Öfke kontrolü nasıl yapılır

Öfke kontrolü nasıl yapılır

Öfke Kontrolü Nasıl Yapılır?                                                

 

Ölçüsüz kızgınlığa öfke adı verilir ve doğal-normal bir duygu değildir. İnsanlığa zararlı milyonlarca insanın ölümüne yol açan ve hala da yoluna devam eden hastalıklı bir durumdur. Öfkemiz özellikle en yakınımız olan insanlara daha fazla yönelir. Çünkü, belki de en güvenilir yer-yol burası olduğu için ve belki buna gücümüz onlara yettiği için. Yani öfke en yakınlarımızla kurduğumuz, en iyi olması gereken ilişkileri bozar.

Öfke elde taşınan kor ateş gibidir. Hem kendimize hem de başkalarına zarar verir. İş ilişkilerini bozarak bir çuval inciri berbat eder. Dolayısı ile hayatta başarılı olmamıza engel olur. Hayattan, insanlardan soğutur. Öfkemiz  tüm insanlara yayılırsa, hayatı yaşanmaz bir yer olarak yorumlayarak intihara sürükleyebilir.

Bir toplumda yaşadığımız için başarımız insanlarla geçinmemiz ve onlarla olumlu ilişkiler kurmamızla mümkün olacaktır. Saatli bomba gibi ne zaman patlayacağımız belli olmazsa etrafımız da zorunlu insanların dışında kimse kalmayacaktır.

 Öfkeli insanlar haksızlığa uğradığı veya intikam alma düşüncesinden dolayı ruhsal enerjisini hayata yatıramazlar. Oysa hepimiz haksızlığa uğrayabiliyoruz. Ama hakkımızı arayacağımız bir yer bile bulamayabiliyoruz. Bu durumu öfke ve şiddet boyutuna taşımak haklılığımıza gölge düşürecek ve sizi haksız hale getirecektir.

Haksızlığa uğradığımız da  öfkemizi denetlemek, ideal sınırlar içinde tutmak, karşı tarafı da provoke etmeden durumu izah etmek ve  içinde bulunduğumuz durumdan sıyrılmak esastır. Eğer  karşı taraf ta öfkeliyse zor durumlara girmemek, sonu belli olmayan maceraları yaşamamak ancak ve ancak sağ duyumuzla ve sakinliğimizle kontrol edebileceğimiz süreçlerdir. Tabiî ki bunlar yaşanırken bizim öfke öncesi ruh halimiz   sürecin gidişatında ve kontrolünde çok önemlidir. Kötü, moralsiz, gergin bir ruh halinde isek size yapılan bir yanlış hareketi veya haksızlığı tolere etmeniz de çok güç olacak ve olay büyüyebilecektir.

İnsanlar genelde çaresiz kaldıklarında ve başka bir yol bulamadıklarında öfke ve şiddet sarmalına girerler. Kişinin ancak neden öfkelendiği anlaşılabilirse ve anlayabilirse baş edilebilecek bir duygudur. Kişi başka da bir yol bilmediği için bu yolla kendini boşaltmaya çalışır, çünkü hayatı yaşarken hep bunu görmüştür ve zaten öfke potansiyeli yüksek olan insanların evladıdır.

Öfkeli insanlar çocukluğunda çok fazla engellenmiş, yaptığı kabahatler dayakla, şiddetle helalleştirilmiş ve bir ana-baba kucağında yatıştırılmamış, duygusal iklimi bozuk, sevgisiz ailelerin evlatlarıdır. Yani hayatta hiçbir şey tesadüf değildir ve bu yaşananlar geçmişte yaşatılan olumsuz bir hayatın  bir sonucu olabilir.

Bazıları için öfkeli olmak bir yaşam tarzıdır. İstenmedik bir durumla karşılaşınca kendini daha güçlü, baskılı, egemen hissetmek için kişinin öfkeye ihtiyacı olacaktır.

