Televizyon izlemek değil, program izlemek!

Televizyon izlemek değil, program izlemek!

ŞEHİR VE Kültür Araştırmaları Derneği (ŞEHİRDER) düzenlediği basın toplantısında Türk aile yapısını ve toplumsal değerleri olumsuz etkileyen televizyon programlarına dikkat çekerek RTÜK’ü göreve davet etti ve aynı kaygılarla her yazdığı romanı kamuoyunda tartışılan Nobel ödüllü Orhan Pamuk’un son eseri “Kırmızı Saçlı Kadın”ı sert bir şekilde eleştirdi. ŞEHİRDER’in ofisinde yapılan basın toplantısında derneğin yürütme kurulu üyesi Adalet ÖMEROĞLU televizyon programları, gençlik meclisi üyesi Sena BUDAK da Orhan PAMUK’un romanı hakkında açıklamalarda bulundu.

TELEVİZYON SADECE SİYASAL GÜÇ VE EĞLENCE ARACI DEĞİLDİR, 

TÜM KÜLTÜRÜ BİÇİMLENDİREN SOSYAL VAKADIR.

Günümüz toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olan medya ve özellikle televizyon aracılığıyla kültürel değerleri ve insani erdemleri yozlaştırmaya hizmet eden Televizyon Kültürü, toplumsal duyguları yoğun biçimde kullanarak en niteliksiz üretimlerle kitleleri olumsuz etkilemekte, televizyon programlarının melodramatik ve ahlaki çöküntüye neden olan sunumuyla, kadın  programlarında, evlilik programlarında, dizilerde, reklamlarda, haber kuşaklarında, hatta en yıkıcı ve zararlı etkisiyle çocuk programlarında bile meşrulaştırılmaya çalışılarak; toplumsal bilinç duyarsızlaştırılmaktadır. Televizyon Programlarının egemen mitleri kasıtlı olarak tasarlanmakta;  aile, birey ve özellikle Küresel Ergen üzerinde olumsuz etkileriyle yeni bir faşizan kültüre aşinalık oluşturulmaktadır.

Televizyon programlarının kontrolünde RTÜK’ü daha hassas ve etkin olmaya davet ediyoruz.

Televizyon izlemek değil, program izlemek!

En etkileyici medya unsuru olan televizyon programlarındaki iletilerin çoğu farklı biçimlerde ideolojik yüklenimlere sahiptir ve televizyon iletileri asıl olarak egemen ideolojiyi açık ya da gizli biçimde yeniden üretir ve toplumsal kültürü biçimlendirir. Tüm gün ekran başında adeta ne izlediğini bile bilmeyen bireyler bu bağımlılıktan vazgeçmeli ve daha seçici davranarak sanal dünyanın empoze edici, kişiyi kendisine ve topluma yabancılaştıran seyirlik bir politika olduğunu unutmamalıdır. Nitelikli programlar özenle seçilmeli ve nitelikli bir zaman ayrılmalıdır.

Televizyon Programlarında yapay aile yapısının özendirilmesi!

Her evin kıymetli konuğu olan TV Programları, hiçbir eğitici ve öğretici nitelik taşımayan, idealin ötesinde absürd içeriğiyle aile yapısını da olumsuz etkilemektedir. Artık aile bireyleri bile birbirlerine yabancılaşmıştır. Eğitimciler olarak iyi biliyoruz ki özellikle ebeveynlerin bu konuda ki duyarlılıkları ve çocuklarına model olmaları bu mevzunun ciddiyetinde önem arz eder. Dizilerde anormal düzeyde karakterlerin varlığı, yaşam tarzlarının standart aile yapısından farklılıkları, şiddet ve acıtasyon kurgularının özendiriciliği yapay aile ile bireyin kendi aile yapısını kıyaslama ve değersizleştirmesini pekiştirmektedir. Ailede başlayan bu yozlaşma ve çatışma ortamı Türk Aile yapısını zedelemeye başlamıştır. Özellikle evlilik programları ve yarışmalar aile ilişkilerini çarpıtarak ahlaksızca meşrulaştıran ve şiddete özendiren diziler, bizi bir arada tutan toplumsal değerlerimize saldırı ve Türk Kültürüne darbe niteliğindedir. 

“Çocukluk “  yok olmaktadır!

Başta televizyon yayınları olmak üzere, yetişkinlerle aynı ürünlerin tüketilmesi sonucu "çocukluk" yok olmakta, onlar "Minik birer Yetişkin" olarak görülmektedir. Aşırı özendirilme ile beslenen çocuklar, yetişkinlere benzemekte; kadın-erkek ayrımı gibi çocuk-yetişkin ayrımı da giderek silinip, kaybolmaktadır. Çocuğun sosyalleşmesi ve zihinsel gelişiminde önemli yeri olan masal dinleme ve sorular sorma gibi bir eğitim ve gelişim sürecinin yerini alan TV, çocuk kuşağı programları ve özellikle günün her saati yinelenen reklamlarla, çocukları gerçek dünyadan koparıp, zihinsel durağanlık ve yetersiz sosyalleşme problemi doğurmaktadır.

