Serviks kanseri ve kanser öncesi lezyonların taranması

Serviks kanseri ve kanser öncesi lezyonların taranması

Serviks* kanseri, uterus*un vajinaya bağlandığı serviksi örten yassı hücrelerin kanserleşmesi durumudur. Çoğu kanser olgusunda etken, human papilloma virus (HPV) ve / veya diğer cinsel geçişli enfeksiyonlardır. Normal şartlarda bağışıklık sistemi, virusu vücuttan temizlerken bazı kadınlarda tekrar tekrar aynı viruslara maruz kalmak ya da yüksek riskli 16, 18 HPV tipleriyle enfekte olmak, yıllarca sürecek inatçı enfeksiyona ve böylece kalıcı hücre tahribatına yol açabilir. Erken evrede hiç bir şikayete yol açmazken, ileri evrelerde ilişki sonrası kanama, adet dışı lekelenmeler, kötü kokan kanlı akıntılar ve eşlik eden ağrı, serviks kanserinden şüphelendirmelidir.

Yassı hücrelerden birisinin ya da bir kısmının DNA*’sında değişme, mutasyon başlar, hücrelerde atipi yani anormal görünüm oluşur, giderek bu hücrelerin sayıları artar, zamanla normal dokuyu tamamen işgal eder, hatta metastaz yani uzak organ ve dokulara yayılım yapabilir.

Çoğunluğu serviksi örten yassı hücrelerden köken alırken daha azı, servikal kanalı döşeyen bez yapısında hücrelerden kaynaklanır. Normal hücreden kansere dönüşüm uzun yıllar alır. Örneğin HPV enfeksiyonunun kansere yol açması 10 – 20 yıl gibi uzun süre alabilir. Dolayısıyla PAP Smear ve / veya son yıllardaki HPV testleri, kanser oluşmadan çok önce, henüz kanser öncesi evrede iken tanı koyulmasını sağlar. Özetle kadınların düzenli aralıklarla tarama testlerinden geçtiği bilinçli ve gelişmiş toplumlarda, serviks kanseri neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır.

Serviks kanseri risk faktörleri

Human papilloma virus enfeksiyonu (HPV), en önemli risk faktörüdür. Bu virusun 150’den fazla tipi vardır. Bazı tipleri siğil dediğimiz genital lezyonları oluştururken (condyloma acuminatum), diğer bazı tipleri özellikle kanser açısından yüksek risk taşır. HPV dış cinsel organları, anüsü, ağız ve boğaz içini örten cilt yüzeyindeki hücreleri enfekte edebilir ama kan yoluyla akciğer, kalp gibi iç organları etkilemez. İnsandan insana temas ile örneğin vajinal, anal hatta oral seks ile geçer. HPV geçişlerinin yüzde 99’dan fazlasında cinsel ilişki rol oynar.

HPV enfeksiyonu çok yaygın bir cinsel geçişli hastalıktır. Global olarak en az 1 cinsel partneri olan kadınların yüzde 85’i, erkeklerin yüzde 91’i hayatlarının bir noktasında HPV ile karşılaşma riski taşır. Çeşitli ülkelerde yapılan çalışmalarda HPV DNA testinin 25 yaş altı olgularda yüzde 32-64 pozitif olmasına karşın 45 yaş ve üzerinde bu oranların yüzde 2,8-4 olduğu saptanmıştır. Ülkemizde de genel pozitiflik oranları yüzde 3-7 arasında değişmektedir. HPV ile karşılaşma oranı bu kadar yüksek olmasına karşın çoğu insanda vücuttan kendiliğinden temizlenip atılır. Öte yandan HPV, bazı kadınların hücrelerinde 10-15 sene gibi uzun süre temizlenmeden, inatçı şekilde de kalabilir. Özellikle tekrar tekrar HPV’ye maruz kalınlığında kronikleşebilir ve özellikle yüksek riskli tip virus ise kadında serviks, vulva, vajina, erkekte penis, her iki cinste de anüs, ağız, dil ve boğaz kanserlerine yol açabilir. Genç yaşlar virusla karşılaşmak için daha riskli iken, virusun vücuttan temizlenmesi, yaş ilerledikçe daha zorlaşır.

