En az 4 hafta boyunca ortalama 7-9 yaş civarında görülen, çocuğun evden ya da evde bağlandığı kişiden ayrılmaya bağlı olarak gelişim düzeyine göre beklenenden fazla ve yineleyici olarak kaygı duyması şeklidir.
Çocuk bağlandığı kişileri yitireceğine ya da onların başına bir iş geleceğine inanır. Ayrılma korkusu nedeniyle okula ya da başka bir yere gitmek istemez.
Bu bozuklukta çocuk kendisi için önemli işlevsellik alanlarında yani okulda, okul dışı arkadaş ilişkilerinde ve sosyal yaşantısında güçlükler yaşar.
Bu bozukluğun oluşumunda çeşitli risk etmenleri vardır. Okulla ilgili yaşanan bazı olumsuzluklar, yeni kardeş doğumu, bir yakının ölümü, çocuğun anne-babasından uzun süre ayrı kalması, anne-çocuk ilişkisinde karşılıklı bağımlılık, üzerinde durulan risklerdendir.
Bu korkular uygun ebeveyn tutumları ve okulun desteği ile ortadan kalkabilir.
Yapılan araştırmalar, genetik özellikler ve kalıtımın yanı sıra, çevresel etkileşimlerin ve ebeveyn özelliklerinin de bu bozuklukta belirleyici olduğunu saptamışlardır. Çocuk daha önceki gelişim dönemlerinden geçişte sorunlar yaşamış ve başarısız olmuştur.
Özellikle panik bozukluk tanısı alan annelerin çocuklarında ayrılma kaygısı toplumdaki çocuklara göre çok daha fazla orandadır. Ayrılma anksiyetesi olan çocukların birinci derece akrabalarında da bu bozukluğun görülme riski yüksektir.
Bozukluğun gelişiminde önemli bir etken anne-çocuk ilişkisinin niteliğidir. Çocuğa aşırı düşkün, sorumluluk vermeyen, aşırı disiplin uygulayan, sınırlayan, ya da ihmal eden, örnek olmak yerine sadece ve sürekli uyaran güven vermeyen, suçlayıcı, fiziksel ya da ruhsal sorunları olan ebeveynler çocuğun gelişim aşamalarını sağlıklı bir şekilde atlatmasını engellerler ve bu çocuklar ileride uyum sorunları yaşarlar.
Çocuğun başta ebeveyni olmak üzere tüm çevresi ile kurduğu ilişkide çocuğun mizaç özellikleri ile ebeveynlerin tutum ve davranışları önemli bir rol oynamaktadır.
Buradaki tedavi şekli çok yönlü bir tedavi şeklidir. Yani hem ebeveynlerin hem de çocuğu hedef alan yaklaşımlar kullanılır. Bu yaklaşımlar hem şiddetli vakalarda ilaç tedavisi olabilir. Yapılan araştırmalar ilaç tedavisi ve bilişsel-davranışçı terapilerin birlikte uygulandığı durumlarda %81 bir iyileşme tespit etmişlerdir.