Sonuç itibariyle genel görünümleri açısından ülkemizdeki ulusal televizyon yayınlarının büyük bir kısmının, toplumun değerlerini, millî kültürünü koruma yaşatma, yeni nesillere doğru şekilde aktarma gibi bir işlev yerine, kısa vadeli çıkarlarını gözeterek, genelin tamamen yabancı olduğu, toplumumuzda çok küçük bir azınlık tarafından benimsenen bir yaşam tarzını tüm toplumun bir örneklemi gibi takdim etmekte olduğu görülmektedir. Bu yolla, özellikle gençlerle aileleri arasındaki iletişim azalmakta ve kısmen başka nedenlerle var olan bireysel ve toplumsal çözülme hızlanmaktadır. Dolayısıyla toplumsal duyarlılık oluşumunda, bireysel gelişim ve uyum sürecinde medyanın önemli bir faktör olduğu gerçeğiyle, tüm medya kültürü unsurlarının titizlikle değerlendirilmesi gerekmektedir.

Adalet Ömeroğlu

ŞEHİRDER Yürütme Kurulu Üyesi

TÜRKÇE YAZILMASI, ROMANIN TÜRK ROMANI OLDUĞUNU GÖSTERMEZ!

Al bayrak altında yaşayan gençler olarak, asırların birikimi Türk kültür, irfan ve töresinin verdiği bilinçle; Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un son kitabı “Kırmızı Saçlı Kadın” ve benzeri romanlarda sıklıkla işlendiğini gözlemlediğimiz aile içi ensest ilişkiler konusunun masum birer edebi kurgu olduğunu düşünmüyoruz. Okuyanın yüzünün kızaracağı ilişkilerin kurgu da olsa Türkiye’de geçmesini iyi niyetli görmüyoruz. Bir romanın Türkçe yazılması o romanın Türk romanı olduğu anlamına gelmez.

Daha önce Murat Bardakçı’nın da dikkat çektiği gibi “Bu roman da senelerdir devam eden bildiğimiz pazarlama çabalarının neticesinde mutlaka yabancı dillere tercüme edilecek, yayınlandığı memleketlerde tabîi bol bol reklâmı yapılacak ve yabancı okuyucunun hatırında öncelikle malûm iddia kalacak: Oğulların annelerine tecavüz edip babalarını öldürmelerinin ve hain evlâdın da hapishanede ortadan kaldırılmasının Türkiye’de sık sık rastlanan, sıradan bir hadise olduğu!” algısı oluşacaktır. Ayrıca saf dimağlar bu romanları okudukça zihinleri bulanacaktır. 

Kimse böylesi romanları “kurgusal metinde gerçek aranmaz” söylemiyle masum göstermeye kalkışmasın. Edebiyat öğrencileri olarak bu romanların, daha sonra filme uyarlanan bu eserlerin her ne kadar kurgusal olsalar da gençler, aileler ve toplum üzerinde bıraktığı tesirlerin, travmaların farkındayız. Edepsizlik, edebiyat silahıyla ve postmodernizm adı altında meşrulaştırılmak, normalleştirilmek istenmektedir. Bu konuda yazın dünyasını endişeyle takip etmekteyiz. 

ŞEHİRDER’li gençler olarak Osmanlı artığı bir ülkede yaşadığımızın, Türk varlığına düşman unsurların gizli de olsa içimizde faaliyetlerini sürdüğünün, edebiyat yordamıyla Anadolu insanını kültür ve inanç köklerinden koparmaya, en azından itibarsızlaştırmaya ve her türlü ahlâksızlığı normalleştirmeye çalıştıklarının farkında olduğumuzu kamuoyuyla paylaşıyor, İstiklâl Marşı’nda çerçevesi çok net çizili olan milli kimliğimize ve geleceğimize sinsice kast edenleri şiddetle kınıyoruz.

Sena Budak

ŞEHİRDER Gençlik Meclisi Üyesi 

Türk Dili ve Edebiyatı öğrencisi

Bu makale 27 Aralık 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Pedagog Adalet Ömeroğlu

Pedagog Adalet Ömeroğlu, Erzurum'da doğmuştur. Atatürk Üniversitesi Kazım Eğitim Fakültesi Almanca Öğretmenliğinden 2003 yılında mezun olmuştur.Aynı bölümde Yüksek Lisans Eğitimini tamamlamıştır.Halen aynı Üniversitenin sosyoloji bölümünde eğitimine devam etmektedir.

Pedagog Adalet Ömeroğlu,mesleki çalışmalarına ise şu an Dikkat Akademisi Kliniği'nde devam etmektedir.

 

 

Etiketler
Eğlence
Pedagog Adalet Ömeroğlu
Pedagog Adalet Ömeroğlu
Erzurum - Pedagoji
Facebook Twitter Instagram Youtube