Avlayıcılık - toplayıcılık

Avlayıcılık - toplayıcılık

Günümüzde ki  “Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığı” nın temelleri ilk çağ insanları döneminde başlamış olmalı diye düşünüyorum. Çocuğu olan anne dar alanda ki bitkileri toplarken özgür ve güçlü baba avlanmaya gidermiş. Günümüzde erkeklerin daha et, kadınların sebze sever olması tesadüf mü? Ya da yol bulmada, yön tayin etmede erkeklerin başarılı olması? Beden veya benliğimizi tehlikede hissettiğimizde organizmamızın  otomatik cevabı strese karşı “savaş yada kaç reaksiyonunu” tanımlayan SELYE  ne yazık ki sadece erkekler ve erkek memelilerle çalışmış ve yanılmış. Yavrusu olan, gebe olan dişi memeli tehlikeye maruz kalınca kaçamayacağı için evinde ve toplum içinde kalıyor korunabilmek için savaş yada sıvış diyemiyor. Erkekler iş yaşamını, gücünü ortaya koymayı seçerken kısacası iş iş iş derken, kadının “ilişki” yi  hayatının  merkezine, işinide 2.sıraya koymasının sebebi. Bu konu üstelik  coğrafya, din, dil, ırk ayırmadan böyle. Sonuç; “erkek gözünü işe dikiyor, kadın gözünü erkeğe dikiyor” ilişki kaybı ile yıprananlar daha çok kadınlar hep. Erkekler için; eğitimlerini, mesleklerini,ailelerini,memleketlerini terkediyorlar hiç düşünmeden, günümüz kızlarıda İngilterede yüksek lisansını boyfriend için yarım bırakıp geldiğinde, onu emanet ettiği kankası kız arkadaşının koynunda bulunca, acısı üçle çarpılıyor. Evde kalan kadın olunca hep, çocuk yaşlı herkese bakım veren de kadın oluyor. Okul bahçesinde top oynarken yaralanan erkek çocuklarının başına hep kızlar üşüşür, geri kalan oğlanlar top oynamaya devam ederler. Günümüz kadının hemşire-doktor, sağlıkçı, bankacı olurken sahadaki mühendisliği erkeklere bırakması tesadüf mü? Tıp da mühendislikte sayısal puan isterken.

Gazete başlıkları görürsünüz terkeden cani anne vs gibi, hiç terkeden babanın haber yapıldığını duydunuz mu? Çocuğunu döver, bıçak dayarsa yada annesini öldürürse haber olur, bırakıp gitmesi zaten doğaldır. Kadını erkeğin karşısında eğilmeye zorlayan, cumhuriyet kadınını osmanlı kadını ile eşitleyen şey annelik ve evlat sevgisidir. Haksızlığa uğrayıp susan erkeğe “ondan gebe misin?” diye kaba saba bir deyim vardır. Atasözleri kadını öğütlemiştir: kendisiyle birlikte olan babanın bir gözü çocuğunu görür, kendisini boşayan koca, çocuğunu dünden boşar. Osmanlıda mal mülk gibi çocuk da babaya aitti boşanmalarda anne giderdi çocuğu babanın geniş ailesi babaanne, hala vs büyütürdü. Cumhuriyetin kadına yaptğı en büyük iyilikler çalışma ve çocuklarının velayetini alabilmedir bence. Bu durumda özgür anneler çocuklarını yalnız yetiştiriken babalar başka yuvada, başka çocuklar yaptılar genellikle hem de daha genç kadınlardan. Günümüz modern toplumunda kadından ziyade annenin daha doğrusu çocuğun haklarının gözetilmesi lazım herhalde! Yıkılan aileden enkaz altından çıkan çocuğun tek kaybı babanın bedeni ve manevi varlığı değil, aynı zamanda mirası ve ekonomik kaybıda yüksek oluyor. Yapılan araştırmalarda başı bütün ailelerde büyüyen çocuklar ruhsal,bedensel daha sağlıklı, akademik başarıları yüksek ve zengin!.. Babalar daha sağlıklı ortalama ömürleri 7 yıl uzunken, kadına düşen daha sabırlı daha fedakar, cefakar, çalışkan olmak evlilikten kazanç sıfır veya eksi…. Aile bütünlüğü için gayret etmek iyi yemek pişirip zayıf kalmak, ev işi yapıp tırnakları bakımlı olmak, gece ev işi, gündüz mesleğini yapmak, kocasının isteklerini karşılamak, hizmet etmek, çocuğunu karnında taşıması, gece kalkıp süt verip ertesi sabah işe gitmesi yetmez her türlü bakım veren olması beklenir.

Bu duruma örnek pek çok soruna şahitlik etmişimdir. Örneğin: İşsiz kocanın, çalışan karısından çocuğun tüm bakımını talep edişine hayret etmişimdir ( yüksek lisanslı doktora yapmış koca ) yine genç bir çift; koca işsiz kadın çalışıyor, 3 günlük bayram tatilinde koca ailesine yeterince yapılmayan hizmet sebebi ile hakaret ve kavgalar sonucu depresif kadın, bana en dramatik gelen örnekse; akşam 17 de işinden çıkan üniversite mezunu koca; erkek arkadaşının yanında telefonda profesör eşine “ akşama benim mantıyı hazırla “ deyip emir verdikten sonra dönüp arkadaşına gururla “dediğimi anında yapar, bu akşam bizimlesin” Daha acı bir örnek; kendi hastanesinin muhasebecisine doktor hanım rica ediyordu. Primlerinin hepsinin kocasına bildirmemesi için, zira bir miktarını annesine göndermek istiyordu.

Eğitim, gelir ile kadınları empatisiz  kocalardan koruyamıyor bazen. Ne  zaman ki bu adamlar yaşlanıyor hastalanıyor çocuklar büyüyüp hakemliğe soyunuyor ve ailenin reisi kayınvalideler oluyor. Ailede demokrasi oturmadığı zaman, toplumda da  demokrasi yerleşmiyor ve “insanlık” kaybediyor. 

Bu makale 9 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Dr. Zeynep Pınar

Uzm. Dr. Zeynep Pınar, ilköğretim öğrenimini Manisa'nın Alaşehir ilçesinde, lise öğrenimini ise İzmir Kız Lisesi’nde tamamladı. Tıp eğitimini Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde sürdüren Dr. Pınar 1986 yılında mezun olarak tıp doktoru unvanını aldı. Dr. Pınar, 1987 yılında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde psikiyatri ihtisasına başladı, ihtisası sırasında kadın ve erkek psikoz servisi, adli psikiyari servisi, alkol ve madde bağımlılığı kliniği (AMATEM) nevroz kliniği, nöroloji kliniği yanısıra çocuk ve ergen psikiyatrisi için İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, acil dahiliye için Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde eğitim gördü. “Şizofrenide Sol El Kullanımı” konulu tezini bitirerek 1991’de uzmanlık eğitimini tamamladı. Dr. Pınar, 1991 ile 1992 yılları arasında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi Eğ ...

Etiketler
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı
Uzm. Dr. Zeynep Pınar
Uzm. Dr. Zeynep Pınar
İstanbul - Psikiyatri
Facebook Twitter Instagram Youtube