Her ne kadar bu hastalığın kürü yani tamamen ortadan kalkması olanaksızsa da ortaya çıkan lezyon örneğin siğiller veya anormal büyüyen hücrelerin yaptıkları lezyonlar çıkarılabilir veya tedavi edilebilir. Ayrıca HPV aşıları da bu hastalıktan korunmak için etkilidirler.

Erken yaşta örneğin 18 yaş öncesi kadının cinsel aktif olması, çok sayıda farklı cinsel partnerle seks yapmış olması veya partnerinin geçmişte ya da halen çok sayıda farklı kadınla cinsel ilişkide bulunması, özellikle riski artıran özelliklerdir.

Sigara sadece akciğer değil örneğin serviks kanseri için de risk faktörüdür. Serviks kanseri sigara içenlerde içmeyenlere göre iki kat daha sık görülür. Bağışıklığı baskılayarak vücuttan HPV’nin atılması sürecini yavaşlatır. Aynı kapsamda bağışıklığı azaltan ve AIDS hastalığına yol açan HIV (insan immün yetmezlik virusu) enfeksiyonunda da hücrelerin kansere dönüşme hızı artar. Bazı hastalıkların tedavisi veya organ nakillerinde organ reddini önlemek için verilen bağışıklığı baskılayıcı ilaçlar da serviks kanseri için risk faktörleridir.

Diğer cinsel geçişli hastalıklardan birisi olan klamidya enfeksiyonu hiçbir şikayete yol açmadan tesadüfen testlerde yakalanabilir ve infertiliteye yol açabilmek dışında muhtemelen HPV çoğalmasını hızlandırarak serviks kanseri riskini de artırabilir.

Çok uzun seneler doğum kontrol hapı kullanıp özellikle aynı zamanda sigara içenlerde serviks kanseri, hap kullanmayanlara kıyasla daha sık görülür. Bu artışın nedeni, güvenilir bir koruyucu yöntem kullanmanın verdiği güvenle, kondomsuz seks veya çok sayıda cinsel partner ile temas sonucu daha yüksek cinsel geçişli hastalığa yakalanma riskinin yüksekliği de olabilir.

Üç veya daha fazla sayıda doğum yapmış olmak diğer bir risk faktörüdür. Olası nedenler arasında, gebeliğin bağışıklığı baskılayan bir durum olması, böylece HPV ve kansere daha fazla yatkınlık sayılabilir. Genelde çok doğum yapanların aynı zamanda daha düşük ekonomik şartlarda yaşam sürmeleri, kanser tarama testleri için sağlık kurumlarına ulaşamamanın olumsuz sonuçları da artışın diğer nedenlerini oluşturabilir.  Az meyve ve sebze tüketilmesi de suçlanan nedenler arasında sayılmaktadır.

Yirmiden daha genç yaşlarda doğum yapmak, 25 veya daha sonraki yaşlarda doğum yapmaya göre serviks kanseri riskini artıran bir başka faktördür. Serviksteki hücresel değişimin çok hızlı olduğu onlu ya da erken yirmili yaşlarda ilk seksüel ilişkisini yaşamış ergenlerde ve genç kızlarda da kansere dönüş hızı daha yüksektir.    

Buraya kadarki risk faktörleri önlenebilirken bazı durumlarda bu mümkün değildir. Örneğin gebelik süresince annenin dietilstilbestrol (DES) denilen hormonal bir ilaç almış olması (1938-1971 arasında düşük önlemek amacıyla gebelere verilmiş ancak Türkiye’de kullanıldığına dair belge yok), doğurduğu kız çocuğunda ileriki yıllarda serviks ve vajina adenokanseri sıklığını artırmaktadır. Ayrıca anne ya da kız kardeşte serviks kanseri öyküsü, ailesel bir yatkınlık ve risk artışı oluşturabilir.

Bazı araştırmalar, örneğin rahim içi araç kullanılarak serviks kanseri riskinin azaltılabileceğini, hatta kısa süreli araç kullanımında bile, çıkarıldıktan sonra da devam eden bir risk azalması olduğunu iddia etmektedir.

