Kök ailenin bir uzantısı olarak eşimin ailesiyle de evliyim

KÖK AİLENİN BİR UZANTISI OLARAK EŞİMİN AİLESİYLE DE EVLİYİM

Kök ailenin bir uzantısı olarak eşimin ailesiyle de evliyim

İçine doğduğumuz ve anne, baba, kardeşlerden oluşan aile bizim kök ailemizdir. Her birey evlendikten sonra kendi ailesini kurar. Ancak kök ailesiyle bağları devam eder. Burda önemli olan kök ailemiz ile kendi kurduğumuz aile arasındaki dengeyi sağlayabilmektir. Kök ailesi ile sağlıklı ayrışamayan bireyler her zaman evliliklerinde eşleriyle sorun yaşarlar. Çünkü bu ayrışmayı sağlıklı yaşayamayan bireyler kök ailesinin etkisinde kalmaya yatkındır. Oysaki her ailenin iç dinamiği ve beslendiği kaynaklar kendine özgüdür. Evlilik ile kurulan aile, birbirinden farklı iki aile sistemi içinde büyümüş iki farklı insan tarafından kurulur. Evlendikten sonra birbirimizin aile sistemlerine dahil olmak yerine uzlaşma ve hoşgörü ile kendi aile sistemimizi oluşturmaya çalışmalıyız.

Burada ‘ayrışma’ derken hem duygusal hem de kültürel uzantıları olan ve yeni kurulan aileye etki eden davranış biçimleri kast edilmektedir. Bu davranış biçimleri her iki eşin aileleri tarafından yeni kurulan aileye müdahale etmek yoluyla yapılabilir. Kök ailelerden yeni kurulan aileye gelen müdahaleler her zaman apaçık görünür olmaz. Bazen de eşler kök ailelerine bağımlılıklarını sürdürerek kendileri bu müdahaleye izin vermiş olurlar. Bu yazıda daha çok duygusal ve kültürel  bağımlılığın yansımaları açıklanmaktadır. Yani yeni evlenen eşler, aileleri aracılığıyla ama aileleri eylemde bulunmadan, kendileri, kendi kurdukları aileye müdahale etmiş olurlar.

 Her iki anlamda da oluşabilecek olumsuz yansımaları engellemek öncelikle bireyin kendisine yönelik içgörü ve farkındalık kazanması ile başlar. Bir örnek ile anlamaya çalışalım.

Eşi ile anlaşmazlık yaşadığı için öfkelenen ve eşine küserek farklı bir odaya geçme davranışında bulunan bir kişiyi düşünelim. Bu kişi eşine karşı olumsuz bir duygu yaşadığında ya da olumsuz bir davranışta bulunduğunda kendine şu soruyu sormalı: Bu kadar öfkelenen ben miyim yoksa kök ailemden çok iyi tanıdığım öfkeyi mi sürdürüyorum? Gerçekten yaşamak istediğim duygu öfke mi, bu benim öfkem mi, kök ailemden bana yansıtılan ve benim sandığım ama bana ait olmayan bir öfke mi? Gerçekten eşime küsmek ve başka odaya geçmek istiyor muyum yoksa kök ailemde eşlerin anlaşamadığında küserek başka odaya gitme davranışında bulunduklarını gördüğüm için mi böyle davranıyorum? Gerçekten eşime küsmek istiyor muyum, yoksa kök ailemden bana yansıtılan davranış biçimi mi küsmek?

Ülkemizde özellikle evlenmeden önce karı-koca adayları tarafından sıklıkla kullanılan bir söylem vardır. Ben ailesiyle evlenmiyorum, Ayşe’yle / Mehmet’le evleniyorum. Bu düşünce çok sakıncalı olmakla birlikte gerçeğin böyle olmadığı genellikle evlendikten sonra ortaya çıkar. Peki nasıl? Günümüzde artık pek çok psikoloji kuramı, ‘kişiliğimizin oluşumunun, çocukluğun ilk altı yılında büyük oranda tamamlandığı’ noktasında hemfikirdir. Davranışlarımızın çoğunu daha bebeklikten itibaren öğrenme yoluyla kazanırız. Burda da ‘sosyal öğrenme’ çok etkilidir. Peki bu kuram bize ne söyler?

Sosyal Öğrenme Kuramı: Bu kuram davranışların, sosyal bağlamda etkileşim, gözlem ve taklit ile geçirilen sürecin bir ürünü olarak kazanıldığını söyler. Öğrenme, ‘gözlem yoluyla’ ya da ‘model alma yoluyla’ yapılmaktadır. Bandura’ya göre bireyler başkalarının davranışlarını gözlemleyerek de birçok şeyi öğrenebilirler.

