Gebelik ve hamilelik

Gebelik ve hamilelik

Gebelik ve Emziklilik doğurganlık çağındaki her kadın için doğal bir olaydır. Bu dönemlerde anne ve bebek sağlığını etkileyen bir çok etmen vardır. Bunlar; annenin yaşı, gebelik sayısı, iki gebelik arasındaki zaman farkı, kronik hastalıklar, ilaç kullanımı, genetik yapı ve annenin yeterli ve dengeli beslenmesidir. 

TEBRİKLER BEBEK BEKLİYORSUNUZ!!
Hamile olduğunu yeni öğrenen kadınların pek çoğunda, en çok ilgi çeken konulardan birisi beslenme şeklinin nasıl olması gerektiğidir. Gelecek 9 ay süresince bebeğinizin gelişimine ve kendinize dikkat etmelisiniz. Bilinçli beslenerek, fiziksel açıdan aktif olarak ve yeterli düzeyde dinlenerek hem sizin hem de bebeğinizin sağlığını koruyabilirsiniz. Gebe kadının beslenmesi ile anne karnındaki bebeğin sağlığı arasında önemli bir ilişki bulunmaktadır. Anne karnındaki bebeğin bedensel ve zihinsel olarak büyümesi ve gelişmesi annenin gebeliği süresince yeterli ve dengeli beslenmesi ile mümkündür. Sağlıklı bir bebeğin doğumunu birçok faktör etkilemektedir. Yaşınız ve ailenizden gelen özellikler gibi bazı faktörleri kontrol edemezsiniz. Ancak sağlıklı besinleri tüketmek, düzenli fiziksel aktivite yapmak, alkol tüketmemek, sigara kullanmamak ve düzenli olarak hekime gitmek size bağlıdır. İyi beslenen ve bilinen risklerden sakınan kadınlarda gebelik süresince ve doğumda çok az komplikasyon görülmekte ve sağlıklı bebekler dünyaya getirmektedirler. Bu nedenle doğmamış çocuğunuzun ve sizin gelecekteki sağlığınızın güvencesinin temel taşlarından birisi sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenmedir.

BESLENME NEDEN ÖNEMLİDİR?
Gebelikte kadının vücudunda, yeni bir canlının ( bebeğin) oluşması ve büyümesi ile bazı değişiklikler birlikte gebe kadın, hem kendisinin hem de bebeğin gereksinimlerini karşılayabilmek için bu dönemde beslenmesine daha fazla dikkat etmek zorundadır. Bu nedenle gebe kadın gebelik süresince;

Kendi fizyolojik gereksinimlerini karşılamalıdır.(enerji ve besin öğeleri) 
Vücudundaki depolarını dengede tutmalıdır. 
Anne karnındaki bebeğin sağlıklı büyüme ve gelişmesini sağlamak 
Emzirmeye hazırlık için salgılanacak sütün enerji ve besin öğelerini karşılayabilmek için 
YETERLİ ve DENGELİ BESLENMEK ZORUNDADIR.


GEBELİKTE BESLENMEYE BAĞLI GÖRÜLEBİLEN  SAĞLIK PROBLEMLERİ

Gebelikte yetersiz ve dengesiz beslenme; anne ve bebeğin sağlığını olumsuz etkilemekte ve beslenmeye bağlı sağlık sorunlarının ortaya çıkarmaktadır.

KANSIZLIK: Gebelikte artan demir gereksiniminin karşılanamaması, kan hacminin artması, sık doğumlar ve düşüklerle demir depolarının azalmış olması besinlerle alınan besinlerin vücutta kullanımının düşük olması kansızlığın başlıca nedenlerindendir. Kansızlık,taşikardi, yorgunluk, baş dönmesi, düşük doğum ağırlıklı bebek ve hatta bebek ölümlerine neden olmaktadır.

NEDEN DAHA FAZLA DEMİRE GEREKSİNİMİNİZ VAR?
Gebelik süresince annenin kan hacmindeki artışla birlikte hemoglobin miktarı azalmaktadır. Kanın bir bileşeni olan hemoglobinin yapımı için demir elzemdir. Hemoglobin gelişen bebeğe plasenta ile oksijen taşınmasında görev almaktadır. Hemoglobinin 11-12mg/dl olması normal bir doğum için normaldir. Demir gereksinimi karşılamak için demirden zengin hayvansal kaynaklı besinlerden bolca tüketmelisiniz. Sadece besinlerle kansızlığın tedavisi mümkün olmayabilir mutlaka doktorunuza başvurmalısınız. Demirin vücudunuzda kullanımını etkileyen faktörlere de dikkat etmelisiniz. Çay içinde bulunan tanenler, kahve ve kolalı içeceklerde bulunan kafein alınan demirin vücutta kullanımını engellerken, tükettiğiniz sebze ve meyvelerle birlikte aldığınız C vitamini demirin kullanımını arttırmaktadır.

Gebelikte Kabızlık...
Gebelikte oluşan hormonal değişiklikler, genişleyen uterusunuza uyum sağlamak için kaslarınızı gevşetir.Bu gevşeme,barsak hareketlerinizin yavaşlamasına neden olur.Bu durum ,kabızlık hissinin oluşmasına neden olabilir.Demir suplementi kullanıyorsanız,bu kabızlığı daha da şiddetlendirmektedir.Bazı gebeler,kabızlık ve bebekten gelen baskı ile beraber hemoroid problemiyle de karşılaşmaktadırlar.Kabızlığı beslenmenizde yapacağınız değişikliklerle önleyebilir veya hafifletebilirsiniz.

Sebze, meyve, tam tahıl ürünleri ve kuru baklagiller gibi posa içeriği yüksek besinleri tüketiniz. Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve, kepekli ekmek, tam tahıl ürünleri ve haftada 2 kez kurubaklagil tüketerek posa miktarını arttırabilirsiniz. 
Günlük sıvı tüketiminizi arttırınız. Günde en az 8-10 bardak su içmelisiniz. 
Kuru erik, kuru erik suyu, ve incir doğal laksatif etkileri nedeniyle kabızlığı önleyebilirler. 
Düzenli yapılan hafif fiziksel aktivitede bağırsaklarınızın çalışmasına yardımcı olacaktır.