Tarama testleri

Tarama testlerinin amacı, hastanın şikayeti yokken kanser veya kanser öncesi lezyon*ların erken tanınmasıdır. Eğer şikayet, örneğin cinsel ilişki sonrası kanama veya adet kanaması dışındaki günlerde lekelenme ise veya muayenede servikste belirgin anormallik, lezyon varsa o takdirde artık taramadan değil tanı testlerinden örneğin biyopsiden bahsederiz. Serviks kanseri ileri evrelerde, tedaviye rağmen ölümcül kanserlerden bir tanesiyken erken tanı koymak amacıyla yapılan Pap smear testleri sayesinde hem hastalık sıklığı azalmış hem de erken evrelerde hatta henüz kansere dönüşmeden yakalanabildiği için hastalıktan ölüm, pratik olarak ortadan kaldırılabilmiştir. Son yıllarda özellikle bazı tipleri kanserle yakın bağlantılı olan ve cinsel ilişkiyle geçen Human Papilloma Virus (HPV) tarama testleri, servikal lezyonları çok erken yakalayıp hastalıkları önleme açısından yeni bir çığır açmıştır. Gelişmiş toplumlarda serviks kanseri, ancak tarama testi hiç yapılmamış veya düzenli olarak yapılmamış genç kadınlarda görülebilen bir hastalık durumuna indirgenmiştir. Tarama ancak HPV testinin yapılamadığı toplumlarda sadece PAP Smear ile yapılmalıdır. HPV testi yapılabilecekken PAP Smear ile yetinmek, tarama olanaklarından yeterince yararlanmamak demektir çünkü HPV testi smearden daha güvenilirdir.   

Bazı uluslar arası önerilerde, cinsel yaşamla birlikte 21 yaşından itibaren her 3 yılda bir tekrarlamak koşuluyla PAP Smear tarama programı başlatılmalıdır. Daha çok kabul edilen smear testi başlama yaşı ise 25’dir. Her kadına 25-65 yaş arasında her 5 yılda bir HPV testi uygulanmalıdır. Ancak bu olanak teknik olarak mevcut değilse, rapor normal olduğu sürece, bir sağlık kurumunda her 3 yılda bir geleneksel PAP smear testi yapılmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü daha da ileri giderek en azından 30 yaşından başlayarak rapor normal olmak koşulu ile her 10 senede 1 PAP smear testi ile yaşam boyu en fazla 3 PAP smear testinin yapılması gerektiğini savunmaktadır. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı KETEM (Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim) merkezlerinde hem örnekleme hem de HPV testi yapılmaktadır. Aile hekimlerinin aldıkları örnekler de kargo ile KETEM’e yollanabilir veya özel hasta hizmeti veren hekimler de örnek alıp özel laboratuarlarda HPV testi yapabilir. 16, 18 yüksek riskli HPV tipi pozitif ise smear sonucuna bakılmaksızın kolposkopi* endikasyonu vardır. Diğer tip HPV enfeksiyonlarında ise her 5 yılda bir tekrarlanmak üzere hem HPV hem de PAP smear (kotest) birlikte uygulanmalıdır. En önemli mesaj ise hangi test olduğuna bakılmaksızın düzenli aralıklarla tarama yapılmasının önemidir. HPV aşısının yapılmış olması tarama programını etkilememelidir. Son 10 yıl içinde düzenli taramadan geçmiş ve son 25 yılda rahim ağzında kanser veya öncesi lezyon tanısı almamış 65 yaş üstü kadınlarda, tarama testlerine artık gerek yoktur.

Histerektomi* durumunda cerrahinin nedeni kanser ya da kanser öncesi bir lezyon olmadığı sürece, tarama testlerini sürdürmeye gerek yoktur, yani tarama programı durdurulur. Subtotal histerektomi* durumunda ise serviks yerinde durduğu için tarama stratejisi aynen devam ettirilmelidir. Ayrıca serviks (rahim ağzı) kanseri için yüksek risk taşıyan, HIV enfeksiyonu (AIDS) veya organ transplantasyonu geçirmiş veya uzun süredir kortizon kullanarak bağışıklık sistemi baskılanmış kadınların daha sık aralıklarla izlenmeleri uygun olur.

