Stoacı Ebeveynlik Üzerine: Gerçek Güç, İç Dünyayı Tanımaktan Geçer

“Bu kadar çok güçlü durmaya, sakin olmaya, duygularımıza hâkim olmaya çalışıyoruz fakat acaba bazen o kadar güçlü durmaya çalışırken, çocuklarımızın gözünde donuk ya da duygusuz mu görünüyoruz?”
Marcus Aurelius, Roma İmparatoru’ydu ama aynı zamanda bir filozoftu.Yaşamı boyunca benimsediği öğreti, Stoacılık adını taşıyordu — yani insanın dış dünyayı değil, kendi iç dünyasını yönetebilme gücü.
Stoacılığa göre mutluluk, başımıza gelenleri kontrol etmekte değil, onlara nasıl yanıt verdiğimizdedir. Kayıplar, öfke, hayal kırıklığı ya da belirsizlik...Hiçbiri bizi otomatik olarak yıkmaz; bizi sarsan olay değil, o olaya verdiğimiz anlam ve tepkidir.
Marcus Aurelius’un Kendime Düşünceler kitabı da, bu anlayışın kişisel bir günlüğü gibidir; bir imparatorun tahtta otururken bile insan kalma çabası...
O bize şunu hatırlatır:
“Zihnini koruyabilirsen, dış dünyanın fırtınası seni deviremez.”
Ama bu cümlenin altındaki asıl anlam şudur: Zihnini korumak, duygularını bastırmak değil; onların nereden geldiğini, seni neye çağırdığını içeriden bilmek demektir çünkü insan kendi içindeki dalgalanmayı tanımadan, dışarıya denge sunamaz. Gerçek güç, dış fırtınada değil, içerideki sessiz derinliktedir.
Ve yeterince iyi ebeveynlik tam da bu sınırda sergilenir...
Bazen bu sınırda dolaşırken dengeler şaşar, ebeveyn çocuğunun öfkesine karşı kendini tutup, “şimdi tepki verirsem kötü örnek olurum” diye sessizleşirken, aslında sakin değil "donakalır". Çocuk ise bu sessizliği “beni anlamıyor” olarak okur.
Ebeveynin amacı çatışmayı büyütmemektir, ama sessizlik bazen düzenleyici bir sakinlik değil, duygusal çekilme haline dönüşür. Çocuk, o anda en çok buna duyarlıdır: Duygunun taşınmadığı, ilişkiden çekilinen o anlara...
Sağlıklı Sakinlik ile Aşırı Kontrol Arasındaki Fark
Bazen “duygularımıza hâkim olmak” derken aslında onlardan uzaklaşırız oysa sağlıklı bir duygusal denge, duyguyu yoksaymadan ama taşmasına da izin vermeden onu taşıyabilmektir.
Sağlıklı sakinlik: “Şu anda sinirliyim ama bununla kalabiliyorum.”
Aşırı kontrol: “Sinirlenmemeliyim, hissetmemeliyim.”
Sağlıklı sakinlik, çocuklarda güven yaratır; aşırı kontrol ise çocukları yalnız kılar. Çünkü çocuklar, sadece söylenenleri değil, ebeveynlerinin duygusal titreşimini hisseder.
Biz donduğumuzda, onlar da donar.
Biz duyguyla kalabildiğimizde, o da duygusunu taşımayı öğrenir.
“Yok Saymak” Onlara Öğretmez, Onlarda İz Bırakır
Son yıllarda ebeveynlere sıkça şu önerinin verildiğini görüyorum: “Kötü davranışı görmezden gelin ki davranış sönümlensin.” Oysa ki bir çocuğun davranışının ardındaki duygusunu görmezden gelmek, onun davranışını sönümlemez;
içindeki sesi susturur.
Bir çocuk ağladığında ya da öfkelendiğinde, bizim sessizliğimizi ilgisizlik ya da reddedilme olarak algılar. Ebeveynin amacı davranışın doğrusunu öğretmek olsa da, çocuk şunu öğrenir:
“Duygularım çok fazla. Beni de ailemi de rahatsız ediyorlar.”
Bu da “davranış eğitimi” değil, öğrenilmiş çaresizliktir. Zamanla çocuk duygularını göstermemeyi sonra da hissetmemeyi öğrenir; uyumlu görünür ama içi sessizleşir.
Duygularla Kalabilmek
Bir çocuğun ağlaması, aslında taşıyamadığı bir duygunun dışa taşmasıdır.Bir çocuk ağladığında, sadece ağlamaz; “Beni duyuyor musun?” diye etrafına sorar aslında. Duygularla kalabilen ebeveyn, o soruya şu cevabı verir:
“Evet, duyuyorum. Üzgünsün. Öfkelisin. Ve ben buradayım.”
Bu tutum, “sorun çözmek” değil; “insan olmak”tır çünkü o anda yapılması gereken şey çocuğun ağlamasını susturmak ya da öfkesini bastırmak değil, çocuğun duygusunu anlayabilmek, o duygunun içinde kalabilmek ve yavaş yavaş o duyguyu dönüştürebilmek, onu taşınabilir hale getirmektir.
Tıpkı kestaneyi çocuğunuza yedirmeden önce üfleyip soğutmanız gibi: duygunun hararetini alır, ama kendisini yok etmezsiniz. Siz o an orada, sakin ama "canlı" bir varlık olarak kalırsanız, çocuğunuz da yavaş yavaş duygularının "yakıcılığından" ve "yıkıcılığından" korkmamayı öğrenir.
Ama bir çocuğun duygusuna gerçekten eşlik edebilmek, önce kendi duygularınızın nereden geldiğini anlayabilmekle mümkündür. Eğer kendi içinizdeki öfkeyi, korkuyu, suçluluğu tanımazsanız, çocuğunuzunkini taşımaya çalışırken fark etmeden onunkini değil, kendi taşamadığınızı taşırmaya başlarsınız.
“Duygular taşınabilir. Ve ilişkiler yıkılmaz.” Fakat bu, önce kendi duygularını tanıyabilen bir yetişkinle mümkündür.
Son Söz: Gerçek Güç, İç Dünyayı Tanımaktır
Marcus Aurelius’un öğrettiği gibi, insan dış dünyayı her zaman değiştiremez ama iç dünyasını tanıyabilir, anlamlandırabilir, dönüştürebilir.
Ebeveynlikte de aynı yasalar geçerlidir: Bir çocuğun duygusuna temas edebilmek için ebeveynin önce kendi duygularını tanıyabilmesi gerekir. Kendi içindeki fırtınayı bilmeyen, başkasınınkine liman olamaz.
Gerçek güç, dış dünyayı kontrol etmekte değil; iç dünyanın dilini okuyabilmekte, duygularla kalabilmekte, onları dönüştürebilmekte gizlidir.





