İKLİM AKTİVİZMİNDE KADIN LİDERLİĞİ: ZORLUKLAR, KATKILAR VE GELECEK PERSPEKTİFLERİ


T.C.
BAYBURT ÜNİVERSİTESİ
LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE POLİTİKALARI ANA BİLİM DALI
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE POLİTİKALARI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
YÜKSEK LİSANS SEMİNERİ
Feyza AKARSU
Danışman: Prof. Dr. Hayriye ŞENGÜN
BAYBURT - 2025
Beyanname
Bayburt Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü tez yazım kılavuzuna göre Prof. Dr. Hayriye ŞENGÜN danışmanlığında hazırlamış olduğum “İKLİM AKTİVİZMİNDE KADIN LİDERLİĞİ: ZORLUKLAR, KATKILAR VE GELECEK PERSPEKTİFLERİ” başlıklı yüksek lisans çalışmamın bilimsel etik değerlere ve kurallara uygun, özgün bir çalışma olduğunu, aksinin tespit edilmesi halinde her türlü yasal yaptırımı kabul edeceğimi beyan ederim.
27.05.2025
Feyza AKARSU
ÖZET
Yüksek Lisans Semineri
İKLİM AKTİVİZMİNDE KADIN LİDERLİĞİ: ZORLUKLAR, KATKILAR VE GELECEK PERSPEKTİFLERİ
Feyza AKARSU
Bayburt Üniversitesi
Lisansüstü Eğitim Enstitüsü
İklim Değişikliği ve Politikaları Ana Bilim Dalı
Danışmanı: Prof. Dr. Hayriye ŞENGÜN
Bayburt-2025, Sayfa: 46
Özet
İklim aktivizmi, liderlik rollerinin ve toplumsal katılım dinamiklerinin yeniden şekillendiği kritik bir alan olarak öne çıkmaktadır. Bu bağlamda, kadın liderliği, çevresel yönetişim, politika söylemleri ve toplumsal taban hareketleri üzerinde belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu çalışmada, kadınların iklim hareketlerindeki liderlik rollerini anlamak amacıyla nitel ve yorumlayıcı bir literatür analizi yapılmıştır. Araştırma, kadınların öncülük ettiği çevresel girişimlerin stratejilerini, karşılaştıkları zorlukları ve toplumsal dönüşüm üzerindeki etkilerini ele alarak, toplumsal cinsiyet ile çevre savunuculuğu arasındaki kesişimsel ilişkiyi ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Kadınların kolektif eylemlere nasıl katıldıkları, iklim adaletini nasıl savundukları ve toplumsal normlar, cinsiyet eşitsizliği ile politik dışlanma gibi yapısal engellerle nasıl başa çıktıkları bu çalışmanın temel araştırma sorularını oluşturmaktadır. Greta Thunberg, Vandana Shiva ve Wangari Maathai gibi önde gelen figürler, kadın liderliğinin yerel ve küresel düzeydeki çok boyutlu etkilerini temsil eden önemli örnekler olarak ele alınmıştır.
Bulgular, kadınların yerel bilgiye dayalı, toplumsal eşitliği önceleyen ve dirençli topluluk ağları kuran katılımcı yaklaşımlar sayesinde daha kapsayıcı ve sürdürülebilir iklim çözümleri geliştirdiklerini ortaya koymaktadır. Ancak bu katkılar, genellikle toplumsal ve kurumsal sınırlamalar nedeniyle yeterince görünür olamamaktadır. Bu seminer çalışması, toplumsal cinsiyet perspektifinin iklim politikalarına ve yönetişim çerçevelerine entegrasyonunun önemine dikkat çekmekte ve çevre sorununu ele alarak akademik literatüre önemli katkılar sağlaması düşünülmektedir. Literatürden yararlanarak, doküman inceleme yöntemiyle ortaya konulacak olan görüşler tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: İklim aktivizmi, kadın liderliği, çevresel yönetişim, iklim adaleti
İÇİNDEKİLER
Beyanname II
ÖZET III
İÇİNDEKİLER IV
Şekiller V
Giriş 1
Araştırmanın Konusu ve Problemi 1
Araştırmanın Amacı 2
Araştırmanın Önemi ve Gerekçesi 3
Araştırmanın Sınırlılıkları 3
Birinci Bölüm 5
1. KURAMSAL ÇERÇEVE 5
1.1. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ 5
1.2. İKLİM AKTİVİZMİ 6
1.3. KADINLARIN İKLİM AKTİVİZMDEKİ ROLLERİ 7
1.4. KADIN LİDERLİĞİNİN KARŞILAŞTIĞI ZORLUKLAR 8
İkinci Bölüm 10
1.5. KÜRESEL ÇERÇEVELER VE GÜNCEL GELİŞMELER 10
1.5.1. Toplumsal Cinsiyet, İklim Değişikliği, Çatışma ve Göç Bağlantısı 11
1.5.2. Toplumsal Cinsiyet Normları ve Kırılganlık 12
1.6. İKLİM AKTİVİZMİ VE KADIN 13
1.6.1. Kadınlar ve Çevre Arasındaki İlişki 14
1.6.2. İklim Aktivisti Olarak Kadınlar 16
SONUÇ, TARTIŞMA VE ÖNERİLER 27
Sonuç 27
Tartışma 27
Öneriler 28
Kaynakça 29
Şekiller
Fotoğraf 1: Greta Thunberg 19
Fotoğraf 2: Vandana Shiva 19
Fotoğraf 3: Wangari Maathai 20
Fotoğraf 4: Berta Cáceres 21
Fotoğraf 5: LaDonna Brave Bull Allard 22
Fotoğraf 6: Nemonte Nenquimo 23
Fotoğraf 7: Hindou Oumarou Ibrahim 23
Fotoğraf 8: Francia Márquez 24
Fotoğraf 9: Aleta Baun 25
Fotoğraf 10: İkizdere Çevre Eylemi, Rize 26
Giriş
İklim değişikliği, sadece çevresel bir sorun olmanın ötesine geçmiş; toplumsal, ekonomik ve politik boyutlarıyla tüm dünyanın karşı karşıya olduğu çok katmanlı bir kriz hâlini almıştır. Artan sıcaklıklar, eriyen buzullar, yükselen deniz seviyeleri ve şiddetlenen hava olayları yalnızca doğal yaşamı değil, milyonlarca insanın yaşam koşullarını da doğrudan tehdit etmektedir. Bu etkiler, özellikle kırılgan toplulukları ve gelişmekte olan ülkeleri derinden sarsmakta; kaynaklara erişimde eşitsizlikler, yoksulluk ve yerinden edilme gibi sorunlarla birleşerek küresel ölçekte bir adaletsizlik tablosu yaratmaktadır.
Bu karmaşık süreçte kadınlar, hem iklim krizinden en fazla etkilenen gruplar arasında yer almakta hem de çözüm süreçlerinde giderek daha görünür bir rol üstlenmektedir. Suya, gıdaya ve enerjiye erişimde yaşanan zorluklar, çoğunlukla evin temel bakım sorumluluğunu üstlenen kadınları doğrudan etkilemektedir. Ancak aynı kadınlar, sadece mağdur değil; aynı zamanda değişimin öncüsüdür. Dünyanın farklı köşelerinden yükselen kadın sesleri, iklim adaleti için verilen mücadelenin en güçlü unsurlarından biri hâline gelmiştir.
İklim aktivizmi sahasında kadın liderliği, sadece eylem alanında değil; politika geliştirme, savunuculuk ve toplumsal farkındalık yaratma gibi çok çeşitli düzeylerde kendini göstermektedir. Kadınlar, çevresel bozulmaya karşı yerel bilgi birikimlerini, topluluk temelli örgütlenme güçlerini ve sürdürülebilir yaşam pratiklerini kullanarak ekolojik dönüşümün merkezinde yer almaktadır. Greta Thunberg gibi figürlerin küresel çapta ses getiren çabaları kadar, kırsalda susuzluğa karşı mücadele eden, ormanları koruyan ve geçim kaynaklarını yeniden inşa eden kadınların hikâyeleri de bu mücadelenin sessiz ama etkili yapıtaşlarını oluşturur.
Bu çalışma, kadınların iklim aktivizmindeki liderlik rollerini, karşılaştıkları zorlukları, sundukları katkıları ve geleceğe yönelik perspektiflerini incelemeyi amaçlamaktadır. Kadınların sesinin yalnızca duyulmasını değil, karar alma mekanizmalarında etkili bir şekilde yer bulmasını da sağlayacak bir anlayışa ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü iklim adaleti, cinsiyet adaletinden bağımsız düşünülemez; ve kalıcı bir dönüşüm ancak kapsayıcı bir liderlikle mümkündür.
Araştırmanın Konusu ve Problemi
Bu çalışmanın temel amacı kadınların iklim değişikliği mücadelesinde liderlik rollerini çok yönlü bir perspektiften ele almaktır. Kadınların iklim krizi karşısında aktif katılımları, yalnızca çevreci hareketler bağlamında değil; toplumsal cinsiyet eşitliği, sosyal adalet ve sürdürülebilir kalkınma bağlamlarında da incelenmesi gereken önemli bir maddedir. Özellikle kadınların iklim aktivizmine katkısı, yerel bilgi sistemlerinden küresel politika alanlarına kadar geniş bir etki yelpazesine sahiptir.
Araştırmanın temel sorunu, kadınların mücadele süreçlerindeki rollerinin yeterince görünür olmaması, karar alma mekanizmalarında yeterli temsil edilmemeleri ve liderlik pozisyonlarında genellikle ikinci planda kalmalarıdır. Ayrıca, iklim krizinin etkilerinin toplumsal cinsiyet farklılıkları nedeniyle kadınları daha kırılgan hale getirdiği bilimsel olarak kanıtlanmış olmasına rağmen, bu farklılıkların iklim politikalarına yeterince yansıtılmadığı tespit edilmiştir.
Bu çalışma, kadınların iklim aktivizmine katılımını çeşitli yönleriyle birlikte incelemeyi amaçlamaktadır; bu bağlamda, kadınların iklim değişikliği ile birlikte zorlukları, İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden kurtulmak için sağladıkları katkıları ve geleceğe yönelik stratejik rolleri hakkında derinlemesine bir tartışma sunulmaktadır. Bu hedef doğrultusunda, literatürdeki boşlukların doldurulmasının yanı sıra, iklim adaleti perspektifinden toplumsal cinsiyet odaklı bir analiz yapılması da amaçlanmaktadır.