ÖDEM: Ödem, özellikle gebeliğin son üç ayında görülen doğal bir olaydır. Fakat ödemin vücuttaki miktarı ve yaygınlığı önemlidir.Gebelik süresince düşük protein ve düşük kalsiyum alımı ile bağlantılı olarak aşırı ödem gelişmişse bu gebelik  zehirlenmesinin (preeklamsinin) yada toksik bir durumun göstergesi olabilir.

OSTEOMALASİA: Gebelikte kemik dokusunun yapımı ve sağlığı için gerekli olan kalsiyum, fosfor gibi minerallerin ve D vitaminin yeterli düzeyde yararlanılamaması anne kemiklerinden kalsiyum ve fosfor çekilmesine dolayısı ile kemiklerin yumuşamasına ve yapısının bozulmasına neden olur.

Gebelikte Aşerme: Gebelik döneminde hormonal değişikliklerle ortaya çıkan aşerme; bazı besinlere karşı şiddetli bir istek veya aşırı bir isteksizlik durumu olarak tanımlanabilmektedir. Tat değişiklikleri genellikle hormonal değişimlerin bir sonucu olup çoğunlukla gebeliğin ilk üçüncü  ayından sonra düzelmektedir.

SABAH BULANTILARI:
Annelerin %50-90’ı sabah bulantısı çekmektedir. Sabah bulantıları gündüz veya gece herhangi bir saatte ortaya çıkabilir. Bu olay gebeliğin ilk üç ayından sonrada devam edebilir. Günde 2 den fazla kusuyorsanız mutlaka hekiminize danışmalısınız.

Bu bulantılardan kurtulmanın yolları;

Fazla baharatlı besinlerden, yemek kokularından yada mide bulantınıza neden olan besinlerden kaçınmalısınız. 
Sabah yataktan kalkmadan önce Kraker, kızarmış ekmek veya tahıldan yapılan kuru besinler gibi nişastalı besinleri tüketmelisiniz. 
Yataktan yavaşça kalkmalısınız. 
Midenizin boş kalmasını engellemek için gün boyunca yavaş yavaş ve azar azar yemek yemelisiniz. 
Sade makarna,patates,kraker, pirinç gibi kolay sindirilebilir karbonhidratları tercih etmelisiniz.

MİDE YANMASI VE EKŞİMELERİ: Daha çok gebeliğin son üç ayında görülen mide ekşimesi, bebeğin sindirim organları üzerine baskıda bulunması sonucu oluşmaktadır. Rahatsızlığınızı hafifletmek için;

Yemeklerinizi azar azar ve sık tüketiniz. 
Çok yağlı ve soslu yemekler yemeyiniz. 
Çay, kahve ve kakao gibi kafeinli içecekler mide bulantısı ve ekşimesine neden olabileceği için tüketmeyin. 
Uyurken başınızı mutlaka yüksek tutun. 
HAMİLELİK VE AĞIRLIK KONTROLÜ: Hamile kalan bayanların en büyük korkularından biride hamilelik süresince fazla kilo almaktır. Hamilelik süresince aldığınız kilolar bebeğinizin gelişimi için aldığınız sağlıklı eklerdir. Annenin vücudundaki değişikliklere uyum sağlaması ve bebeğinin normal gelişimi için ağırlık kazanımı çok önemli ve normaldir. Fetus ağırlığının yanı sıra artan kan hacmi, büyüyen göğüsler, plesanta ve aminiyotik sıvı annenin ağırlık artışının nedenleridir. Bu nedenle hamilelik süresince kilo almamak ya da yeterimce kilo almamak bebeğinizin ve sizin sağlığınız için risk yaratır.

Hamilelik süresince asla zayıflama diyeti yapmamalısınız. Baştan sağma kalori hesabı yaparak kilo vermeye çalışmak ya da kiloyu korumak için hamilelik dönemi asla uygun bir dönem değildir. Bebeğinizin doğum ağırlığı ve sağlığı gelecek dokuz boyunca sizin ağırlık kazanımınıza bağlıdır. Sınırlandırılan ağırlık kazanımı gelişimi tamamlanmamış düşük doğum ağırlıklı bir bebek veya erken bebek dünyaya getirme şansınız artıracaktır.

Gebelik süresince ne kadar kilo alınması gerektiği annenin hamile kaldığı yaş, hamile kaldığı kilo gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Gebelik öncesi ağırlığı; boyuna göre normal olan kadınların gebelik süresince 12,5-17,5 kg, zayıf olan kadınların 14-20 kg, şişman olanların ise 7,5-12,5 kg almaları beklenmektedir.

ResimAdölesanların (18 yaşına kadar) büyüme dönemi devam ettiği için büyümeleri ve sağlıklı bir gebelik geçirmeleri için enerji ve besin öğeleri gereksinimlerinin karşılanması gerekmektedir. Bu nedenle en üst düzeyde kilo alımı sağlanmalıdır. Yine ikiz bebeklerde de kilo alımı daha farklıdır. İkiz bebek bekliyorsanız 17,5-22,5 arasında kilo almanız beklenmektedir.
 

 BEBEK

 3,5-4

 PLESANTA

 0,5-1

 AMNİYOTİK SIVI

 1

 ANNE

 

 Göğüsler

 0,5

 Uterus

 1

 Kan hacminde artış

 1,5

 Vücut yağı

 2,5 veya daha fazla

 Artan kas dokusu ve sıvı

 2-3,5

 

 

 TOPLAM

 MİNUMUM  12,5 KG

 

Sağlıklı bir gebelik için alınan kilonun hızı da çok büyük önem taşımaktadır. Gebeliğin ilk üç ayı için beklenen ağırlık kazanımı 1-2 kg olup adölesanlarda 2-3 kg dır. Daha sonraki dönemlerde de haftalık olarak 0,5 kg ağırlık kazanımı beklenmektedir.

