Uçuşta konumsal farkındalık (sa) ve uzaysal oryantasyon kaybı (sd) kavramları ve havacılık için önemi

Uçuşta konumsal farkındalık (sa) ve uzaysal oryantasyon kaybı (sd) kavramları ve havacılık için önemi

Tüm canlılar bulundukları ortamda veya her an karşılaşabilecekleri anormal bir duruma karşı hayatta kalabilmek ve beslenmek/avlanmak amacı ile özellikli duyu-motor sistemleri geliştirmişlerdir. Canlıların bu sistemleri genellikle bulundukları ortama göre gelişmiştir. Örneğin kuşlar uçuş ortamına göre, karada yaşayan canlılar bu ortama göre, suda yaşayan canlılar ise bu ortama göre sistemler geliştirmişlerdir. İnsanoğlu ise çoğunlukla karada yaşamaya organize olmuş fakat aklını kullanarak geliştirdiği teknolojiler sayesinde hem hava/uzay hem de sualtında bulunmayı ve orada belli bir süre için yaşamayı başarmıştır. Fakat bu anormal ortamın getirdiği kendine has riskleri bertaraf edebilmek için kendi vücut sistemleri ile uyumlu çalışması gereken başka teknolojik sistemler kullanmak durumunda kalmıştır.

İnsanoğlu yaşamak için yaratılmadığı ortamlarda bulunmak için kullandığı teknolojik sistemlere uyum sağlayamadığı dünyaya göre veya dünya üzerindeki  konumunu belirleyemediği durumlarda büyük risk altına girmektedir. Genel olarak bu duruma Konumsal Farkındalık (SA) Kaybı denilmektedir.  SA'nın kitabi tanımı, çevredeki elemanların zaman ve mekan açısından algılanması, anlamlarının kavranması  ve  yakın  gelecekteki  pozisyonlarının  tasarlanmasıdır. Dikkat, beceri, iletişim, kapasite, disiplin, yönergeler , tecrübe, eğitim ve psikolojik faktörler gibi tanımlanmış birçok insan faktörü SA'yı etkileyebilmektedir. SA sadece uçuşla ilgili bir faktör olmayıp günlük yaşantıda ve birçok insan faaliyetinde gerekli olabilen bir kavramdır. SA kaybı ile ilgili en çarpıcı örnek olarak dünyanın en büyük uçak kazası olan Tenerife hava limanında iki Boeing 747'nin yerde çarpışması sonucu 583 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan faciayı vermek mümkündür. Kazanın büyük oranda nedeni Pan Am uçağının hava koşullarının da etkisi ile geriye doğru taksi yaparken konumunu ve pisti hangi noktada terk edeceğini saptayamaması ve KLM uçağının da acele ile kalkış izni almadan kalkışa geçmesi sonucu pistte çarpışmalarıdır.

SA, karar verebilmek için kritik çevresel elemanların algılanmasının büyük önem taşıdığı havacılık, hava trafik kontrolü, nükleer santral faaliyetleri, askeri komuta kontrol faaliyetleri ve acil yardım ve itfaiye faaliyetleri gibi karmaşık ve dinamik alanlardan, bisiklet sürmek veya araba kullanmak gibi daha sıradan ama karmaşık faaliyetleri kapsamaktadır.

SA'NIN KURAMSAL MODELİ:

SA'nın ilk kuramsal modeli Dr.Mica Endsley tarafından 1995'te tanımlanmıştır. Endsley SA oluşumunda 3 aşamayı tanımlamıştır: Algı, Kavrayış ve Öngörü.

1- Algı (Seviye-1 SA): SA sağlamada ilk aşama durumu, niteliği ve çevredeki ilgili faktörleri doğru algılama esasına dayanır. Böylece Seviye-1 SA, en temel SA seviyesi olup takip, ipucu toplama ve basit algı kavramlarını içermekte ve bu şekilde birçok faktörü (obje, olaylar, kişiler, sistemler, çevresel faktörler) ve bunların pozisyonlarının farkına varmayı sağlamaktadır.

