Vücudumuzda kemiklerin arasında eklem denen yapılar vardır. Kemikler arasındaki bu eklem denen yapılar uzuvlarımızın belli düzlemlerde hareket etmesine izin verirler. Bu eklemleri stabilize eden (eklemin sağlam bir şekilde bir arada durmasını sağlayan) ,eklemi bir kuşak gibi saran ,eklem hareketini belli limitlerde tutan ,minimal esnek ,sağlam , güçlü dokular vardır ve bunlara da ligament (bağ) denir. Herhangi bir eklemin ligamentinde hasar, yıpranma, eskime, kısmi kopma, yozlaşma , aşınma ( bunların birçok nedeni olabilir, hayatımız boyunca geçirdiğimiz büyük travmalar yada tekrarlayıcı küçük travmalar gibi birçok nedene bağlı olabilir ) olduğunda bu ligamentler relakse olur ( gevşer ). Bu gevşemiş ligamentler eklem yüksekliğini koruyamaz , eklem aralığı daralır ve eklemi stabilize etme gücü hasarın derecesine bağlı olarak düşer. Böylece eklem yüzeyleri birbirine sürtmeye başlar . Eklem yüzeylerinde oluşan bu kronik sürtünme eklemde zamanla aşınma ve dejenerasyonlara neden olur. Disk, kıkırdak ve minisküsler zamanla aşınır ve yıpranır.Böyle bir eklemin etrafında bulunan kemikler , eklem yüzeyini genişleterek eklemdeki bu instabilizasyonu gidermek ister ve bunun için aşırı kemik üretirler. İşte bu aşırı üretilen kemik parçaları eklemin etrafını sarar. Bu kemiksi çıkıntılara osteofit denir. Bunlar eklem hareketini azaltarak durumu daha da ağırlaştırır. Bu osteofitler bazen oluştuğu bölgede sinirleri de sıkıştırarak ayrıca nöropatik ağrıya neden olabilirler ( omurga kireçlenmelerinde olduğu gibi ). Nöropatik ağrı kendisi ciddi bir ağrı kaynağı olduğu gibi ayrıca kas spazmına da neden olur. Eklemde meydana gelen bu değişiklikler kronik ağrıya sebep olur . Merkezi sinir sistemine iletilen bu sürekli ağrı sinyalleri eklem etrafındaki kaslarda kronik spazma ve neticesinde bu kaslarda kısalmalara neden olur. Kronik kas spazmı nedeniyle kasın kan dolaşımı ve metabolizması bozulur. Kas içinde metabolizma ürünleri birikir. Kanlanması ve oksijenasyonu bozulan kasta zamanla hipoksik ve fibrotik alanlar oluşur ( bunlara tetik nokta denir ). Kısalan ve kalınlaşan kas dokusu hızla zayıflar ve atrofiye olur. Böylece ekleme destek olan kas gücüde azalır ve ekleme binen yük daha da artar. Ayrıca spazmotik ve kısalmış bu kaslar eklemi bir mengene gibi sıkıştırarak eklem aralığını daha da daraltır . ( Buna bir örnek vermek gerekirse bütün bu yukarıda anlattığımız hadiseler neticesinde gelişen bir bel fıtığı komşuluğunda bulunan sinir kökünü sıkıştırabilir buda hem nöropatik ağrıya neden olur hemde gelişen bu nöropatik ağrı omurga çevresindeki kaslarda spazma neden olur , kas spazmı omurgayı daha fazla sıkıştırır ve fıtığı büyütür, büyüyen fıtık siniri daha fazla sıkıştırır ). Bu olayların hepsi birbirini tetikleyen birer kısır döngüdür.
İkinci mekanizma ise stabilizasyonu bozulan eklemde stres ve buna paralel olarak sempatik aktivite artışıdır. Eklemde sempatik akvite artışı sonucu eklemin perfüzyonu ( kanlanması ) azalır. Sempatik aktivite artışıyla görece olarak parasempatik aktivite azalmış olur. Bu regülasyon bozukluğu neticesinde kanlanması ve dolayısıyla beslenmesi ve oksijenasyonu bozulmuş, lenf drenajı azalmış ( eklemde oluşan metabolizma atıkları ortamdan yeterince uzaklaştırılamaz ) bir eklem ortaya çıkar. Bu da yukarıda anlattığımız tabloyu daha da ağırlaştırır.