Tarama test sonuçlarının yönetimi

Anormal PAP smear raporu – Düşük dereceli servikal intraepitelial lezyon (LSIL = Low Grade Squamous Intraepithelial Lesion), sadece serviksin yüzeyindeki hücrelerin atipi* gösterdiği, en hafif derecede kanser öncesi şüpheli anormallik durumudur. ASCUS (Atypical squamous cells of undetermined significance), dökülen servikal hücrelerde önemi tartışmalı atipi durumudur. Kanser öncesi hücresel değişiklik anlamı taşımaz. HPV enfeksiyonuna sınırlı olmayıp mantar dahil her türlü enfeksiyon ile hücresel değişiklikler oluşabilir. Özgün enfeksiyon varsa bunun tedavisi sonrası, enfeksiyon yoksa tedavi yapılmadan, PAP smear tekrarı yeterlidir. Bir yıl sonraya kadar (hatta 2 yıl) smearde kaybolmuşsa (ki çoğunlukla kaybolacaktır) hiç ASCUS rapor edilmemiş kadınlar gibi sıradan tarama programlarına geri dönülür. ASCUS hala sebat ediyorsa bu taktirde kolposkopi ve gerekirse şüpheli bölgelerden biyopsi yapılması uygun olur. ASCUS ile birlikte yüksek riskli HPV tip 16 ve/veya 18 ile enfeksiyon saptanırsa kolposkopik inceleme şarttır. Tekrar vurgulamak gerekirse 16, 18 HPV enfeksiyonu, smear yapılıp yapılmamasına veya smear raporunun ne olduğuna bakılmaksızın tek başına kolposkopik incelemeyi hak eder.

PAP smear sonucu, HSIL (High Grade Squamous Intraepithelial Lesion) yani ileri derecede yassı hücresi atipisi gösteriyorsa HPV varlığına bakılmaksızın kolposkopi, gerekirse doku biyopsisi  veya AGC (Atypical glandular cells ) yani atipik bez hücreleri şeklinde rapor edilmişse HPV testi, endometrial* ve endoservikal* doku örneklemeleri ve kolposkopi,  biyopsi örneklerinin pozitif çıkması durumunda ise hasta için uygun tedavi protokolü uygulanmalıdır.  AGUS (atypical glandular cells of undetermined significance) yani önemi tam bilinmeyen atipik bez hücreleri terimi, AGC kullanılmadan önceki eski tanımlamadır ve artık geçersizdir.

Özetle, güncel PAP Smear raporu tanımlamaları aşağıdaki şekilde yapılmaktadır -

NEGATİF : yüzeyel yassı hücre tabakasında (epitelyum) hücresel atipi yok

ASC-US : yüzeyel yassı hücre tabakasında (epitelyum) önemi tartışmalı, şüpheli atipik hücreler

LSIL : yüzeyel yassı hücre tabakasında (epitelyum) düşük dereceli hafif hücresel atipi

ASC-H : yüzeyel yassı hücre tabakasında atipik değişiklikler – HSIL olasılığı dışlanamaz, dolayısıyla HSIL gibi değerlendirilmelidir 

AGC : Atipik bez hücreleri (yüzeydeki yassı hücreler değil, endoservikal kanal ya da endometrium kaynaklı bez yapısındaki hücreler) – AGUS teriminin yerini almıştır

HSIL : yüzeyel yassı hücre tabakasında (epitelyum) yüksek dereceli ağır hücresel atipi

SCC : yassı hücreli kanser

NOT =  Anormalliğin şiddeti şu sırayla giderek artar : ASC-H < AGC < HSIL < SCC   

HPV tiplemesi –

Servikal kanserlerin en az yüzde 90’ından HPV, özellikle tip 16, 18, 31, 33, 35, 45, 51, 52, 56, 58, 59 ve 68 sorumludur. Oysa tip 6 ve 11, düşük kanser riskine karşın genital siğilin etkenleridir. İleri kadın yaşı, HPV tip 16, 18 pozitifliği, tekrar tekrar HPV’ye maruz kalmak (reinfeksiyon), virusun vücuttan temizlenme olasılığını azaltır. Vücut tarafından temizlenemeyen inatçı HPV enfeksiyonlarında kanser riski daha yüksektir. 

