'yatak yarası' nedir ?

'yatak yarası' nedir ?

Kronik hastalık, felç ve travma gibi çeşitli nedenlerden dolayı uzun süre ayağa kalkamayan hastalarda görülen bası yaraları, özellikle kemik çıkıntıların yüzeye yakın olduğu ve aynı pozisyonda uzun süre boyunca doğrudan basınca maruz kaldığı vücut bölgelerinde meydana gelir. Bazı kaynaklarda yatmaya bağlı olduğu düşüncesiyle ‘yatak yarası’ olarak adlandırılan bu yaraların oturur pozisyondaki hastalarda da görülebilmesi nedeniyle ‘bası yarası’ ifadesi hastalığa daha uygun düşmektedir. Temel olarak yaranın açılma sebebi, belirli bir vücut bölgesinin tahammül edebileceğinden daha uzun bir süre boyunca yüksek basınca maruz kalması sonucunda söz konusu bölgede normal kan akımının bozulması ve yara oluşumuna yol açacak şekilde hücre ölümlerinin baş göstermesidir.

Felç nedeniyle ayağa kalkamayan ve vücudunun belirli bir kısmında his kaybı gelişen hastalarda; kronik hastalık nedeniyle veya kaza ya da ameliyat sonrasında uzun süre bilinci kapalı kalan hastalarda görülen bu yaralar kalça bölgesinde en sık olmak üzere topuk, dirsek, kafa ve sırt bölgelerinde ortaya çıkar. Özellikle yoğun bakım koşullarında uzun süre tedavi gören bazı hastalarda çeşitli tıbbi cihazların uzun süreli teması sonucunda kulak ucu, burun sırtı ve ağız kenarı gibi atipik noktalarda da benzer bası yaraları nadiren meydana gelebilir.

Bası yaralarının ortaya çıkmasını kolaylaştıran ve iyileşmesini geciktiren faktörlerin arasında felç, yaşlılık, beslenme bozukluğu, kansızlık, bilinç kaybı, idrar ve dışkı kaçırma, bağışıklık sisteminin baskılanması (örneğin kemoterapi alan kanser hastaları), şeker hastalığı ve çeşitli damar hastalıkları yer alır. Hastalık genellikle kısır bir döngü içerisinde seyir gösterir: Yaranın ortaya çıkmasına yol açan ana sebepleri tamamen ortadan kaldırmak çoğu kez mümkün değildir; dolayısıyla kendiliğinden ya da tedavi sonucunda yara iyileşip kapansa bile yeni bir yaranın ortaya çıkması an meselesidir. Bu nedenle hastanın ya da bakımından sorumlu olan yakınlarının bası yaraları hakkında ayrıntılı olarak bilgilendirilmesi ve yaşam boyu bası yaralarının tedavisi ve/veya önlenmesi için mücadeleye devam etmelerinin sağlanması gerekir.

Bası yaraları, Ulusal Bası Ülserleri Danışma Paneli (NPUAP) tarafından kabul gören bir evreleme sistemine göre değerlendirilir, evre yaranın derinliği ile doğru orantılı olarak artış gösterir. Özellikle üçüncü ve dördüncü evre bası yaralarında cerrahi tedavi ön plana çıkar. Ancak tekrar ayağa kalkma olasılığı çok düşük olan hastalarda yaranın nüks etme riskini tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmadığı için cerrahi tedaviye karar verirken aceleci olmamak gerekir. Ayrıca birçok hastanın ilerlemiş yaşı ve eşlik eden diğer ciddi hastalıklarından ötürü genel anestezi altında ameliyat edilmesi yüksek risk taşır. Bütün bu olumlu ve olumsuz faktörler bir arada değerlendirildikten sonra uygun görülen hastalarda cerrahi tedavi kararı alınır. Genel anestezi altında gerçekleştirilen cerrahi müdahale, bası yarasındaki tüm ölü dokuların temizlenmesini takiben yaranın çevresindeki sağlam dokuların yara yerindeki boşluğa kaydırılarak yaranın sağlıklı dokularla örtülmesi prensibine dayanır. Flep cerrahisi adı verilen bu doku kaydırma işlemi plastik cerrahi disiplininin temel taşlarından birisini oluşturmaktadır.