Çocuklar da ailelerinde neyi görürlerse onu içselleştirir ve bir süre sonra o davranışı yapmaya başlar. Çocuklar yap dediklerimizi yapmazlar, yaptıklarımızı yaparlar. Mesela ailesinde annesine değer verilen bir erkek çocuk ilerde bir yetişkin olduğunda kendisi de eşine ve diğer kadınlara değer verir. Ailesinde babasına yalan söylenen, önemli tüm gelişmelerin babasından saklandığına şahit olan bir kız çocuğu da zamanla bunu normalleştirir. İlerde bir yetişkin olduğunda ise eşine yalan söylemekte, evliliklerini ilgilendiren önemli gelişmeleri saklamakta bir sakınca görmez. Çünkü böyle davranmak onun en iyi bildiği şeydir. Unutmamalıdırki zihin her zaman en iyi bildiği şeyi seçer. Davranışlar da düşüncelere göre şekillenir. Çocukluk çağında öğrendiğimiz, şahit olduğumuz ya da deneyimlediğimiz davranışlarımız, sonuçları ya da bizzat o davranışın kendisi kötü olsa bile bizim en iyi bildiğimiz davranışlardır. Bu nedenle yetişkin ilişkilerimizde de onu yapmayı sürdürürüz.

İnsanların sevgililik döneminde kendilerini kontrol etmeleri, gerçek düşüncelerini saklamaları kolay olabilir. Partnerleri de yoğun aşk duyguları içinde bazı şeyleri fark etmeyebilir ya da görmezden gelebilir. Ancak evlilikle beraber insanlar hayatlarını ortak kullanıma açarlar. Beraber aynı evde yaşamaya, beraber uyanmaya, beraber yemek yemeye, beraber tatile gitmeye, beraber ev ziyaretleri yapmaya başlarlar. İşte bu noktada kök aileden getirdikleri inanışlar, alışkanlıklar, düşünceler, kültürel örüntüler, kalıp yargılar gün yüzüne çıkar.

Biz kiminle evleniyorsak aslında belli oranda o kişinin ailesiyle de evleniyoruz. Çünkü bir insanın yıllarca dahil olduğu ailesinin rol ve davranışlarını benimsememesi mümkün değildir. Biz eşimizle iletişim kurarken aynı zamanda eşimizin ailesinin kültürüne temas ederiz. Bu nedenle özellikle farklı yaşam tarzlarını sürdüren ya da farklı dünya görüşüne sahip olan ailelerin bireyleri evlenecekse bu durum gözardı edilmemelidir. Mutlaka partnerimizin aile yapısı hakkında da bilgi edinmeli ve mümkünse partnerimizin ailesiyle de zaman geçirmeye çalışmalıyız. Ülkemizde nişan döneminin bir amacı da budur. Evlenecek bireyler kadar onların ailelerinin de tanınması, tanışması için ortak geçirilecek zamanlara ve ortak yapılacak eylemlere fırsat vermektir. Biz sadece eşimizle değil belli oranda onun ailesiyle de evleniriz. Ailesinin izleri eşimizde de vardır. Ailesiyle iletişim kurmaya, görüşmeye devam ettiğimiz sürece o ailenin kültürüne temas etmiş oluruz ve etkileniriz. O kültüre ait olmayan bir birey olarak hem tek başımıza etkileniriz hem de evliliğimiz etkilenir.

 Aynı şekilde bir insanın evlendikten sonra kök ailesiyle tüm bu bahsedilenler açısından tamamen farklılaşması da mümkün değildir. Her iki eş de daha evlilik öncesi dönemde birbirlerini tanımaya yönelik girişimlerde bulunur ve birbirlerini olduğu gibi kabul ederse evlilik sonrasında da kendileri olabildikleri bir aile kurabilir ve kendileri gibi kalabilecekleri bu aileyi koruyabilirler. En güzeli eşlerin, birbirlerine saygı gösterdiği, kendi kök ailesindeki aile sistemini birbirlerine dayatmadığı, gerektiğinde esnek olmayı becerebildikleri, empati yapabildikleri ve eşlerine değerli olduğunu, sevildiğini, anlaşıldığını hissettirerek oluşturacakları kendi aile sistemlerini kurabilmeleridir.

Bu makale 25 Mayıs 2023 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Aile Danışmanı Aysun Polat

Aile danışmanı Aysun Polat lisans eğitimlerini Ankara Üniversitesi Antropoloji ve Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümlerinde tamamladı. Ankara Üniversitesinde okurken aynı üniversitenin psikoloji bölümünden ve  tıp fakültesinden de dersler alarak kendisini insana dair farklı alanlarda geliştirme fırsatı buldu. Lisans eğitimleri sırasında çok sayıda akademik çalışmada aktif rol aldı. Bazıları şu şekildedir. Ankara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli bir psikoloğun, master tezi araştırmasının görüşmelerine örneklem grubu içinde katıldı. Ankara Üniversitesinde yürütülen cinsellik konulu doktora tezi için yapılan araştırmada saha asistanlığı yaptı. Newcastle Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi iş birliğiyle yürütülen gecekondu bölgelerindeki pilot araştırmada saha asistanlığı yaptı. Ankara Üniversitesinde yürütülen Türkiye’ ...

Etiketler
Evlilik terapisi
Aile Danışmanı Aysun Polat
Aile Danışmanı Aysun Polat
Ankara - Aile Danışmanı
Facebook Twitter Instagram Youtube