Araştırmanın Amacı
Bu araştırmanın temel amacı, iklim değişikliğiyle mücadelede kadınların oynadığı liderlik rolünü çok yönlü bir bakış açısıyla incelemektir. Bu çalışma, kadınların iklim aktivizmine katılım motivasyonlarını anlamayı; karşılaştıkları toplumsal, kültürel ve yapısal engelleri ortaya koymayı; yürüttükleri eylem ve mücadele biçimlerini analiz etmeyi hedeflemektedir.
Kadınların çevresel mücadeleye katkıları sıklıkla görünmez kılınmakta ya da ikincil planda değerlendirilmektedir. Bu çalışma, söz konusu katkıları görünür kılarak, kadınların liderliğinin iklim adaleti hareketlerindeki yerini daha iyi anlamayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda kadınların bu alandaki deneyimlerinden, dayanışma biçimlerinden ve geliştirdikleri stratejilerden yola çıkarak, daha kapsayıcı ve etkili iklim politikaları geliştirilmesine katkı sağlamayı hedeflemektedir.
Bu çalışma, kadınların iklim krizine karşı nasıl örgütlendiği, hangi yollarla sesini duyurduğu ve gelecek için nasıl bir vizyon ortaya koyduğu sorularına yanıt aramaktadır. Nihayetinde, iklim krizinin çözümünde kadın liderliğinin yalnızca tamamlayıcı değil, dönüştürücü bir güç olduğunu ortaya koymak bu çalışmanın en temel amacıdır.
Araştırmanın Önemi ve Gerekçesi
Bu araştırma, kadınların iklim aktivizmindeki rollerini anlamak, bu alandaki katkılarını ortaya koymak ve karşılaştıkları zorlukları değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Kadınların iklim değişikliğiyle mücadelede kritik liderlik rollerini üstlenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği, sürdürülebilir kalkınma ve çevresel adalet açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak, kadınların bu süreçlerdeki deneyimleri ve katkıları yeterince görünür olmamaktadır. Bu nedenle, kadınların iklim aktivizmindeki rollerini anlamak ve desteklemek, daha kapsayıcı ve etkili iklim politikalarının geliştirilmesi açısından kritik bir gerekliliktir.
Kadınlar, iklim değişikliğinin etkilerine karşı daha savunmasız gruplar arasında yer almakta ve toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri nedeniyle çevresel değişimlerden orantısız şekilde etkilenmektedir. Örneğin, birçok toplumda kadınlar, su temini, yakıt toplama, tarımsal üretim ve aile sağlığı gibi görevleri üstlenmektedir ve bu roller, çevresel bozulmadan doğrudan etkilenmektedir. Bu nedenle, kadınların iklim aktivizmindeki liderlik rollerinin tanınması ve desteklenmesi, toplulukların dayanıklılığını artırmak ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için kritik öneme sahiptir.
Bu araştırmanın bir diğer önemli gerekçesi, kadınların iklim aktivizmindeki rollerinin sosyal adalet ve toplumsal dönüşüm açısından taşıdığı önemi vurgulamaktır. Kadınlar, genellikle topluluk temelli örgütlenmelerde liderlik ederek yerel bilgi ve deneyimlerini kullanarak çevresel sorunlara yaratıcı çözümler geliştirmektedir. Ancak, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ve yapısal engeller, kadınların bu süreçlere tam katılımını sınırlamakta ve çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmayı zorlaştırmaktadır.
Son olarak, bu araştırma, kadınların liderlik rollerinin güçlendirilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için stratejik öneriler geliştirmeyi amaçlamaktadır. Kadınların karar alma süreçlerine katılımının artırılması, sürdürülebilir kalkınma politikalarının etkinliğini artırmak ve iklim değişikliğiyle mücadelede daha kalıcı çözümler üretmek için kritik bir adımdır. Bu bağlamda, bu çalışma, kadınların iklim aktivizmindeki liderlik rollerinin daha iyi anlaşılmasına ve desteklenmesine katkı sağlamayı hedeflemektedir.
Araştırmanın Sınırlılıkları
Bu araştırma, kadınların iklim aktivizmindeki rollerini anlamak amacıyla literatürdeki makaleler ve yayınlanmış raporlar kapsamında nitel bir inceleme yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Ancak, bu tür bir araştırma yaklaşımının bazı sınırlılıkları bulunmaktadır:
Veri Kaynaklarının Kapsamı ve Çeşitliliği: Araştırma, sadece mevcut literatür ve raporlarla sınırlı olduğu için, kadınların iklim aktivizmindeki deneyimlerinin tam olarak yansıtılmasını zorlaştırmaktadır. Örneğin, belirli coğrafi bölgelerde veya kültürel bağlamlarda yaşayan kadınların deneyimleri yeterince temsil edilmemiş olabilmektedir. Ayrıca, farklı sosyo-ekonomik arka planlara sahip kadınların perspektifleri arasında önemli farklılıklar olabilmektedir.
Dil ve Erişim Kısıtlamaları: Literatürdeki çalışmaların büyük bir kısmı İngilizce yayınlanmış olup, diğer dillerdeki araştırmalara erişim sınırlıdır. Bu durum, küresel ölçekte kadınların iklim aktivizmindeki rollerini anlamada kısıtlayıcı bir faktör olmaktadır.
Veri Güvenilirliği ve Tarafsızlık: Kullanılan verilerin büyük kısmı ikincil kaynaklardan elde edildiği için, bu kaynakların tarafsızlığı ve güvenilirliği sorgulanabilir. Özellikle, hükümet raporları veya sivil toplum kuruluşlarının yayınları, belirli politik veya ideolojik perspektiflerden etkilenmiş olabilmektedir.
Güncellik Sorunu: İklim değişikliği ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi dinamik ve hızla değişen konularda yapılan araştırmaların bulguları hızla güncelliğini yitirebilmektedir. Bu nedenle, bu çalışmada kullanılan bazı literatür kaynakları, güncel gelişmeleri tam olarak yansıtmayabilir.
Nitel Yöntemin Sınırlılıkları: Nitel analizler, genellikle derinlemesine içgörüler sağlasa da bulguların genelleştirilebilirliği konusunda sınırlamalara sahiptir. Bu araştırma, geniş bir katılımcı kitlesi veya sayısal veri seti kullanmadığı için, elde edilen sonuçların tüm kadınları temsil etme gücü sınırlı olabilir.
Kültürel ve Bölgesel Farklılıklar: Kadınların iklim aktivizmindeki rollerini etkileyen kültürel, politik ve ekonomik faktörler, farklı bölgelerde büyük ölçüde değişiklik gösterebilir. Bu nedenle, belirli bir bölgeye veya kültürel bağlama odaklanan çalışmalar, genel geçer sonuçlar elde etmeyi zorlaştırabilir.
Bu sınırlamaların farkında olarak, gelecekteki çalışmaların daha geniş veri setleri, yerel perspektifler ve çok dilli kaynaklarla desteklenmesi, daha kapsamlı ve temsil gücü yüksek sonuçlar elde edilmesine katkı sağlayabilir.
Birinci Bölüm
KURAMSAL ÇERÇEVE
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
İklim değişikliği, küresel veya bölgesel iklim modellerinde meydana gelen büyük ölçekli ve uzun vadeli değişiklikleri ifade etmektedir. Bu değişiklikler, özellikle insan faaliyetleri sonucunda atmosfere salınan sera gazlarının artmasıyla ilişkilidir. Örneğin, fosil yakıtların yakılması sonucu atmosfere salınan karbondioksit (CO₂) seviyelerindeki artış, sanayi öncesi döneme kıyasla ortalama küresel sıcaklıkları yaklaşık 1°C artırmıştır (Ahmed, 2018: s. 5-26). Bu ısınma, okyanus asitlenmesi, tarımsal verimlilikte düşüş ve biyolojik çeşitliliğe yönelik ciddi tehditler gibi ekolojik etkilerle ilişkilidir (Bellard vd., 2012: s. 365).
İklim değişikliğinin etkileri, aşırı hava olayları, deniz seviyelerinin yükselmesi ve mevsimsel döngülerdeki değişimlerle kendini göstermektedir. Örneğin, artan sıcaklıklar ve düzensiz yağışlar tarım verimliliğini azaltırken, deniz seviyelerinin yükselmesi kıyı bölgelerindeki yerleşim yerlerini tehdit etmektedir (Sitati vd., 2021: s. 1-15). Ayrıca, Lancet Countdown raporuna göre, iklim değişikliğine bağlı sağlık sorunları nedeniyle her yıl 150.000'den fazla insanın hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir (Mohammed, El-Mouty ve Ameen, 2022: s. 589-601). Bu sağlık etkileri, yalnızca ekosistemleri değil, aynı zamanda toplumların sosyal yapısını ve sağlık sistemlerini de derinden etkilemektedir.
Bununla birlikte, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için iklim uyum stratejilerinin geliştirilmesi giderek daha önemli hale gelmektedir. Özellikle şehirler, bu bağlamda kritik bir rol oynamaktadır. İklime uyumlu şehirler, gelecekteki iklim senaryolarını bugünkü planlama süreçlerine entegre ederek, kentsel dayanıklılığı artırmayı hedeflemektedir (Yari ve diğerleri, 2024: s.4). Bu stratejiler, halk sağlığı altyapısının iyileştirilmesinden, savunmasız toplulukların dayanıklılığını artırmaya kadar geniş bir yelpazeyi kapsamakta ve iklim değişikliğine karşı uzun vadeli çözümler sunmaktadır (Botta, Dahl‐Jensen, Rahbek, Svensson ve Nogués‐Bravo, 2019: s.29).
Son olarak, iklim değişikliğinin biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkilerini anlamak, etkili koruma stratejileri geliştirmek için kritik öneme sahiptir. Bölgesel iklim tarihi ve yerel ekosistem dinamiklerinin anlaşılması, savunmasız türlerin korunması ve ekosistem hizmetlerinin sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşımaktadır (Valentová ve Bostik, 2021: s. 94). Bu yerel yaklaşımlar, iklim bilimciler ve ekolojistler arasındaki iş birliğini güçlendirerek, daha etkili koruma stratejilerinin geliştirilmesine olanak tanımaktadır (Kosanic vd., 2019: s.1-8).