GEBELİKTEKİ ENERJİ VE BESİN ÖĞESİ GEREKSİNİMLERİ

Gebelik süresince, sağlıklı bir bebeğin gelişimini sağlamak için çoğu besin öğesinin gereksinimi artmaktadır. Diyetiniz bütünüyle yetersizse, bebeğinizin gelişimi bozulabilir ve düşük doğum ağırlıklı doğabilir. Bütün besin gruplarının yeterli ve dengeli düzeyde alımı, artan besin öğesi gereksinimini sağlamak için en iyi yoldur. Unutulmaması gereken, ikiz veya daha fazla bebeğiniz için beslenirken, kalori gereksiniminizin ikiye katlanmadığıdır. Gerçekte sizin ve bebeğinizin enerji gereksinimini temin etmek için, günlük 300 kalorilik bir ekstra enerji ilavesi yapılarak tüm gereksiniminiz karşılanmış olursunuz.

Bebeği Geliştiren Protein...

Gelişen bir bebeğin vücut hücreleri çoğunlukla proteinden yapılır. Vücudunuzdaki değişiklikler ve özellikle de plesanta, proteine gereksinim duyar. Gebelik döneminde günlük fazladan 20 gr proteine ihtiyacınız vardır. Vejeteryenseniz ve sebze, meyve, tahıl ürünleri, kurubaklagil tüketiyorsanız, yeterli proteiniz sağlanmasında bir problem çıkmayacaktır. En iyi protein kaynakları, yumurta, et, tavuk, balık, süt, yoğurt, peynir, fındık, ceviz ve kuru baklagillerdir. Günlük beslenmenizde proteinden zengin yiyeceklere yer vererek günlük protein ihtiyacınızı karşılamalısınız. Örnek verecek olursak; 90 gr kırmızı etten yapılan köfte yaklaşık 20 gr , 240 gr süt 8 gr civarında protein sağlamaktadır.


Fetus İçin Enerji...

Proteinin görevini gerçekleştirebilmesi için. Enerji gereksiniminizin yeterli düzeyde karşılanması gerekmektedir. Yeterli düzeyde tüketmiyorsanız, vücudunuz proteinleri hücrelerin yapılması için değil, enerji elde etmek için kullanır. Enerjinin başlıca kaynağı ise karbonhidratlardır. Fakat fazla karbonhidrat alımı, vücutta yağ birikimini artıracağından dolayı diyetle yeterli ve dengeli miktarlarda alınmalıdır.

Enerjinin başlıca kaynakları karbonhidratlardır. Çabuk ve verimli bir şekilde enerjiye dönüşürler.  En iyi karbonhidrat kaynakları; Meyve, ekmek, makarna, pirinç, mısır, tam tahıllı yiyecekler, kuru baklagillerdir. Besinlerde buluna yağlarda enerji gereksinimi için kullanılmaktadır. Fakat en çok enerji karbonhidratlardan gelmelidir.

Yaşamsal Önemi Olan Vitaminler...
Karbonhidratlar insan yaşamını yakıtıysa vitaminlerde bujileridir. Gebelik süresince belirli vitaminlere olan gereksinim artmaktadır. Belirli vitaminler, yeni bir yaşamın oluşumunda etkili olan hücre bölünmesi için özellikle önemlidir.

Folat ve Folik Asit
Sağlıklı bir gebelik için bütün besin öğeleri önemlidir. Fakat folat ve folik asidin ayrı bir önemi olduğu bilinmektedir. Yeni hücrelerin oluşturulabilmesi için vücudumuzun folata ihtiyacı vardır. Gebelik sırasında folat, bebeğinizin omuriliğini oluşturan nöral tüpün gelişmesine yardımcı olur. Nöral tüp, gebe kaldıktan hemen sonra şekillenmeye başlar. Gebeliğin ilk haftaları ve ilk üç ayı sırasında yeteri kadar folat tüketen kadınlarda spina bifida gibi nöral tüp defektli bebek doğurma riski azalabilir. Kadınlar doğurganlık yıllarında folik asit ile zenginleştirilmiş yiyecekler ve/veya vitamin suplemanları, ek olarak doğal folat içeren yiyeceklerle birlikte günde 400 mikro gram folikasit tüketmelidirler. Folata olan gereksinim hamilelik süresince ise 600 mcg a çıkmaktadır. En iyi folik asit kaynakları; yeşil yapraklı sebzeler, karaciğer, böbrek gibi organ etleri, pancar, brocoli, bamya, kurubaklagiller, buğday embriyosudur.

A vitamini;
Sizin ve bebeğinizin tüm vücut dokularının ve hücrelerinin sağlığına ve büyümesine katkıda bulunurlar. Gebeliğiniz süresince normal diyetiniz yeterli düzeyde A vitamini sağlamaktadır. Ekstra bir desteğe ihtiyacınız yoktur.

En iyi A vitamini kaynakları; balık, yumurta, karaciğer ve kırmızı et, süt ve yoğurt A vitamininin, havuç, kayısı, kabak, kavun, şeftali gibi sarı besinler, ıspanak, brocoli, maydanoz, dereotu, roka, tere gibi yeşil sebze ve meyveler beta-karotenin en iyi kaynaklarıdır. (beta-karoten; A vitamininin ön maddesidir.)

B Grubu vitaminleri;
Gebelik süresince, sağlıklı bir gebelik için besinlerden gelen enerjinin kullanılmasında daha fazla Tiamin, Riboflavin ve Niasine gereksinim vardır. Yeni vücut hücrelerinin yapımında B6 vitaminine gereksiniminiz fazladır. En iyi kaynakları; et, makarna, pilav, kuru baklagiller, tam tahıllar, yeşil yapraklı sebzeler, süt, peynir, yoğurt, mantar, yerfıstığı, yumurtadır.

