Memeyi büyütmek - dolgu ve yağ transferi

Memeyi büyütmek - dolgu ve yağ transferi

Her ne kadar farklı yöntemlerden bahsedilse de, bir memeyi büyütmek, ciddi anlamda sadece implant (protez) ile mümkündür. Bunun ne kadar mantıklı olduğunu, dilerseniz özellikle "silikon"dan öcü gibi korkan hanımlar için, alternatiflerden bahsederek dile getirelim...

DOLGULAR

Günümüz teknolojisinde üretilen ve bir vücut bölgesine büyük miktarda yerleştirilebilecek dolgular, metabolize edilen, yani eriyen niteliktedir. Doku uyumu açısından düşünüldüğünde, eriyebilirlik, bir dolgu için (şimdilik) olmazsa olmazdır. Nitekim bir zamanlar kalıcı dudak dolgusu vaadiyle dudaklara enjekte edilen erimeyen dolgu maddeleri, birçok hastanın dudak ve dudak çevresinde yumrular meydana getirmişti.

Vücut dolgularının uygulanmaları nispeten kolaydır ancak bazı dezavantajları vardır. Sıvı olmaları sebebiyle yerçekiminin etkisine daha fazla maruz kalırlar ve bu yüzden belirli bir miktarın üzerinde enjekte edilemezler. Kullanılabilecek miktar hastanın halihazırdaki meme yapısı ile (sarkma durumu, cilt gerginliği veya elastikiyeti vs) yakından ilglidir. Çalışmalarda 220 ml dolgu kullanılan hastalar mevcuttur, yani örneğin 75 A'dan 75 C oluşturabilinirse de, çok büyük boyut farkları oluşturmak için silikon implantlardaki gibi 300 ml civarlarında kullanılamazlar ("cup (kup/kap)" nedir, A, B vs nasıl ölçülür? bkz.). Bunun haricinde, özellikle çok küçük memelerde cilt gergindir ve dolgu ile bu gerginliği yenerek "kabarıklık" oluşturmanız mümkün olmayabilir. Bu gergin cilt, altına doldurulan dolgu malzemesini göğüs duvarına doğru sıkıştıracak ve sıkıştırılan dolgu da yanlara doğru göç edecektir.

Ancak en sıkıntılı tarafı ise, herşey uygun ve sonuç çok başarılı olsa bile, "tekrar" gerektirmesidir. Ortalama kalıcılık 2 yıl olarak belirtilmiştir. Ancak bu, büyütülmüş memelerin, iki yıl boyunca uygulama günündeki gibi kalarak, bu sürenin sonunda birden eski hallerini alacakları anlamına gelmemektedir. Dolgu, vücuda girdiği andan itibaren metabolize edilmeye başlar. Yavaş yavaş erir. Metabolizma hızı ise her hastada farklıdır. Bunu suyla doldurulmuş bir torbaya bir delik açıldıktan sonra torbanın yavaşça boşalmasına benzetebilirsiniz. Bu benzetmede torba (elbette) "meme" iken, delik "metabolizma", deliğin büyüklüğü de "metabolizma hızı"dır. Bu durumdan etkilenmemeleri için dolgu hastalarına, dolgu kaybını fark etme hızlarına bağlı olarak, ihtiyaca göre az bir miktar dolgu ile "tazeleme" yaptırmalarını tavsiye ediyoruz. Son olarak, dolgu maddesinin yüksek maliyeti sebebi ile işlemin oldukça pahalı olması vurgulanabilir.

Günümüzde özellikle iki tür dolgu popülerdir. Bunlardan kollajen, bir proteindir. Moleküler yapısı nispeten büyük olduğundan allerji yapma ihtimali başlıbaşına az olsa da rakibine göre daha yüksektir. Diğeri ise hiyalüronik asittir, bir şekerden sentezlenir ve insan vücudunda birçok yerde doğal olarak bulunur; göz, eklem sıvısı, hücrelerarası bağ doku gibi. Her ikisi de yüz bölgesinde kullanılıyor olsa da, vücudun boyundan aşağısında, yani konumuz olan memede, hiyalüronik asitten mamul dolgular kullanılmaktadır.