Üçüncü mekanizma ise şudur; Tendon, kas ve periostta da bulunmakla birlikte ligamentler çok yoğun propirioseptif reseptörler içeren dokulardır. Proprioseptif reseptörler vücumuzun uzaydaki üç boyutlu konumunu sürekli merkezi sinir sistemine ileten reseptörlerdir. Böylece eklemlerimizin stabilite ve nöral denetimi sağlanmaktadır. Vücudumuzun postürüde bu mekanizmayla ayarlanır. İşte bu mekanizmada ana yapılar ligamentlerdir. Ligamentlerdeki bu değişimler içerisinde barındırdığı bol proprioseptörler ile sürekli merkezi sinir sistemine iletilir ve vücut postürü ayarlanır. İşte ligamentlerde meydana gelen herhengi bir zayıflık, hasar, kopma, gevşeme bu proprioseptörler tarafından merkezi sinir sistemine anında bilgi olarak aktarılır. Merkezi sinir sisteminden ligament hasarının derecesine bağlı olarak eklem etrafındaki kaslara sürekli spazma geç emri gönderilir ve kronik kas spazmı oluşur.
İşte proloterapi yukarıda çok kısa özetlemeye çalıştığımız bütün bu olayların tetiğini çeken durumun ligament hasarı ve buna bağlı olarak gelişen ligament gevşekliği ve zayıflığı olduğunu iddia eder. Tavukmu yumurtadan çıkar yumurtamı tavuktan çıkar sorusunda olduğu gibi yukarıda anlattığımız olaylar sürekli birbirini tetkleyerek durumu bir kısır döngüye sokar. Proloterapi ligament hasar ve zayıflığının giderilerek oluşan bu kısır döngünün tamamen pozif yönde bir döngüye dönüşebileceğini iddia eder. Bu iddiasını da sağlam delil ve çalışmalarla kanıtlamıştır. Şunun da altını çizmek gerekir ki yukarıda bahsettiğimiz mekanizmalar ağrının kaynağının yada altta yatan nedeninin tendon –ligament hasar ve zayıflığı olduğunu düşündüğümüz hastalar için geçerlidir. Kas –iskelet sisteminden kaynaklanan ağrıların tek nedeni tendon ve ligament hasar ve zayıflığı olmadığı için kas iskelet sisteminden kaynaklanan akut ve kronik ağrıların hepsini de proloterapi ile tedavi etmek mümkün değildir. Fakat kas-iskelet sisteminden kaynaklanan bu akut ve kronik ağrıların ( özellikle mekanik kökenli ağrılar ) da hatrı sayılır bir kısmının tendon ve ligament hasar-zayıflığı ve bunun sonucunda gelişen olaylar neticesinde oluştuğunu da kabul etmekteyiz. İşte bu nedenden dolayı akut ve kronik ( özellikle de tüm diğer tedavilere dirençli kronik ağrılarda ) kas-iskelet sistemi kaynaklı ağrı çeken hastaların ameliyat olmadan ( yada muayene ve tetkiklerinde ameliyatlık bir patoloji olmayan ama kronik ağrı çeken , ağrılarına çoğu zaman bir anlam verilemeyen hastalar vardır bu hastalar da bu guruba girer ) önce proloterapiyi denemesi gerektiğini düşünmekteyiz. Yaşadığınız inatçı bel- boyun- omuz- kalça- diz- ayak bileği – kuyruk sokumu- dirsek ağrısı tendon ve ligament hasar ve zayıflığı ve bunun neticesinde gelişen patofizyolojik hadiseler neticesinde olabilir , proloterapi uygulayan bir hekime müracat etmeniz faydanıza olabilir.