Facebook hayatımızda nasıl kullanılıyor?

Facebook hayatımızda nasıl kullanılıyor?

Teknoloji yüzyılı aşkın bir süredir dünyayla ilişkiyi mümkün kılan ve kurmak için kullanılan, sürekli gelişen bir araçtır. Facebook 2004 yılında ABD Harvard üniversitesinden bir öğrencinin aralarında bağlantı kurmak için geliştirdiği bir sosyal ağ teknolojisidir.

2010 yılı itibariyle 200 milyon kişi facebook’a  giriyor ve günde 55 dk. orada kalmaktadır. Türkiye de 23 milyon kişi face kullanıyor ve bu rakamlarla dünyada üst sıralarda bir yere sahibiz.

Acaba face’nin çektiği bu ilgi Türkiye de gelişmiş bir sosyalliğimi gösteriyor ?

Face’e neden girdiği sorulan birisi arkadaşlarla iletişim kurmak, eski arkadaşları- tanıdıkları bulmak, video ve fotoğraf paylaşımı cevaplarını verecektir.

Face de göze çarpan gözetleme, gözetlenme, röntgencilik, dikizleme ve teşhircilik eğilimlerine dikkat çekiliyor. Roman, radyo, tv ve tüm iletişimsel biçimlerin bile esasen başkalarının hayatlarını bilme, dinleme üzerine kurulduğu söylenebilir. Bir bakıma dedikodunun bir nevi kitleselleştirilmiş modern biçimleridir bunlar.

Örneğin biri bizi gözetliyor gibi tv programlarında seyirci bire bir hem de en sıradan detaylarıyla gerçek yaşamı gözetlediğini düşünür. Görülen şey tüm sıradanlığıyla o anda beklemeden, üzerinde düşünülmeden, yorumlanmadan tüketilmekte ve haz vermektedir.

Kişi sanki favori, tuttuğu insanlarla tv sayesinde özdeşleşip, o serüveni kendisi yaşamaya başlamakta ve içindeki bir boşluğu doldurmaktadır.

Sıradan insanlar için, meşhurların ya da sıra dışı insanların hayatını seyretmekle onlar gibi olma arzusunun olduğu, ya da tam tersine üst kesimden insanların alt sınıfların hayatlarını gözetleyerek aşağılanma ve büyüklenme üzerinden elde ettikleri bir tatmin olduğu söylenebilir.

Face de görülmek bazı insanlar için var olmanın yegane yolu olarak yaşanıyor olabilir. Bir başkası tarafından face de görülmek benliğe dolayımlı, gerilimli ve arzu uyandırıcı bir onay veriyor olabilir.

Face kullanma amacımızın başında arkadaşlarımızı gözetleme isteği gelmektedir. Var olan arkadaşları gözetlemek yeni arkadaş edinmekten daha cazip geliyor olabilir. Face dolayısıyla gözetlenme kültürünün şekil bulduğu sanal bir alan haline gelmiştir.

Acaba sanal dünya gerçek dünya da kaybolan yakınlığı, aşkı ve arkadaşlığı ikame edebilir mi?

Face de ortaya konan kendilik temsilimiz göstergelerle (paylaşımlar) varlığın özdeş olduğunu kabul eden yanılsamaya neden olur. Face de göstergelerle kendimizi ortaya koyarız. Ama bu gerçek kendiliğimiz veya varlığımızla özdeş midir acaba? Çünkü insanlara nedense hep iyi taraflarımızı göstermez miyiz ?

Face de kendimizi fotoğraflarımız, tercihlerimiz, beğenilerimiz, eğilimlerimiz, ve statümüzü bildiren verilerle temsil edip işte ben buyum deriz. Oysa gerçek kendilik her zaman bir bölünmenin, bir belirsizliğin, bir imkansızlığın kurgusudur. Dilde bize kendiliğimizin tek düzeyli ve zamanlı olmadığını sezdirecektir.

Gelişen teknoloji sayesinde nihayet kendi imgemize kavuşmak, onu sahiplenmek, bu imgeyi sürekli tasarlayıp geliştirmek kendimize bir artı değer, bir statü olarak katmak mümkün görünüyor.

Acaba face de yaptığımız şey kendi imgemize aşık olmak mıdır ? Yoksa mış gibi yapıldığı için face kendi narsizmimizi yaşadığımız bağımlısı olduğumuz bir yer mi haline geldi?

Acaba face de kurulan ilişkilerin, arkadaşlıkların ne kadarı gerçek, ne kadarı insani, ne kadarı duygusal bir bağa sahip ?

Zor bir zamanımızda veya mutluluğumuzu paylaşmak için buradaki sanal arkadaşlar gerçek dünyaya geçebilecekler mi ?

Suçluluk duygularından, korkulardan, kaçmanın daha doğrusu onlar yokmuş gibi yaşamanın bir yolu mu face ?

Bu bağımlılıktan kurtulmak, birbirimizi tanımak, göz göze iletişimler kurmak hikayelerini duymak ve bunları yorumlamak daha insani olmaz mı ?
Hepimizin daha gerçek ve içeriden beraberliklere, bağışlanmalara, yorumlanmalara ihtiyacımız yok mu ?

Sadece face ile mi sosyalleşeceğiz yoksa gerçek varoluşumuzla tatminkar dostluklar, reel ilişkiler kurarak mı yolumuza devam edeceğiz ?

Ne kadar dostumuz varsa hayatımız o kadar kolaylaşmıyor mu? Veya hayatı güzelleştiren insanlarla kurulan ilişkiler değil mi ?

Bu makale 9 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Dr. Öğr. Üyesi Orhan Çelik

20 yıllık uzmanlık, 15 yıllık muayenehanecilik tecrübesi ile aynı yerde hizmetinizdeyiz . Hem psikoterapi hem de gerektiğinde ilaç tedavisi aynı seans da yapabiliyoruz.   Gri psikiyatri 2001 yılında psikiyatr&psikoterapist Yrd.Doç.Dr. Orhan Çelik tarafından kuruldu. Selçuk Üniversitesi Konya tıp Fakültesini 1991 yılında bitirdi. 1.5 yıllık doğuda zorunlu hizmet sonrasında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine Asistan Dr. olarak göreve başladı. 1997 de Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı oldu. İlaçla tedavinin eksik bir çalışma olduğunu düşünerek terapi alanında eğitimler aldı. Psikoanalitik Psikoterapiden danışan olarak geçti. Dinamik Yönelimli Süpervizyon aldı. Aile Terapisi Eğitimi aldı ve Süpervizyondan geçti. Haseki Hastanesinde 13 yıldır Uzman dr. olarak çalışmaktayken Tam Gün Yasası nedeniyle istif ...

Etiketler
Psikoloji
Dr. Öğr. Üyesi Orhan Çelik
Dr. Öğr. Üyesi Orhan Çelik
İstanbul - Psikiyatri
Facebook Twitter Instagram Youtube