Öfke yüksek bir duygu olup insanı mantıklı düşünmekten alıkoyar, yani öfke duygusu varsa mantık yoktur. Sonuçlarından üzüntü duyabileceğimiz süreçlere sürükleyebilir. Sanki sarhoş bir insanın söylemleri ne kadar gereksiz ve saçma ise öfkeli bir insanın söylemleri de bu tarzda olabilir. Sonunda kişi muhtemelen üzüntü ve suçluluk duyacaktır.

Öfke duygusu kontrolümüzü kaybettirip saldırganlığa ve istemediğimiz sonuçlara neden olabilir. Hayatta yapmak çok zor ama öfkeliyken yıkmak çok kolay olacaktır.  Cinayetler böyle bir ruh halinde ve affetme duygusunun yokluğunda  gelişen  bir olaydır.

Öfke bedenimize zarar verecek her türlü hastalığa zemin hazırlayıp saçlarımızın erken ağarmasına, hayatı sert yaşamamıza neden olacak ve erken yaşta bu hayata veda etmeye zorlayacaktır.

Öfkeli iken yaptıklarımızdan suçluluk, üzüntü, pişmanlık, utanç, çökkünlük, değersizlik duyabiliriz ve kendimize kızmamıza, zarar vermemize neden olabilir. Burada öfkenin şiddeti önemlidir.

Öfkelenip cinnet geçiren eşini çocuğunu öldüren ebeveynleri sürekli medyada görmüyor muyuz?

Öfke ile baş etmek için öfkeyi tanımamız ve bize ne yaptığını ve ne yaptırdığını anlamamız gereklidir. Eğer siz öfkeli olup her şeyi yakmak dökmek, bozmak istiyorsanız bu bir bozukluktur ama bu yol sizin yolunuz olacaktır.   

Öfke duygusu bizim ruhsal sağlamlığımızla ilgilidir. Eğer öfke potansiyelimiz fazlaysa bunun farkına varıp kendimizi tamir etmek ve bu öfkemizi başkalarına yaşatmamak, çocuklarımızın da hasta olmasını engellemek için profesyonel destek alıp terapiden geçmemiz gerekir.  Böylece kalıcı psikolojik tamirat ile hayatı kendiliğinden mutlu ve rahat yaşamak mümkündür.  Terapiden siz geçseniz de etrafınızdakiler bu çalışmadan memnun kalacak ve sizi destekleyecektir. Çünkü sizin iyiliğiniz onlara da yansıyacaktır.

Ufak tefek olaylar bizi öfkelendiriyor aslında bu kadar öfkeli olmayı gerektirmiyorsa, o zaman öfke kaydırması yapıyor olabiliriz. Patrona kızıp eşinden hıncını çıkarmak gibi.  O zaman bizi öfkelendiren asıl şey nedir? Aslında öfkemizi kaydırarak başkalarına biz mi haksızlık yapıyoruz?  Temelde öfkeli olduğumuz insanlar  çocukluk dönemimizde etrafımızda olanlarmıdır?

Kendimizle yüzleşmek, hayatı haklı-haksız düşünce boyutundan çıkarıp empati ile karşı tarafa bakmak bir nevi ilacımız olacaktır. Bu arada geçmişle helalleşmek ancak dinamik terapi ile mümkün olacaktır.

Öfke patlamaları göstermeden insanların sizi dinlemeyeceklerini, size saygı göstermeyeceklerini yada sizinle uyum içinde olmayacaklarını düşünüyorsanız öfkenizle onları baş eğdirmeye çalışıyorsunuz demektir. Böyle bir durumda iseniz duygusal iklimi ılıman olmayan bir ailenin sahibi olduğunuz için burada yetişen evlatlarınız da sorunlu ve problemli olacaktır. Zor, zayıf zamanınızda sizden intikam almaya çalışan bir yakın çevre oluşturmaya neden olabilirsiniz. Yıllar ilerledikçe hayatın kontrolü evlatlara geçince sizden uzaklaşmaları artık bir kader olmayacaktır. Bir film sahnesinde büyüyen oğlunun kendinden uzaklaşıp, kaydığını gören bir babanın feryadı hala hafızamda saklıdır.

