Bir bebek istiyoruz ama olmuyor ! ne yapmalıyız ?

Bir bebek istiyoruz ama olmuyor ! ne yapmalıyız ?
Ülkemizde evliliklerin çoğu aşk evliliği değildir. Toplumsal yaşama dahil olmak ve kabul edilmek, statü kazanmak için evlenilir çoğu kere. Sevgi sonradan gelir pek çok evliliğe. “Nikahta keramet vardır” deyişi de bunun en somut söylemidir. Ülkemizdeki evliliklerin temelinde çocuk sahibi olmak isteği çok önemli bir yer tutar. Toplumlarda “aile” temel yapı taşıdır ve öteden beri de toplum bir “aile” ye sahip yada ait olma yönünde bireylere görünür görünmez baskı uygulamaktadır.



Başka bir söylemle “eğer çocuğunuz olmuyorsa toplum sizi farklı görmekte hatta dışlamaktadır”. Üstelik bu yalnızca bizim ülkemizde yoğun olarak yaşanmamakta, benzeri durumlar dünyanın diğer ülkelerinde de yaşanmaktadır. Eğer bu başarılamıyorsa boşanmalar, hatta yasal olmasa bile ikinci evlilikler (kuma), aile ve toplumsal ilişkilerde bozulma-yıpranma, depresyonlar, cinsel fonksiyonlarda bozulma (erkekte sertleşmede güçlük, empotans, kadında adet düzensizlikleri ağrılı adet vs.), intiharlar hatta cinayetler ortaya çıkabilmektedir. Bireysel açıdan bakıldığında da, çocuk sahibi olmak insanın varoluşundan bu yana temel yaşam motivasyonlarından olduğu görülmektedir.


Bu nedenle çocuk sahibi olamayan çiftlerin tedavisi için yapılan çalışmaların başlangıçları binlerce yıl önceye dayanır. Son 25 yılda bu çalışmalar insanlığa sadece çocuk sahibi olmaktaki güçlüklerin üstesinden gelmekte yeni ve etkili yollar sağlamakla kalmamış, bunun yanında insanın vücudunun temel yapısı ve işleyişi hakkında tüm bilim dallarında yepyeni bilgiler sağlamuş ve ufuklar açmıştır. İnfertilite Tanımı Çocuk sahibi olmakta güçlük çeken çiftlerin hastalıklarının tıpdaki adı “infertilite”, günümüzde “çiftlerin 1 yıl süre ile istemelerine ve korunmamalarına rağmen gebe kalamaması” olarak tanımlanmaktadır. Çiftler birlikteliklerinin başından beri hiç gebe kalamamışlarsa tanım “primer infertilite”, daha önce gebe kalmış, ancak istemesine rağmen tekrar gebe kalamıyorlarsa tanım “ sekonder infertilite” olarak adlandırılmaktadır. Görülme sıklığı hemen hemen tüm dünyada % 6 (ekonomik, bilimsel ve sosyal alanlarda gelişmiş toplumlarda) ile % 15 ( azgelişmiş yada gelişmekte olan toplumlarda) arasında değişmektedir.


Ülkemizde gelişmekte olan bir toplum olarak ikinci kategoriye dahildir. Nedenleri Ülkemizdeki kısıtlı da olsa yapılan istatistik çalışmalarda kadınlardan kaynaklanan infertilite % 45-55, erkeklerden kaynaklanan infertilite % 40-50 arasında değişmektedir. Görüldüğü gibi eski inançlara göre infertilite sadece kadınların sorunu değildir !.. Genel olarak infertilite nedenleri şunlardır ; Yumurtlama (ovulasyon) bozuklukları % 25-35, Sperm bozuklukları % 15-25, Rahim kanalına ait (Tubal) nedenler % 10-15, Endometriozisr (infertilite ye neden olmasa bile mutlak tedavisi gereken ciddi bir hastalık) % 5-15, Diğer nedenler % 5, Nedeni izah edilemeyen infertilite % 5 Tedavisi 1978 yılında İngiltere’de rahim kanalları (tubaları) tıkalı bir kadında Dr. Steptoe ve Dr. Edwards tarafından gerçekleştirilen ilk IVF uygulaması sonucunda Louise Brown’un doğumunun gerçekleştirilmesi ile infertilite tedavilerinde yeni bir çığır açılmış ve bu yöntem günümüze kadar bir çok gelişmeyle birlikte tüm dünya üzerinde yaygınlaşarak gelişmiştir.


Her ne kadar konu üzerinde deneysel aşamada bir çok uygulama söz konusu ise de esas olarak temel tedavi yöntemleri olan IVF(klasik tüp bebek) , ICSI (mikroinjeksiyon) gibi yöntemler günümüzde infertilitenin klasik tedavi aşamalarında son noktalar olarak yer almıştır. Tedavi sonuçları İnfetrilite sorunu olmayan çiftlerde doğal gebe kalma oranları, her ay için % 20 ile 60 arasında değişir, ortalama % 40 civarındadır. Tedavi ile gebe kalma oranları da % 60’lara kadar ulaşmıştır. Tedavide başarıyı infertilite nedenleri kadar kadın yaşı da etkilemektedir. İnfertilite süresi ve özellikle kadının yaşı ile tedavi başarısı arasında ters oranlı bir ilişki vardır, infertilite süresi uzadıkça ve kadının yaşı arttıkça, tedavi başarısı düşmektedir. Daha önce gebe kalmış çiftlerde ve gelişmiş tedavi yöntemleri sağlandığında, tedavi başarısı artmaktadır.

Bu makale 6 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu

Etiketler
Mikroenjeksiyon
Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu
Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu
Ankara - Kadın Hastalıkları ve Doğum
Facebook Twitter Instagram Youtube