gibi sporlar dayanıklılık sporlarıdır. Basketbol, futbol ve voleybol gibi sporlar hem dayanıklılık hem de güç gerektiren spor dallarıdır. Bir çok gendeki genetik varyantlar bireyin güç ve dayanıklılık sporlarına yatkınlığını etkilemektedir. Genetik altyapı bilinerek yapılan spor tercihlerinde başarılı olma ihtimali daha yüksektir. Bireyin spor ve egzersiz sırasında kas hasarı, yumuşak doku yaralanması ve tendinopati yaşama riski yine genetik altyapısına göre belirlenmektedir. Sporcular genetik yatkınlık ve risklerine göre spor ve egzersiz tercihlerinde bulunursa hem daha başarılı hem de daha sağlıklı ve uzun süreli bir spor hayatına sahip olacaktır.