Özelikle DNA oluşumu, kan yapımında önemi olan B12 vitaminine olan ihtiyaç, yine bu dönemde artmaktadır. Yalnızca hayvansal kaynaklı gıdalardan sağlandığı için vejeteryanların özellikle dikkat etmesi gereken önemli bir konudur. 

D vitamini;
Gebelikte gereksiniminiz olan kalsiyumun vücudunuzda emilimine yardımcı olmak için, yeterli düzeyde D vitaminine ihtiyacınız vardır .D vitamini yağlı balıklar,yumurta sarısı,peynir ve sütte bol miktarda bulunur.

C vitamini….
C vitamini demirin bağırsaklardan emiliminde, vücudun hastalık etkeni mikroorganizmalara karşı immun (bağışıklık) direncinin arttırılmasında ve metabolizmamızdaki pek çok biyokimyasal süreç için gerekli bir vitamindir. Gebelikte C vitamini gereksinimi metabolizmanın hızlanmasına bağlı olarak artmıştır; ancak düzenli bir şekilde beslenen gebelerde hap şeklinde vitamin alınması önerilmemektedir.

C vitamini portakal, limon, kırmızı ve yeşilbiber, domates, çilek, greyfurt, karnabahar,  lahana,  brüksel lahanası gibi pek çok taze meyve ve sebzelerde bulunur. Vücutta depolanmadığı için her gün belli bir miktar alınmalıdır. Uzun süre saklanan ve pişirilen besinlerde C vitamininin çoğu kaybolur. Besinleri tazeyken tüketmeli, iyi yıkanmış sebzeleri çiğ ya da az haşlayarak yemelisiniz. Ayrıca gebelere uzun süre beklemiş, doğal içerikli olmayan, konserve ve benzeri gıdalar da önerilmez.

Mineraller...
Vücut yapısının gelişimi için, protein ve vitaminler ile birlikte mineraller de, kan hücrelerinin ve diğer vücut dokularının yapımında görev alırlar. Bu nedenle minerallerde sağlıklı bir gebeliği destekleyen birçok vücut sürecinde rol oynarlar.

Gebelik süresince vücut özellikle iki minerale gereksinim duyar. Bu mineraller kalsiyum ve demirdir.Yeterli düzeyde tüketmemeniz, büyüyen bebeğinizin kemiklerinizdeki kalsiyumu ve kanınızdaki demiri kullanmasına neden olacaktır.!!

Kalsiyum...
Gebelik süresince kemik yapısını oluşturan kalsiyumun yeterli miktarda alımı, bebeğin iskelet yapısı gelişirken annenin de kemik kitlesinin korumasına yardımcıdır. Gebelik süresince yeterli miktarda kalsiyum tüketimi daha sonraki dönemde osteoporoz riskinden sizi korur. Gebe kadınların günlük kalsiyum ihtiyacı 1000 mg’dır. En iyi kalsiyum kaynakları; yağsız ya da az yağlı süt, yoğurt ve peynir, sardalya ve hamsi gibi kılçığıyla yenilen balıklar, kurubaklağiller, yeşil sebzeler, fındık, badem ve kuru incirdir.

Demir...
Gebelikte artan demir gereksiniminin karşılanması için normal gereksinime ek olarak 20 mg demir alınmalıdır. Beslenme programınızın içinde demirden zengin et,kümes hayvanları, kuru baklagiller, tam tahıl ürünleri, kuru meyveler, yer almalıdır.

Bitkisel gıdalardaki fitik asit, oksalik asit ve çaydaki tanin, kahve ve kola gibi içeceklerde bulunan kafein demiri bağlayarak yarayışlılığını azaltır. Özellikle bitkisel gıdaların hayvansal gıdalarla ve C vitaminiyle birlikte tüketimi demir emilimini artırır.

Çinko...
Yeni vücut proteinlerinin yapımında, bebeğinizin hücre büyümesinde ve beyin gelişiminde rol oynayan diğer bir elzem mineraldir. En iyi çinko kaynakları; deniz ürünleri,  etler, buğday embriyosu, kuru baklagiller ve mantardır.

Su...
Su önemli besin öğelerindendir. Vücudun taşıma sisteminin bir parçası olan su, besin öğelerini vücut hücrelerine taşır ve bazı ürünleri ortamdan uzaklaştırır. Besin öğelerinin bebeğinize plesenta yoluyla taşınmasını sağlar.

Toxoplasma’dan korunmak için;

Ellerinizi öğün önceleri düzgün şekilde yıkayınız 
Sebze ve meyveleri de tüketmeden önce uzun süreli yıkayınız. 
Evinizde kedi veya köpek besliyorsanız aşılarını ihmal etmeyin, onlara da çiğ et vermeyin ve yakın temastan kaçının. 
Çiğ veya iyi pişmemiş et ve et ürünlerinden (sucuk, salam, sosis, çiğ köfte gibi) kaçının.

Çay, Kahve ve Kafeinli İçecekler: Kahve ve kolalı içeceklerin içinde bulunan kafein maddesi ve çaydaki tein maddesi plesantayı geçerek çocuğun kan dolaşımına girerler. Yüksek oranda kafein tüketiminin erken doğum ve düşük doğum ağırlıklı bebeğin doğum riskini arttırdığını göstermiştir. Bu annelerin bebeklerinde doğum sonrasında uyanık kalma süreleri daha uzun olup solunum dakika sayıları da fazladır. Bu maddeler demir emilimini de engelliyerek alınan demirin vücutta kullanılmasına engel olurlar. İdrar söktürücü oldukları için sıvı kaybına ve bununa birlikte kalsiyum atımını arttırırlar. Sinirlilik ve huzursuzluk yaparak zaten psikolojik dalgalanmaları olan anneleri daha da huzursuz ederler.