İnsanlar öfkelendiğinde kendi duygularının sorumluluğunu almaktan kaçınır. Beni çok kızdırdı derken öfke duygumuzun kontrolümüz dışında geliştiğini de anlatmış oluruz. Yani olaylar, insanlar bizi yönlendiriyor ve bizde kendimizi çaresiz seyir mi ediyoruz? Yani bir frenimiz, dur ne oluyor diyecek gücümüz yokmudur?

     Sırf dışarıdaki olaylar bizi kızdırıyor ve bu denetimsiz olsaydı hepimizin aynı olaya aynı tepkiyi göstermemiz gerekmez miydi? Oysa insanlar aynı olaya farklı tepkiler verebilirler. Olaylara yüklediğimiz anlam ve nasıl etkilendiğimiz bizim başkalarından farklı bir takım duygular yaşamamıza neden olur. Mesela trafik sıkıştığında öfkelenip  diğer  sürücülere bağırıp çağırıp kornaya basabiliriz. Lanetler okuyup, küfürler basabiliriz. Yada kendimize kızıp neden bu yola girdim ne kadar aptal bir adamım diyebiliriz. Üçüncü bir yolda bu trafik sıkışıklığı zaten her zaman olabiliyor, tecavüz kaçınılmazsa deyip radyodan serinleten müzikler dinleyebiliriz.

Sonuç olarak olaylar değil bizi bozan olaylara bakış tarzımız ve yüklediğimiz anlamdır. Öfke duymamıza neden olan aslında başkaları değil kendimiz ve hasarlı psikolojik alt yapımızdır. Dolayısıyla öfke duymamızın sorumluluğu da  bize aittir. Yani insanların kızmalarına, öfkelenmelerine, çileden çıkmalarına köpürmelerine, tepelerinin atmasına ,kudurmalarına ,saldırmalarına ve cinayetlere neden olan olaylar değil, olaylara yüklediğimiz anlam ve bakış tarzıdır.

Bir yetişkin olarak hayatımızla ilgili bilinçli seçimler yapabiliriz. Düşüncelerimizi görüşlerimizi tutumlarımızı, davranışlarımızı ve hareketlerimizi denetleyebiliriz. Ama karşımızdaki insanı  bu konularda denetleyip kontrol etmemiz mümkün olmayacaktır. Bana nasıl bunu yapar dediğimizde o ben değilim, onu kontrol edemem, o her şeyi yapabilir gerçeği ile karşılaşırız. Meselenin çözümünde karşı tarafın bunu bana yapmaya nasıl bir ihtiyacı-amacı var, hangi ruh haliyle bunu bana yaptı diyerek empati geliştirmemiz gereklidir.   

Öfke duygusu ile alakalı bazı kabullerimiz vardır. Kendimize kızmamıza neden olan önemli bir konu da mükemmeliyetçiliğimizdir. Daha iyi yapabilirdim neden yapmadım diye kendimize öfkelenip aşağılayabiliriz. Bardağın dolu tarafını değil boş tarafını görüp kendimizi öfke ile eleştirip değersizleştirebiliriz.

Öfke duygumuzu ben daha iyi bir iş çıkarmalıyım diyerek kendimize, diğer insanlar her zaman iyi davranmalılar ve koşullar her zaman benim istediğim gibi olmalı diyerek başkalarına yönlendirebiliriz.    

Eğer gerçekten öfkeli, kızgın, kaygılı ve çökkün olmak istiyorsak istediklerimizi mutlak gereksinimlerimiz, ihtiyacımız olarak görmeli, tercihlerimizi dayatmalar ve direnmelerle elde etmeye zorlamalı, görece isteklerimizi de zorunluluklarımıza dönüştürmeliyiz.

