Hıv & aıds

Hıv & aıds

HIV ve AIDS birbirlerinden farklı kavramlardır!

HIV bir virüstür ve AIDS hastalığına sebep olur. AIDS, HIV bulaşmasından yıllar sonra bağışıklık sisteminin giderek zayıflaması ile ortaya çıkan bir hastalıktır. HIV ile ilgili tüm belirti ve bulgulara AIDS denilse de aslında virüs vücuda alındıktan sonra geçirilen tüm dönemler HIV enfeksiyonu, bunun son basamağı AIDS dönemidir.

HIV nedir?

HIV (Human Immunodeficiency Virus) insan bağışıklık sistemini bozan bir virüstür. HIV1 ve HIV2 olmak üzere iki tipi bulunur. Sahip olduğu özel yüzey proteinleri sayesinde insan bağışıklık sistemi hücresi olan CD4 hücrelerini istila eder. Tek parçadan oluşan ve RNA adı verilen genetik materyalini sahip olduğu özel kimyasallar sayesinde değiştirerek insan CD4 hücre DNA’sı içine yerleştirebilir. CD4 hücreler içerisinde çoğalır ve bir süre sonra bu hücreleri parçalayarak yayılmaya ve çoğalmaya devam eder. Genetik materyalinin etrafını saran p24 proteinlerinden oluşan kapsit ve hücre içi sıvıyı çevreleyen ve virüsün antijen yapısını belirleyen proteinlerden oluşan kılıftan meydana gelir. Kılıfta üç farklı protein yapı bulunur.

• gp41: HIV’in hayatta kalmasını sağlar.
• gp120: HIV’in DNA’ya girmesini sağlar.
• LEDGF: HIV’in DNA’ya nasıl gireceğini belirler.

HIV enfeksiyonun seyri boyunca CD4 hücre sayısı giderek azalır. HIV, vücudun bağışıklık sistemini bozduğu için, kişiyi bazı enfeksiyonlara ve kanserlere karşı hassas hale getirir. Vücudunuzda, HIV olması, AIDS olduğunuz anlamına gelmez. AIDS ortaya çıkana kadar, bağışıklık sisteminin zayıflaması yıllar sürebilir. Bu süre ortalama 8-10 yıldır. Bu zaman süresince HIV’li bir kişi hasta olmayabilir ve AIDS’e dönüşmeden yıllarca sağlıklı olarak yaşayabilir.

AIDS nedir?

AIDS müzmin ve hayatı tehdit eden bir hastalıktır. Kazanılmış bağışıklık yetmezliği sendromu anlamına gelen Acquired Immune Deficiency Syndrome kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. Hastalığın adından da anlaşılacağı gibi virüs bulaştıktan sonra yıllar içinde ortaya çıkan bağışıklık sistemindeki zayıflama bir süre sonra kişiyi fırsatçı enfeksiyonlara ve kanserlere karşı savunmasız bırakır ve ölümüne neden olur.  Gelişmeler yüz güldürücü ve umut verci olsa da AIDS için halen kesin bir tedavi yöntemi bulunamamıştır.

HIV nasıl bulaşır?

HIV başlıca üç yolla bulaşır. Bir kez bulaştıktan sonra artık virüsün hiçbir şekilde yok edilmesi ya da vücuttan atılması söz konusu değildir.

Cinsel Temas

Tüm bulaşmaların %80-85’i korunmasız cinsel temas yoluyla olmaktadır. HIV kanda, menide, vajina salgısında bulunur ve cinsel temas ile vajina, penis, anüs veya ağızdaki zedelenmiş doku ve çatlaklardan vücuda girerek erkekten kadına, kadından erkeğe, erkekten erkeğe veya kadından kadına bulaşabilir. Lateksten yapılmış prezervatifler HIV’e karşı koruyucudur, lateks olmayan prezervatifler koruma sağlamaz. Başka bir cinsel yolla bulaşan hastalık var ise HIV bulaşma ihtimali artar.

Kan Yoluyla

Tüm bulaşmaların %10-15’i bu yolla olmaktadır. AIDS hastasının ve taşıyıcısının kanında HIV bulunur ve

• Gerekli araştırma testleri yapılmamış sperm, doku, organ, kan ve kan ürünleri nakli yoluyla da HIV virüsü bulaşabilir.

• Kullanılmış ve dezenfekte edilmemiş, şırınga, iğne, cerrahi aletler, diş hekimliği aletleri, dövme aletleri, akupunktur iğneleri, jilet, makas gibi tüm kesici ve delici aletler ile bulaşma olabilir.

• HIV’li erkek ve kadının cinsel organlarındaki kanamaların veya adet kanının penise, vajinaya ve ağıza teması ile bulaşma olabilir.

• Damar içi uyuşturucu kullananların paylaştıkları iğne, enjektör ve uyuşturucu madde eritilen kaşıklar ile bulaşma olabilir.

Anneden Bebeğine

Tüm bulaşmaların %5-10’u anneden bebeğine gebelik, doğum veya emzirme sırasında olmaktadır. Gebe kadının doğuracağı çocuğa HIV bulaşma riski %30’dur. Tedavi ile bu oran %7-10’a kadar düşmektedir. Sütle geçme oranı fazla olmamakta birlikte, HIV pozitif annelere emzirme önerilmez.

HIV nasıl bulaşmaz?

• Aynı odada bulunma, aynı okulda okuma, aynı havayı soluma ile bulaşmaz

• HIV sağlam deriden geçmez

• El sıkışma, dokunma, kucaklama ile bulaşmaz

• Ter, idrar, dışkı ile bulaşmaz

• Yiyecekler, içecekler, çatal, kaşık, bardak, tabak, telefon ile bulaşmaz

• Tuvalet, duş, musluk, yüzme havuzu, deniz, sauna, hamamların ortak kullanımı ile bulaşmaz

• Böcek ısırığı ya da sokması ile bulaşmaz

Kadın-Erkek arasında bulaşma riski açısından fark var mıdır?

Evet vardır!

Kadınlar biyolojik olarak heteroseksüel cinsel ilişki sırasında HIV bulaşmasına karşı daha hassastırlar. Bunun nedeni de vajina dokusunun meni ile kolayca temas etmesi ve ilişki esnasında küçük yaralanmalara karşı daha hassas olmasıdır.

Ayrıca HIV2 tipinde kadından erkeğe bulaşma ihtimali, HIV1 tipinde erkekten kadına bulaşma ihtimali daha yüksektir.

HIV bulaşması nasıl önlenir?

İnsan eylemi doğası gereği risk teşkil ettiğinden, sıfır risk ancak eylemsizlik ile mümkündür. Bulaşmanın önlenmesi için en iyi yol cinsel ilişkiden uzak durmaktır. Diğer bütün önlemler sadece bulaşma riskini azaltır. Dışardan bakılarak bir kişinin HIV pozitif olup olmadığını anlamak mümkün değildir. Daima dikkatli olunmalıdır. Cinsel ilişki en önemli bulaşma yoludur. HIV her türlü cinsel ilişki ile bulaşabilir (vajinal, anal, oral). İlişkinin tehlikeli olmayacağı düşünülse bile, cinsel hayatınızda en büyük dostunuz olan "prezervatif" ihmal edilmemelidir.

AIDS belirli bir sosyal grubun hastalığı değildir. HIV’nin sadece hayat kadınlarında, uyuşturucu kullananlarda, eşcinsellerde bulunduğu gibi yanlış bir düşünce olsa da HIV cins, ırk, renk, din, yaş farkı gözetmeden herkese bulaşabilir

• Lateks malzemeden yapılmış prezervatifler kullanılmalıdır. Lateks olmayan prezervatifler koruyucu değildir.

• Kondom düzgün bir şekilde kullanılmalıdır.

• Eğer gerekli ise cinsel ilişki sırasında su bazlı kayganlaştırıcılar kullanılmalıdır. Yağ ya da petrol bazlı kayganlaştırıcılar prezervatife zarar vererek koruyuculuğunu azaltır.

