Yalnızlık, kaygı, suçluluk, öfke ve üzüntü gibi istenmeyen his ve düşüncelerden kurtulmak ya da kaçmak için bazı girişimlerde (bağımlılık, tahammül etmek,) bulunuruz. Bu girişimler kısa vadede; bu hislerden kurtulmak için geçici bir yardım sağlasa da zamanla bu süreç büyük bir acı ve ıstırapla neticelenir.
İstenmeyen bu içsel yaşantılardan kurtulmak için ne kadar çok zaman ve enerji harcarsak, uzun vadede psikolojik olarak o kadar ıstırap yaşarız.
Kaygı bozukluğu da buna bir örnektir. Sonuçta "kaygı" herkesin deneyimlediği insani bir duygudur. Herhangi bir "kaygı bozukluğunun" temelinde bu hislerden "aşırı kaçınma" yatmaktadır.
Diyelim ki sosyal ortamlardan kaygılı hissediyorum ve kaygı hissinden kaçmak için de sosyalleşmekten vazgeçiyorum. Böylece kaygım daha da derin, kalıcı hale geliyor. Ya da ortamda "iyi bir dinleyici" rolü üstleniyorum. Kendime dair çok az şey paylaşıyorum. Ama uzun vadede ilişkilerim yakınlık ve samimiyetten uzak oluyor.
Dişlerimi sıkıp tahammül ederek ortamlara giriyor olmam da bir seçenek. Fakat bu sefer de hala kaygı hissimle mücadele ediyorum ve çaresizce bir gün gideceklerini bekliyorum.
Bu bir kabul değil toleranstır.