İKLİM AKTİVİZMİ
İklim aktivizmi, bireyler ve örgütlü gruplar tarafından iklim değişikliğine karşı farkındalık yaratmayı, politika değişikliklerini teşvik etmeyi ve toplulukları harekete geçirmeyi amaçlayan çabalar ve eylemler bütünüdür. Bu hareket, iklim değişikliğinin acil bir küresel sorun olarak kabul edilmesiyle birlikte son yıllarda büyük bir ivme kazanmıştır (Fisher ve Nasrin, 2020: s.1). İklim aktivistleri, toplumsal katılımı artırmak ve yasama süreçlerini etkilemek amacıyla tabandan örgütlenme, kamuoyu oluşturma, dijital kampanyalar ve toplumsal hareketler gibi çeşitli stratejiler kullanmaktadır (Roser‐Renouf vd., 2014: s. 163-178).
Araştırmalar, duygusal faktörlerin iklim aktivizmine katılımda önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Örneğin, iklim kaygısı ve suçluluk gibi duygusal tepkiler, bireyleri siyasi eyleme geçmeye motive edebilir (Palmer, 2020: s. 1-35). Bu duygusal katılım, genellikle kolektif bir sorumluluk ve aciliyet hissinden kaynaklanır ve özellikle geleceği tehlikede gören genç kuşaklar arasında yaygındır (Vliet ve Beukes, 2023: s. 1-7). Aynı zamanda, toplumsal normlar ve sosyal çevre de bireylerin iklim aktivizmine katılımını güçlü bir şekilde etkileyen faktörler arasında yer almaktadır (Latkin vd., 2022: s. 3).
Bunun yanı sıra, iklim aktivizmi, yalnızca çevresel krizlere dikkat çekmekle kalmayıp, aynı zamanda sosyal adalet ve toplumsal eşitlik gibi konuları da kapsamaktadır. Aktivist gruplar, iklim değişikliğinin etkilerinin çoğunlukla dezavantajlı topluluklar üzerinde daha büyük bir yük oluşturduğunu savunmakta ve bu toplulukların seslerini duyurmak için mücadele etmektedir (Kakenmaster, 2019: s. 37). Bu çok boyutlu yaklaşım, iklim adaleti kavramını merkezine alarak, iklim krizinin sadece çevresel değil, aynı zamanda toplumsal bir kriz olduğunu vurgulamaktadır (Koehrsen, 2021: s. 702).
Son olarak, iklim aktivizmi, sosyal hareket teorileri çerçevesinde de incelenmektedir. Bu teoriler, aktivizmin toplumsal değişim yaratma potansiyelini, zorluklarını ve dinamiklerini ele almaktadır (North, 2011: s. 1585). İklim aktivizminin kamuoyu üzerindeki etkisi tartışılmaz olsa da gerçek anlamda toplumsal değişim yaratma kapasitesi konusunda hâlâ bazı soru işaretleri bulunmaktadır. Bu nedenle, iklim aktivizminin uzun vadeli etkilerini değerlendirmek ve bu hareketin iklim değişikliğiyle mücadelede nasıl daha etkin kullanılabileceğini anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.
KADINLARIN İKLİM AKTİVİZMDEKİ ROLLERİ
Kadınların iklim aktivizmindeki rolleri hem iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak hem de sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek açısından çok boyutlu ve kritik öneme sahiptir. Kadınların çevresel sorunlara katılımı, genellikle toplumsal, ekonomik ve kültürel faktörlerden kaynaklanan farklı deneyimlere dayanır. Bu farklılıklar, kadınların çevresel değişikliklere karşı daha duyarlı olmalarına ve iklim hareketlerinde önemli liderlik rolleri üstlenmelerine yol açmaktadır (McCright, 2010: s. 82). Kadınlar, yalnızca lider olarak değil, aynı zamanda gelecekteki nesillerin refahını koruma sorumluluğunu üstlenen bireyler olarak da iklim aktivizmine katılmaktadırlar (Desai ve Zhang, 2021: s. 1-11).
Kadınların iklim aktivizmine olan katkıları, genellikle topluluklarını ve ailelerini koruma isteklerinden kaynaklanmaktadır. Geleneksel olarak topluluklarının sağlığını ve refahını gözeten kadınlar, çevresel bozulmanın getirdiği doğrudan tehditleri daha hızlı fark edebilmekte ve bu durum, onların çevresel hareketlerde aktif rol almalarını teşvik etmektedir. Kadınların toplumsal yapılar içindeki rolleri, onları çevresel sürdürülebilirlik için kritik aktörler haline getirmektedir. Örneğin, kırsal bölgelerde su toplama, yakıt sağlama ve tarımsal üretim gibi temel faaliyetler genellikle kadınlar tarafından gerçekleştirilmekte ve bu görevler, kadınların çevresel değişikliklerden nasıl etkilendiklerini doğrudan belirlemektedir (Desai ve Zhang, 2021: s. 1-11).
Bununla birlikte, toplumsal cinsiyet dinamikleri ve iklim değişikliği arasındaki kesişim, kadınların çevresel adaletsizliklere karşı daha savunmasız olmalarına neden olmaktadır. Birçok toplumda, kadınların doğal kaynak yönetimi konusundaki karar alma süreçlerine katılımı sosyo-kültürel normlarla sınırlandırılmakta ve bu durum, kadınların ihtiyaçlarını ve perspektiflerini yansıtan etkili iklim politikalarının geliştirilmesini zorlaştırmaktadır (Nagasha vd., 2019; Shrestha vd., 2019). Bu sınırlamalar, kadınların iklim değişikliğiyle mücadeledeki potansiyelini kısıtlamakta ve toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirmektedir. Bu nedenle, kadınların liderlik rollerini güçlendirmek ve karar alma süreçlerine aktif katılımlarını sağlamak, sürdürülebilir iklim çözümlerinin geliştirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır (Humayra vd., 2024: s. 7096-7113).
Kadınların iklim aktivizmine katılımları, tabandan örgütlenme, toplulukların seferber edilmesi ve daha geniş politika çerçevelerinin şekillendirilmesi gibi çeşitli roller içermektedir. Örneğin, Sahra Altı Afrika'da kadınların su, enerji, arazi ve gıda güvenliği gibi kaynak yönetimi tartışmalarına katılımı, iklim uyum stratejilerinin etkinliği açısından kritik öneme sahiptir (Hlahla, 2022). Kadınların katılımını kolaylaştıran programlar, daha kapsamlı iklim uyum stratejilerinin geliştirilmesine, topluluk dayanıklılığının artırılmasına ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasına katkı sağlamaktadır.
Ancak, kadınlar genellikle toplumsal cinsiyet rolleri ve sosyal normlar nedeniyle iklim değişikliğine uyum programlarına katılımda önemli engellerle karşılaşmaktadır. Bu engeller, kadınların sosyo-demografik durumlarından kaynaklanmakta ve onların iklim eylemlerine tam katılımını sınırlamaktadır (Nagasha vd., 2019; Tanjeela ve Rutherford, 2018). Bu tür sistemsel sorunların çözülmesi, kadınların çevresel değişimlerde etkin birer aktör olmalarını ve iklim adaletini sağlamak açısından kritik öneme sahiptir. Kadınların çevresel savunuculuk alanındaki değerli katkılarının tanınması, toplumsal dönüşüm ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada önemli bir adım olabilir (Rezk ve Sayed, 2024).
KADIN LİDERLİĞİNİN KARŞILAŞTIĞI ZORLUKLAR
Kadın liderliği, sağlık hizmetleri, kurumsal ortamlar ve akademik alanlar da dahil olmak üzere birçok sektörde çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu zorluklar, sistematik ve yapısal engellerin yanı sıra, kadınların profesyonel kariyerlerinde deneyimledikleri sosyal ve psikolojik faktörlerden kaynaklanmaktadır (Galsanjigmed ve Sekiguchi, 2023: s. 366-389). Kadınların liderlik rollerine yükselmesini engelleyen bu bariyerler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derin köklerine dayanmakta ve kadınların kariyer hedeflerine ulaşmalarını zorlaştırmaktadır.
Bu engellerden biri, kadınların yetenekleri ve liderlik becerilerine yönelik yaygın önyargılar ve kalıplaşmış yargılardır. Özellikle STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) ve sağlık gibi erkeklerin baskın olduğu alanlarda, kadınlar genellikle daha az yetkin olarak algılanmakta ve bu da liderlik pozisyonlarına erişimlerini zorlaştırmaktadır. Bu tür algılar, kadınların liderlik pozisyonlarına ulaşma motivasyonlarını olumsuz etkileyerek, "cam tavan" olarak bilinen ve kadınların üst düzey yöneticilik pozisyonlarına yükselmesini engelleyen yaygın bir fenomeni pekiştirmektedir (Fritz ve Knippenberg, 2017: s. 591-604).
Bunun yanı sıra, iş-yaşam dengesi de kadın liderler için önemli bir zorluk oluşturmaktadır. Birçok kadın lider, profesyonel sorumlulukları ile aile ve bakım görevlerini dengelemek zorunda kalmakta, bu da zaman yönetimi ve stresle başa çıkma konusunda ciddi zorluklar yaratmaktadır (James, Hermosura, Decady ve Bourgeault, 2024: s. 142). Araştırmalar, ev içi bakım yüklerinin genellikle kadınlara orantısız bir şekilde yüklendiğini ve bunun, kadınların liderlik pozisyonlarına ulaşma ve bu pozisyonları sürdürme yeteneklerini sınırladığını ortaya koymaktadır (Holmes vd., 2024: s. 635-642). Bu durum, kadınların kariyer hedeflerinden vazgeçmelerine veya liderlik rollerinden çekilmelerine neden olabilir.
Kadınların liderlik yolculuklarında karşılaştıkları bir diğer önemli engel, yeterli mentorluk ve ağ oluşturma fırsatlarının eksikliğidir. Kadınlar, erkek meslektaşlarına kıyasla daha az destek sistemine sahip olma eğilimindedir ve bu durum, kariyer gelişimlerini olumsuz etkileyebilir (Steele vd., 2023: s. 41-65). Birçok organizasyon, erkek liderlerin ağırlıklı olduğu yapılar tarafından yönetilmekte ve bu liderler, genellikle erkek çalışanları mentorluk ve ağ oluşturma fırsatları açısından daha fazla desteklemektedir. Bu durum, kadınların liderlik rollerine ulaşmalarını ve kariyer yollarında ilerlemelerini sınırlayan önemli bir faktördür.
Ek olarak, kadın liderler, kişisel zorlukların yanı sıra kurumsal engellerle de karşı karşıya kalmaktadır. Örneğin, birçok organizasyon, cinsiyet eşitliğini teşvik eden politikalar geliştirme konusunda yetersizdir ve bu durum, kadınların kariyer gelişimini ve liderlik kapasitelerini sınırlamaktadır (Galsanjigmed ve Sekiguchi, 2023: s. 36-389). Kurumsal yapılardaki bu eşitsizlik, kadınların karar alma süreçlerine katılımını zorlaştırmakta ve liderlik kapasitelerini sınırlamaktadır (Amon, 2017: s. 236). Bu tür yapısal engellerin üstesinden gelmek, daha kapsayıcı ve eşitlikçi iş ortamlarının oluşturulması açısından kritik önem taşımaktadır.
Son olarak, kadınların liderlik rollerine ulaşma yolunda karşılaştıkları psikolojik zorluklar da dikkate alınmalıdır. Kadınlar, liderlik pozisyonlarına ulaşma sürecinde, toplumsal cinsiyet rollerine uygun davranma baskısıyla karşı karşıya kalabilmekte ve bu durum, onların özgüvenlerini olumsuz etkileyebilmektedir. Örneğin, kadın liderler, otoriteyi elinde tutarken aynı zamanda "feminen" olma beklentisiyle mücadele etmek zorunda kalmakta ve bu durum, "çifte yük" olarak bilinen karmaşık bir sosyal dinamiğe yol açmaktadır (Amon, 2017; James vd., 2024). Bu tür psikolojik baskılar, kadınların liderlik rollerine yükselme konusundaki istekliliklerini ve cesaretlerini sınırlayabilir.
İkinci Bölüm
KÜRESEL ÇERÇEVELER VE GÜNCEL GELİŞMELER
İklim değişikliği, yalnızca çevresel bir kriz olmanın ötesinde, toplumsal eşitsizlikleri ve özellikle cinsiyet temelli adaletsizlikleri derinleştiren çok boyutlu bir tehdittir. Kadınlar, iklim krizinden orantısız biçimde etkilenen gruplar arasında yer almakta; sağlık, beslenme, eğitim ve temiz suya erişim gibi temel haklara ulaşımda ciddi zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Kadınların bilgiye, kaynaklara ve karar alma süreçlerine erişimindeki yapısal engeller, iklim krizinin etkilerini daha da ağırlaştırmakta; doğal afetler sırasında kadınların ve kız çocuklarının hayatta kalma olasılığı erkeklere kıyasla çok daha düşük olabilmektedir (Chittedam vd., 2021; Women, 2022)
Ancak bu kırılganlığa rağmen, kadınlar iklim değişikliğiyle mücadelede dönüştürücü bir güç olarak ön plana çıkmaktadır. Genç kadınlar başta olmak üzere birçok kadın lider, yerel ve küresel düzeyde iklim adaletini savunmakta, yenilikçi çözümler geliştirmekte ve topluluklarını daha dayanıklı hale getirmektedir. Kadınların bilgiye ve karar alma süreçlerine etkin katılımı, sadece kadınların değil, tüm toplumun iklim krizine karşı direncini artırmaktadır.
İklim politikalarında kadınların rolü ilk kez 1992 Rio Zirvesi’nde resmi olarak tanınmıştır. Bu zirvede kabul edilen Rio Bildirgesi’nin 20. ilkesi, kadınların çevre yönetimindeki hayati rollerini vurgulamış; Gündem 21 belgesinde ise "Kadınlar ve Çevre" başlığı altında kadınlar iklim değişikliğiyle mücadelede temel aktörler olarak kabul edilmiştir. Ancak bu tanıma, uygulamaya yeterince yansımamış; kadınların iklim politikalarında anlamlı temsili ancak ilerleyen yıllarda ivme kazanmıştır.
2001 yılında COP7’de kabul edilen Marakeş Yol Haritası, cinsiyet eşitliği ve kadınların iklim değişikliğiyle mücadeleye katılımını ilk kez daha sistematik bir çerçeveye oturtmuştur. 2007’deki Bali Konferansı ve COP16 Cancun Anlaşmaları, kadınların iklim politikalarına katılımının gerekliliğini vurgulamış, COP18’de ise kadınların karar alma süreçlerindeki temsil oranının artırılması gerektiği açıkça kabul edilmiştir. Bu gelişmeler, kadın liderliğinin meşrulaştırılması adına önemli adımlar olmuştur.
En kritik eşiklerden biri, 2015 yılında kabul edilen Paris Anlaşması olmuştur. Anlaşma, sadece teknik önlemlerle değil, toplumsal dönüşümle de iklim değişikliğiyle mücadele edilmesi gerektiğini vurgulamış; bu bağlamda cinsiyet eşitliği, insan hakları ve kadınların güçlendirilmesi ilkelerini ön plana çıkarmıştır (Nations, 2015). 2019 COP25'te yürürlüğe giren Cinsiyet Eylem Planı, iklim politikalarında kadınların liderlik kapasitelerini artırmak ve tüm iklim süreçlerine cinsiyet perspektifi entegre etmek için beş temel alana odaklanmıştır: kapasite geliştirme, bilgi ve iletişim, kadın liderliği ve katılımı, uygulama mekanizmaları, izleme ve raporlama (Dobush vd., 2022: s. 254-271). Bu plan, kadınların bilgiye erişimi, karar alma gücü ve liderlik becerilerini geliştirerek iklim aktivizmine daha güçlü katılımlarını hedeflemektedir.
COP27 ise kadın liderliği açısından önemli bir dönemeçtir. Bu toplantıda, özellikle genç kadınların iklim politikalarına daha aktif şekilde katılması gerektiği vurgulanmış, taraf ülkelerin cinsiyet eşitliği konusundaki taahhütlerini güçlendirmeleri çağrısında bulunulmuştur. Ancak UNFCCC’nin 2022 Raporları, kadınların hâlâ iklim müzakerelerinde yeterince temsil edilmediğini ve eşitlikçi bir yapı oluşturulması için daha fazla yapısal düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymaktadır.
Bu bağlamda, iklim aktivizminde kadın liderliğini güçlendirmek sadece bir eşitlik meselesi değil, aynı zamanda iklim krizine daha kapsayıcı, adil ve sürdürülebilir çözümler üretmenin de anahtarıdır. Gelecek perspektifinde, kadınların iklim politikalarında karar alıcı roller üstlenmeleri, iklim adaletinin sağlanması açısından yaşamsal önemdedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini merkezine alan politikalar ve uygulamalar sayesinde, kadın liderler iklim mücadelesinin ön saflarında yer almaya devam edecek ve iklim adaletinin tesisi için yol gösterici olacaktır.
Toplumsal Cinsiyet, İklim Değişikliği, Çatışma ve Göç Bağlantısı
Cinsiyet, iklim değişikliği, çatışma ve göç arasındaki ilişkiler, giderek daha karmaşık hale gelen ve birçok farklı disiplini kapsayan bir araştırma alanı olarak öne çıkmaktadır. Toplumsal cinsiyet dinamikleri, bireylerin ve toplulukların iklim değişikliğine ve bununla bağlantılı göç süreçlerine nasıl tepki verdiklerini şekillendiren kritik faktörlerden biridir. Özellikle çatışma bölgelerinde bu etkileşim daha belirgin hale gelmektedir. Araştırmalar, iklim değişikliğinin mevcut kırılganlıkları derinleştirdiğini ve toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri nedeniyle kadınlar ve kız çocuklarının orantısız bir şekilde etkilendiğini ortaya koymaktadır (Chindarkar, 2012; Lama vd., 2020; Pentinat, 2024).
Kadınlar, genellikle iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı daha savunmasızdır ve bu durum, onların ekonomik ve sosyal koşullarını daha da zorlaştırabilir. Örneğin, doğal kaynakların tükenmesi, tarım arazilerinin verimsizleşmesi ve su kaynaklarının azalması gibi çevresel sorunlar, kadınları zorunlu göçe zorlayabilir. Çevresel bozulma, siyasi istikrarsızlık ve kaynak kıtlığı gibi faktörlerin kesişimi, kadınların karşılaştığı zorlukları daha da artırmakta ve onları sadece iklimle ilgili felaketlerden değil, aynı zamanda çatışma ortamlarından da kaçmaya mecbur bırakmaktadır. Örneğin, azalan doğal kaynaklar için artan rekabet, genellikle daha fazla göçü tetikleyen şiddetli çatışmalara yol açabilmekte ve bu da iklim değişikliğinin etkilerini toplumsal istikrarsızlıkla daha da karmaşık hale getirmektedir. Böylece, iklim göçü, yalnızca çevresel değişikliklerin değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyete dayalı kırılganlıkların da bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Göç sırasında kadınların karşılaştığı zorluklar, toplumsal cinsiyete özgü risklerle şekillenmektedir. Kadın göçmenler, genellikle cinsiyete dayalı şiddet, sömürü ve sağlık hizmetlerine yetersiz erişim gibi risklerle karşı karşıya kalmaktadır (Butros vd., 2021: s. 842-856). Bu durum, iklim göçü bağlamında kadınların yaşadığı benzersiz zorlukları dikkate alan cinsiyete duyarlı politikaların geliştirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır (Diab ve Scissa, 2023: s. 11-20). Ancak, yalnızca iklim değişikliğine veya ekonomik göstergelere odaklanan politikalar, çoğu zaman kadınların ve diğer savunmasız grupların karşılaştığı sağlık sorunları ve sosyo-kültürel zorlukları göz ardı etmektedir (Daalen vd., 2021; Myrttinen, 2017).
Bu sorunları daha da karmaşık hale getiren bir diğer etken, iklim göçünün genellikle "mülteciler" veya "ekonomik göçmenler" gibi dar tanımlarla ele alınmasıdır. Bu ikili yaklaşım, özellikle hem çevresel hem de sosyo-politik krizlerden kaçmak zorunda kalan kadınların çok boyutlu deneyimlerini yeterince yansıtamamaktadır (Hartmann, 2010: s. 23-26; Reichman, 2022: s. 91). Bu durum, iklimle ilgili göçün toplumsal cinsiyet boyutlarını göz ardı ederek, kadınların özgün deneyimlerini politika yapıcıların dikkatinden kaçırma riskini beraberinde getirmektedir.
Ancak, kadınların bu süreçlerde sadece mağdur olmadığını da kabul etmek gerekir. Kadınlar, iklim adaptasyonu ve toplumsal dayanıklılığı artıran yenilikçi çözümler sunma konusunda aktif değişim ajanlarıdır (Chindarkar, 2012: s.1; Pentinat, 2024: s.388). Kadınların güçlendirilmesi ve onların içgörülerinin iklim politikalarına entegre edilmesi, toplumların hem iklim değişikliğine hem de sosyo-politik krizlere karşı daha dirençli hale gelmesine katkı sağlayabilir (Goudet vd., 2024; Lama vd., 2020; Pentinat, 2024).
Toplumsal Cinsiyet Normları ve Kırılganlık
İklim değişikliği bağlamında toplumsal cinsiyet normları ve kırılganlıklar, sosyo-kültürel dinamikler tarafından şekillenen karmaşık etkileşimler ortaya koymaktadır. Özellikle kırılgan bölgelerde yaşayan kadınlar, cinsiyet rollerine dayalı yapısal eşitsizlikler nedeniyle daha yüksek risklerle karşı karşıya kalmaktadır. Araştırmalar, geleneksel cinsiyet rollerinin - örneğin erkeklerin karar alma süreçlerinde baskın olması ve kadınların ev içi sorumluluklarının ön planda tutulması - iklim değişikliğinin etkilerine karşı toplulukları daha savunmasız hale getirebileceğini göstermektedir (Goudet vd., 2024; Madhuri, 2025: s.3; Phan vd., 2019: s. 1257). Bu tür toplumsal yapıların, afetler ve iklim krizleri sırasında kadınların maruz kaldığı zorlukları orantısız bir şekilde artırdığı sıklıkla gözlemlenmektedir. Kadınların genellikle kaynaklara, eğitime ve karar alma süreçlerine sınırlı erişimi, onların iklim değişikliğine uyum kapasitelerini önemli ölçüde kısıtlamaktadır (Rothschild ve Haase, 2022: s. 414-420).
Çatışma bölgelerinde ise bu kırılganlıklar daha da belirgin hale gelir. Çatışmalar, yerel ekonomileri ve sosyal ağları zayıflatarak kadınların toplumsal hayata katılımını daha da kısıtlayabilir. Kadınlar, kriz dönemlerinde aile içi istikrarı sağlamada kritik roller üstlenseler de, bu katkıları genellikle iklimle ilgili göç ve dayanıklılık politikalarında yeterince tanınmamaktadır (Loudon vd., 2021: s. 1-36; Sitati ve diğerleri, 2021). Ayrıca, iklim değişikliği nedeniyle yerinden edilen topluluklarda kadınlar, cinsiyete dayalı şiddet ve sömürü riskiyle daha sık karşı karşıya kalmakta ve bu durum kadınların fiziksel güvenliği ve ruhsal sağlığını ciddi şekilde tehdit edebilmektedir (Goudet vd., 2024; Ide vd., 2021: s. 43-52).
Bu nedenle, etkili iklim adaptasyon stratejilerinin geliştirilmesinde cinsiyet perspektiflerinin entegrasyonu büyük önem taşımaktadır. Kadınların çeşitli ihtiyaçlarının ve güçlü yönlerinin tanınması, cinsiyet eşitliğini teşvik eden kapsayıcı politika yaklaşımlarının geliştirilmesi için kritik bir adımdır (Daalen vd., 2021). Cinsiyet normları ve kırılganlıklar arasındaki ilişkilerin iklim politikalarına dahil edilmesi, daha dirençli ve sürdürülebilir toplulukların oluşmasını sağlayabilir. Bu tür bütüncül yaklaşımlar, toplumsal dayanıklılığı artırarak, daha adil ve eşitlikçi uyum sonuçlarına ulaşılmasına katkıda bulunabilir (Ashrafuzzaman vd., 2022: s. 3; Maguire vd., 2022: s. 429).
İKLİM AKTİVİZMİ VE KADIN
İklim aktivizmi ve kadınların çevresel sorunlara katılımı, kadınların sürdürülebilir çözümler savunma ve iklim politikalarını şekillendirme konusundaki kritik rollerini ortaya koymaktadır. Cinsiyet, çevresel kaygıları ve iklim hareketlerine katılımı önemli ölçüde etkileyen bir faktördür. Araştırmalar, kadınların genellikle erkeklere kıyasla iklim değişikliği konusunda daha yüksek düzeyde kaygı duyduğunu ve bu kaygının iklim aktivizmine daha fazla katılımı teşvik ettiğini göstermektedir (McCright, 2010). Ancak, kadınların iklim politikalarına katılımı tarihsel olarak sınırlı kalmış ve bu durum, cinsiyete duyarlı yaklaşımların gerekliliğini daha da belirgin hale getirmiştir (Rainard vd., 2023: s. 1-17)
Özellikle gelişmekte olan bölgelerde, kadınlar sosyo-kültürel normlar ve geleneksel cinsiyet rolleri nedeniyle iklim değişikliğinden orantısız bir şekilde etkilenmektedir (Gan vd., 2023; Mukhopadhyay ve Adhikari, 2016; Tanjeela ve Rutherford, 2018). Bu toplumsal kısıtlamalar, kadınların kaynaklara, karar alma mekanizmalarına ve ekonomik fırsatlara erişimini kısıtlamakta, böylece iklim değişikliğine karşı adaptasyon kapasitelerini zayıflatmaktadır. Bununla birlikte, kadınların liderlik ettiği taban hareketleri, topluluk dayanıklılığına odaklanarak iklim krizine karşı etkili çözümler geliştirmekte ve yerel bilgiye dayalı benzersiz bakış açıları sunmaktadır (Gan vd., 2023; Paramitha vd., 2024). Bu hareketler, toplumsal dönüşüm ve iklim adaleti için kritik öneme sahip kolektif eylemler olarak dikkat çekmektedir.
Kadın liderliğine dair bu anlatılar, politika yapımında kapsayıcılığın ve çeşitliliğin önemini vurgulamakta, iklim değişikliğiyle etkin bir mücadele için kadınların içgörülerinden ve katılımından yararlanmanın gerekliliğini ortaya koymaktadır (Magnúsdóttir ve Kronsell, 2014; Wray vd., 2023: s.1088). Bu bağlamda, cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi sadece adalet meselesi değil, aynı zamanda iklim değişikliğine yönelik kapsamlı ve sürdürülebilir stratejiler geliştirmek için de hayati bir gerekliliktir (Andrijevic vd., 2020: s. 1-8; Rezk ve Sayed, 2024).
Kadınlar ve Çevre Arasındaki İlişki
Kadınlar, dünya nüfusunun yarısını oluşturmakta ve çevreyle olan ilişkilerinde kritik roller üstlenmektedir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), kadınların topluluklarının refahına, sürdürülebilir kalkınmaya ve ekosistemlerin korunmasına yaptığı katkılara dikkat çekmekte ve bu katkıların toplumsal cinsiyet perspektifiyle ele alınmasının önemini vurgulamaktadır (Organization ve Foundation, 2004a). Kadınların çevresel yönetimde üstlendikleri roller, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, kültürel normlar ve sosyo-ekonomik bağlamlar tarafından şekillenmektedir.
Kadınların çevreyle olan ilişkilerini anlamak için şu belirleyici unsurlar öne çıkmaktadır:
Emek ve İş Paylaşımı: Kadınlar, genellikle tarım, su toplama, yakacak odun sağlama ve gıda üretimi gibi temel yaşam aktivitelerinde önemli rol oynarlar. Bu roller, çevresel değişimlerden doğrudan etkilenmelerine yol açar (Organization ve Foundation, 2004b).
Kaynaklara Erişim ve Kontrol: Kadınların doğal kaynaklara, bilgiye, statüye ve güce erişimleri, çevresel sürdürülebilirlik konusundaki etkilerini belirleyen kritik bir faktördür. Özellikle düşük gelirli topluluklarda yaşayan kadınlar, çevresel bozulmalardan daha fazla etkilenme eğilimindedirler (Braidotti, 1994).
Kültür ve Gelenekler: Kadınların çevresel sorunlara tepkileri, bulundukları toplumların kültürel değerleri ve gelenekleriyle şekillenir. Toplumsal cinsiyet normları, kadınların çevresel liderlikteki rollerini sınırlandırabilir veya destekleyebilir (Braidotti, 1994).
Politik Katılım: Kadınların karar alma süreçlerine katılımı, çevresel sorunların çözümünde daha kapsayıcı ve sürdürülebilir sonuçlar elde edilmesini sağlar. Ancak, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, kadınların bu süreçlere katılımını genellikle kısıtlamaktadır (Organization ve Foundation, 2004b).
Bu bağlamda, kadınların çevreyle olan güçlü bağları, birçok uluslararası anlaşma ve bildirge tarafından da tanınmıştır. Örneğin, 1992 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler Dünya Zirvesi (UNCED), toplumsal cinsiyet eşitliğini çevresel koruma çerçevesine entegre etme gerekliliğini vurgulamıştır (UNEP, 2004). Benzer şekilde, 1995 yılında yapılan Dünya Kadınlar Konferansı, kadınların çevresel karar alma süreçlerindeki rollerini güçlendirmeye yönelik önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Kadınların çevreyle olan ilişkileri, toplumsal cinsiyet normları ve rollerinden büyük ölçüde etkilenmektedir. Mellor (1997), Gender and the Environment adlı çalışmasında bu ilişkiye dair iki temel iddiayı ele alır:
Toplumsal Roller: Kadınlar ve erkeklerin çevreyle olan ilişkileri toplumsal olarak şekillendirilmektedir. Kadınlar, bakım verme ve yaşamı destekleme rollerinden dolayı çevreye daha fazla bağlılık gösterirler (Mellor, 1997).
Biyolojik Yakınlık: Kadınların biyolojik rollerinden dolayı doğaya daha yakın oldukları ve bu nedenle çevresel sorunlara daha duyarlı oldukları savunulmaktadır (Mellor, 1997). Ancak bu görüş, feminist çevre hareketleri içinde tartışmalıdır (Braidotti, 1994).
Braidotti ve arkadaşları (1994), kadınların çevresel liderlikteki rollerini sadece toplumsal cinsiyetle değil, aynı zamanda sınıf, ırk ve kültürel farklılıklar gibi daha geniş sosyal bağlamlarla ilişkilendirir. Bu perspektif, kadınların çevresel sorunlara olan katkılarının ve yaklaşımlarının çeşitliliğini anlamak açısından kritik öneme sahiptir.
Kadınlar, toplumsal olarak inşa edilmiş rollerinden dolayı su toplama, yakıt sağlama, toprağı yönetme, gıda üretme ve aile üyelerine bakım sağlama gibi birçok görev üstlenmektedir. Bu roller, kadınları çevresel değişimlere karşı daha savunmasız hâle getirebilir (Braidotti et al., 1994). Örneğin, doğal kaynaklara bağımlı topluluklarda, iklim değişikliği ve çevresel bozulma, kadınların geçim kaynaklarını doğrudan etkileyebilir.
Ayrıca, farklı çevrelerde yaşayan kadınların ihtiyaçları ve karşılaştıkları zorluklar birbirinden oldukça farklıdır. Bu nedenle, çevre politikalarının geliştirilmesinde, kadınların sosyal sınıf, etnik köken ve coğrafi konum gibi farklılıklarının dikkate alınması büyük önem taşımaktadır.
Kadınların çevreyle olan güçlü bağları, toplumsal cinsiyet normları ve çevresel adalet mücadelesi arasındaki ilişkiyi anlamak, sürdürülebilir kalkınma stratejilerinin etkinliğini artırmak için kritik öneme sahiptir. Bu bağlamda, kadınların toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı politikalar geliştirilmesinde daha aktif rol almaları, küresel çevresel zorlukların üstesinden gelinmesine önemli katkılar sağlayabilir.
İklim Aktivisti Olarak Kadınlar
Kadınlar, iklim adaleti ve çevre koruma mücadelesinde uzun süredir kritik roller üstlenmekte ve bu hareketlerin merkezinde yer almaktadır. Tarihsel olarak, kadınlar çevresel bozulmaya karşı tepkilerini genellikle hızlı ve kararlı bir şekilde ortaya koymuş, topluluklarının ekolojik sağlığını koruma mücadelesinde öncü roller üstlenmişlerdir (Aulia vd., 2024b: s. 1-10).
Kadınların liderliğinde şekillenen çevre hareketleri, 1960'lı ve 1970'li yıllarda küresel ölçekte ivme kazanmıştır. Bu dönemde Hindistan'daki Chipko Hareketi ve Kenya'daki Yeşil Kuşak Hareketi gibi kadın öncülüğündeki girişimler, çevresel dayanıklılığı artırmaya ve toplulukların ekolojik haklarını korumaya yönelik önemli adımlar atmıştır. Bu hareketler, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve topluluk temelli çevre yönetiminin önemini vurgulayan güçlü örneklerdir (Clemens, 2016: s. 1-3).
Kadınların çevresel mücadeledeki etkileri, sadece yerel düzeyde değil, aynı zamanda küresel platformlarda da belirgin hale gelmiştir. 1992 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) ve 1994'teki Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi (UNCCD) gibi uluslararası anlaşmalar, kadınların çevresel haklarının korunması ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkılarının tanınması açısından önemli adımlar atmıştır. Kadınların çevresel grupları, bu tür anlaşmaların uygulanmasını izlemek ve ülkelerin çevresel taahhütlerine uyum sağlamalarını denetlemek amacıyla kritik roller üstlenmiştir (Rai vd., 2023: s.213).
Kadınların çevre hareketlerindeki aktif rolü, onların doğayla kurdukları kalıcı bağlarla da ilişkilendirilmektedir. Merchant (2023) bu durumu, kadınların bedenleri veya bakım ilişkisi içinde oldukları kişilerin bedenleri çevresel tehditlerle karşılaştığında çevre aktivistlerine dönüşmeleriyle açıklamaktadır. Kadınların toplumsal konumları ve doğayla kurdukları tarihsel ilişkiler, onların çevre sorunlarına daha duyarlı olmalarına yol açmış ve çevresel bozulmayla mücadelede kararlı bir duruş sergilemelerine zemin hazırlamıştır.
Bu bulgular, kadınların çevresel hareketlerdeki kritik rollerinin tarihsel ve kültürel bağlamlarda nasıl şekillendiğini ve bu hareketlerin toplumsal değişim üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır.
Greta Thunberg (İklim Aktivisti)
Greta Thunberg, küresel iklim hareketinin sembol isimlerinden biri olarak, gençleri iklim değişikliğiyle mücadelede acil harekete geçmeye teşvik eden güçlü bir liderdir (Fotoğraf 1). 2018 yılında İsveç Parlamentosu önünde başlattığı tek kişilik protesto, kısa sürede dünya çapında milyonlarca gencin katıldığı Fridays for Future hareketine dönüşmüştür (Han ve Barnett-Loro, 2018: s. 55). Thunberg'in açık sözlü mesajları, bilime ve kuşaklar arası adalete yaptığı vurgu ile dikkat çekmekte; iklim krizine karşı güçlü bir toplumsal seferberlik yaratmaktadır.
Thunberg'in etkisi sadece gençlik aktivizmiyle sınırlı kalmamış, aynı zamanda kadın liderliğine dair geleneksel algıları da dönüştürmüştür. Onun öncülüğünde gelişen sosyal medya kampanyaları, genç kadınların iklim hareketlerinde daha aktif rol almasına olanak tanımış ve iklim adaleti konusundaki farkındalığı artırmıştır (Aulia vd., 2024b).
Bu engellerden biri, kadınların yetenekleri ve liderlik becerilerine yönelik yaygın önyargılar ve kalıplaşmış yargılardır. Özellikle STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) ve sağlık gibi erkeklerin baskın olduğu alanlarda, kadınlar genellikle daha az yetkin olarak algılanmakta ve bu da liderlik pozisyonlarına erişimlerini zorlaştırmaktadır. Bu tür algılar, kadınların liderlik pozisyonlarına ulaşma motivasyonlarını olumsuz etkileyerek, "cam tavan" olarak bilinen ve kadınların üst düzey yöneticilik pozisyonlarına yükselmesini engelleyen yaygın bir fenomeni pekiştirmektedir (Fritz ve Knippenberg, 2017: s. 1-8).
Bunun yanı sıra, iş-yaşam dengesi de kadın liderler için önemli bir zorluk oluşturmaktadır. Birçok kadın lider, profesyonel sorumlulukları ile aile ve bakım görevlerini dengelemek zorunda kalmakta, bu da zaman yönetimi ve stresle başa çıkma konusunda ciddi zorluklar yaratmaktadır (James ve diğerleri, 2024: s. 145). Araştırmalar, ev içi bakım yüklerinin genellikle kadınlara orantısız bir şekilde yüklendiğini ve bunun, kadınların liderlik pozisyonlarına ulaşma ve bu pozisyonları sürdürme yeteneklerini sınırladığını ortaya koymaktadır (Holmes ve diğerleri, 2024). Bu durum, kadınların kariyer hedeflerinden vazgeçmelerine veya liderlik rollerinden çekilmelerine neden olabilmektedir.
Fotoğraf 1: Greta Thunberg
Kaynak: www.ted.com, 2025.
Vandana Shiva (Ekolojik Düşünce ve Doğa Koruma)
Vandana Shiva (Fotoğraf 2), ekofeminizm ve doğa korumacılığı alanında önemli bir isim olarak, kadınların ve doğanın sömürülmesinin temelde ataerkil kapitalist sistemlerle bağlantılı olduğunu savunmaktadır. Shiva, çevrenin tahribatı ve kadınların marjinalleştirilmesi arasındaki bu simbiyotik ilişkiye dikkat çekerek, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin çevresel sorunlarla nasıl iç içe geçtiğini vurgular (Mir, 2021: s. 27-37)
Shiva'nın en bilinen aktivist eylemlerinden biri, Hindistan'daki Chipko Hareketi'ne katılımıdır. Bu hareket, kadınların doğal kaynakların korunmasında kritik bir rol oynadığını ve topluluklarının ekolojik sağlığını korumada öncü olduklarını ortaya koymuştur. Ayrıca, Shiva, genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO'lar) ve tohum tekellerine karşı çıkışıyla tanımakta ve yerel çiftçilik tekniklerinin korunmasının ekolojik sürdürülebilirlik için hayati olduğunu savunmaktadır (Mir, 2021).
Fotoğraf 2: Vandana Shiva
Kaynak: https://sacredecology.com/blog/seed-freedom
Wangari Maathai (Yeşil Kuşak Hareketi)
Wangari Maathai (1940–2011), Kenya'da çevre koruma çabalarını kadınların güçlendirilmesiyle birleştiren Yeşil Kuşak Hareketi'ni (GBM) kurmasıyla tanınan, çevre aktivizminde çığır açan bir isimdir (Fotoğraf 3). Çalışmaları, kadınların ve doğanın sömürülmesinin ataerkil bir çerçeve içinde birbirine bağlı olduğu fikri olan ekofeminizmin ilkelerini örneklemektedir. Maathai'nin savunuculuğu, küresel olarak birçok bireyi ve hareketi çevresel yöneticiliği toplumsal adaletle iç içe geçirmeye teşvik etmiştir (Clemens, 2016).
Fotoğraf 3: Wangari Maathai
Kaynak: https://www.yesilist.com/afrikanin-melegi-wangari-maathai/
Maathai tarafından 1977'de başlatılan Yeşil Kuşak Hareketi, basit bir ağaç dikme eylemiyle başladı ancak çevresel restorasyonu, kadın haklarını ve sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen önemli bir taban girişimine dönüşmüştür. Maathai, ormansızlaşmanın ve çevresel bozulmanın, genellikle yakacak odun temin etme ve ev içi gıda güvenliğini sağlama sorumluluğunu üstlenen kadınları orantısız bir şekilde etkilediğini fark etmiştir. Hareket, kadınları ağaç dikme ve çevre koruma çalışmalarına katılmaya teşvik ederek yalnızca ekolojik krizleri ele almakla kalmamış, aynı zamanda toplumsal değişimi de teşvik etmiştir (Smulders, 2016: s.30).
Maathai'nin aktivizmi, çevresel sürdürülebilirliğin insan hakları için temel olduğuna olan inancına dayanmıştır e ekolojik sağlık ile toplum refahı arasındaki yakın bağları etkili bir şekilde iletmiştir. Yaklaşımı, yerel bilgi ve geleneksel uygulamaları vurgulayarak, çevresel sorunları ele almada yerli bilgeliğin önemini kabul etti. Çalışmaları ayrıca sürdürülebilir kalkınmayı kolaylaştırmada eğitimin rolünü vurgulayarak, gelecek nesil ekolojik bilinçli liderler için yol açmıştır (Ebila, 2017: s. 150).
Dahası, Maathai'nin katkıları Kenya sınırlarının ötesine uzanmaktadır. Sürdürülebilir uygulamalar ve kadın hakları savunuculuğu, 2004 yılında Nobel Barış Ödülü'nü alan ilk Afrikalı kadın olduğunda uluslararası alanda tanınmıştır. Bu ödül, çevre koruma konusundaki çabalarını takdir etmiştir ve dönüştürücü toplumsal hareketlerde kadın liderliğinin önemini vurgulamıştır (Clemens, 2016). Maathai'nin etkisi yankılanmaya devam etmekte ve çevre söyleminde cinsiyet eşitliğini içeren disiplinler arası yaklaşımlara olan ihtiyacı fark eden yeni nesil çevrecilere ve aktivistlere ilham vermektedir (Stuhlhofer, 2022: s.23).
Maathai, çalışmalarında ve yazılarında, gerçek değişimin tabandan gelen hareketlerden kaynaklanması gerektiği ve kadınların güçlendirilmesinin hem çevresel sürdürülebilirliği hem de toplumsal eşitliği sağlamak için elzem olduğu mesajını tutarlı bir şekilde dile getirmiştir. Maathai, ekoloji sorunlarını cinsiyet ve toplumsal adalet sorunlarıyla ilişkilendirerek, çevresel aktivizmin manzarasını derinden şekillendirmiş ve onu dünya çapında hem çevresel hem de feminist hareketlerde saygı duyulan bir figür haline getirmiştir (Presbey, 2013: s.441-454).
Berta Cáceres (Çevre Aktivisti)
Honduraslı yerli çevre aktivisti Berta Cáceres, çevre koruma mücadelesinin sembol isimlerinden biridir (Fotoğraf 4). Lenca halkının kutsal nehri Gualcarque'nin korunması için Agua Zarca Barajı'na karşı yürüttüğü kampanya ile tanınmaktadır. Bu proje, yerli halkın yaşam alanlarını yok edecek ve Gualcarque Nehri'ni kirletecek bir hidroelektrik santralin inşasını içermekteydi. Cáceres, 2015 yılında kampanyasının başarısı sonucunda dünyanın en prestijli çevre ödüllerinden biri olan Goldman Çevre Ödülü'ne layık görülmüştür. Cáceres'in liderliğinde yapılan bu mücadele, baraj inşasının durdurulmasına ve Lenca halkının suya, toprağa ve gıdaya erişim haklarının korunmasına olanak sağlamıştır. Ancak, bu kararlı mücadelesi nedeniyle 2016 yılında baraj projesiyle bağlantılı kişiler tarafından öldürülmüştür. Onun mirası, yerli haklarının korunması ve çevresel adalet mücadelesinin gücünü temsil etmeye devam etmektedir. (Chan ve diğerleri, 2020: s.693-717)
Fotoğraf 4: Berta Cáceres
Kaynak: www.goldmanprize.org, 2025.
LaDonna Brave Bull Allard (İklim Aktivisti)
LaDonna Brave Bull Allard (Fotoğraf 5), Kuzey Dakota'daki Standing Rock Sioux Kabilesi'nin bir üyesi olarak, Dakota Access Boru Hattı'nın inşasına karşı verdiği mücadeleyle tanınmaktadır. Bu boru hattı, yerel toplulukların su kaynaklarını ve kültürel mirasını tehdit eden büyük bir çevre riski oluşturmaktaydı. Allard, bu projenin iklim değişikliğini şiddetlendirdiğini ve yerli halkların haklarını tehdit ettiğini savundu. "Biz, bu toprakların yerli halkları olarak, özgürlüğümüz ve Anamız Toprak'ın özgürlüğü için savaşıyoruz," diyerek mücadeleye olan bağlılığını dile getirmiştir. Allard, yerel toplulukları bir araya getirerek küresel bir çevre hareketine ilham kaynağı olmuştur ve suyun kutsallığını koruma mücadelesinde önemli bir figür haline gelmiştir. (Hartatik vd., 2019: s. 356-363)
Fotoğraf 5: LaDonna Brave Bull Allard
Kaynak: www.oneearth.org, 2025.
Nemonte Nenquimo (Çevre Aktivisti)
Ekvador Amazonları'ndan yerli Waorani lideri Nemonte Nenquimo (Fotoğraf 6), Amazon yağmur ormanlarını koruma mücadelesiyle tanınmaktadır. 2019 yılında, Ekvador hükümetinin petrol şirketlerine Amazon bölgesini satma planına karşı açtığı davayı kazanarak 500.000 dönümlük yağmur ormanını korumayı başarmıştır. Nenquimo, bölgedeki yerli halkların ormanlarını koruma ve kültürel haklarını savunma mücadelesinde önemli bir liderdir. "Amazon'u kaybedersek, sadece yerli halklar için değil, tüm insanlık için büyük bir kayıp olur," diyerek çevresel adaletin küresel boyutuna dikkat çekmiştir. (Etchart, 2022: s. 55; Pearcey, 2015: s. 441-454)
Fotoğraf 6: Nemonte Nenquimo
Kaynak: www.theguardian.com, 2025.
Hindou Oumarou Ibrahim (Çevre Savunucusu)
Çad'daki Mbororo topluluğunun bir üyesi olan Hindou Oumarou Ibrahim (Fotoğraf 7), iklim değişikliği ve doğal kaynakların korunması konusunda aktif bir çevre savunucusudur. Yerli halkların haklarını savunmak ve çevresel sorunlarla mücadele etmek için çeşitli projeler yürütmektedir. Ibrahim, iklim değişikliğinin neden olduğu kuraklık, açlık ve şiddetin artışı gibi sorunlara karşı yerel toplulukları güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Ayrıca, biyolojik çeşitliliğin korunması, temiz su kaynaklarının sağlanması ve toplulukların iklim değişikliğine uyum sağlamasına yönelik projeler geliştirmektedir. (Ibrahim vd., 2023: s. 245-272)
Fotoğraf 7: Hindou Oumarou Ibrahim
Kaynak: www.weforum.org, 2025.
Francia Márquez (Çevre Aktivisti)
Kolombiyalı yerli çevre aktivisti Francia Márquez (Fotoğraf 8), 2018 yılında Goldman Çevre Ödülü'nü kazanarak dünya çapında tanınmıştır. Topluluğunun atalarından miras kalan toprakların korunması ve yasa dışı altın madenciliğine karşı verdiği mücadeleyle öne çıkmıştır. Márquez, ayrıca yeniden ağaçlandırma, atık yönetimi ve çevresel adalet konularında çeşitli projeler yürütmektedir. "İnsanlığın en büyük sorunu, gezegenimizi korumak için birlikte hareket etmek ya da onu yok etmek arasındaki seçimi yapmaktır," diyerek çevre koruma konusunda küresel bir farkındalık çağrısında bulunmuştur. (Cannon, 2024: s. 295; Perez vd., 2015: s. 1-13)
Fotoğraf 8: Francia Márquez
Kaynak: www.globalvoices.org, 2025.
Aleta Baun (İklim Aktivisti)
Endonezya'nın Timor Adası'ndaki Mollo topluluğundan iklim aktivisti Aleta Baun (Fotoğraf 9), madencilik faaliyetlerine karşı yerli toplulukların haklarını savunmasıyla tanınmaktadır. Baun, çevresel tahribatı durdurmak ve yerli toplulukların yaşam alanlarını korumak için kadınları örgütleyerek büyük bir dayanışma hareketi başlatmıştır. Onun liderliğinde, kadınlar geleneksel dokuma yaparak barışçıl bir direniş sergilemiş ve sonunda madencilik faaliyetlerinin durdurulmasını sağlamışlardır. Baun, ayrıca gıda güvenliği, ekolojik restorasyon ve kadınların güçlendirilmesi konularında çalışmalar yürütmektedir. (Norman, 2024)
Fotoğraf 9: Aleta Baun
Kaynak: www.oneearth.org, 2025.
İkizdereli Kadınların Çevre Eylemi
İkizdere, Karadeniz'in Rize ilinde küçük bir köydür. Bölge, doğal kaynaklar açısından zengin olduğu için hidroelektrik santraller (HES) ve altın madenciliği gibi birçok projeye ev sahipliği yapmaktadır. Benzer şekilde, İkizdere Vadisi'nde taş ocakları ve yeni hidroelektrik santraller kurulması planlanmaktadır. Bu projeler, doğal, ekolojik ve kültürel önemi nedeniyle koruma altındaki alanlarda yapılmasına rağmen yoğun şekilde devam etmektedir.
İkizdere'de kadınlar (Fotoğraf 10), çocuklarının sağlığı, gelir kaybı, yaşam alanlarının yok olması ve ekosistemin tahrip edilmesi gibi endişeler nedeniyle çevresel yıkıma karşı direnmektedir. Bu kadınların direnişi, Türkiye'nin diğer bölgelerindeki direniş gruplarına da ilham kaynağı olmuştur. Örneğin, Akbelen'de linyit madenciliği için ormanları kesilen kadınlar, İkizdere'deki kadınlarla dayanışma içindedir ve mücadelelerini birlikte sürdürmektedirler. İkizdere'deki kadınlar, doğalarını ve çocuklarının geleceğini koruma kararlılığından asla vazgeçmeyeceklerini belirtmişlerdir (Norman, 2024).
Fotoğraf 10: İkizdere Çevre Eylemi, Rize
Kaynak: www.k2haber.com.tr, 2025.
Kadın Liderliğinin Etkileri ve Katkıları
Kadın liderliği, özellikle iklim değişikliği ve sosyal adaletle ilgili bağlamlarda, politika yapım süreçlerini şekillendirmede, kamuoyu oluşturmada ve sosyal farkındalığı artırmada önemli bir rol oynar. Bu alanlardaki kadın liderlerin katkıları, yasama gündemleri üzerindeki etkilerinden toplum katılımını ve savunuculuk çabalarını artırma kapasitelerine kadar çeşitli merceklerden gözlemlenebilir.
