Karsinogeneziste, diyet ve mikrobiyotanın yeri

Karsinogeneziste, diyet ve mikrobiyotanın yeri

Karsinogeneziste mikrobiyotada birçok bakteri sorumlu tutulmuş olup bunların başlıcaları  şunlardır :  

Fusobacterium nucleatum; F.nucleatum gr (–) anaerop patojen bakteridir. En çok kolorektal kanser (KRK) ile ilişkisi gösterilmiş olan bakteridir. F.nucleatum KRK, kolon adenomalarında lüminal kolonizasyonu artmıştır. F.nucleatum, kolorektal kanser vakalarında  %80 oranında bulunmuş. FadA adhesion and  Wnt/β-catenin aktivasyonu  ile DNA hasarı yapmaktadır. Önceden periodontal hastalıklarda tespit edilmiş. Daha çok gingivit ile ilişkili bulunmuştur. F.nucleatum enfeksiyonu tespit edilen tüm hastalarda kolonoskopik inceleme önerilmelidir.  

Bakteriodes fragilis; Daha çok Enterotoksijenik B.fragilis kolorektal kanser ile ilişkili bulunmuştur. Bakteriodes fragilis toksini kolonositlerde DNA hasarı yaptığı gösterilmiştir. 

Enterococcus faecalis; E.faecalis falültatif anaerop bir bakteri. Oral kavitede ve gastrointestinal sistemde commensal bir bakteri olup son zamanlarda patojen sınıfında yer alıyor. Pro-oxidative reactive oxygen species (ROS) üretiminden sorumlu. KRK' de sağlıklı gruba göre gaitada yüksek bulunmuş. E. Faecalis tarafından ROS üretiminin kolonda karsinogenesisi tetiklediği gösterilmiştir.  
Clostridium septicum; Hermsen ve arkadaşlarının bir çalışmasında 320 KRK'de %40 oranında bulunmuş. Kontamine yiyeceklerle C.septicum sporları alınabiliyor. 

H.Pylori; Gastrik Ca ile kuvvetli ilişkili  olup "International Agency for Research on Cancer" tarafından GİS karsinojeni olarak kabul edilmiş. 1991-2002 arasında Zumkeller ve arkadaşları, 11 çalışmanın meta-analizinde Hp' nin bulunması KRK' de riski 1.4 kat arttırmış. CagA ve VacA'ya sahip Hp olanlar daha çok KRK ile ilişkili bulunmuş. Bazı Hp suşları ile ilgili pro-oksidatif reaktif oksijen ve nitrojen üretimi KRK ile direk ve indirek ilişkili olabilir. 

E.coli; Martin ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada,  KRK olanlarda %70 oranında bulunmuş. Filogenetik olarak B2 colibactin üreten E.coli KRK ile ilişkili bulunmuş. 

Streptococcus bovis; S.bovis KRK ile ilk ilişkisi gösterilen bakteri olmuştur. Klein ve arkadaşları S.bovise bağlı endokarditi olanlarda KRK riskinin 5 kat arttğını tespit etmişler. Neoplastik hücrelere yapışarak karsinogenezisin ilk evrelerinde rol oynayabilirler. S.bovis enfeksiyonu tespit edilen tüm hastalarda kolonoskopik inceleme önerilmelidir.  
 
Kolerektal kanser, "drivers" denilen  bakterilerle başlıyabilmekte,  ve "passengers" denilen bakterilerle  oluşabilmektedir. Fusobacteriler KRK’ de direkt driver etkisi var.  
 
Kısa zincirli yağ asitleri, karsinogenezis inhibisyonu ve mikrobiyota:  

Kolona sindirilmeden gelen oligosakkarit içerikli fiberlerin bakteriyel fermentasyonu sonucu bütirat,asetat ve propiyonik asit gibi kısa zincirli yağ asitleri oluşur. Kısa zincirli yağ asitleri başta bütirat olmak üzere  anti- inflamatuar ve anti-proliferatif etkisiyle kolonda  anti-tümör aktivitesini sağlayarak koruyucu bir mekanizma oluştururlar. Bütirat ve Propionat, intestinal ve immün hücrelerde, Histon deasetilaz enzimlerini inhibe eder ve spesifik genlerin ekspresyonunu  NAD-bağımlı protein deasetilaz aktif kısmında konformasyonel farklılaşmalar oluşturarak değiştirir. Histonların hiperasetilasyonu IL-6, IL-12 gibi proinflamatuvar sitokinlerin azalmasına yol açar. Regulatuar T hücrelerini ve anti-inflamatuar IL-10'u uyararak anti-inflamatuar ve antikarsinojenik etki yapar. Bu etkiyi Gpr109a reseptörü üzerinden yapar. 
 
Safra asitleri, karsinogenezis ve mikrobiyota: Primer safra asitleri kolik asit ve kenodeoksikolik asit karaciğerde kolesterol tarafından yapılır.Bunlar glisin ve taurin atarfından konjuge edilir ve duodenuma ekskrete edilir.Böylece bağırsaklarda yağ emilimi kolaylaşır.Primer safra asitlerinin %5'i kolon bakterileri tarafından "deoksycholic" asit 

14. Ulusal Hepato-Gastroenteroloji Kongresi 5. Ulusal Gastroenteroloji Cerrahi Kongresi 1st Euroasian Gastroenterological Association Symposium     5 – 8 Nisan 2017, Titanic De Luxe Antalya 
ve "litocholic" asit isminde toksik olan sekonder safra asitlerine çevrilir. Sonra kolondan tekrar portal venle safra asitleri karaciğere gelerek enterohepatik resirkülasyona uğrar. Sekonder safra asitleri ROS (reaktive oxygen species)  üretimini arttırarak DNA hasarı yapar. Sekonder safra asitleri KRK'li kişilerin gaytasında 7alfadehydroxylation aktivitesi yüksek bulunmuş. Ayrıca beta-catenin aktivitesini arttırarak karsinogenezisin oluşmasına katkıda bulunur. 