Bası yaralarının tedavisinde ve takibinde mutlaka dikkat edilmesi gereken en önemli husus, vücudun basıncın zararlı etkilerinden olabildiğince korunmasıdır. Bu nedenle hastaların özel havalı sisteme sahip yataklarda yatırılması, özel oturma yastıklarının üzerinde oturtulması ve sık sık pozisyon değişikliğinin sağlanması gerekir. Yatmakta olan hastanın her 2 saatte bir farklı bir yana çevrilerek  yatırılması, oturmakta olan hastanın da her 10 dakikada bir kez 10 saniye süresince yerinden kaldırılması gereklidir.

Diğer tüm kronik yaralarda olduğu gibi bası yaralarının takibinde de yara bakımı ve pansumanlar önem taşır. Yaranın temiz tutulması, dış ortamla (idrar ve dışkı ile) temasının engellenmesi ve çeşitli mikroorganizmaların zararlı etkilerinden korunması için pansumanların düzenli olarak değiştirilmesi ve yara için en uygun olan pansuman materyallerinin tercih edilmesi gereklidir. Yara yerinin pansumanı doğrudan tedavi edici olmadığı halde yara iyileşmesini dolaylı yoldan hızlandırabilen dolayısıyla özenli bir şekilde uygulanması gereken bir işlemdir.

Vakum tedavisi

Son yıllarda bası yaraları başta olmak üzere çeşitli kronik yaraların tedavisinde sıklıkla tercih edilen bir başka yöntem de, vakum destekli yara kapama tedavisidir. Özel bir sünger ile yaranın üzerinin tamamen kapatıldığı ve bir cihaza bağlanarak negatif basınç altında takip edildiği bu tedavi yönteminde yara içerisinde biriken sıvılar cihazın haznesinde toplanmaktadır. Böylece yara yerinde kan dolaşımının düzelmesi, enfeksiyona yol açan bakterilerin sayıca azaltılması ve yara boyutlarının ufalmaya başlaması sağlanır. Gelişen teknolojiyle birlikte, yara yerindeki istenmeyen akıntıları uzaklaştırırken aynı zamanda yarayı belirli aralıklarla antibiyotikli sıvılarla yıkayarak temizleyen yeni cihazlar da kullanılmaya başlanmıştır.

Beslenme

Beslenme gerek bası yarası gelişiminin önlenmesinde gerekse yara iyileşmesinde kilit öneme sahiptir. Proteinden zengin bir diyetle hastanın günlük kalori ihtiyacının eksiksiz olarak sağlanması büyük önem taşır. Yine yara iyileşmesinde büyük rol oynayan çinko, bakır, demir, kalsiyum, A ve C vitaminlerini hastanın mutlaka yeterli miktarlarda alması sağlanmalıdır. Ancak ne proteinin ne de diğer minerallerin ve vitaminlerin abartılı ve gereğinden fazla miktarlarda alınmasıyla yara iyileşmesi üzerinde ekstra bir etki oluşturulamaz. Ağızdan yeterince beslenemeyen hastalarda gerekirse burundan (nazogastrik tüple), damardan (parenteral) ya da mideden (PEG [Perkütan endoskopik gastrostomi] yoluyla) beslenmeye geçilmelidir. 

Son söz..

İlk kez 1828 yılında Jean Nicholas Marjolin tarafından tanımlanan ‘Marjolin ülseri’, kronik yaralarda ortaya çıkan ülseri tariflemektedir. Sonraki yıllarda Guillaume Dupuytren tarafından bu ülserlerin kötü huylu (kanser) olduğu saptanmıştır. Marjolin ülseri denince öncelikle akla yanık hastalarındaki kronik yaralarda gelişen kanser gelir. Ancak eski yanık zemininde gelişen kansere kıyasla kronik bası yaralarından köken alan kanser nispeten daha erken dönemde ortaya çıkar ve uzak organlara atlama (metastaz) riski daha yüksektir. Dolayısıyla özellikle nispeten genç yaşlardan itibaren mevcut olan ve zamanla kronikleşen bası yaralarında kansere dönüşüm olasılığı mutlaka akılda tutulmalıdır.

Bu makale 13 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Doç. Dr. Burak Ersoy

Etiketler
Ayağa kalkamayan hastalarda görülen bası yaraları
Doç. Dr. Burak Ersoy
Doç. Dr. Burak Ersoy
İstanbul - Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi
Facebook Twitter Instagram Youtube