İlerleyen yaşla birlikte pelvik taban bozukluğu

İlerleyen yaşla birlikte pelvik taban bozukluğu

Pelvik taban değişiklikleri milattan 2000 yıl önce mısır yazıtlarında rahim sarkmasının tarifi ile ilk kez yapılmıştır.  Bu kadar eski tarihi olan hastalığın nedeni  son zamanlara kadar açıklanamamıştır. Geçen yüzyılın başında uterus bağlarının uterusa yaptığı desteğin anlaşılması ile fizyopatoloji hergün biraz daha aydınlanmıştır .  İlk tanımlandığı andan itibaren genellikle kabul edilen pelvik taban değişiklikleri yaşlanmanın ve çocuk doğurmanın bir sonucu olduğudur.

Toplumlardaki artan yaşam süresi beraberinde yaşlı kadın oranının hızla artmasına yol açmakta, bu durumsa yaşam boyunca oluşan pelvik taban değişikliklerinin yol açtığı pelvik taban fonksiyon bozukluğu korunma ve tedavisini zorunlu hale getirmektedir. Pelvik taban değişikliklerine bağlı olarak görülen pelvik taban fonksiyon bozukluğu yetişkin nufusunun yarısını oluşturan kadınların önemli bir sağlık problemidir

Pelvik taban fonksiyon bozukluğu geniş bir klinik spekturumu içeren bir terimdir. Bu spekturumun içerisinde ağırlıklı olarak ön kompartman (mesane) ve arka kompartman(bağırsak) şikayetleri  vardır. Ön kompartman bozukluklarının  en sık iki bulgusu idrar kaçırma  ve organ sarkmasıdır. Arka kompartman bozuklukları ise kolorektal fonksiyonlarla ilgilidir. Bu kolorektal fonksiyon bozuklukları sıklıkla gaz gaita kaçırma ve dışkılama problemleridir. Yaşamı tehdit eden bir sorun olmamasına karşın çoğu kez bu  durumun varlığı kişini yaşam kalitesini bozup onu  zor duruma sokar. Sonuçta tedavi edilmezse sosyal izolasyon seksüel baskılanma gibi durumlara yol açabilir. Toplumdaki yaşlı kadın oranının hızla artması pelvik taban fonksiyon bozukluğundan korunma ve tedavisini zorunlu hale getirmektedir. Bunun gerçekleştirilmesi için problemin çok iyi anlaşılması gerekir.

 Pelvik taban fonksiyon bozukluğu  oluş mekanizması

 Pelvik taban yapılarındaki zayıflık ve/veya yaralanma çoklu şikayetleri de beraberinde getirir. Bu çoklu şikayetler idrar kaçırma gaz gaita kaçırma dışkılama problemleri organ sarkmasını, vajinal gevşeklik ve/ veya seksüel memnuniyetsizliği içerir.

 Pelvik taban fonksiyon bozukluğu için kolaylaştırıcı  faktörler;

  Gebelik, doğum yaralanmaları

  Menapozal durum ve yaşlanma

  Daha önceden geçirilen  bu bölge cerrahisi

  Bağ dokusu patolojileri ile giden medikal durumların varlığı                                              
                                  
   Sigara içimi, obezite, kronik obstüriktif akciğer hastalığı

   Kronik kabızlık durumlarıdır.

Pelvik taban destek dokusunun mekanik olarak parçalanması pelvik taban fonksiyon bozukluğu’nun gelişmesinde temel faktördür.  Bu mekanik bozulmaya gebelik özellikle vajinal doğumlar, daha önce geçirilen pelvik cerrahiler yol açabilir.

Pelvik  tabanın pelvis içi organlara destekleyici görevi pelvik organların bağlarına binen yükü azaltırken bu yapının bozulması bağlara binen basıncın artışına bu ise pelvik taban fonksiyonunda bozulmaya yol açar.  Sonuçta pelvik taban fonksiyon bozukluğu çeşitli derecelerde   görülmeye  başlar.

Pelvik tabandaki görülen değişiklikler ve travmalar fonksiyonu bozar kişide pelvik taban disfonksiyonu ortaya çıkar. Bu duruma yol açan patolojik durumların çoğu gebelik ve özellikle vaginal doğum sonrasında gerçekleşir.

Östrogen eksikliği

Pelvik tabanı oluşturan yapılar östrojenin hedef bölgelerindendir. Bu durum menapoz sonrasında görülen östrojen azlığının ileri yaşlarda ortaya çıkan pelvik taban disfonksiyonunun önemli nedensel faktörleri arasında olduğuna işaret edebilir.  İdrar şikayetlerinin  menapozun hemen öncesi ve hemen sonrasında sık olması  bu dönemde görülen ani östrojen düzey değişikliğinin pelvik taban üzerine olan etkilerini desteklemektedir. Dolaşımdaki östrojen düzeyinin azalması vajinal epitelde kurumaya, vajinal yanma, kaşınma ve ilişki sırasında ağrıya,  idrar şikayetlerine yol açar. Pelvik taban fonksiyon bozukluğu ve eşlik eden patolojilerin yeterince değerlendirilmemesi klinisyenleri yanılgıya düşürüp yanlış tanıya ve yanlış tedaviye ( Örn sık tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu  tanısı gibi) yol açmaktadır. Bu nedenle pelvik taban fonksiyon bozukluğu’nun ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesi çok önemlidir.

Pelvik Taban Disfonksiyonunun Değerlendirilmesi

Pelvik tabanın değerlendirilmesi kullanılan inceleme yöntemine göre kategorilere ayrılabilir.