Alkol Tüketimi;
Gebelikte alınan alkol bebeğe ve gebeliğin seyirine olumsuz yönde etkiler yapmaktadır. Anne kan dolaşımı ve bebek kan dolaşımı ortak olduğundan alkolün aynı şekilde bebeğe de geçebileceği unutulmamalıdır. Gebelikte tüketilen aşırı alkol bebekte ciddi gelişme geriliğine ve zihinsel yetersizliklerine neden olmaktadır. Gebelik için güvenilir alkol dozu yoktur.

HAMİLELİKTE ORUÇ TUTMAK: Doktorundan onay alan gebe bir kadının oruç tutmasında dengeli ve düzenli beslenme prensiplerine uyulduğu takdirde sakıncası yoktur. Bu dönemde beslenme mönüsü, anne ve bebeğin ihtiyaçlarını en iyi miktarda karşılayacak şekilde düzenlenmelidir. Diyabet, kalp, hipertansiyon gibi hastalıklar varsa oruç kesinlikle tutulmamalıdır. 
Hangi Gebeler Oruç Tutamaz : Anne aydının sistematik rahatsızlıkları varsa bebeğin gelişimde problem gözleniyorsa ve doktoru uygun görmüyorsa oruç tutmak hem anne adayı için hemde bebek için sakıncalı olabilmektedir. Hamilelik enerji ve değişik besinlerin gereksiniminin arttığı dönemdir. Oruç bu gereksinimlerin karşılanmasını engelliyorsa mutlaka oruç tutulmamalıdır. Ayrıca gebelikte bulantı, kusma, mide ekşimesi ve mide yanması yakınmaları olabilir. Bu şikayetler uzun süren açlık dönemlerinde daha da artar. Bu gibi durumlarda anne sağlığı açısından oruç tutulması doğru değildir.

GEBELİK ve DİYABET

Gestasyonel Diyabet; gebelik öncesinde diyabet ( şeker hastalığı ) rahatsızlığı olmayan gebeliğin ikinci trimester ve sonrasındaki bir döneminde saptanmış kan şekeri yüksekliğidir. Günümüzde %3-5 oranında görülmektedir. Normal bir gebede açlık kan şekeri gebe olmayanlara oranla daha düşük seviyededir ve yemek yedikten sonra glikoz düzeyleri kanda daha uzun süre yüksek kalmaktadır. Bu esnada glikoz sürekli kolaylaştırılmış diffüzyon yolu ile plasentadan fetüse geçiş yapma durumunda olduğu için annenin açlık kan şekeri değerleri düşük seyreder. Gebelik hormonlarının etkisi ile mide barsak sistemi yavaş boşaldığından yemek sonrası kan şekeri seviyelerinin yükselmesi gecikmiş ve uzamış durumdadır. Ayrıca birinci trimester sürecinin bitimiyle birlikte gebeliğe bağlı hormonal değişiklikler sonucu vücutta kan şekeri seviyelerini düzenleyici hormon olan insüline karşı bir direnç gelişir. Bu direnç artışında gebelik döneminde yüksek miktarda salgılanan östrojen, progesteron, kortizol, prolaktin, büyüme hormonu ve HPL (Human Plasental Laktojen) homonları rol oynamaktadır. Plasentadan salgılanan HPL ( Human placental lactogen) adlı hormon gebelikte fetusa yeterince glikoz gitmesini sağlamak amacıyla insülinin kan şekerini düşürücü etkisine engel olmaktadır. Bunun sonucunda da gebe de hiperglisemiye eğilimi ortaya çıkmaktadır. Bu eğilim bazen patolojik boyutlara ulaşabilir. Özellikle HPL'nin en etkili olduğu 24. gebelik haftasından itibaren anne adayında diyabet durumu ortaya çıkabilir. Bundan dolayı her gebe kadına, özellikle de riskli olanlara gebeliğin 24. ve 28. haftaları arasında tarama testi uygulanması gerekir.

Gestasyonel diyabetin ortaya çıkabileceği risk grubunu incelersek;
• Gebelik öncesi kilosu normalden fazla olan
• İlerlemiş yaş durumu
• Birinci derece akrabalarından birinde diyabet hastalığı olan
• Daha önceki gebeliğinde gestasyonel diyabet geçirmiş olan;
• Daha önce ölü doğum yapmış, anomalili bebek doğurmuş, iri bebek ( 4000 gram üzerinde ) doğurmuş; birden fazla düşük yapmış olan;
• İdrarında glikoz artışı görülen;
• Daha önce komplikasyonlu bir gebelik yaşamış olan gebelerde ortaya çıkabilmektedir.

Gestasyonel diyabet kontrol altına alınmadığı takdirde annede; piyelonefrit ( böbrek enfeksiyonu ) , gebeliğin ilk döneminde düşük, preeklampsi ( gebelikte tansiyon yüksekliği ile seyreden ciddi bir hastalıktır ) gibi birtakım olumsuzluklara yol açabilirken , bebekte ise; bu duruma bağlı olarak normalden daha iri olmasına ve amnios sıvısının artmasına neden olabilmektedir. Bebekte görülen kilo artışı doğum esnasında da birtakım problemler yaşanmasına neden olabilmektedir; omuz çıkıkları, sinir yaralanmaları, şeker düşüklüğü gibi.

Gestasyonel diyabet tanısı konulan anneye tedavi ya diyet programıyla ya da insülin tedavisi kullanılarak yapılmaktadır. Sık aralıklarla kontrollere çağrılırlar ve kan şekerleri takip edilir. Gestasyonel diyabetli bir annenin gebelik süresince hedeflenen kan şekeri değerleri, açlıkta ( yani öğünlerden önce ) < 90 mg/dl, yemekten 2 saat sonra < 120 mg/dl'dir.