YAĞ TRANSFERİ

Yağ transferi, uzun zamandır uygulanan bir işlemdir. Ancak memelere transfer edilen yağ dokusunun canlılığını yitirerek, yerinde yumrular ve yağ kistleri oluşturması sebebiyle 80'lerden sonra bu yöntemden vazgeçilmeye başlandı. Bunun nedenleri arasında, özellikle mamografilerde bu yumruların sıklıkla tümör ile karıştırılması ve rahatsız edici soru işaretleri yaratması sayılabilir. Bundan başka ve daha önemlisi, transfer edilen yağ dokusu, yine canlılığını yitirdiğinden, oluşturduğu hacim de kaybolmakta, bir süre sonra memeler küçülmektedir. Transfer edilen yağ miktarının kalıcılığı, farklı çalışmalarda farklı yüzdelerle belirtilmektedir. Yani bu işlemin de kalıcılığı tartışmalara son derece açık olmakla birlikte hastadan hastaya çok büyük farklılıklar göstermektedir.

Yağ dokusu konusunda bilinmesi gereken en önemli nokta, yağ dokusunun, vücutta damarlanma açısından en zayıf olan, kısacası "üvey evlat" muamelesi gören dokulardan biri olmasıdır. Beslenmesi zayıf olan yağ dokusunu bir yerden alıp, yine, beslenmesi zaten zayıf olan başka yerdeki bir yağ dokusunun içine verdiğinizde, verilen yağ dokusu beslenme konusunda sıkıntı çekmekle kalmayıp, içine verildiği yağ dokusunun da beslenmesini olumsuz olarak etkileyebilmektedir. Oysa iyi doku beslenmesi, yani doku kanlanması, yara iyileşmesi ve enfeksiyon gelişmemesi için şarttır. Transfer edilen yağ dokusunun canlılığını yitirmesi işte bu kanlanma eksikliği sebebiyledir. Bazı hastalarda, yağ dokusunun transfer edildiği yerde, hem yağ dokusu ölümüne, hem de kanlanma eksikliğine bağlı inatçı enfeksiyonlar gelişebilmekte ve bu enfeksiyonlar çoklukla, transfer edilmiş yağ dokusu tamamen vücudun dışına akarak atılmadıkça geçmemektedir.

Ayrıca, bu işlemde transfer edilecek yağ dokusunun öncelikle vücudun herhangi bir yerinden alınması gerekmektedir. Yani öncesinde bir "yağ emme", liposuction veya türkçesiyle liposakşın ameliyatı şarttır. Bu belki kilolu hastalarda sorun olmamaktadır fakat, çok zayıf hastalarda yeterince yağ dokusu bulmak, liposakşının bildik komplikasyonlarını yaratmaksızın herzaman mümkün değildir. Gerçekten zayıf hastalar, bu durumda kalıcılığı kesin olmayan bir meme büyütme girişimi için karın veya kalçada "dalgalı" bir görünüm riskini göze almak zorundadırlar.

Yakın geçmişte Japonya'da Tokyo Üniversitesi'nde bir çalışma ekibi, vücuttan alınan yağ dokusundan kök hücre izole ederek, bu hücrelerin yeni doku oluşturma yeteneklerinden faydalanma çalışmalarına başladılar. Bu yöntemin de deneysel ve klinik çalışmaları kesin sonuçlara ulaşmamıştır ve henüz emekleme aşamasındadır. İşlem özetle şöyle; hastanın karın veya kalça gibi bir bölgesinden yağ dokusu alınır (1), alınan miktarın yarısı özel işlemlerden geçirilerek kök hücreler ayrıştırılır (2), ayrıştırılan kök hücreler alınmış olan yağın diğer yarısı ile karıştırılır (3) ve hastanın memelerine enjekte edilir (4). Dikkat ederseniz, liposakşın ile alınmış kök hücreler kullanılmaktadır, yani aslında hiç ayrıştırma işlemi yapılmasa bile alınan yağ dokusunda zaten kök hücre vardır ancak bu işlemde transfer edilen kök hücre yoğunluğu, ayrıştırma yapılmadan uygulanan transfere göre azami iki kat fazladır. Yöntemin az sayıda hastaya uygulandığı ve maliyetinin 25000 dolar civarında olduğu bildirilmektedir. Özel sektörün bu işlemi hastalarına sunabilmesi için, kök hücre ayrıştırımı yapabilecekleri özel laboratuarları kurmaları gerekmektedir. Bu da, yöntem etkinliğini kanıtlayamadığından, yakın tarihte pek mümkün gözükmüyor.

Üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan biri de, transfer edilen kök hücrelerin, işlemlerden geçerken ne tür değişikliklere uğradıkları ve bu değişikliklerin tümöral oluşumlar ve özellikle meme kanseri açısından tehlike oluşturup oluşturmadığıdır. Araştırmalar henüz sonuçlanmadan, sadece müşteri potansiyelini arttırmak amacı ile yapılan propagandalar oldukça yanıltıcı ve tehlikelidir. Bu işlemlerin rutin olabilmesi için çalışmaların tamamlanmasını ve onkolojik açıdan tehlikesiz olduğunun kanıtlanmasını beklemek gerekmektedir.

BRAVA YÖNTEMİ

Doğumdan sonra memelerden süt sağmak için kullanılan "süt pompası" ile aynı ilkeye dayanan, ancak daha büyük, her bir memeyi tamamen içine alan iki çandan yapılmış bir vakum cihazının oluşturduğu ters yönlü basınç (vakum) ile memelerin büyütülmesini hedefleyen bir yöntemdir. Oluşturulan ters yönlü basınç, meme derisini dışa doğru gererek (hamilelikte karnın büyümesi gibi) büyütür. Yaklaşık 200 kadında yapılan bir denemede 100 ml'ye kadar büyüme tespit edilmiş olmakla beraber bu büyümenin, negatif basınca bağlı, ödem tarzında bir sıvı birikimi olup olmadığı ve kalıcılığı konusunda ileri çalışmalar henüz eksiktir. Kullanıcı açısından önemli olan, cihazın 10 ila 12 hafta boyunca günde en az 10 saat (tercihen gece) uygulanmasıdır.

Cihazın kendisi yaklaşık 2000 amerikan dolarıdır. Son bir düşünce, Brava® yöntemi ile bir büyüme sağladıktan sonra, memelere yağ transferi yapmaktır. Bu çalışmalar da henüz yaygın değildir. Şimdiye kadar yapılan uygulamalarda bu hastaların %20'sinde kalsifikasyonların meydana geldiği görülmüştür. Bunlar transplante edilen yağ hücrelerinin canlılıklarını yitirmeleri sonucu oluşur ve zararsız oldukları halde tümöral oluşumlardan ayırdedilmeleri zor olabilir. Sonrasında ise kanser şüphesiyle ameliyat gerekli görülebilir. Bilinen diğer bir gerçek de, her koşulda transplante edilmiş yağ dokusunun 1 ila 2 yıl içinde tamamen yok olarak girişimin tekraredilmesinin gerekli olabileceği. Bu yöntem, uzun dönem sonuçları bulunmadığı için alman plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahları derneği tarafından tavsiye edilmemektedir.

Bu makale 18 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Op. Dr. Oygar Aytekin

Op. Dr. Oygar AYTEKİN, 1974 yılında Almanya'da doğmuştur. Lisans öncesi öğrenimini Bursa'da bitirdikten sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini 1997 yılında tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. Henüz tıp fakültesi öğrencisi iken çok sayıda estetik burun ameliyatına müdahil olmuş olan Dr. AYTEKİN, ihtisasını da Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Kliniği'nde yapmış ve Plastik, Rekonstrüktif ve EstetikCerrahi Uzmanı olmuştur. Uzmanlık eğitimi sonrasında 2004-2008 yılları arasında Viyana'da, maksillofasiyal rekonstrüktif ve estetik cerrahi alanında hizmet veren özel bir kurumda çalışmalar yapmış olan Op. Dr. Oygar AYTEKİN, mesleki çalışmalarını Suadiye'de bulunan özel muayenehanesinde sürdürmektedir. Ayrıca, 2005 yılından beri, Avrupa'da sadece Viyana'da verilen "taze kadavra kafaları ...

Etiketler
Meme
Op. Dr. Oygar Aytekin
Op. Dr. Oygar Aytekin
İstanbul - Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi
Facebook Twitter Instagram Youtube