Televizyon ve Paylaşım


Bir çok evde akşamları yaşanan sahne birbirinin benzeridir. Eşlerden biri ya da her ikisi işten geldikten sonra mümkünse televizyonun karşısında yemek yenir ve yemekten sonra da bir koltuğa uzanılıp kanallar arasındaki geziye başlanır. Yatma saatine kadar da bu süreçte bir değişiklik olmaz. Arada bir çocuklar bu süreci kesintiye uğratsa da en kısa sürede problem halledilip televizyona geri dönülür.
Bu tablo neredeyse bütün erkekler için böyledir, kadınlar ise mutfağı toparlama, çay ya da meyve hazırlama gibi meşguliyetlerden sonra bu tabloya dahil olur. Kumanda çoğunlukla erkektedir, çünkü zaten kadın gündüz evdeyse yeterince bir süre kumanda elinde kadın programları ve diziler arasında gezip durmuştur. Bir çok kişi için artık hayatı yaşamaya da gerek kalmamıştır, çünkü birileri yaşayıp bunu da bize göstermektedir.
Televizyondaki aşklarla biz de aşkı yaşar, lüksün, paranın ve gücün hırsını onlarla birlikte içimizde taşırız. Biz aşık olmasak da, paramız olmasa da, lüks bir evde yaşamasak da olur, çünkü televizyonu seyrederken bunların ne demek olduğunu yaşamış kadar öğrenir ve özümseriz. Zaten içimizden televizyonda gördüklerine dair hırsları olanlar da bir yarışma programına katılarak kıyısından köşesinden de olsa o yaşamı paylaşırlar..
Gerçekten de ülkemizin eğitim seviyesi, sanayileşmesi, bilimsel çalışma ve araştırmaların yapılması, dünya üzerinde bir varlığımızın ve gücümüzün olması insanımızın büyük bir çoğunluğu için bir anlam taşımamaktadır. Dolayısıyla da birçok evde birinci gündem konusu televizyon dizileri ve yarışmalardır. Hayat televizyonla o kadar günü birlik yaşanmaya başlanmıştır ki, en iyisi hayatın ciddi yanlarını boşvermektir.
Mesela; çoğumuz çocuğumuzun dersi hakkında sormak istediği bir sorunun cevabını reklamların başladığı zamana bırakırız. Ya da dün eşimizle tartıştıysak bile şimdi önemli değildir, çünkü en çok sevdiğimiz yarışmanın final gecesidir. Yani kadın, erkek, hatta çocuk herkes televizyonun karşısında yaşayacağı kısa süreli eğlencenin peşindedir ve sorumluluklar ikinci, üçüncü planda yer almaktadır.
Kolay olan televizyonun karşısına geçip sevdiğimiz dizileri, yarışmaları, ara sıra da tartışma programlarını seyretmektir. Halbuki evliliğimize bir göz atmak, eşimizle daha nitelikli bir ilişki yakalamak, çocuğumuzu zihinsel, sosyal, psikolojik açıdan büyütmek, kendimizi geliştirecek çalışmalarda bulunmak, üretken ve çocuklarımıza “iyi” birer model olmak çok zordur. Madem bu “zor”lar , çok zor ve biz bunların üstesinden gelemiyoruz, buna eğitim ve kültür ya da bilgi seviyemiz yetmiyor, o halde haydi televizyonun karşısına. Hem bu sorumluluklardan hem de bu sorumlulukları hatırlayıp suçluluk duygusu hissetmekten kaçmaya. Bu arada çocuğumuz ya da eşimiz bizimle konuşmak isterse “sonra” deyip erteleyebiliriz, çünkü çok önemli bir iş üzerindeyiz.
Bunlar ilk bakışta abartı gibi gelebilir, ancak hayatımıza dikkatli bir gözle bakarsak durumun bundan pek farklı olmadığını görürüz. Artık hayatlarımız televizyonun gölgesinde geçmektedir. Hatta misafirlikler bile neredeyse toplu televizyon izleme etkinliğine dönüşmüştür ve sohbetlerimiz de reklam aralarına sıkıştırılmaktadır. Zaten çoğumuz ciddi ve derin düşüncelere dalmadığımız için konuşacak pek fazla bir şey de yoktur. Eğer ciddi bir paylaşım istiyorsak açarız bir tartışma programı, onlar bizim yerimize konuşur.
Ayrıca artık komşu dedikodularının yerini de televizyonda bizim gibi insanların hayatlarının sergilendiği çeşitli ev yarışmalarındaki kişilerin dedikodusu almıştır. Hem bu tür dedikodular şarkıcı ve mankenlerin dedikodularından daha gerçekçi ve bize daha yakındır.
Maalesef zamanımızı nasıl harcadığımıza bakmaksızın, daha iyi nasıl zaman geçiririm diye düşünmeksizin bize sunulanın karşısında hayatlarımızı harcar bir hale geldik toplum olarak. Bizi oyalayan, bize zaman harcattıran bu programlar diğer insanlarla paylaşımımızın da çok yüzeyselleşmesine, sıradanlaşmasına ve hatta niteliksizleşmesine yol açmaktadır. Televizyonun gölgesinde geçen yaşamımızda kendimizi, eşimizi, çocuğumuzu, ana babamızı, arkadaşlarımızı kaybetmiş durumdayız. Ve artık televizyondur en yakın dostumuz “kitap”lar değil.
Hepimiz az düşünüyor çok seyrediyoruz. Ve bu arada da çok şey kaçırıyoruz, eşimizle ya da çocuğumuzla geçirebileceğimiz anlar elimizden yitip gidiyor. Bütün bunlar da eşlerin birbirinden ve çocukların ana babadan kopmasına yol açıyor. Evlerdeki televizyon sayısının artması ve herkesin farklı programlar izlemek istemesi de bu kopmanın kolaylaşmasını sağlıyor. Aynı ev içerisinde birbirine dokunmayan, paylaşımda bulunmayan, ayrı dünyaları yaşayan bireyler haline geliyoruz. Herkes ayrı bir televizyonun karşısındayken kimse diğerinin nasıl bir değişim yaşadığından, eğilimlerinin, fikirlerinin nereye doğru gittiğinden haberdar olamıyor.
Bizim burada vurgulamak istediğimiz televizyonu hayatımızdan çıkarmak değil, televizyon bağımlılığının yaşamımızda nasıl bir dejenerasyona yol açtığını özellikle de aile içi ilişkileri ne kadar aza indirgediğini göstermeye çalışmaktır. Ayrıca birey olmayı başaramamış kişilerin televizyon karşısında nasıl pasifize olduklarını, adeta kendilerini kaybettiklerini, kendileri olmaktan çıktıklarını da söyleyebiliriz.
Bütün bu belirtilen noktalardan hareketle lütfen sizler de kendi hayatlarınıza bir göz atın ve televizyonun hayatınızdaki “yanlış ve sizi yok sayan” hakimiyetine son verin ve lütfen başka hayatlarla zaman harcamayı bırakıp kendi evinize, eşinize, anne-babanıza, arkadaşınıza geri dönün. Onlarla olan paylaşımınızı, paylaşımlarınızın niteliğini, zamanınızın nasıl geçtiğini sorgulayın.