Kaç yaş arayla kaç çocuk

Kaç yaş arayla kaç çocuk

Ailelerin kaç çocuk sahibi olmaları gerektiği ve çocuklar arasında yaş farkının belirlenmesi tamamıyla annenin doğurma veya doğurmama özgürlüğünün önceliğinde aile bireylerine bağlıdır.

Çocuk sayısının belirlenmesi konusunda devletlerin de politik müdahaleleri olabilmektedir. Örneğin, cumhuriyetimizin ilk yıllarında altı çocuk sahibi olan kadınların para veya madalya ile ödüllendirilmesinin yanı sıra, 1923’ten 1950’ye kadar “bekârlık vergisi” gündeme gelmiştir. Bunun aksi durumu ise şu andaki Çin hükümetinin nüfus artışını engelleyici politikalarında görülebilir.

Bu denli annenin doğurma hürriyetinin en önemli unsur olduğu doğum fenomeninde devletin veya diğer erklerin tasarrufunun olması tartışmaya ne kadar açıksa, ailelerin kaç yaş arayla kaç çocuğa sahip olmaları da o kadar tartışmaya açıktır. Burada ailelerin öncelikli tercihi yaş farkının az olduğu arka arkaya doğumlar olabilmektedir. Böylelikle aile, hayatlarından çocuk yetiştirmek için daha az zaman harcarlar. Bu durum, özellikle de annenin yeniden çalışma veya sosyal yaşantısına geri dönmesi açısından önem teşkil eder. Buna ek olarak da çocuklar birlikte büyürken birbirilerine daha arkadaşça yaklaşabilirler. Ancak buradaki en önemli unsur, annenin ikinci doğuma karar vermeden önce bedeninin yeni bir çocukla paylaşılmasına hazır olup olmadığıdır. Bunun için en az iki yıllık bir sürecin gerekliliğinin yanı sıra, ilgili uzman hekimin kontrolünde de güvenli bir anne-çocuk sağlığı elde edilir. 

Öte yandan, dil gelişiminin ve benlik kavramının henüz oluşmaya başladığı yaşta olan büyük çocuğun yaşam ortamına yeni doğanın gelmesi tüm bu gelişimlerde bir engelleyici etki yaratabilir. Aynı zamanda ailelerin küçük çocuklarının sorumluluğunun kendileri ve büyük çocukla aralarında paylaşmaları, henüz zayıf olan omuzları üzerinde ağır bir yük yaratır. En basit örnekle, önce doğmuş olan çocuk, annelik, babalık, abilik, ablalık, bakıcılık gibi misyonları taşımak zorunda kalır ve bundan aile bireylerine karşı tepkiler gerçekleştirebilir. Bu tepkilere örnek olarak, kıskançlık, ilgi çekme davranışları (farazi hastalıklar, sosyal davranışlarda yıkıcılık, ebeveyn ile yoğun temasa girme vb.) olabilmektedir.

Yaş aralığının fazla olduğu zamanlarda bu tür davranışlarda daha sık karşılaşılabilir. Örneğin, ilk çocukla ikinci çocuk arasında yedi yaş fark olduğunu düşünürsek, çocuk yedi yıl boyunca tek çocuk olarak yetişmiş ve ailenin tüm odağı kendisi olmuştur. Ardından gelecek olan çocuğun varlığı, ilk çocuğun kurduğu otoriteyi ve ilgi yoğunluğunu kardeşiyle bölüşmek zorunda bırakacaktır. Burada yaşanacak sorunlar kaçınılmazdır, ancak bu muhtemel sorunların en sağlıklı ve güven içinde geçirilmesi anne ve babanın çocuklarına olan yaklaşımlarıyla aşılabilmektedir. Büyük çocuğun kendi çekirdek ailesinden aldığı ilgi ve sevgiye ek olarak geniş ailesinden de (anneanne, dede, amca vs.) aldığı duygusal yoğunluğun bölünmesi, çocukta yeni aile şartlarına uyum konusunda zorluk yaşatabilmektedir.  Tüm bunların yanı sıra, her çocukta böyle bir şeylerin görünmesi şartı yoktur.

Unutulmamalıdır ki, çocuklar ve bireyle bir fabrikadan çıkmış sanayi ürünleri değillerdir. Şartlar her ne olursa olsun, yaşanan sorunların veya yaşam dinamiklerinin sirayeti bireyden bireye, çocuktan çocuğa değişmektedir. Araştırmalar ve alan pratikleri gösteriyor ki büyük çocuklar sık sık kardeş isteme eğilimindedirler. Bu onların yalnızlıklarıyla mücadelelerine, sorumluluk alma becerilerinin gelişmesine ve paylaşma davranışlarını pekiştirmelerine yardımcı olacaktır. Çocuk gelişimindeki bu gri alanın muğlak kalmasının en büyük sebeplerinden biri öznel bir varlık olarak insanın karmaşık yapıya sahip olmasıyla birlikte, aile olarak adlandırılan öznel varlıkların bir arada oluşturduğu ilişkiler dinamizminin göreceli ve değişken olmasıdır. Christensen (1977), ana babanın taleplerinin ve beklentilerinin ne kadar doyurulup doyurulmadığı ve çocuk yetiştirme konusunda ne kadar yetenekli olduklarıyla ilişkilidir demektedir.

Bu süreç içinde ise kişinin çocuğundaki değişimleri en iyi gözlemleme yolu, ebeveynlerin kendi çocukluklarına bakmaları ve kendilerini çocuklarının yerine koymaları olacaktır. Bu basit pratik, uzmanlarla yaptığınız çalışmalarla birlikte çocuklarınızı anlamanızda ve en uygun çözüme ulaşmanızda yardımcı olacaktır.

Bu makale 18 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Psk. Alkım Seven

Alkım Seven 1985 yılı İzmir doğumludur. Liseyi İzmir Konak Anadolu Lisesi’nde okumuş ve bu dönemde Ege bölgesi Liseler Arası Felsefe Platformu’nu kurmuştur. Liseyi bitirdikten sonra sırasıyla Yakın Doğu Üniversitesi ve Bristol Üniversitesi’lerinde psikoloji ve nöropsikoloji eğitimlerini tamamlamıştır. İngiltere'de bulunduğu sırada  "Knight of the Order of the White Rose of Finland” ödülüne sahip CRIC Bristol Profesörü Risto Kauppanen süpervizyonunda “Travma Sonrası Stres Bozukluklarında Hipokampik Hacimsel Değişimler ve Bilişsel-Davranışçı Terapinin etkisi” üzerine bir makale yazmıştır ve basılmaya değer bulunmuştur. Bunun yanında nöro-linguistik çalışmaları nezdinde Uralik ve Altaik dillerin matematiksel ölçütlerinin kognitif-linguistik paketlemeleri üzerine  çalışmalar yapmıştır. Bristol Üniversitesi Nöropsikoloji yüksek lisansı bitirm ...

Etiketler
Psikolojik destek
Uzm. Psk. Alkım Seven
Uzm. Psk. Alkım Seven
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube