“Doğa doktordur ve Doğa kendi yönünü tayin eder.” Hipokrat Hipokrat’ın tıbbın babası olarak kabul edilmesinin sebebi bugünde geçerliliğini koruyan gözlem ve mantığa dayalı bir yöntem geliştirmesine dayandırılmaktadır.
M.Ö. 5.yy. da yaşayan Hipokrat vücudun kendi kendini iyileştirebileceğine inanırdı. Yaşadığı yıllarda Tıp Bilimi adına çok önemli temeller attı, ancak Hipokrat’ın ölümünden sonra Kos Okulu gerilemeye başladı çünkü öğrencileri onun seviyesinde değillerdi ya da ona o kadar saygı duyuluyordu ki onun prensipleri hakkında yeni tezler geliştirilmedi ve onun tezleri üzerine yeni eklemeler yapmaya cesaret edilemedi.
Rönesans çağında yaşayan agresif ve farklı kişiliğiyle tanınan Paracelsus ise daima Hipokrat’ın “doktorun yeri hastanın yanıdır.”prensibine sadık kalmıştır.”Hiçbir hayat sadece dış hekimin çabalarıyla varolamaz dış hekim ancak iç hekime yardımcı olabilir.” derdi.
18.yy.da yaşayan Dr.Hermann Boerhaave ise “Doktor hastanın yanında her türlü akademik önyargıyı bir kenara bırakarak sakince karar vermelidir.”derdi. O kadar ünlüydü ki Çin’den gönderilen ve üzerinde sadece “Dr.Hermann Boerhaave- Avrupa” yazılı bir mektubun kendisine ulaştığı söylenir.
Ününü verdiği eğitime borçluydu. Her gün öğrencileriyle vizite çıkar, hastalarla konuşur, muayene eder ve onları dinlerdi. İzlenimlerini öğrencilerine anlatırdı. Onun yetiştirdiği öğrenciler de sonra çok başarılı olmuşlardı.
Günümüzde modern tıbba bağlı yetişen hekimler, hasta yatağından uzaklaştılar; hastalarını daha az dinler oldular. Klinisyenler anamnezi sadece kendi uzmanlık alanı çerçevesinde almaya başladılar. Fizik muayene teşhis koymada giderek azalan bir yer tutmaya başladı. Tetkikler listesi ise gittikçe uzadı.
Sonuç olarak bütün dünyada özellikle sosyo-kültürel seviyesi yüksek insanlar tamamlayıcı tıp yöntemlerine daha çok ilgi göstermeye başladı . Çağımızda artık insanların sağlıklarını kendi kendilerine bozdukları tezi kuvvetlendi ve böylece varolan sağlığımızı daha vakit varken korumanın önemi ortaya çıktı. Tıp alanındaki teknolojik gelişmeler doktorların başını döndürse de hastalar, artık doktorların kendilerini dinlemesini, yüzüne bakmasını, dokunmasını, ilgi ve şefkat göstermesini istiyorlar.
Tamamlayıcı Tıp Doktorları bunu yaptıkları için hastalar daha mutlu oluyorlar. Çünkü bu alanda çalışan hekimler hastalığı değil hastayı ön planda tutuyorlar ve kişiyi beden - zihin – ruh birlikteliği çerçevesinde muayene ediyorlar. Tamamlayıcı Tıp uygulayan hekimlere gerçekten önemli görevler düşmektedir. Öncelikle insan vücudu üzerinde yapılan bu tedaviyi doktor olmayan uygulayıcılardan arındırmalıyız.
Diğer önemli bir konu ise şudur: Yeterince eğitim almamış, yüzeysel bilgilerle Atlas Akupunkturu yapan hekimler ve Nöralterapi mantığını kavramadan lokal injeksiyonlar ile Nöralterapi yaptığını düşünen hekimler bu işe zarar vermektedirler. Bu yöntemler ile sağlığını kazanamamış her hasta bizim hanemize eksi puan olarak yazılmaktadır. Bize gerçekten bu işi seven, iyi eğitim almış ve Tamamlayıcı Tıp penceresinden bakan daha fazla sayıda hekim ve bu yöntemlerle sağlığına kavuşarak bunu çevresinde duyuran daha çok insan gerekiyor. Ancak bu takdirde hak ettiğimiz şekilde tıp dünyasında yer edinebiliriz.
Hekimlik insanlarla ilişki kurma sanatıdır