2- Kavrayış (Seviye-2 SA): SA oluşumundaki bir sonraki aşama birbirinden farklı Seviye-1 SA elemanlarının , şekil olarak yorumlama, değerlendirme ve sentezlerini içermektedir. Seviye-2 SA'da bu bilginin kişinin amaçlarına nasıl etki ettiğinin anlaşılmasını gerektirmektedir. Yani kişinin bulunduğu bölgenin ayrıntılı bir resminin kafasında oluşturulmasını kapsamaktadır.

3- Öngörü (Seviye-3 SA): Üçüncü ve en son SA seviyesi, çevredeki elemanların gelecekteki hareketlerini öngörme kabiliyetini içermektedir. Seviye 1 ve 2 durumundaki elemanların durumları ve dinamikleri bilgisinin zaman içinde operasyon bölgesinin gelecekteki haline nasıl etki edebileceğinin anlaşılabilmesi kabiliyetini içerir.

Konumsal farkındalık (SA) kavramı aynı zamanda uzaysal oryantasyonu da içermektedir.  Uzaysal oryantasyon vücudumuzun ve duruşumuzun hem hareket halinde hem de istirahat halinde  çevre ile ilişkisini sağlayabilme kabiliyetidir. İnsanoğlu uzaysal konumlandırmayı yer yüzeyine göre yapacak şekilde evirilmişlerdir. 3 boyutlu ortam insan için yabancıdır ve duysal çelişkiler ve illüzyonlar oluşturması bakımından uzaysal oryantasyonu sağlamak çok zor bazen ise imkansızlaşmaktadır.

Yeryüzünde iyi bir uzaysal oryantasyon görsel, vestibüler (iç kulaktaki denge organı), proprioseptif (deride, kasta, tendon ve eklemlardeki reseptörler) ve işitsel uyaranların verdiği bilgilerle sağlanmaktadır. Oryantasyon için bu sistemlerden en baskın olanları görsel ve vestibüler sistem olup proprioseptif ve işitsel sistemler oryantasyona düşük seviyede katkı sağlamaktadırlar. Lineer ve açısal akselerasyondaki değişimler ve yerçekimi kuvveti vestibüler sistem ve proprioseptif reseptörler tarafından algılanır ve beyinde görsel bilgilerle karşılaştırılır.

Uçuş koşullarında uzaysal oryantasyonu sağlamak oldukça zordur zira şiddeti, yönü ve sıklığı değişen birçok duysal uyaran (görsel, vestibüler ve proprioseptif) bulunmaktadır. Bu duyusal girdiler arasındaki çelişkiler duysal karmaşa oluşturmakta ve SD'ye yol açmaktadır.  Uçuş esnasında, çevresel faktörlerin etkisi ile birtakım çelişkili algılar ve illüzyonlar nedeniyle oryantasyon güçlükleri yaşanabilir. Bu gibi durumlara genel olarak oryantasyon kaybı, SD ya da uçucu vertigosu denmektedir. SD sırasında pilot algı eksikliği ya da yanlış yorumlama nedeniyle uçağının pozisyonunu, dünya yüzeyine göre konumlandırma güçlüğü yaşar.  Yapılan istatistiklerde genel havacılık kazaları içerisinde %5-10 arasında uzaysal disoryantasyon SD'den kaynaklandığı ve bunlarında %90 ölümcül olduğu bildirilmiştir.

SD kullanılan uçağın yönünü, yüksekliğini veya hızını dünyaya veya herhangi bir referans noktasına göre doğru yorumlayamama durumudur. SD esnasında uçağın pilotunun algıları gerçekteki durumla uyuşmaması söz konusudur. Vestibüler sistem bozukluğu veya hastalığına bağlı oluşması da mümkün olan bu durum esas olarak görüşün kısıtlandığı ya da kaybolduğu hava şartlarında daha sık oluşmaktadır. Bu koşullarda pilot için oldukça önemli olan ve uçuşta alçalış veya tırmanışın tayin edildiği görsel ufuk kaybedilir. Daha önce aletli uçuş eğitimi almamış bir pilot bu koşullarla karşılaşırsa çabucak uzaysal oryantasyonunu kaybedebilir.