Diyet Tedavisi
Gestasyonel diyabetli annelerin en az 6 öğün yemek yemeleri gerekmektedir. Ana ve ara öğünlerin zamanı, içeriği ve enerji miktarının dengesi önemlidir. Günde en az 6 öğün yemek kan şekerinin düzenli gitmesini sağlamaktadır. Ana ve ara öğünlerin zamanına dikkat edilmediğinde hiperglisemi ve hipoglisemi ataklarıyla karşılaşılabilir. Gece alınan ara öğün bebek açısından çok önemlidir ve ayrıca gece hipoglisemi ( şeker düşüklüğü ) oluşumunu önler. 

Ara öğünlerde karbonhidrat ve proteinin birlikte alınmalıdır. Bu kan şekerinizin dengeli bir şekilde yükselmesini sağlayarak aniden yükselmesini engeller. Meyve - süt, meyve- yoğurt, ekmek -peynir, kraker –ayran gibi ara öğün seçenekleri kullanılabilir.

Doğumun bitimiyle birlikte annede görülen diyabet durumu genelde düzelmektedir. Ayrıca gestasyonel diyabetli annenin doğumun bitiminde 75 gram glikoz ile OGTT ( şeker yükleme testi ) uygulanır. Bu uygulamanın sonucu normal çıksa bile daha sonraki gebeliklerinde gestasyonel diyabet görülmesi ve ileride, yaşlılığı bağlı şeker olarak adlandırılan Tip2 diyabet oluşma riskine karşı korunması açısından dönem dönem kan şekeri kontrollerinin yapılması sağlıklı bir yaşam için önerilmektedir.

GEBELER İÇİN GEREKLİ GÜNLÜK BESİN TÜKETİM MİKTARLARI:
 

 BESİN GRUPLARI

 

 Süt yoğurt

 2 su bardağı

 Peynir

 2 kibrit kutusu

 Et, tavuk, balık

 3-4 porsiyon

 Yumurta, kuru baklagiller

 1 porsiyon

 Taze sebze ve meyveler

 5-7 porsiyon

 Tahıllar
     Ekmek
     Pirinç,makarna,bulgur v.b


 4-6 dilim
 Hiç veya 2-3 porsiyon


EMZİKLİLİK ve BESLENME

Anne sütü, bebek beslenmesinde yeri doldurulamayan bir doğa harikasıdır. Emziklilikte salgılanan süt, annenin aldığı besinlerin bir ürünüdür. Süt için gerekli olan besinler, annenin kendi gereksinimine ek sayılmalıdır.

Bu nedenle gebelikte olduğu gibi emziklilikte de beslenmenin 2 amacı vardır;

* Annenin besin depolarını dengede tutarak sağlığını korumak
* Salgılanan sütün yeterliliğini ve verimliliğini artırmak, dolayısıyla bebeğin normal büyüme ve gelişmesini sağlamak.

Emziren annenin yeterli süt salgılayabilmesi için günde, normal gereksinimine ek olarak 700 kaloriye ihtiyaç vardır. Bu miktarın 500 kalorisi annenin yediği besinlerden, 200 'ü ise gebelikte kazanılan besin depolarından karşılanır. Bu durum birçok emziklilik döneminde bulunan kişiler için, gebelik süresince kazanılan ağırlığın kaybedilmesinde büyük etkendir.

Emzirme annenin vücudunun tekrar gebelik öncesi görüntüye dönmesine yardımcı olur. Çünkü emzirmek uterusun kasılmasını uyarır, küçülmesini sağlar, annenin karın bölgesi daha hızlı bir şekilde biçime girer. Emzirirken düzenli ağırlık kaybı görülürken anne sütünün üretimi etkilenmez.

Besin Öğeleri...
Emziklilik dönemi boyunca birçok besin öğesine olan gereksiniminiz artar. Protein ve kalsiyum özellikle karşılanması gereken besin öğelerinin başında gelmektedir. Yeterli düzeyde kalsiyum tüketilmediği takdirde, vücudunuz kemiklerdeki kalsiyum depolarını kullanır. Bu durum, anne sütündeki kalsiyum düzeyini dengede tutmak üzere sisteme giren vücudunuzun uyum mekanizmasıdır. Kalsiyum kayıpları, yaşınız ilerledikçe osteoporoz oluşumu için büyük bir risktir. Vücut hücrelerinin yenilenmesi ve doku sentezinin devamı için de protein tüketimi yeterli ve dengeli miktarlarda alınmalıdır.

Yine emziklilik döneminde magnezyum, çinko, B vitaminleri, folik asit ve manganez, bakır gibi minerallere olan gereksinimler de, artan ihtiyaçlar arasında yer almaktadır. Kuru baklagiller, fındık, tam buğday ve yeşil yapraklı sebzeler yeterli magnezyum, hayvansal kaynaklı besinler yeterli çinko ve B12, posadan zengin olan meyve ve sebzeler yeterli folat alınabilmesini sağlamaktadır.

Bunların dışında emzikli bir annenin beslenme programı, bütün besin gruplarını içermeli ve diyet vitamin ve mineral yönünden zengin olmalıdır.

Sıvı Alımı….
Özellikle emziklilik döneminde, süt üretiminin devamlılığı için sıvı alımı çok önemlidir. Ortalama günde alacağınız 3 lt sıvı tüketimi ve bebeğinizi sık aralıklarla emzirmeniz sütün devamlılığında en önemli faktörler arasında yer almaktadır. Yeterli sıvı tüketimi aynı zamanda susuzluk hissini giderme ve dehidratasyonu önlemek içinde geçerlidir. Bu dönemde tüketilen süt ve taze sıkılmış meyve suları aynı zamanda diğer besin öğelerini de almanızı sağlayacağından süt veriminizi de arttıracaktır.

Sıvı tüketiminde dikkat edilmesi gereken nokta kafein içeren kahve, kola gibi içecekler ve alkoldür. Unutulmamalıdır ki kafein ve alkol anne sütüne geçmektedir. Anne sütüne geçen kafein ve alkol bebeğinizin gelişimini etkileyecektir. Alkol süt salgılama reflekslerini yavaşlatmakta ve bebeğinizin beyin gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.