PAP Smear lezyonları ve doku biyopsi patolojileri, süreç içinde ne yöne değişir?

Enfeksiyon sonrası HPV, kadınların büyük çoğunluğunda 2 yıl içinde temizlenip atılır. Bazı kadınlarda ise yıllarca vücutta kaldığı halde hiçbir hastalığa yol açmayabilir. HPV’ye rağmen süreç içinde ASCUS yüzde 68, LSIL yüzde 50/60, HSIL ise yüzde 35 oranlarında kendiliğinden normal smear bulgusuna geri döner. Başka bir çalışmada 6 ay içinde tüm LSIL ve HSIL lezyonlarının yarısı ya da üçte biri ASCUS’a ya da normale geri döner.

Öte yandan bazı olgularda lezyonlarda ilerleme kaydedilir. Şöyle ki LSIL raporu olanların yüzde 15’i 3-4 yıl içinde HSIL’a ilerleme (kötüleşme), HSIL raporu olanların ise yüzde 12’si 10 yıl gibi uzun bir sürede serviks kanserine dönüşme riski taşır.

Literatür verileri baz alınarak bir projeksiyon yapılacak olursa, 20 yıl izlemle 100 HPV enfekte kadının 60 tanesinde enfeksiyon kendiliğinden temizlenir ve kaybolurken 15 tanesinde kanser öncesi neoplaziye (CIN) dönüşür. Başlangıçtaki 100 enfekte kadından sadece 1-3 kadında serviks kanseri ortaya çıkar.

HPV negatif kadınlarda smear sonucu ASCUS gelen kadınların sadece yüzde 0.44’ü ağır kanser öncesi hastalığa ilerlerken HPV pozitif ise bu olasılık yüzde 6.8’dir. Sırasıyla HPV negatif ve pozitif durumda ağır kanser öncesi hastalık olasılıkları ise aşağıdaki gibidir : LSIL için yüzde 1.8’e karşın yüzde 6.1 ; ASC-H için yüzde 3’e karşın yüzde 28 ; AGC için yüzde 1.2’ye karşın yüzde 30 ; HSIL için yüzde 29’a karşın yüzde 50. Görüldüğü gibi HPV pozitifliği gerçek neoplazi ve kanser olasılığını önemli oranda artırmakta ise de kansere dönüşüm, on yıllar içinde olguların ancak yüzde birkaçında  gerçekleşmektedir. Belirli aralıklarla PAP Smear ve özellikle HPV taraması ile bir kadının kansere yakalanma olasılığı pratik olarak neredeyse sıfırdır. 

Kolposkopi ne zaman gerekir?

Kolposkop, dürbün gibi adeta bir ışıklı büyüteçle dokuyu büyüterek (6-40 kez) vajinal, vulvar ve servikal kanser ve kanser öncesi erken neoplazik durumları tanımak için kullanılan bir tanısal yöntemdir. (Şekil 1.)

Yüksek kanser riski taşıyan HPV 16, HPV 18 tiplerinin pozitif çıkması (PAP Smear alınmamış ya da raporu ASCUS olsa bile), PAP smearde saptanan ASCUS’un 1 yıl (bazılarınca 2 yıl) sonunda hala sebat ediyor olması, smear raporunda yüksek dereceli hücre anormalliği (HSIL) veya kanser hücreleri saptanması durumlarında, kolposkopi ve şüpheli görülen odaklardan doku örneklemesi gereklidir. Kolposkopik muayene ancak deneyimli bir uzman ve yeterli bir görüntü elde edilebilmesi durumunda yapılmış kabul edilir ve değerlidir. İncelenen alana sulandırılmış asetik asid çözeltisi sürülerek, varsa şüpheli alanlar saptanır.  Kolposkopik büyütme altında örneğin beyaz renge boyanan, kaldırım taşı veya noktalanma veya anormal damarlaşma şeklinde şüpheli görünen bölgelerden LEEP (elektrocerrahi yöntemle geniş doku örneklenmesi) veya genellikle 2-4 noktadan biyopsi (odaksal doku örneklemesi) ve servikal kanalın küret ile örneklenmesi işlemleri yapılır. HPV 16, 18 negatif ise ve doku tamamen normal görünüyorsa, kolposkopi, örnekleme yapılmadan sonlandırılır.  