• Enjektörlerin ortak kullanımından uzak durulmalıdır.

• Kontrolsüz kan nakline ve kan bulaşmış aletlerin kullanılmasına izin verilmemelidir.

• Alkol ya da uyuşturucu madde etkisinde iken sağlıklı kararlar alınamaz.

HIV bulgu verir mi?

HIV vücuda girdikten yaklaşık 1-6 hafta sonra hastaların %40-90’ında soğuk algınlığı benzeri belirtiler ortaya çıkabilir. HIV’in ilk çoğalma döneminde ortaya çıkan bu belirtiler HIV enfeksiyonuna özgü değillerdir ve değişkenlik gösterebilirler. Bu bulgular 2-4 hafta içerisinde kendiliğinden düzelir.

• Ateş

• Lenf bezlerinde büyüme

• Boğazda yama

• Deri döküntüleri

• Kas veya eklem ağrıları

• İshal

• Baş ağrısı

• Bulantı ve kusma

• Karaciğer ve dalak büyümesi

• Pamukçuk

Hasta “akut HIV enfeksiyonu” adı verilen bu dönemde iken bulaştırıcılık yüksektir. Bu dönemde hastalık Anti-HIV antikor testleri ile tespit edilemez, ancak bazı özel testler ile p24 antijeni ve virüs yükü tespit edilebilir.

Bu ilk dönemden sonra antikorların ortaya çıktığı “serokonversiyon dönemi” başlar. Virüsün vücuda girişini takiben, 6-12 hafta içerisinde antikor adı verilen proteinler üretilmeye başlar. Bu antikorlar hastalığa karşı etkisizdirler. HIV testlerinin çalışma prensibi virüsün çoğalması esnasında virüs tarafından üretilen ve antijen adı verilen proteinler ile vücudun oluşturduğu antikor adı verilen proteinlerin kanda tespit edilmesi temeline dayanır.

Bu dönemden sonra hastalığa ait belirti ve bulguların olmadığı ancak bulaştırıcılığın devam ettiği ortalama 8-10 yıl süren “asemptomatik dönem” başlar. Virüsün bulaşmasından AIDS başlangıcına kadar geçen bu süreyi hastanın yaşı, virüsün bulaşma yolu, virüsün tipi belirler. Genellikle hiçbir fiziksel bulgunun olmadığı bu dönemde hastaların %40-50’sinde lenf bezlerinde büyüme saptanabilir. Virüs sessizce çoğalmaya devam eder ve CD4 bağışıklık hücreleri giderek azalır.

Ardından, dinlenmekle düzelmeyen sürekli halsizlik ve yorgunluk hissi, şiddetli gece terlemeleri, baş ağrısı, istemsiz kilo kaybı (vücut ağırlığının %10'undan fazla), nedeni belirlenemeyen ateş, bir aydan daha uzun süren ve tedaviye cevap vermeyen ishal, deride pullanmalar, yaygın ve sık tekrarlayan herpes (uçuk) enfeksiyonları, ağız içinde mantar enfeksiyonları gibi belirti ve bulguların yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı “erken semptomatik dönem” adı verilen ve hastaların ilk defa doktora başvurdukları dönem başlar.

Klasik AIDS belirtilerinin belirgin hale geldiği “geç semptomatik dönem” uzun süren ve düzelmeyen enfeksiyonların ve kanserlerin görülmeye başladığı dönemdir. HIV bulaştıktan sonra, AIDS hastalığı belirtileri kişinin yaşam koşullarına ve vücut direncine göre birkaç yıl içinde, hatta bazen daha uzun süre sonra ortaya çıkar. Vücut direnci zayıflayan hastada, normalde zararsız olan, hafif geçen ya da ender rastlanan bazı hastalıklar ortaya çıkmaya başlar. Ayrıca lenf bezlerinde büyümeler, ağız ve deride tekrarlayan uçuk, yara ve lekeler, nedeni bilinmeyen uzun süreli ateş, şiddetli gece terlemeleri, kilo kaybı, ishal, öksürük görülür. Tüberküloz, pamukçuk, diğer bakteri, mantar ve protozoan hastalıkları gibi fırsatçı enfeksiyonlar ortaya çıkar. Kaposi sarkomu ve bazı lenfoma gibi fırsatçı kanserler tespit edilir.