Bu Dönemde ki Besin Seçimi Anne sütünün Lezzetini etkiler mi?
Soğan sarımsak, brokoli, kabak, karnabahar, baharatlar veya kurubaklagiller gibi lezzete ve kokuya sahip olan besinler anne sütünün tadının ve kokusunun değişmesine neden olurlar. Bu durum bazı bebeklerde huzursuzluğa neden olurken bazıları fark etmeyebilirler.

Sıvı alımı günde ortalama 3 litre (10-12 su bardağı )kadar olmalı ve özellikle su , ıhlamur , nane , papatya gibi bitki çayları , az şekerli veya şekersiz komposto suları, meyve suları , limonata ve süt gibi hafif doğal içecekler şeklinde tercih edilmelidir.

Emziklilikte Beslenmede Dikkat Edilmesi Gerekenler:
* Emziklilik dönemlerinde sütün bollaşması için annenin iyi beslenmesi, stresten uzak ve yeterince dinlenmiş olması ve bebeğini sık aralıklarla emzirmesi önemlidir.
* Kalsiyum yönünden zengin olan süt, yumurta, peynir gibi besin grupları mutlaka günlük beslenme programınızda yer almalıdır.
* Protein ihtiyacınızın karşılanması için her gün mutlaka yumurta veya etli sebze yemeği veya kuru baklagil yemeği beslenme programınızda yer almalı
* ( n-3 ) yağ asitlerinden zengin su ürünleri tüketiminin artırılması anne sütünün bu yağ asitleri içeriğini arttırmaktadır. Özelikle balık, protein değeri bakımından ve omega-3 içeriği bakımından zengin bir besindir ve bu dönemde tüketimine ağırlık verilmelidir.
* Kuru fasulye, nohut, mercimek ve bulgur karışımı yemekleri, portakal, mandalina, domates, maydanoz, yeşil biber, taze soğan gibi C vitamini yönünden zengin sebze ve meyvelerle birlikte tüketmeye özen gösterin
* Vitamin ve minerallerin zengin kaynağı olan taze meyve ve sebzeleri her öğünde düzenli olarak tüketin.
* Salam, sosis, sucuk gibi katkı maddesi ( dayanıklılığını arttırmak amacı ile eklenen) içeren besinlerden mümkün olduğu kadar uzak durun.
* Mutlaka iyotlu tuz kullanın çünkü ana rahmindeki bebeğin gelişiminde önemli olan, yetersizliği zeka geriliğine neden olan iyot, doğal besinlerle alınamaz.
* Çay ve kahveyi günde 2 kez tüketebilirsiniz. Fazla içilen çay,  kahve ve koladaki kafein süte geçerek bebeğin sağlığını olumsuz yönde etkiler. Demir emilimini engellediği düşünülerek yemek sırasında ve yemekten hemen sonra çay ve kahve alınmamalıdır. Bunun yanında demir emilimini kolaylaştırdığından dolayı, C vitamininden zengin olan taze meyve suları daha uygun bir seçimdir. Çayı tercih edecekseniz, ikindi ve kuşluk gibi öğün aralarında yani yemek yedikten 1-2 saat sonra açık olarak için. İçecek olarak ıhlamur, nane, papatya, kuşburnu, ısırgan otu gibi bitki çaylarını tercih edin.
* Et, tavuk, balık, yumurta, karaciğer, dalak böbrek gibi sakatatlar, ceviz, badem gibi kuruyemişler, üzüm, kayısı, erik, pestil gibi vb kurutulmuş meyveler, kuru fasulye, nohut, mercimek , barbunya vb kuru baklagiller , pekmez ve yeşil yapraklı sebzeler demir yönünden zengin yiyeceklerdir. Günlük beslenmede yer almasında fayda vardır.
* Demir yönünden zengin yiyeceklerle birlikte C vitamini kaynağı olan domates , biber , maydanoz , kıvırcık gibi taze sebzeler ve portakal , greyfurt , çilek gibi meyvelerın alınması demir emilimini artırır.
* Günlük beslenmesinde et tüketimi az olan anneler, protein ihtiyacını karşılayabilmeleri bakımından haftada en az 4 öğün yumurta tüketimlerine özen göstermeliler.
* Yemeklerde kullanılacak yağ tüketimine dikkat edilmelidir. Kalori değerini yükselten kızartma ve kavurma türü besinlerden uzak durulmalı, genellikle besinleri pişirme yöntemi olarak haşlama, fırında ya da ızgara yöntemi kullanılmalıdır.

ANNE SÜTÜNÜN ÖNEMİ
Anne sütü bebeğe verilebilecek en temiz besindir. Annenin sütünün içeriği bebeğinin ihtiyaçlarına uygundur. Koruyucu etmenler (hormonlar, büyüme faktörleri, sindirime yardımcı enzimler, enfeksiyonu önleyen ajanlar) içerir. Anne sütü ile beslenen bebeklerde solunum yolu ve sindirim sistemi hastalıkları daha az görülür. Şeker hastalığı, kalp hastalıkları, şişmanlık gibi hastalıkların oluşma riskini azaltır. Allerjiye karşı koruyucudur ve bebeği pişikten korur. Bebeğin ruhsal, bedensel ve zeka gelişimine yardımcı olur. Anne ve bebeği arasındaki duygusal bağı güçlendirir.