Kolposkopinin başarılı ve kesin tanı koydurucu olması için hekimin deneyimli olması, serviksin dışını örten yassı hücrelerle kaplı yüzeyiyle endoservikal kanalı örten bez yapısındaki hücre yüzeyinin birleştiği geçiş hattının görülebilmesi ön koşuldur. Skuamokolumnar birleşim sınırı denilen bu bölge, kanser ve öncesi lezyon oluşumunun gerçekleştiği kritik bölgedir. Bazen ve özellikle ileri yaştaki kadınlarda bu sınır bölgesi dışa doğru değil, içeri ve yukarı doğru yani endoservikal kanal yönünde ilerler ve kolposkopik olarak incelenmesi olanaksızdır. Bu durumda kolposkopi geçersiz olacağından cerrahi olarak serviksin kritik bölgesinin kanalın bir kısmı ile birlikte koni şeklinde çıkarılması (servikal konizasyon) ve alınan dokuda patolojik inceleme yapılması gerekir. 

Smear sadece dökülen hücrelere sitolojik açıdan değerlendirme yapar. Tanı değil tarama testidir. Smear sonucu ile tedaviye geçilmez. Smear testi sadece uyarıcı, yol göstericidir. Kanser hücresi rapor edilse bile ancak biyopsi ile alınan dokunun patolojik incelemesi kesin tanıyı koydurur ve ancak doku tanısıyla tedaviye geçilir. Smearde rapor edilen LSIL’ın doku tanısındaki karşılığı hafif displazi veya CIN1 (hafif servikal intraepitelyal neoplazi), HSIL’ın karşılığı ise orta veya ağır displazi ya da CIN2 veya CIN3 (karsinoma in situ) olması beklenir. Oysa gerçek hayatta sitoloji (PAP Smear) sonucu örneğin HSIL, doku tanısında daha hafif bir hastalığa ya da aksine kansere karşılık gelebilir. (Şekil 2)

HPV aşısı

Pratik olarak cinsel ilişkide bulunan neredeyse herkes hayatının bir döneminde HPV ile karşılaşmıştır veya karşılaşacaktır. Her türlü cinsel yakınlaşmada, oral, anal, vajinal ilişkide cinsel geçişli hastalık riski vardır. Bu nedenle de güvenilir başka bir doğum kontrol yöntemi kullanılıyor olsa bile ek olarak kondom kullanılması çok önemlidir. Aşılanma çok daha etkin bir korunma yöntemidir. Türkiye’de 4 tipe (ikisi kanser için riskli 16,18, diğer ikisi ise siğil için riskli 6, 11 tiplerine karşı koruyucu), Avrupa ve Amerika’da 9 tipe karşı (6, 11, 16, 18, 31, 33, 45, 52, 58) aşı mevcuttur. İdeal olanı henüz cinsel ilişkiye başlamadan yani HPV’ye maruz kalmadan aşının yapılmasıdır. Dünyada 9-14 yaş grubuna aralıklı 2, daha sonraki yaş gruplarına aralıklı 3 doz aşı uygulanması önerilmektedir. İlk dozun 15 yaş tamamlanmadan yapılması durumunda ikinci doz en erken 5 ay sonra, genellikle 6-12 ay sonra uygulanmalıdır. On beş yaşından sonraki yaşlarda (14-26 hatta 27-45) aşının 3 dozu 0, 1-2 ve 6ncı aylarda olmalıdır. HPV ile karşılaşılmış olsa bile aşının içindeki 4 ya da 9 HPV tipine karşı yine de aşılanma önerilir. Aşı uygulamalarını takiben kadınlarda kanser ve siğil olgularında ciddi boyutta azalma saptanmıştır.