“İleri evre” hastalıkta kaslarda erime ve belirgin sinir sistemi tutulumları ortaya çıkar. Bu hastalığın son dönemidir ve bu aşamaya kadar tedavi görmemiş kişilerde çoğunlukla ölümle sonuçlanır.  Tedaviye rağmen hastalıkların tekrarlaması önlenememektedir.

Nasıl tedavi edilir?

Maalesef virüsü ortadan kaldıran bir tedavi yoktur, ancak virüsün çoğalmasını kontrol eden ilaçlar vardır. Tedavi ile AIDS ile ilgili şikayetlerin başlamasının geciktiği, virüs etkisi ile sayısı azalan bağışıklık sistemi hücrelerinin sayısının yükseldiği ve özellikle yoğun tedavi ile yaşam süresinin uzadığı tespit edilmiştir.

Bu amaçla iki gurup ilaç kullanılır. Birinci gurup ilaçlar virüsün kendi genetik materyalini değiştirerek insan genetik materyaline benzetmekte kullandığı mekanizma üzerinden ikinci gurup ilaçlar ise virüsün kendi genetik materyalini kopyalayarak çoğalttığı mekanizma üzerinden etki gösterir.

Türkiye’de durum nasıldır?

Türkiye'de HIV ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkların oranı oldukça düşüktür. Birleşmiş Milletler 2002 yılında yayınladığı “Türkiye’de HIV/AIDS Durum Analizi” raporunda yer alan tahminlere göre, hastalığın ortaya çıkışından itibaren Türkiye'de en az 7,000 ile 14,000 arasında insan AIDS hastalığına yakalanmıştır. Ancak T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan resmi rakamlara göre 1985-2003 yılları arasında HIV/AIDS toplam vaka sayısı 1712’dir. HIV’li çocuk sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1985-2003 yılları arasında 18 yaş altı resmen bildirilmiş 78 vaka bulunmaktadır. Kayıt ve bildirim sistemindeki problemler nedeniyle HI/AIDS vakaları hakkında güvenilir bilgi edinmek oldukça zordur.

Türkiye'de nüfusun hemen hemen yarısını oluşturan 25 yaşın altındaki genç nüfus eğitim sistemindeki eksiklikler ve toplumsal tabular nedeniyle cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve korunma yolları konusunda bilinçsizdir. Bu durum HIV bulaşma riskini artırmaktadır.

Bu makale 14 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Op. Dr. Abidin Egemen İşgören

Op. Dr. Abidin Egemen İŞGÖREN, 1982 yılında Denizli’de doğmuştur. 1999 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde başladığı tıp eğitimini 2006 yılında tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. İhtisasını ise 2007-2012 yılları arasında Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yapmış ve Üroloji Uzmanı olmuştur. 2012-2013 yılları arasında Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yapmış olan Op. Dr. Abidin Egemen İŞGÖREN, 2013-2016 yılları arasında Nevşehir Devlet Hastanesi’nde Üroloji Uzmanı olarak mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmiştir. Mecburi hizmetinin ardından mesleki çalışmalarına Antalya’da devam eden Op. Dr. Abidin Egemen İŞGÖREN, 2016 yılından beri Memorial Antalya Hastanesi’nde hastalarına hizmet vermektedir. Türk Üroloji Derneği, Endoüroloji Derneği, Avrupa Üroloji Derneği ve Türk Tabipleri ...

Etiketler
Hiv
Op. Dr. Abidin Egemen İşgören
Op. Dr. Abidin Egemen İşgören
Antalya - Üroloji
Facebook Twitter Instagram Youtube