Mikrobiyom

Mikrobiyom

Çoğu insan bedenimizde bulunan bakterilerin hastalık sebebi olduğunu düşünür. Peki aslında vücudumuzda, bizlerle yaşayan milyarlarca faydalı bakteri olduğunu biliyor musunuz?

Aslında bizimle birlikte yaşayan bakterilere artık mikrobiyom diyoruz.

Mikrobiyom içimizde bulunan, bağırsak sağlığımıza ve bağışıklık sistemimize saymakla bitmeyecek faydaları olan bir ekosistem, adeta bir ormanda uyum içinde yaşar gibi yaşayan bir canlılar topluluğudur. 

Son zamanlarda bilimsel çevreler bakterilerin bağışıklık sistemimizi güçlendirmek, daha dayanıklı kılmak ve bizlerin sağlıklı yaşamasındaki rolünü daha iyi kavramış bulunuyor. Bütün bakteriler sağlığımız için zararlı değildir, hatta bazıları bağışıklığımızı güçlendirir, sindirim sistemimizin sorunsuz çalışmasını sağlar, hormon seviyelerimizin dengeli olmasını sağlar ve beynimizin ve sinir sistemimizin doğru çalışmasını sağlar.

Mikrobiyom nedir? Neden bu kadar önemlidir? Ve nasıl koruruz? Hepsi aşağıda…

İnsan Mikrobiyomu Nedir?

Hepimiz bedenlerimizin içinde komplex bir bakteri ekosistemi olan mikrobiyomlarımızı barındırırız. Bizim diyorum çünkü her insanın mikrobiyomu kendine özeldir, yapısı, çeşitliliği farklı farklıdır. Mikrobiyom; “mikroplardan oluşan bir topluluk” olarak tanımlanır ve mikrobiyomu oluşturan bakteri türlerinin büyük çoğunluğu da sindirim sistemimizde bulunur.  

Colorado Üniversitesi Kimya ve Biokimya departmanı’na göre; “insan mikrobiyotası her insan tarafından barındırıla 10-100 trilyon simbiyotik mikrobik hücreden oluşur ve bunların başlıcaları ise bağırsaklarda yaşar. İnsan mikrobiyomu, bu hücrelerin barındırdığı genlerden oluşur.”. (1)

Bireysel mikrobiyomlarımız aynı zamanda bizim eşsiz DNA’mız tarafından ailesel faktörlerimizin, hastalıklara olan eğilimlerimizin, beden tipimizin ve daha birçoğunun da  tanımlanmasına yardımcı oldukları için bazen bizlerin “genetik ayak izlerimiz” olarak da adlandırılır. Mikrobiyomumuzu oluşturan bakteriler her yerde hatta bedenlerimizin dışında, yaşadığımız ortamda, dokunduğumuz yüzeylerde ve temasa geçtiğimiz tüm çevrede bile bulunabilir. (2)

Mikrobiyom bazen kafa karıştırıcı olabilir çünkü şimdiye kadar anladığımız manada organlardan çok farklıdır. Tek bir lokasyonda değil tüm vücuda yaygındır ama boyut olarak pek de büyük değildir ama bunlara ek olarak çko sayıda bedensel fonksiyona bağlı halde çok çok fazla konuda rol alırlar. Aslına bakarsanız “mikrobiyom” kelimesi bile nasıl çalıştığı ve önermi hakkında yeterince bilgi vermektedir. “mikro” küçük demektir ve “biyom” ise yaşayan şeylerden oluşan bir habitat anlamına gelir.

Bazı araştırmacılara göre tüm hastalıkların %90 kadarı bağırsaklar ve mikrobiyom sağlığıyla ilgilidir. İter inanın ister inanmayın mikrobiyomunuz trilyonlarca mikrobun evidir ve bunca organizma ise vücut fonksiyonlarınızın hemen hemen tamamına o ya da bu şekilde etki etmektedir. Bağırsak mikrobiyomumuz görmezden gelinemez; kötü bağırsak sağlığı kaçak bağırsak sendromuna, otoimmün hastalıklara ve artritler, demans, kalp hastalıkları, kanser gibi hastalıklara neden olabilirken sağlığımız, doğurganlığımız ve yaşam süremiz de bağırsaklarımızda yaşayan o küçücük yaratıklarla doğrudan ilgilidir. 

