Yüzyılın hastalığı olarak karşımıza çıkan, hamilelikte önlenebilen alerji ve astımın, sezeryan doğum yapan annelerin çocuklarında görülme sıklığın %20 daha fazla iken, normal doğumla bu hastalıkların önüne geçilebiliyor.
Çeşitli alerjik reaksiyonlar ölümle sonuçlanabilmektedir. Alerji; bütün vücudu tutan bir hastalık olup, bebeklikten yetişkinliğe kadar geçen süreçte farklı belirtilerle kendini gösterir. Genetik faktörler de bu hastalıklarda önemli olup, bu hastalıkla mücadelenin anne karnında başladığını unutmamak gerekir. Annenin hamileyken doğal ve yeşil bir ortamda yaşaması, solunum yoluyla doğadaki zararsız mikroplara maruz kalması, bebekte alerji gelişimini azaltan bir etkendir. Hamileyken, çiftlik ortamında olduğu gibi hayvansal ve toprak kaynaklı zararsız mikroplarla temas eden bir annenin, bebeğinin de bağışıklık sistemi gelişir ve alerjiden uzaklaşmayı sağlayan birinci adımdır.
Normal doğum ise, alerjiyle mücadelede ikinci ve önemli bir adımdır. Annenin doğum kanalındaki sağlıklı floranın mikroplarla temasıyla, bebek bağışıklık sistemini geliştirecek ilk doğal uyarıyı alır. Sezeryan doğumla dünyaya gelen bebekler ise tamamen steril bir ortamda doğdukları ve bu sırada hiçbir mikropla teması olmadığı için, bağışıklık sistemleri alerjiye yatkın hale gelmektedir.
Mikrop bebeğinize güç verecek
Bağışıklık sistemini bir terazinin iki kolu olarak değerlendirebiliriz. Bağışıklık sistemi mikroplarla ne kadar çok temas ederse; alerjiden o kadar çok uzaklaşıyor. Tam tersi mikropla mücadele ne kadar kısıtlanırsa; bağışıklık sistemi de alerji yönüne kayıyor. Günümüzde aileler, bir yandan çocuklarını hastalıklardan korumaya çalışırken diğer bir yandan alerjik reaksiyona yatkın hale getiriyor.
Özellikle ailesinde alerjik hastalık bulunan anne adaylarını uyarmak istiyorum; tıbbi bir zorunluluk olmadıkça, sezeryan doğumun tercih edilmemesi, hayvan ve toprak temasından kaçınılmaması çok önemlidir.