Var olmak!

Var olmak!

Var olmak...Yaşadığını, nefes aldığını tüm hücrelerinde hissetmek. Gün aydınlandığında içine sığmayan o enerjinin gücüyle güne başlamak. O heyecanla aklından geçen, yapmak istediğin binlerce şeyin hayalini kurmak. Tutkuyla yaşamaya, geleceğe ve isteklerine bağlı olmak...
 
Önce kendinize sonra da etrafınıza bir dönüp bakın. Kaçınız tutkuyla bağlısınız yaşama? Kaçınızın bir tutkusu ona en sıkıntılı anında bile yaşama enerjisi veriyor? Eminim pek çoğunuz ilk cümleleri okuduğunda aşkı kastettiğimi düşündü. Çünkü bu tür duyguları ancak ozaman yaşamayı biliyoruz. Ve ancak o zaman o müthiş heyecanı ve vücut kimyamızdan gelen o yoğun enerjiyi hissedebiliyoruz. Ama yaşamaya, doğadaki güzellikleri keşfetmeye, yeni bir şeyler öğrenmeye karşı kaçımız heyecan duyuyoruz?
 
Son zamanlarda danışanlarımdan sık sık şu cümleleri duyuyorum ‘Her şeyi yapmaya imkanım var ama içimden yapmak gelmiyor. Yapsam da mutlu etmiyor. Sanki bir eksiklik var mutlu olmamı engelleyen...’ ya da ‘Ne istediğimi bilsem her şey düzelecek. Bir türlü karar veremiyorum ne istediğime’ ya da ‘Benim hiç bir hedefim yok ulaşmak istediğim. Hiç bir şey beni motive etmiyor. Ne iş, ne ilişkiler, ne de mal mülk...’     
Bu cümleler tanıdık geliyor mu size? Böyle konuşanları eleştiriyor musunuz? Yoksa siz de bu cümleleri sarf eden grubun asil üyelerinden birisi misiniz?
 
Şarkılarda bile durum aynı. ‘Heyecanını kaybetmişsin, yok inancını kaybetmişsin....’ Hem gençler hem yetişkinlerde bir isteksizlik var. Eskinin aşkları da yaşanmıyor artık...Elde etmek, sahip olmak bir süre hoşumuza gidiyor ama çabuk sıkılıyoruz. Yüksek not alınca veya okulun en güzel kızıyla çıkınca mutlu olabilir bir öğrenci. Okulda popüler, beğenilen bir çocuk olmayı kim istemez ki. İstediği üniversiteyi kazanabilmek her genci mutlu eder. İstediği işe girebilmek, istediği kişiyle aşk yaşamak, evlenmek ve çocuk sahibi olabilmek, istediği evi satın alabilmek, istediği arabaya sahip olmak...Bunların hepsi o an mutlu ediyor bizi...Ya sonra? Hepsi bu kadar mı? Her şey bunlar için mi?
 
Sonra bizi mutlu edecek yeni ve farklı şeylerin arayışına giriyoruz. Mutlu olmak için seyahatlere çıkıyoruz, mutlu olmak için ihtiyacımız olmasa da hergün alışveriş yapıyoruz. Peki hangimiz dün çok güzel bir restoranda yemek yedim çok mutlu oldum diyoruz? Hangimiz sadece sağlıklı ve huzurluyum diye mutlu olmayı becerebiliyoruz? Bu tek başına mutlu olunası bir şey mi ki acaba?
 
Bir yaz daha bitti. Güneşin enerjimizi yükselttiği, bol alkol tüketip eğlence hayatına daldığımız, haftasonlarını dinlenmekten çok o plajdan o bara koşturmaktan yorgun düşerek geçirdiğimiz, şık mayolarımız, pareolarımız, ayakkabılarımız ve elbiselerimizle adeta yarıştığımız yapay mutluluklarla dolu bir yaz geçti gitti...Yine geldi çattı sonbahar. Yaprakların sararıp teker teker dökülmesine şahit oluyoruz şimdi yavaş yavaş. Güneş eskisi kadar güçlü göstermiyor yüzünü. Bulutlar bir anda boşaltıveriyor içindekileri üzerimize...Daha hüzünlü, daha melankolik bir havası var sonbaharların. İçine dönüyor insan ve yazın sormaktan kaçındığı ya da ertelediği soruları tekrar sormaya başlıyor kendine...Esen serin rüzgar keşkelerini, pişmanlıklarını, kaçtığı sorumluluklarını yüzüne çarpıyor insanın adeta. İçindeki boşlukları, eksiklikleri hatırlatıyor...
 
Bu yazıyı okurken sizler neredesiniz acaba? Kendinizi bunları hissederken yakaladığınız anlar oldu mu? Eskiden sonbaharları sevmezdim, ama artık seviyorum; çünkü biliyorum ki bizim dünyamızı bu kavramlara yüklediğimiz anlamlar şekillendiriyor çoğunlukla. Şimdiye kadar yaptığımız seçimlerden ne dersek diyelim, kime kızarsak kızalım sadece bizler sorumluyuz. Bundan sonraki seçimlerimizde de sadece biz sorumlu olmaya devam edeceğiz. Yeni bir başlangıç yapmak, bizi heyecanlandıran şeyleri keşfetmek için her gün yeni bir fırsat aslında...Yaşınız kaç olursa olsun şunu bilmelisiniz; bu koca gezegende keşfetmenizi bekleyen daha pek çok güzellik var. Ama siz hazır olmadan belirmiyorlar etrafta. Belki de göremeyeceğinizi bildiklerinden...
 
Yaşama kapılarınızı ardına kadar açık tutun ve inanın...Çünkü hayat inanılmaz süprizlerle dolu sizler onları görmeye hazır olduğunuzda...
 
Bu sonbahar yaşam koçunuz olarak karşınıza beni çıkardı, artık Diva’da sizlerle birlikteyim. Belki bu da bazı şeyleri değiştirmek ve yeni başlangıçlar için bir işarettir size, ne dersiniz?
 
Sarının tonlarıyla boyanmış bir sonbaharda yağmurların tadını doyasıya çıkartabilmeniz dileğiyle...
 
                                                                        

Bu makale 6 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Psk. Manolya Özek Tatış

Uzm. Psikolog Manolya Özek Tatış 1980 İzmir doğumludur. İzmir Amerikan Lisesi’nin ardından Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümünü kazanmış, son senesini Amsterdam School of Business’ta exchange öğrenci olarak tamamlamıştır. Avrupa ülkelerinin çoğunu gezdiği bu deneyimin ardından özel sektörde satış pazarlama alanında çalışmış, kurumsal hayatın kendisine göre olmadığını anlayınca kendi işini kurmaya karar vermiştir. 26 yaşında Pozitif Manevra Psikolojik Danışmanlık & Koçluk Merkezi’nin kurucularından olan Tatış, önce koçluk eğitimi alıp öğrenciler, aileler ve okullarla çalışmaya başlamıştır. Çocuklarla çalışırken Play Attention Dikkat eğitim programını ve 5-17 yaş aralığındaki çocuklara uygulanabilen bir bilişsel beceri değerlendirme sistemi olan CAS (Cognitive Assesment System) testini kullanmıştır. Ardından psikoterapist olarak ilerlem ...

Etiketler
Heyecan
Uzm. Psk. Manolya Özek Tatış
Uzm. Psk. Manolya Özek Tatış
İzmir - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube