Hamilelikten korunma yöntemlerinde son gelişmeleri

Hamilelikten korunma yöntemlerinde son gelişmeleri
Hamilelikten korunma yöntemlerinde son gelişmeleri
PROF.DR.SEDAT KADANALI

Hamilelikten korunma(kontrasepsiyon) yöntemleri ile ilgili geçmiş çok eskilere dayanmaktadır. Arap bedevilerin  develeri ile uzun çölleri geçerken develerin hamile kalıp sonra çölün ortasında doğum yaparak kervanın akışını aksatmalarına önlem olarak doğum sonrası develerin rahimlerine taş doldurmaları ilk rahim içi araç(spiral) uygulaması kabul edilebilir. Ancak modern kontrasepsiyon yöntemleri 1950 li yılların başında doğum kontrol hapları ile ilgili bilimsel çalışmaların başlaması ve 1960 larda bu hapların kullanıma girmesi ile başlamıştır. Peki son 60 yıldır kontrasepsiyon yöntemlerinde nasıl gelişmeler olmuştur, isterseniz kısaca bu gelişmeleri inceleyelim ve en son yeniliklerden bahsedelim.
Doğum kontrol haplarının içerisinde başlıca 2 kadınlık hormonu östrojen ve progesteron vardır, bunların etkisi ile yumurtlama engellenmekte ve hamilelikten korunma sağlanmaktadır. İlk doğum kontrol hapının  kullanıldığı 1960 dan günümüze  kadar bu haplarda olan gelişme içerisindeki hormon miktarlarının düşürülmesidir. Şöyle ki ilk başlarda 150 µg olan östrojen dozu bugün 20-15 µg kadar düşürülmüştür, çoğumuzun doğum kontrol haplarının üzerinde dikkati çeken bir amblem vardır; dolunay giderek hilale dönüşmektedir, işte bu amblem giderek azalan bu doz azalmasının simgesidir. Bu doz azalmaları 1., 2. ve son olarak 3. jenerasyon veya ultra-düşük doz doğum kontrol hapları olarak bilinmektedir. Östrojen dozunda ki bu azalmayı doğal olarak progesteron dozuda takip etmiştir, bu gün için bu haplarda çok minimal dozlarda östrojen ve progesteron hormonu bulunmaktadır. Bu doz azalması da doğum kontrol haplarının olası ve az görülen yan etkilerini çok daha azaltmıştır. Kabaca baktığınızda hormon dozunun 10 kat azaldığını, yani bundan 60 yıl önce doğum kontrol hapı kullanan kadından 10 kat daha düşük doz aldığımızı ve yan etkilerinde bu oranda azaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Doğum kontrol hapları ile ilgili en sık sorulan soru şudur: hangi doğum kontrol hapı daha iyidir, siz hangisini önerirsiniz. Açıkça söyleyelim ki piyasada ki doğum kontrol haplarının içerisindeki iki hormondan biri olan östrojen hepsinde aynıdır, farkı yaratan progesteron hormonudur buda  her firmanın hapında farklıdır ve yan etkileri çoğundan da bu sorumludur. Doğu kontrol haplarında zaman içerisinde olan gelişmelerden biriside değişik progesteron türevlerinin bulunarak haplara konması olmuştur. Peki hangi progesteron iyidir sorusunun net bir cevabı yoktur, nasıl kadınların bir çok özelliği birbirinden farklı ise her kadınında bünyesine iyi gelen progesteron farklı olacaktır. Örneğin bir doğum kontrol hapı içerisindeki  progesteron bir kadında karamsar bir ruh hali yapabilir iken bir diğer kadını hiç etkilemez. Progesteron ilaçların su tuzması, ödem, gerginlik, mood değişikliği gibi yan etkileri çok az da olsa olabilir, her kadın birkaç hap değişerek kendisinin en memnun kaldığı hapı seçmesi en iyisidir. Bilindiği üzere bir doğum kontrol hapında diğerine geçmek çok rahattır, bir kutuyu bitirince diğer marka hapın kutusuna her hap kutusu için önerilen bir haftalık ara verildikten sonra hemen başlanabilmektedir.
Güncel yaşamımızda ilk defa doğum kontrol hapına başlar iken piyasada bulunan en düşük doz haplar ile başlamak bazı kadınlarda birkaç ay lekelenme kanamalarına yol açabilmektedir. Bunu önlemek için normal dozlular( 30 µg östrojen içeren) lerle başlayıp bir kaç ay sonra düşük doza geçmek iyi bir çözüm olacaktır.
Son yıllarda hapların kullanımı ile ilgili bir gelişmede hapa başlama zamanı unutkanlığına önlem olması için ambalaja plasebo dediğimiz içerisinde herhangi bir hormon içermeyen yani tamamen boş hap tanelerinin konulmasıdır. Bu plasebo haplar şekil olarak tamamen kutunun içerisindeki diğer hormon içeren haplarla aynıdır, dolayısı ile bu ambalajlı haplarda kadına “bir kutu bitince ara vermeden yeni kutuya başla” diyebilmekteyiz. Böylece kadının önceki doğum kontrol hapımı hangi gün bırakmıştım, yeni kutuya ne zaman başlamalıyım, yanlış mı hatırlıyorum kaygıları kaldırılmış olmaktadır.
Doğum kontrolunun hormonal yönemlerinde zaman içerisinde cilde yapıştırılan “patch”ler, ilaçların depo iğneler ile 1 aylık ve 3 aylık tarzında yapılması ve cilt altına implant konması tarzında değişik uygulama şekilleri geliştirilmiştir.
İmplantlar ön kola cilt altına 3, 5 ve son olarak tek çubuk olarak yerleştirilmektedir, bunlar yalnızca progesteron içermektedir. İmplant teknolojisinde içerdiği depo progesteron çok yavaş ve dengeli bir salınım ile 3 yılda yavaşça vücuda veren bir sitem bulunmaktadır. İmplantlar maalesef çok geniş bir uygulama alanı bulamamışlar takılmaları ve özelikle çıkarılmaları küçük bir müdahale gerektirmektedir. Ayrıca kullanan bazı kadınlarda adet düzeni değişikliği yapması (sürekli lekelenme, adet görememe vb) sonucu pek kabul görmemektedir.  Ancak diğer yöntemleri kullanamayacak kadınlar için bazen iyi bir çözüm olabilmektedir.
Rahim içi araçlar ilk çıkışında sonra  zaman içerisinde içerlerine bakır eklenerek koruyuculukları artırılmıştır. İçerdikleri bakır miktarı zaman içerisinde 200-375 µg olarak değişmiştir. Bakırlı spiraller ilk çıktığında ülkemizde “Avrupa spiral” terimini bir çoğumuz hatırlamaktayız. Son olarak  rahim içi araçları içerisine progesteron hormonu konmuştur, bu spiralin teknolojik özelliği ile progesteron çok düşük düzeyde 5 yıl boyunca salınmaktadır. Progeteronlu spiralin mantığı progesteron hormonunun tün vücuda değil de yalnızca gerektiği rahim içine verilmesidir. Özelikle aşırı adet kanamaları olan ve diğer yöntemlerle çözüm bulamayan kadınlar için hep koruyucu ve hem de kanamayı kesici etkileri ile çok iyi bir çözüm oluşturabilmektedir.
Son yıllarda kontraseptif yöntemlerle ilgili son bir yenilikte vajinanın içerisine konulan ve östrojen progesteron içeren halkaların(Nuva-Ring) kullanılmasıdır. Bu halkalarda yine hormon konmuştur ve çok düşük doz olarak halkanın vajende bulunduğu 3 hafta süresince salınmaktadır. Ağızdan alınan hapların gıda ile etkileşip emilimlerinin değişebilmeleri, emildikten sonra önce karaciğere gitmeleri(ilk-geçiş etkisi)gibi problemler vajinal halkada yoktur, ayrıca düşük kan seviyelerinin istikralı seyrederek dalgalanmalar göstermemesi halkaların avantajları olarak gösterilmektedir. Kadın adet ilk günlerinde elastik 5 cm çapında ki halkayı vajene kendisi bükerek yerleştirmekte ve 3 hafta sonrada parmağı ile dışarı çıkarmaktadır. Bu bazı kadınlar için çok rahat bir yöntem olarak benimsenmekte, her gün hap alma, unutma ve yan etki derdini ortadan kaldırmakta ama bazı kadınlar ise uygulamadan çekinilmektedirler. Halkanın vajende olması cinsel ilişki esnasında kadın ve erkekte herhangi olumsuz bir duruma yol açmamaktadır.
Bu kadar bilgiden sonra kafaların karışmaması mümkün değil, her kadın sormakta    “en iyi hamilelikten korunma yöntemi hangisidir”. Burada erkeğin korunmasından yani kondom, geri-çekme ve vazektomi(erkeğin sperm kanallarının bağlanması) dan bahsetmedik, henüz erkek için bir hap yok, ama çok yakında çıkacak gibi bilimsel araştırmalar olumlu sonuçlar vermeye başladı. Yöntemi seçerken birkaç noktayı dikkate almalıyız; ilk önce yöntemin hamillikten koruma açısından etkinliği, güvenirliği, yan etkileri, yöntemi kullanmaya engel veya yasak bir durumun varlığı( haplar için 35 yaş üstü sigara,migren , karaciğer hastalığı gibi), yöntemin uygulanabilirliği, psikoseksüel yaşam etkisi, geri dönebilirliği gibi bir çok konu düşünülerek karar verilmelidir. Anlaşılacağı üzere en iyi yöntem diye bir şey yoktur, hamilelikten korunma yöntemleri bireyselleştirilmeli ve kadının, her çiftinin kendine en uygun yöntemi bir jinekolog yardımı ile seçmesinde fayda vardır. Ama yine de bir tavsiye istenir ise genel olarak şunlar söylenebilir: doğum yapmamış kadınlar için uygun ise doğum kontrol hapları iyi seçenektir, doğum sonrası spiral düşünülmelidir, emzirme döneminde hap kullanımı süt miktarını azaltacağından önerilmez,hap konusunda hafızaya güvenilmiyor sürekli unutkanlık oluyor ise depo preparatlar( implant, vaginal halka, iğne) düşünülebilir, geri-çekme ülkemizde çok kullanılsa da psiko-seksüel ve etkinlik açısından iyi bir yöntem değildir, aşırı adet kanamalarında hap veya progesteronlu rahim içi araç akla gelmelidir, başka hastalıklar ve sağlık problemlerinde(diabet-kalp hastalığı gibi) doktora danışılmadan korunma yöntemi seçilmemelidir, takvim usulu( yumurtlama günü takibi) korunmanın etkinliği az olabilir.
Son olarak en kötü yöntem istenmeyen bir gebeliğin oluşması ve küretaj yaptırılmasıdır, küretaj asla ve asla bir gebelikten korunma yöntemi değildir.
           

Bu makale 17 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Sedat Kadanalı

Prof. Dr. Sedat KADANALI, lisans öncesi öğrenimlerinin ardından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini 1987 yılında tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. İlk kez 1987 yılında uygulanan Tıpta Uzmanlık Sınavı ile Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı'nda uzmanlık eğitimime başlamıştır. 1993 yılında ise eğitimini başarıyla tamamlamış ve Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olmuştur. Aynı yıl Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı'na Yardımcı Doçent olarak atanmıştır. 1994 yılında Ege Üniversitesi Tüp Bebek Merkezi'nde tüp bebek ve yardımcı üreme teknikleri konusunda eğitim almış olan Prof. Dr. Sedat KADANALI, 1996 yılında da Doçent Doktor olmuştur. 1997 yılında ABD Chicago Rush Üniversitesi'nde Prof.Ewa Radwanska'nın yanında visiting fellow olar ...

Prof. Dr. Sedat Kadanalı
Prof. Dr. Sedat Kadanalı
İstanbul - Kadın Hastalıkları ve Doğum
Facebook Twitter Instagram Youtube