Çeşitli sorgulama yöntemleri ile idrar şikayetlerinin başlama zamanı ve derecesi, prolapsus, seksüel durum ve dışkı problemleri  hakkında da fikir sahibi olunabilir

İşeme günlüklerinin kullanıldığı yarı objektif yöntemler.

Uluslararası kontinans derneği işeme günlüklerinin hasta değerlendirmesinin asıl bileşenlerinden biri olduğunu belirtmektedir. Bu yöntemle hastaların 24 saat sürecinde kaç kez ve ne kadar idrar yaptığını, 24 saatte çıkardığı ve aldığı sıvı miktarını saptayabiliriz.

Fizik muayene ve laboratuar yöntemlerinin kullanıldığı objektif  yöntemler

 Fizik muayene hastanın muayene odasına girmesi ile başlar ve gerekirse hasta ayaktayken, oturken ve litotomi pozisyonundayken ayrı ayrı yapılır Ayrıca bu grupta idrar incelemeleri, idrar kültürü, böbrek fonksiyon testleri, ürodinamik incelemeler, üretral basınç profili,  kaçak noktası basınçlarının saptanması, elektrofizyolojik incelemeler, anal manometri, anal endosonografi  gibi inceleme yöntemleri sayılabilir .

Pelvik taban fonksiyon bozukluğu üriner, anal inkontinans ve prolapsusa yol açıp yaşam kalitesini ciddi biçimde bozan patolojik bir durumdur. Saptanma sıklığı %17-45 arasında değişim göstermektedir. Benzer şekilde uterovajinal prolapsus nedeniyle yapılan cerrahiler  major cerrahilerin %20’sini oluşturmaktadır.

Pelvik taban fonksiyon bozukluğu zemininde gelişen prolapsus pelvik bası veya vajende kitle gibi tek bir semptomla karşımıza çıkabildiği gibi mesane, bağırsak, pelvik semtomların  birlikte olduğu patolojiler şeklinde karşımıza çıkabilir. Bazı durumlarda vajinal desteğin kaybolması mesane ve üretra fonksiyonunu direkt etkileyerek belirgin semptomlara yol açar. Bazı durumlarda ise ilişki daha az belirgindir. Prolapsusun orta derecede olduğu vakalarda stres üriner inkontinansın tabloya eşlik etmesi şaşırtıcı değildir. Buna karşın prolapsusun hymeni geçtiği ileri evre prolapsus  durumlarında inkontinansın aksine  obstrüktif işeme (kesik kesik işeme uzamış idrar akımı tam boşalma hissinin olmaması prolapsı elle düzeltip sonra işenmesi gibi) semptomları tabloya eşlik edebilir. İleri derecede prolapsusu olan vakalar ayrıca dışkılama problemleri de yaşamaktadır. Dışkılama problemleri arka vajen duvarı desteğinin azalması sonucudur. Fekal inkontinansın toplumdaki oranı ortalama % 1-2 civarındayken prolapsuslu hastaların %7-31’i fekal inkontinans bildirmektedir. Fekal inkontinansın ve pelvik organ prolapsusunun zaman zaman birlikte görülmesi aynı risk faktörlerinin etyolojide rol oynaması ile açıklanır. Uterovajinal prolapsusu olan hastaların yaklaşık 1/3’i ise  obstrüktif defekasyon şikayeti ile başvurur. Bu tıpkı üriner inkontinansın olmağı ileri prolapsus vakaları gibi ek inceleme yöntemlerini gerekli kılar. Buna karşın izole rektoseli olan hastaların büyük kısmında defekasyon problemi yoktur. Bu yüzden bu tür olguların klinikte bir önemi yoktur.

Pelvik organ prolapsusu olan hastalar farklı klinik şekillerde karşımıza gelebilirler. Farklı şikayetler ön planda olabilir. Yapılan bir çalışmada pelvik organ prolapsusu olan 237 hastada  %63 kitle şikayeti, %73 idrar kaçırma şikayeti, % 86 aciliyet hissi, %62’si işeme bozukluğu, %31’i dışkı kaçırma saptanmıştır.

Pelvik organ prolapsusundan  korunmada kısıtlı veriler vardır. Potensiyel yaklaşım kilo verme kronik kabızlıktan kaçınma ağır kaldırmaktan kaçınma gibi yaşam tarzı değişiklikleri ile birliktedir. Bir diğer yaklaşım pelvik taban kaslarının kegel egzersiz programı ile çalıştırılmasını sağlamaktır. Kegel egzersiz programları korunmadaki rolleri henüz çok iyi anlaşılmasa da başlangıç aşamasındaki üriner inkontinans ve diğer pelvik taban hastalıklarının tedavisinde etkili bir yöntemdir.  

Pelvik taban fonksiyon bozukluğunda tedavinin planlanmasında ise patolojinin ne olduğu saptanmalı, cerrahi yada tıbbi  tedavi ona göre belirlenmelidir

Bu makale 9 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Ercan Mustafa Aygen

İlk orta ve lise eğitimim Ankara'da tamamladıktan sonra girdiğim Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1988 yılında mezun oldum
Uzmanlık eğitimimi 1993 yılında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD'da yaptım.
Aynı Üniversitede 1999 yılında doçent 2004 yılında profesör oldum
Halen Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD'da  öğretim üyesi olarak görev yaptım.
2003 yılında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi  Tüp bebek merkezini 2009 yılında Acıbadem Kayseri Hastanesi Tüp bebek merkezini kurdum.
Evli ve iki çocuk babasıyım

Yazarı sosyal medya'da takip edin
Etiketler
Rahim sarkmaları
Prof. Dr. Ercan Mustafa Aygen
Prof. Dr. Ercan Mustafa Aygen
Kayseri - Kadın Hastalıkları ve Doğum
Facebook Twitter Instagram Youtube