Yaşamlarmız boyunca mikrobiyomlarımızı biçimlendiririz ve onlar da çevremizde oluşan değişikliklere adapte olurlar. Örneğin; yediğiniz yiyecekler, nasıl uyuduğunuz, günlük rutin hayatınızda ne kadar bakteriye maruz kaldığınız ve maruz kaldığınız stres düzeyi mikrobiyotanızın durumunun değişmesine neden olur.

Mikrobiyom Diyeti: Bağışıklığı Desteklemek ve İltihabi Reaksiyonları Azaltmak İçin Yemek

Diyetiniz (beslenme biçiminiz) bağırsak sağlığınızın korunması ve mikrobiyomunuzun iyi bakterilerini desteklemek açısından büyük önem taşır. Geçen birkaç on yılda yapılan araştırmalara göre bir insanın mikrobiyotası, sindirimi, vücut ağırlığı ve metabolizması arasında reddedilemez bir bağlantı vardır. İnsanlar ve 59 farklı memelide daha yapılan çalışmaların analizine göre mikrobiyom çevreleri türün beslenmesine göre dramatik değişiklik göstermektedir.

Bunun tersi de aynı şekilde doğrudur: Bağırsak sağlığınız bedeninizin beslenmeden kaynaklanan besin değerlerini nasıl ayrıştırdığını etkiler ve bu nedenle yağlanabilirsiniz. Bağırsak mikrobiyotası obezitede önemli bir rol alır ve bağırsaktaki bakteri türlerindeki değişiklik sadece birkaç günde bile sağlık ve vücut ağırlığında anlamlı değişiklikler olmasına sebep olur. Örneğin iyi durumda, fit ancak steril (laboratuar ortamında, bakteriyle temas etmeden büyütülmüş) farelere konvansiyonel, şişman farelerin bağırsak mikrobiyotaları nakledildiğinde aynı miktarda yemek yemelerine rağmen daha çabuk yağlandıkları görülmüştür. Bunun sebebi ise bağırsak mikrobiyotalarının vücudun hormon üretimini, (ör: insülin) besin değerlerinin ayrıştırılmasını ve yağ (adipoz doku) depolanmasını etkilemesidir.

Şimdi bağırsak sağlığının desteklenmesinin ve enflamasyonun (iltihabi reaksiyonlar) azaltılmasının neden önemli olduğunu anlamak daha kolay olmalı… Şimdi ise gelin bunu nasıl yapabileceğimize bakalım: 

Enflamasyonu arttıran gıdalar şunlardır:

Rafine bitkisel yağlar (kanola, mısır, soya gibi… bunlar pro-inflamatuar (iltihaba neden olan) omega 6 yağ asitlerini içerir)

Pastörize süt ürünleri (sık görülen alerjenleri içerir)

Rafine karbonhidratlar ve işlenmiş tahıl ürünleri

Konvansiyonel (uzun ömürlü ve depolanabilir) et, kümes hayvanı ürünleri ve yumurtalar (hayvanların onların da mikrobiyomunu olumsuz etkileyen mısır ve ucuz yemlerle beslenmesi nedeniyle yüksek omega 6 içerir)

Şeker eklentileri (paketlenmiş atıştırmalıkların, ekmeklerin, çeşni ve sosların, konserve gıdaların, mısır patlaklarının vs. çoğunun içinde bulunur) 

Trans/hidrojenize yağlar (margarinler) (paketlenmiş/işlenmiş ürünler ve çoğunlukla kızarmış gıdalar)

Diğer taraftan çoğu doğal gıda enflamasyonu azaltır ve bağırsaklarda bulunan iyi bakterilerin artmasına yardımcı olur. Yüksek antioksidan içeren gıdalar oksidatif stres nedeniyle oluşan  bağırsak hasarını azaltır ve sağlıklı hücreleri korumaya çalışan aşırı aktif, alarm halinde olan bağışıklık sistemi hücrelerini sakinleştirir. Diyetin temelinde olması gereken antienflamatuar ( iltihap baskılayan) gıdalar şunlardır: 

Taze sebzeler (her çeşit): Kolesterol ve trigliserid düşüren, romatoid artrit, Alzheimer Hastalığı, kanser, kalp ve damar hastalıkları, diyabet gibi hastalıkların şikayetlerini azaltan, besinsel fitoetkenlerle doludurlar. Günlük en az 4 ya da 5 çeşit ve porsiyon tüketmeye çalışın. En iyiler arasında pancar, havuç, çiçekli sebzeler, (brokoli, lahana, karnabahar, brüksel lahanası) koyu yeşil yapraklı sebzeler, (kara lahana, brüksel lahanası, ıspanak) soğanlar, bezelye ve taze baklagiller, salata yeşillikleri, deniz sebzeleri ve kabaklar gelir. 

Bütün meyveler (meyve suyu değil): Meyveler resveratrol ve flavonoidler gibi beyin fonksiyonlarını koruyan ve kanser savaşçısı çeşitli antioksidanlar içerir. Günde 3 ya da 4 porsiyon çoğu insan için iyi bir miktardır. Özellikle elma, yaban mersini, böğürtlen, kiraz, vişne, nektarin, şeftali, portakal, armut, greyfurt, erik, nar veya çilek gibi meyveleri özellikle de mevsimlerinde yemek gerekir.

Otlar, baharatlar ve çaylar: Zerdeçal, zencefil, fesleğen, kekik vs. ve de ek olarak yeşil çay ve organik kahve. (aşırıya kaçmamak şartıyla)  

Probiyotikler:  Probiyotik gıdalar bağırsaklarınızda yerleşen ve kötü bakterilerin çoğalmasına engel olan, onlarla savaşan “iyi bakteriler” dedğimiz bakterilerden bolca barındırır. Günlük beslenmenizde endüstriyel, konvansiyonel olmayan, özetle market rafında paketli halde bulunmayan yoğurt, kombuça, kefir, turşu, sirke, kvass gibi gıdaları bulundurun.

Deniz balığı (denizde bile olsa çiftlik değil, avlanmış) serbest gezen tavuk yumurtası ve merada, otlayarak yetiştirilmiş küçük ve büyükbaş hayvan etleri: çiftlikte yetişmiş olanlardan daha yüksek omega-3 yağ asidi içerirler ve harika protein, sağlıklı yağ ve esasnsiyel vitamin ve mineral kaynaklarıdırlar. (çinko, selenyum, B vitaminleri gibi)

Sağlıklı Yağlar: Merada yetişmiş küçük ve büyükbaş hayvanların tereyağları, soğuk sıkım zeytinyağı, hindistancevizi yağı, çiğ kuruyemişler/tohumlar.

Atalık tohum tahıllar ve baklagiller: Hiç rafine edilmeden, tam olarak ve filizlenmiş hali en iyi tüketim şeklidir. Günde 2-3 porsiyon ya da daha az olabilir nohut, mercimek, siyah pirinç, karahindiba, karabuğday, börülce, siyah fasulye, quinoa, anasazi fasulyesi, adzuki fasulyesi.

Kırmızı şarap ve bitter çikolata (aşırıya kaçmadan): Haftada birkaç kez ya da günlük küçük miktarlarda.

Başka Nasıl Güçlü bir Mikrobiyom Elde Edersiniz?

1. Antibiyotiklerden Mümkün Olduğunca Uzak Durun

Antibiyotikler yaygın olarak 80 yıldır reçete edilmekte ancak bedenimizi tehlikeli olan “mikroplardan” temizlerken maalesef iyi bakterileri de öldürürler. Bu da aynı zamanda bağışıklık fonksiyonlarının zayıflaması ve enfeksiyon, allerjier ve diğer hastalık risklerinin artması anlamına geliyor. Gerçekten ihtiyaç duyulduğunda yaşam kurtaran antibiyotikler fazlaca reçete edildiğinde ya da kullanıldığında çok ciddi tehlike haline gelebilmekte. 

Başka bir tehlike de şudur ki zaman içerisinde tehlikeli olan bakteriler antibiyotiklere dirençli hale gelir ve ciddi enfeksiyonlarla savaşmak daha da zor hale gelir. Antibiyotik kullanmadan ya da çocuklarınıza vermeden önce mutlaka doktorunuzla alternatif seçenekleri ve sık ya da gerek olmadığında antibiyotik kullanmak yüzünden mikrobiyomlarımız üzerindeki istenmeyen etkilerini konuşun. 

2. Stresi Azaltın ve Daha Çok Egzersiz Yapın

Stres bağışıklık fonksiyonlarına engel olur çünkü bedeniniz enerjiyi enfeksiyonla savaşmak yerine sizi hayatta tutacak daha önemli fonsiyonlara yönlendirmek ister. Zaten bu yüzden kronik stres yaşam kalitenizi bozar. Ne zaman bedeniniz acil bir tehlikeyle karşılaştığını düşünse, enfeksiyonlara daha duyarlı hale gelirsiniz ve şikayetleriniz de daha şiddetli olur ve aynı zamanda enflamasyon (iltihabi reaksiyon) da daha üst seviyelerde yaşanır.

Stres sitokin olarak bilinen bağışıklık sistemi elemanlarının da enflamatuar sürece dahil olmasına ve sağlıklı hücrelerin de hasar görmesine neden olur. Egzersiz doğal bir stres yok edicidir. Böylece enflamasyon azalır, hormonlar dengelenir ve bağışıklık sistemi güçlenir.

3. Gıda Takviyesi Kullanın

Ko-enzim Q10, karotenoidler, omega-3 balık yağı, selenyum ve antioksidanlar (C,D ve E vitaminleri) serbest radikallerin mikrobiyota ve bağırsak sağlığına zarar vermesine engel olur.

Hangi Hastalıklar Mikrobiyomla Bağlantılıdır?

Mikrobiyom daha çok Dünya’nın ekosistemleri gibidir. Şartlar değiştiğinde içeriğindeki organizmalar da değişir. Mikroplar içinde yaşadıkları topluluk ve ortamda (bağırsağımız) birbirleriyle iletişim halindedirler ve buna ek olarak çevrelerindeki değişikliklere bağlı olarak yoğunlukları ve sayıları değişiklik gösterir. Yani diyetiniz, yaşam tarzınız, kullandığınız ilaçlar/antibiyotikler ve içinde yaşadığınız çevre bağırsak sağlığınızı doğrudan etkiler. Bağırsak mikrobiyomunuzun çeşitli hastalıklarla baş edip etmeyeceğinize nasıl karar verdiği konusunda ön planda olan enflamasyondur. (iltihap)

Enflamasyon (iltihap) çoğu hastalığın kökenidir. Çalışmalar antienflamatuar bir yaşam tarzının beyindeki sinir hücrelerini koruduğu, hormonları dengelediği, tümöral oluşumlarla savaştığı ve duygudurumu iyileştirici etkilerinin olduğunu göstermektedir. Bağırsak sağlığınızın duygu durumunuzu ya da enerjinizi etkilemediğini düünüyorsanız, tekrar düşünün. Bağırsak dostu bakteriler nörotransmitter (sinirler arası iletiyi sağlayan maddeler) aktivitesini düzenlemeye yardımcı olur, bu da onları doğal olarak antidepresan ve sakinleştirici organizamalar haline getirir. Artrit ya da kalp hastalığı gibi hastalıklarda antienflamatuar (iltihap baskılayıcı) ilaçlar kullanmanın yanı sıra ya da yerine mümkünse bedenin içinde gelişen enflamasyonunu düşürmeyi tercih ederiz.

Bağırsak sağlığının kötü olması düzinelerce hastalıkla bağlantılıdır. Örnek vermek gerekirse:

Otoimmun hastalıklar: (artritler, inflamatuar bağırsak hastalıkları (Crohn Hastalığı, Ülseratif Kolit) Hashimoto Hastalığı vb) Otoimmun hastalıklar bedenin bağışıklık sistemi yanlış çalışmaya ve kendi sağlıklı dokusuna saldırmaya başladığında ortaya çıkar. Enflamasyon ve otoimmun reaksiyonlar genellikle fazla aktif bir bağışıklık sistemi ve zayıf bir bağırsak sağlığından kökenini alır. Kaçak bağırsak sendromu gelişebilir, bu durumda ise normalde bağırsakların geçirmemesi gereken maddeleri kan dolaşımına karışacak şekilde kaçak yapmasına neden olacak bağırsak duvarında küçük açıklıklar oluşmasına ve bu nedenle de bağışıklık sisteminin aşırı çalışmasına neden olan bir otoimmun zincirleme reaksiyonun başlamasına neden olur.