Kadınların (ve tercihan erkeklerin de) yaygın olarak aşılanması durumunda tarama testlerine ihtiyaç, HPV ve / veya PAP Smear test, kolposkopi ve biyopsi gereği giderek azalacaktır. Bu yazıda önerilenler mevcut duruma göre gerekenlerdir. Ülkemizde ve dünyada aşılanma, cinsel hijyen, cinsel geçişli hastalıklardan korunma hassasiyeti arttıkça önerilen yol haritaları da değişecek ve izlenme sıklıkları da gelişmelere paralel olarak azalacaktır.    

Erkeklerde HPV bağlantılı penis kanseri riskine ek olarak kadınlardaki gibi kondilom denilen siğillere, ayrıca anüs, boğaz, dil kökü ve bademcik kanser risk artışına rastlanmaktadır. Erkeklerin kanser riskinin daha az olması ve hemen daima hasta olmak yerine daha çok hastalığı kadınlara bulaştırıcı taraf olmaları nedeniyle aşılanma geri planda düşünülmektedir. Nasıl sıtma önleminde sivrisinekle savaş yerine bataklığın kurutulması daha akılcı ve etkin ise HPV enfeksiyonunun global olarak kontrol edilmesi için de erkeklerin 11-12 yaşlarında (hatta 9) henüz cinsel ilişkiye başlamadan önce aşılanmalarında yarar vardır.    

Tıbbi terimlerin Türkçeleştirilmesi

Uterus* : Rahim

Serviks* : Uterusun vajinaya bağlandığı boyun ya da ağız kısmı

DNA* : Hücre çekirdeği ve kromozomlar içinde yer alan ve genetik kodları taşıyan nükleik asid

Lezyon* : Doku bozulması

Histerektomi* : Uterusun tümüyle cerrahi olarak çıkarılması

Subtotal histerektomi* : Serviks yerinde bırakılarak sadece uterusun gövdesinin cerrahi olarak çıkarılması

Atipi* : Hücre yapısında normalden sapma, anormal görüntü

Kolposkopi* : Bir ışıklı büyüteçle dokuyu büyüterek kanser ve kanser öncesi erken neoplazik durumları tanımak için kullanılan bir tanısal yöntem

Endometrial* : Smear raporunda serviksi, vajinayı örten yassı hücreler yerine bez yapısında hücreler görülürse (AGUS), atipinin kaynağını bulmak için uterusun içini döşeyen bez dokusu örneklenir.

Endoservikal* : Smear raporunda serviksi, vajinayı örten yassı hücreler yerine bez yapısında hücreler görülürse (AGUS), atipinin kaynağını bulmak için servikal kanalı döşeyen doku örneklenir.

Bu makale 8 Şubat 2021 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Kutay Biberoglu

Prof.Dr Kutay BİBEROĞLU, T.E.D Ankara Kolejini bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesini (HÜTF) üstün başarı ile tamamladı ve Tıp Doktoru oldu. HÜTF Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı'nda (Kadın Doğum AD) Araştırma Görevliliği yaparak 1977 de Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlığını aldı. 1977-1981 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri Michigan Eyaleti Wayne State Üniversitesi Tıp Fakültesi William Beaumont Hastanesinde üreme endokrinolojisi ve infertilite, Texas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Houston, Texas’ta Üreme Biyolojisi eğitimleri aldı. Aynı zamanda Wayne StateTıp Fakültesi, Detroit, Michigan, Kadın Hast. ve Doğum Asistan ve Stajyer (4.Sınıf) Tıp öğrencileri Teorik ve pratik eğitimlerinde öğretim görevliliği (Lecturer) ; Oakland County, Michigan Aile Planlaması Kliniğinde ve Bölge Ruh Hastalıkları kliniğinde ...

Etiketler
#servikskanseri
Prof. Dr. Kutay Biberoglu
Prof. Dr. Kutay Biberoglu
Ankara - Kadın Hastalıkları ve Doğum
Facebook Twitter Instagram Youtube