Diet, karsinogenezis ve mikrobiyota: Diyet insan kanserlerinde %20-42 oranında rolü varken, kolon kanserindeki katkısı %50-90 arasındadır. Yüksek proteinle, trans-yağlarla beslenme, düşük fiberden beslenme, D vitamini eksikliği kolorektal kanser ile ilişkili bulunmuş.

Kırmızı et ve yüksek hayvani yağlardan zengin diyetle beslenenlerde 7α-dehidroksilasyon aktivitesi fazla olan kolon bakterileri artarak disbiyotik barsak oluşmaktadır. Barsaklarda sekonder toksik safra asitleri artmakta, dolayısıyla mutajen özellikler ortaya çıkmakta. Sonuçta, kanser için predispozan faktör oluşmaktadır. Polifenol bileşikleri içeren gıdaların ise antioksidan, anti-inflamatuar, antikanserojen etkileri olduğu gösterilmiştir. 

 Probiyotiklerin anti-kanserojen etki mekanizmaları 

1-Anti-genotoksisite 

2-Reaktif oksijen radikallerin azaltılması 

3-Karsinojenlerin bağlanması ve absorbsiyonu  

4-Apoptozis regülasyonu 

5-Karsinojen inaktivasyonunda rol oynayan enzimlerin stümülasyonu  

6-Konjüge linoleik asit üretimi 

7-Konağın immün yanıtını arttırma  
 
Kado ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada, kolorektal kanser  hastalarının dışkısını farelerin kolonuna vermişler ve 6. hafta sonunda fare kolonunda kanser markırlarının  ve  hücre çoğalmasının arttığını saptamışlar. Bağırsak bakterilerinin  % 80' den fazlası kültür ortamlarında üretilememektedir.

Ancak, son yıllarda özellikle iltihabi barsak hastalıklarına ve kolerektal kansere yol açan bakteriler, DNA genome sekans yöntemiyle tanımlanabilmektedir. Kolonda bakteri yoğunluğu ince barsağa göre daha fazla olduğu için kolonda Ca sıklığı, ince bağırsak Ca sıklığına göre daha fazla olmaktadır. Kolerektal kanser riskini arttıran bu bakteri ve bakteri enzimleri; beta glucuronidase, beta glucosidase, Azoreductase, Nitroreductase oluşmasına  sebep  olarak  kanser  gelişimine  yol açarlar. Ayrıca kolonda proteolitik fermantasyonu sonucu oluşan H2S, amonyak, indoller de karsinogenezite rol oynamaktadır. 

Yapılan çalışmalarda Bifidobacterium (B.lactis, B.longum) ve lactobacillus  (L. Acidophilus, L.Casei)    bakterilerinin, farelerde patolojik kript  odaklarını azaltarak karsinogeneziste önleyici rola sahip oldukları ortaya çıkmıştır. Probiyotikler, mukozal immun sistemi etkileyerek mukozal inflamasyonu engellerler ve antikanserojen etki gösterirler. Probiyotiklerin etki mekanizması apoptosis olup,  probiyotik bakterilerinin kolonda proliferasyon gösteren hastalıkların önlenmesinde onkolojik denetim yaptıkları gösterilmiştir. 

Sonuç olarak, bağırsak mikrobiyotasında görülen disbiyozis durumu patojen mikroorganizmaların daha fazla olmasına yol açar. Disbiyotik mikrobiyota ise karsinogenezisin oluşumuna zemin hazırlar. Probiyotikler ve faydalı bağırsak bakterileri karsinogenezisi önlemede başlıca anahtar rol oynarlar. 

Bu makale 16 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Hakan Alagözlü

Prof. Dr. Hakan Alagözlü, lisans öncesi öğrenimlerinin ardından Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitimini başarıyla tamamlayarak Tıp Doktoru Unvanı almıştır. İhtisasını ise, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları bölümünde tamamlayarak Uzman Doktor Unvanı almıştır.

Hepatitler, Siroz, Reflü, Karaciğer Yağlanması, Ülser, Dirençli Mide Ağrıları, Ülseratif Kolit, Crohn Hastalığı, Bağırsak Polipleri, Kabızlık, İshal, Şişkinlik, Huzursuz Bağırsak Sendromu, Hemoroid, Ağız Kokusu, Karında Gaz Yapan Durumlar, Bağırsak Mikrobiyota Analizi ve Değerlendirilmesi gibi birçok ilgi alanına sahiptir.

Prof. Dr. Hakan Alagözlü, mesleki çalışmalarına Medical Park Ankara Hastanesinde devam ederek hastalarına hizmet vermektedir.

Etiketler
Diyet
Prof. Dr. Hakan Alagözlü
Prof. Dr. Hakan Alagözlü
Ankara - Dahiliye - İç Hastalıkları
Facebook Twitter Instagram Youtube