İyi yapmalıyım, başkalarının takdirini kazanmalıyım, mutlaka başarılı olmalıyım gibi mükemmeliyetçi dayatmalar gerçekleşmediğinde ben alçak ve aşağılık yetersiz bir insanım diye kişi kendisine kızabilir. Bu durum kaygı, çökkünlük değersizlik ve kendinden nefret etmeye dönebilir.  Öfkenin kendisine dönmesi kişiyi intihara ve kendisine zarar vermesine sürükler.

Koşullar öyle düzenlenmeli ki istemediğim hiçbir şey başıma gelmemeli, her ne istiyorsam elde etmeliyim dayatmaları engellenme eşiğinin düşmesine  neden olur. Öfke, hiddet ve güceniklik duygularını ortadan kaldırmak için dayatmalardan uzak durmalıyız.

Olan biteni, başımıza gelenleri büyük ölçüde denetleyemeyebiliriz ancak bunlara ne anlam yükleyeceğimizi , bunlarla ilgili ne düşüneceğimizi denetleyebiliriz.

Yanlışlarımızı ve yanılgılarımızı olduğu gibi kabul edebiliriz. Ancak bunlar için kendimizi aşağılayacak olursak bunları düzeltecek olan yine biz olmayacak mıyız? Bu Kafa bize ömür boyu lazım dolayısı ile idareli kullanmalıyız.  

Başkalarından bir insan olarak tiksinmek ve öfkelenmek  ve kızmak daha sonra kendimize de kızmaya ve tiksinmeye götürebilir.

Kişisel bazı beklentilerin yüksek olması ve başkalarının görüşlerine verilen önem sorun yaratabilir. Kendimizle alakalı bir takım beklentilerimiz olur bunları gerçekleştiremezseniz, kendi veya başkalarının bakış açısı ile kendinizi aşağılarsınız. Dolayısıyla değerinizin tek ölçüsünü işi ne ölçüde iyi yaptığınızla ilişkilendirebilirsiniz. Bu yanlıştır.

İnsanlar çoğu zaman kendilerini dünyanın merkezinde zannederler ve bütün insanların kendilerinin ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olduğunu düşünürler. Başkalarından gerçekçi olmayan beklentilerimizin olması hayal kırıklığı ve öfkeye neden olur. Çevremizdeki koşulların  bizim istediğimiz gibi olmaması, dış etkenlerin beklentilerimizi karşılamaması da öfkeye neden olur.   Oysa keskin sirke küpüne zarar verir.

                                                                                                     Saygılarımla

                                                                                               Psikiyatr Dr. Orhan Çelik   

 

Bu makale 16 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Dr. Öğr. Üyesi Orhan Çelik

20 yıllık uzmanlık, 15 yıllık muayenehanecilik tecrübesi ile aynı yerde hizmetinizdeyiz . Hem psikoterapi hem de gerektiğinde ilaç tedavisi aynı seans da yapabiliyoruz.   Gri psikiyatri 2001 yılında psikiyatr&psikoterapist Yrd.Doç.Dr. Orhan Çelik tarafından kuruldu. Selçuk Üniversitesi Konya tıp Fakültesini 1991 yılında bitirdi. 1.5 yıllık doğuda zorunlu hizmet sonrasında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine Asistan Dr. olarak göreve başladı. 1997 de Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı oldu. İlaçla tedavinin eksik bir çalışma olduğunu düşünerek terapi alanında eğitimler aldı. Psikoanalitik Psikoterapiden danışan olarak geçti. Dinamik Yönelimli Süpervizyon aldı. Aile Terapisi Eğitimi aldı ve Süpervizyondan geçti. Haseki Hastanesinde 13 yıldır Uzman dr. olarak çalışmaktayken Tam Gün Yasası nedeniyle istif ...

Dr. Öğr. Üyesi Orhan Çelik
Dr. Öğr. Üyesi Orhan Çelik
İstanbul - Psikiyatri
Facebook Twitter Instagram Youtube