Hepimiz ağrıyan bir dişin korkutucu ve ıstırap verici olduğunu biliriz. Elbette diş hekimleri de bunu bilir. Diş hekimliği mesleği, hastaları rahat ettirebilmek için çok hassas bir yaklaşım sergilemektedir. Hastaların çoğu için söz konusu olan o korku, aslında bilinmeyen bir şeyin yarattığı korkudur. Bu makale, bu konudaki tedirginliği biraz olsun azaltmayı amaçlamaktadır.
Çoğumuz hayatımız boyunca mutlaka bir şekilde diş ağrısı çekmişizdir ve bu rahatsızlığın nedenleri o kadar fazladır ki bunların tümünü burada açmak mümkün değildir. Genellikle akla gelen ilk düşünce, “Eyvah kesin dişim çürüdü” düşüncesidir. Emin olun, hastaların pek çoğu esas nedenin çürük olmadığını öğrendiklerinde mutlu olurlar.
Bir diş ağrısının kaynağını anlamak için ilk olarak dişin anatomisini bilmek gerekir. Dişlerimiz, sinirlere ve onları sağlıklı halde tutan kan damarlarına sahip yaşayan varlıklardır. Dişin fırçaladığımız minesi altında dentin adı verilen diğer bir sert (ancak daha sarımsı) bir mineral vardır. Dentin, dişlerimizin içindeki sinirlerle iletişim kuran binlerce mikroskobik gözenekten meydana gelir. Bu “pencereler” açıkta kaldığında sıcağa, soğuğa, tatlıya veya diğer uyarıcılara karşı hassasiyet oluşturur. Bu gözenekler ayıca diş kökleri içerisinde de belirgindir çünkü diş köklerimizin etrafında bir mine tabakası yoktur.
Diş çürükleri, genellikle dişlerimizin dentin kısmının, bilhassa diş minesi içinde bir bakteri oyuğunun oluşması halinde açığa çıktığı durumlardan biridir. Aşınan mine tabakası ya da bir dolgunun düşmesi de yine bu tubüllerin açığa çıkmasına neden olur ve hastaya rahatsızlık verir. Eğer dişeti çekilmesi ve buna bağlı olarak diş köklerinin açığa çıkması söz konusuysa, sadece bu dişler üzerine bir diş koruyucunun uygulanması yeterlidir.
Dişlerimiz diğer nedenlerden ötürü de incinebilir ve bunlar arasında enfeksiyon, travma veya mobilite gibi daha kapsamlı nedenler de yer alabilir. Hepimiz diş apsesini duymuşuzdur. Bunlar, bir diş enfekte olduğunda ve diş kökü etrafında baskı meydana getirdiğinde meydana gelir. Vücudumuzdaki herhangi bir enfeksiyon için olduğu gibi bu enfeksiyon da yine tıbbi bir profesyonele tedavi ettirilmelidir.
Travma, bruksizm denen diş gıcırdaması gibi kendi kendine meydana gelen uzun süreli rahatsızlıklar şeklinde de görülebilir. Dişlerimizi gıcırdattığımızda sadece dişlerimizin üzerindeki mineyi aşındıran kuvvet uygulamakla kalmaz, aynı zamanda dişeti çekilmesine ve dişlerimizin etrafındaki dokuların ve bağların tahriş olmasına da neden olabiliriz.
Bu semptomların hafifletilmesi için yararlanılan çeşitli cihaz ve tedaviler mevcuttur. Bazen çıkarılabilir takma dişler de tahrişe neden olabilir. Bu dişlerin sabitlenmesi (mesela komşu dişlere tutturulması) bir tedavi seçeneği olabilir. Eğer yirmilik dişleriniz tam olarak çıkamamışsa, bu dişlerin hareketi veya çıkmaya devam etmesi de bir neden olabilir.
Dişler, diş ağrısının tek nedeni değildir. Eğer dişlerinizin etrafındaki bağlar veya dişetleri tahriş olmuşsa, bu durum size diş ağrısı olarak yansıyabilir. Bu tarz sıkıntılar, diş temizliği ve ideal düzeyde günlük ağız sağlığı ile azaltılabilir.
Diş ağrılarının daha az belirgin olan sebepleri arasında “yansıyan ağrı” çeşitleri de yer alır. Bu durum, vücudumuzun diğer bölgelerindeki sinirler tahriş olduğunda ve sinir sistemimiz bunu bir diş ağrısı olarak algıladığında meydana gelir. Nadiren kalp hastalığı ya da miyokardiyal enfarktüs de alt azı dişlerde ağrıya neden olabilir ve diş ağrısına sebep olan başka bir neden ortada olmadığında, bu olasılık diş hekimi tarafından kesinlikle dikkate alınmalıdır. Yansıyan ağrıya bir diğer örnek, hastanın alt azı dişlerde bulunan çürükten ötürü kulak ağrısı yaşamasıdır.
Bu bilgilerin, diş tedavisi ile ilgili yaşayabileceğiniz tedirginliği azaltmasını umarız. Eksiksiz bir diş muayenesi olmadan diş ağrısının kesin nedenlerini bilmek mümkün değildir.