ANNE SÜTÜNÜN İÇERİĞİ VE ÖZELLİKLERİ
Anne sütünün içeriği emzirme zamanına, bebeğin doğduğu gebelik haftasına ve yaşına göre değişiklik gösterir. Proteinler; bebeğin büyümesi açısından önemlidir. Anne sütü proteinleri bebek için en ideal yapıya sahiptir. İnek sütünde bulunan ve bebeğe allerji yapabilen B-laktoglobilin (bir çeşit protein) anne sütünde bulunmaz. Anne sütündeki proteinler inek sütüne göre daha kolay eriyebilen proteinler içerdiğinden dolayı kolay sindirilip, emilebilmektedirler. Ayrıca anne sütünde, inek sütüne göre 30-40 kez daha fazla bulunan taurin proteini bebeğin büyümesinde önemli rol oynar. Anne sütünün verdiği enerjinin yaklaşık yarısı yağlardan gelir.Anne sütü yağının sindirim ve emilimi inek sütüne oranla çok daha kolaydır. İçerdiği yağ asitleri çocuğun beyin gelişiminde, göz işlevlerinde ve hücre yapısında kullanılır. Emzirmede ilk gelen süt yağdan fakir, karbonhidrattan zengindir; beslenme uzadıkça çocuk yağlı süte ulaşır ve yağdan zengin olan sütü alır, doygunluk hissederek memeyi bırakır. Yağlı süt bebeğin enerjisinin büyük bir kısmını karşılayacağından bu süte ulaşması için emme süresinin uzun olması gerekir. Yağlı süt enerji yanında doygunluk vereceği için de çocukta rahatlama ve derin uyku görülebilir. Bu nedenle her süt verişte anne bir memesini sonuna kadar boşaltmalıdır. Süt şekeri laktozdur. Anne sütündeki laktoz kolay ve yavaş sindirildiğinden kan şekerini bebeğe uygun olarak düzenler, diğer besinlerin emilimine yardımcı olur, beyin dokusu gelişimi için önemlidir. Anne sütündeki vitaminlerin işleme ile kayıpları olmadığından dolayı vitaminlerin kullanılırlığı ve emilimleri yüksektir. Vitaminler; bebeğin hastalıklara karşı korunmasında, hücre sağlığının sürdürülmesinde, sinir sisteminde, enzimlerin yapısında görev alırlar. Kalsiyum bebekte diş ve kemik sağlığı için gereklidir ve anne sütündeki kalsiyumun emilimi inek sütünden daha fazladır. Kan hücrelerinin yapısına katılan demirin de anne sütündeki kullanılırlığı ve emilimi diğer sütlere göre çok daha fazladır. Anne sütü alan bebeklerde bakır (beyin sinir ve enzimlerin yapısında bulunan bir eser element) yetersizliği görülmez. Ayrıca sodyum iyononun içeriğinin düşüklüğü bebeğin gelişmemiş böbrek işlevlerine fizyolojik olarak uyum gösterir.

ANNELERİN İLK EMZİRME GÜNLERİNDE YAPTIKLARI HATALAR
Bazı bölge inanışlarına göre anneler 1 veya 3 ezan sesinden sonra bebeği emzirmeye başlama, anne sütü vermeden önce şekerli ve ballı su içerme, annenin dinlenmesi için bebeği hemen emzirmeme, bebeği 1 veya daha fazla gün aç bırakma gibi beslenme konusunda hatalar yapmaktadırlar. Oysa doğumdan sonraki ilk ½-1 saatte emzirmeye başlanmalıdır. Süt üretiminin artması için, bebekle anne doğumdan sonra aynı odada olmalı ve emme hemen başlamalıdır.

EMZİKLİLİKTE ZAYIFLAMA
Emziklilik döneminde süt miktarı ve sütün kalitesi annenin beslenmesiyle ilişkili olduğundan dolayı bu dönemde zayıflama diyeti uygulanmamalıdır. Anneler eski vücut ağırlığına dönmek için hemen acele etmemelidirler. Bu süre 6 ay ya da daha fazla sürebilir. Annede süt oluşumu sırasında vücut enerji harcadığı için eski formlarına daha kolay dönebileceklerdir. Ancak gebelik sırasında önerilenden fazla ağırlık kazanımı gerçekleşmişse her ay 2 kilo ağırlık kaybı normaldir. Bu durum süt salgılanmasını etkilemez. Ayda 2 kilodan fazla ağırlık kaybı olması doğru değildir, böyle bir durumda diyetisyene danışılmalıdır.
 

 BESİN GRUPLARI

 

 Süt yoğurt

 2-3 su bardağı

 Peynir

 2 kibrit kutusu

 Et, peynir, balık

 3-4 porsiyon

 Yumurta, kuru baklagiller

 1 porsiyon

 Taze sebze ve meyveler

 5-7 porsiyon

 Tahıllar
     Ekmek
     Pirinç,makarna,bulgur v.b


 4-6 dilim
 Hiç veya 2-3 porsiyon

 

Bu makale 18 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Yakup Erata

Prof. Dr. Yakup Erata, 1960 yılında Kıbrıs, Lefkoşe'de dünyaya geldi. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini Lefkoşe'de tamamlayan Dr. Erata, 1978 yılında Lefkoşe Türk Lisesi'nden birincilikle olmasının ardından aynı yıl İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde tıp eğitimine başladı. 1984 yılında mezuniyetini takiben 1990 yılına dek İstanbul Universitesi Tıp Fakültesi'nde Kadın Hastalıkları ve Doğum ihtisasını sürdürdü ve 1990 yılında uzman doktor unvanını aldı. Dr. Erata, 1991 yılında KKTC'de askerlik görevi yaptı ve bu süreçte ve 1992 yılında Lefkoşe Devlet Hastanesi'nde uzman doktor olarak görev aldı. Bu süre içerisinde Kıbrıs'ta çok yaygın görülen talasemia (kan hastalığı) hastalığının doğum öncesi tanısı için o dönemde anne karnındaki bebeklerin göbek kordonundan kan alma(kordosentez) işlemini yapan uzman doktor Op. Dr. Fah ...

Etiketler
Emzirme dönemi beslenme
Prof. Dr. Yakup Erata
Prof. Dr. Yakup Erata
İzmir - Kadın Hastalıkları ve Doğum
Facebook Twitter Instagram Youtube