İlk olarak, kadın liderliği politika reformunu yönlendirmek ve cinsiyete duyarlı gündemleri ilerletmek için ayrılmaz bir parçadır. Çalışmalar, liderlik pozisyonlarındaki kadınların üreme hakları, sağlık hizmetlerine erişim ve çevresel sürdürülebilirlik gibi erkek egemen ortamlarda sıklıkla göz ardı edilen konulara öncelik verme eğiliminde olduğunu göstermektedir (Aulia, Marzuki, Suyato ve Arpannudin, 2024a). Onların benzersiz bakış açıları, politika kararlarının toplumsal etkilerinin daha kapsamlı bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunur. Örneğin, küresel feminist hareketlerde kanıtlandığı gibi, kadın liderler cinsiyet eşitliğini artıran politikaları savunurlar ve bu da daha geniş sosyal ve çevresel politikaları olumlu yönde etkiler. Bu uyum, kadınların iklim mevzuatı ve çevresel adalet hakkında tartışmaları başlatmada önemli bir etkiye sahip olduğunu ve nihayetinde marjinal toplulukların ihtiyaçlarını ve endişelerini yansıtan politikalar oluşturduğunu göstermektedir (Evans vd., 2018).
Dahası, kadın liderliği tabandan seferberlik ve toplum katılımı yoluyla kamuoyunun yaratılmasına katkıda bulunur. Kadın örgütleri ve hareketleri genellikle bilgi yaymak, kampanyalar düzenlemek ve kritik konular hakkında tartışmaları teşvik etmek için sosyal medya platformlarını kullanır (Eagly ve Carli, 2003). Kadınların güçlendirilmesine odaklanan liderlik girişimleri, acil çevresel ve sosyal konular hakkında kolektif eylemi ve farkındalığı artıran ağlar ve ittifaklar kurmaya yardımcı olur. Maathai'nin Yeşil Kuşak Hareketi örneğine göre, kadınların ağaç dikimine katılımı yalnızca yerel ormansızlaşma sorunlarını ele almakla kalmadı, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma ve toplum dayanıklılığı hakkında daha geniş tartışmaları da hızlandırdı (Mousa vd., 2021). Bu tabandan katılım, kültürel değişimlere yol açar ve toplumsal cinsiyet ve çevresel bağlantılar konusunda bilinç oluşturur.
Kadın liderler, toplumsal farkındalık yaratmada, iklim değişikliği ve toplumsal adaletsizliğin yaşanmış gerçekliklerini vurgulamak için kişisel anlatıları ve deneyimsel tanıklıkları kullanmada özellikle etkilidir. Bu anlatılar, aksi takdirde soyut hissedilebilecek sorunları insanlaştırmaya hizmet eder ve böylece bir eylem çağrısında bulunur (Andrei A. Lux vd., 2025). Örneğin, Fridays for Future gibi kadınların öncülük ettiği kampanyalar, iklim değişikliğini acil bir tehdit olarak çerçeveleyerek, duyarlı eylemlerin aciliyetini güçlendirerek, küresel çapta gençleri etkili bir şekilde harekete geçirmiştir. Bu bağlantıları dile getirerek, kadın liderliği, farklı gruplar arasında kolektif bir kimlik oluşturur ve cinsiyet eşitsizliklerini ele alırken gelecek nesiller için gezegeni koruma konusundaki ortak sorumluluğu vurgular.
Diğer yandan, kadın liderliği, liderlik rollerinde kapsayıcılığı ve çeşitliliği teşvik etmekle ilişkilendirilmiştir. Kadınların çeşitli sektörlerde, özellikle geleneksel olarak erkeklerin egemen olduğu sektörlerde ilerlemesini teşvik eden girişimler, mevcut güç yapılarına meydan okur ve eşitliği teşvik etmiştir. Sağlık ve eğitim gibi sektörlerde cinsiyet kotalarının ve destekleyici politikaların getirilmesinin kadınların politika yapım süreçlerindeki temsilini ve etkisini artırdığı gösterilmiştir (Odhiambo, 2011). Kanıtlar, cinsiyet açısından çeşitli liderlik ekiplerinin daha iyi karar alma sonuçları sağladığını ve daha kapsamlı ve sosyal açıdan sorumlu politikalar uyguladığını göstermektedir (Andrei Alexander Lux vd., 2024). Bu etki, kadınların liderlik pozisyonlarını üstlenebilecekleri ve karar alma süreçlerine anlamlı bir şekilde katılabilecekleri ortamların teşvik edilmesinin önemini vurgulamaktadır.
Özetle, kadın liderliğinin etkileri ve katkıları, bireysel başarıların ötesine geçerek politika yapım süreçlerinde, kamuoyunda ve toplumsal farkındalıkta sistemik değişimi teşvik etmektedir. Kadınlar liderliğe çeşitli bakış açıları aşılayarak, toplumsal hareketlerin ve toplumsal cinsiyet eşitliği ve sürdürülebilirliği sağlamayı amaçlayan politika girişimlerinin gidişatını önemli ölçüde etkilemektedir. Anlatıları ve savunuculuk çabaları, kamuoyu katılımını teşvik etmekte, toplum aktivizmini yönlendirmekte ve nihayetinde daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir geleceği şekillendirmektedir.
SONUÇ, TARTIŞMA VE ÖNERİLER
Sonuç
Bu çalışmada, iklim aktivizminde kadın liderliğinin zorlukları, katkıları ve geleceğe yönelik perspektifleri ele alınmıştır. Kadınların iklim değişikliğiyle mücadeledeki kritik rolleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ve toplumsal engellerin üstesinden gelme çabalarıyla birleşerek güçlü bir dayanışma örneği sergilemektedir. Bulgular, kadınların yerel bilgiye dayalı, toplumsal eşitliği önceleyen ve dirençli topluluk ağları kuran katılımcı yaklaşımlar sayesinde daha kapsayıcı ve sürdürülebilir iklim çözümleri geliştirdiklerini ortaya koymaktadır. Ancak bu katkılar, genellikle toplumsal ve kurumsal sınırlamalar nedeniyle yeterince görünür olamamaktadır.
Kadın liderlerin iklim politikalarındaki rolleri, yalnızca çevresel adaletin sağlanması açısından değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümün hızlandırılması ve karar alma süreçlerinde çeşitliliğin artırılması bakımından da hayati öneme sahiptir. Greta Thunberg, Vandana Shiva ve Wangari Maathai gibi figürler, kadın liderliğinin yerel ve küresel düzeydeki çok boyutlu etkilerini temsil eden önemli örneklerdir. Bu figürler, toplumsal cinsiyet eşitliğinin iklim değişikliğiyle mücadeledeki rolünü ve önemini açıkça ortaya koymaktadır.
Tartışma
Araştırmanın bulguları, kadınların iklim aktivizmindeki liderlik rollerinin toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ve yapısal engeller nedeniyle sınırlı olduğunu göstermektedir. Kadınlar, toplumsal normlar, ekonomik kısıtlamalar ve politik dışlanma gibi birçok engelle karşılaşmaktadır. Buna rağmen, kadınlar, yerel bilgiye dayalı stratejiler geliştirerek topluluklarını iklim değişikliğine karşı daha dirençli hale getirmekte ve çevresel adalet mücadelesine önemli katkılar sağlamaktadır.
Bu bağlamda, kadınların liderlik kapasitelerinin güçlendirilmesi, çevresel sürdürülebilirlik ve toplumsal adalet açısından kritik bir öneme sahiptir. Ancak, kadınların seslerinin daha fazla duyulması ve karar alma süreçlerinde daha güçlü bir şekilde temsil edilmesi gerekmektedir. Özellikle gelişmekte olan bölgelerde, kadınların toplumsal eşitliğini sağlamaya yönelik politikaların ve uygulamaların geliştirilmesi, iklim değişikliğiyle mücadelede sürdürülebilir sonuçlar elde etmek için elzemdir.
Öneriler
Cinsiyet Duyarlı Politikalar: Kadınların karar alma süreçlerine katılımını artırmak için toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan politikalar geliştirilmeli ve bu politikalar ulusal ve uluslararası düzeyde yaygınlaştırılmalıdır.
Eğitim ve Farkındalık: Kadınların çevresel liderlik kapasitelerini artırmak için eğitim programları ve farkındalık kampanyaları düzenlenmeli, kadınların bilgiye erişimlerini artıracak mekanizmalar kurulmalıdır.
Ekonomik Güçlendirme: Kadınların ekonomik bağımsızlığını desteklemek amacıyla mikrofinans, girişimcilik eğitimleri ve iş fırsatları sunan programlar geliştirilmelidir.
Toplumsal Dayanıklılık: Kadınların topluluk temelli dayanıklılık stratejilerini geliştirmeleri için yerel bilgiye dayalı yaklaşımlar desteklenmeli ve toplumsal ağların güçlendirilmesi sağlanmalıdır.
Uluslararası İş birliği: Kadınların küresel iklim politikalarındaki rollerini artırmak amacıyla uluslararası işbirlikleri teşvik edilmeli ve cinsiyet eşitliği perspektifinin iklim müzakerelerine entegre edilmesi sağlanmalıdır.
Veri ve Araştırma: Kadınların iklim değişikliğiyle mücadeledeki katkılarını belgeleyen ve görünür kılan veri toplama süreçleri geliştirilmelidir. Bu, politika yapıcıların daha kapsayıcı stratejiler geliştirmesine yardımcı olacaktır.
Kadın Liderlerin Desteklenmesi: Kadın liderlerin toplumsal hareketlerde ve iklim aktivizminde öncülük etmelerini kolaylaştırmak amacıyla finansal, lojistik ve psikososyal destek mekanizmaları oluşturulmalıdır.
Toplumsal Normların Dönüştürülmesi: Kadınların toplumsal rollerini ve liderlik kapasitelerini sınırlayan geleneksel normlara karşı farkındalık yaratmak için kültürel dönüşüm stratejileri benimsenmelidir.
Bu öneriler, kadınların iklim değişikliğiyle mücadelede daha etkin ve sürdürülebilir bir rol oynamalarını sağlamak için stratejik adımlar olarak değerlendirilebilir. Bu adımlar, toplumsal cinsiyet eşitliğinin iklim politikalarına entegrasyonunu güçlendirecek ve kadınların liderlik kapasitelerini artırarak daha adil ve sürdürülebilir bir gelecek inşa edilmesine katkı sağlayacaktır.