Vestibüler sistem, diğer çok sık rastlanan illüzyonların nedeni olabilen, temporal kemikte iç kulak denilen bölgede yerleşmiş içinde endolenf denilen sıvı bulunan bir kanallar sistemidir. Açısal akselerasyonu algılayan yarım daire kanalları ile lineer akselerasyonu algılayan otolit organdan oluşur. İşitme ile ilgili olan kohlea ile de komşuluğu vardır. Yarım daire kanalları uçağın üç eksendeki (pitch, roll ve yaw) hareketlerine duyarlıdır. Başa bir açısal akselerasyon tatbik edildiğinde; CUPULA,  akselerasyonun  aksi  istikametinde, endolenf  sıvısının  hareketi  ile  birlikte bükülür. Açısal  akselerasyon  sabit  bir  hıza ulaştıktan yaklaşık  olarak 15- 20 sn. sonra cupula  tekrar    yavaş  yavaş istirahat (dik) pozisyonunu  alır. Hareket yavaşlamaya başladığında ise endolenfa bu sefer ters yönde hareket ederek kupulayı büker ve ters tarafa doğru dönüş hissi oluşturur. Bu olaya genel olarak uçucu vertigosu denilse de uçucular havada karşılaştıkları her türlü oryantasyon kaybını "vertigo" diye isimlendirmişlerdir.         

Uzaysal oryantasyon kaybı dediğimiz SD üç tipe ayrılmaktadır.

Tip 1 SD en ölümcül tip olup burada Disoryante pilot, SD’nin hiçbir belirtisini algılamaz, pilot problemin farkında olmadığı için düzeltme işlemi yapmaz SD eğitiminin en önemli konusu farkedilmeyen (Tip 1)  SD problemidir. Pilotun kokpit içinde dikkatinin başka bir yere kayması ile tetiklenir.
Tip 2 SD fark edilen ve uçucuyu karışıklık içine iten disoryantasyondur. Pilot bir problemi olduğunun ve kendi oryantasyon algısı ile aletlerdeki durumun çatıştığının farkındadır. Bu yanılgıların çoğu vestibüler ve görsel girdilerin uyuşmazlığından kaynaklanır.
Tip 3 SD tam inkapasitasyon (yetmezlik) durumudur. Görsel yanılgılar, duyusal sistemlerin çatışmaları, sert baş hareketleri, sert kumanda verme, panik, korku ve aletlerin yanlış değerlendirilmesi sebebiyle oluşur. Uçuş aletleri üzerinde görüş fiksasyonu imkansızlaşır. Rasyonel düşünme işlemini ortadan kaldıracak kadar tehdit edicidir.

Kokpit içi alet ve şalterlerle aşırı meşguliyet,  görsel referansların yetersizliği, Yorgunluk, Uykusuzluk,  Zihnin herhangi bir konuya takılması ve konsantrasyonun azalması hipoksi, bilinçsiz ilaç, alkol ve sigara kullanımı,G kuvvetleri SD'yi kolaylaştıran faktörler arasındadır.

Bunun yanında vestibüler sistemden kaynaklanan somatogyral (leans, graveyard spin/spiral, coriolis) ve somatogravik (inversiyon, head up ve head down) his yanılgıları ve görsel sistemden kaynaklanan (perspektif yanılgılar, yeryüzü  ve  gökyüzü  referanslarının   karıştırılması, meyilli  teşekkül  etmiş  bulut  ve  araziler, otokinezis) his yanılgıları da oryantasyon bozukluğuna yol açmak suretiyle SD'ye katkı sağlarlar.

Bu makale 10 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Dr. M. Savaş İlbasmış

Etiketler
Uzaysal oryantasyon kaybı
Uzm. Dr. M. Savaş İlbasmış
Uzm. Dr. M. Savaş İlbasmış
Eskişehir - Hava ve Uzay Hekimliği
Facebook Twitter Instagram Youtube