Beyin bozuklukları/bilişsel düşüş (Alzheimer Hastalığı, demans, vs): Bağırsaklarda oluşan enflamasyon bilişsel düşüşle yüksek oranda bağlantılıdır. Antienflamatuar bir yaşam tarzının daha iyi bir hafızada tutma, daha uzun süre hafıza ve beyin sağlığı sağladığı gösterilmiştir. Bugün şunu biliyoruz; merkezi sinir sistemi/beyin ile mikrobiyom/sindirim kanalı arasında birden fazla nöro-kimyasal ve nöro-metabolik yolak vardır ve bu sayede birbirlerine hafızamızı, düşünce kalıplarımızı ve muhakeme kabiliyetimizi etkileyecek sinyaller gönderirler. Mikrobiyomal topluluklarımız arasındaki farklar belki de ileriki yaşlarda yaşayacağımız bilişsel bozuklukları tanımlayan en önemli faktör olabilir. 2017’de Pensilvanya Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada inme ve nöbetlere neden olabilen serebral kavernöz malformasyonların (CCM) (beyinde oyuklar oluşması) oluşumu ile mikrobiyom arasında bir ilişki olduğu bulunmuştur. Araştırmacılar farelerde TLR4 lipopolisakkarid (LPS) reseptörünün –bir bakteri kökenli molekül- LPS tarafından beyindeki endotel hücrelerinde aktivasyonunun CCM oluşmasını büyük ölçüde hızlandırdığı bulunmuştur. Bunun üzerine fareler mikropsuz bir ortamda izlendiğinde CCM oluşumu büyük ölçüde azalmış ve kötü bakterilerin ve mikrobiyomun serebral kavernöz malformasyonlar üzerine etkisini ortaya koymuştur.

Kanser: Çok sayıda çalışma bağırsak sağlığı ile beyin, meme, kalın bağırsak, pankreas, prostat ve mide kanserlerine neden olan serbest radikal hasarından daha iyi korunmayla bağırsak sağlığı arasında bağlantı bulmuştur. Mikroplar genlerimizi etkiler ve bu sayede enflasyon ve tümör gelişimini arttırabilir ya da bağışıklık sistemi fonksiyonlarını arttırır ve doğal bir kanser tedavisi etkisi gösterebilirler. Antienflamatuar bir yaşam tarzı aynı zamanda kemoterapi gibi kanser tedavilerinin olumsuz yan etkilerini azaltabilir.

Halsizlik ve Eklem Ağrıları: Sindirim kanalımızda bulunan bazı bakteriler eklemlerimizin ve dokularımızın bozulmasına katkıda bulunur. Araştırmalar şunu göstermektedir; sağlıklı bir bağırsak ortamı osteoartritli ve iltihaplı eklem hastalığı (romatizma) olan kişilerde eklem ağrısı, şişlik ve hareket kısıtlılığı riskini azaltmaktadır. Bazı çalışmalar psöriatik artritli hastalarda (bir çeşit otoimmun eklem hastalığı) bazı bağırsak bakterilerinin daha az sayıda olduğunu gösterirken romatoid artritli (iltihaplı romatizma) hastalarda ise başka tip bakterilerin bulunduğunu göstermiştir.   

Duygudurum Bozuklukları (depresyon, anksiyete): Hiç “beyin-bağırsak bağlantısı” diye bir şey duydunuz mu? Şöyle ki: Beslenmeniz mikrobiyom ve nörotransmitter (sinirler arası iletişimi sağlayan maddeler) aktivitenizi etkiler, bu da nasıl hissettiğinizi, stresle baş etme yeteneğinizi ve enerji seviyelerinizi…

Son yüzyılda gelişen beslenme değişiklikleri – endüstriyel tarım, böcek ve bitki ilaçları ve gıdalardaki besin değerlerinin azalması da bunlara dahildir – depresyon gibi büyümekte olan zihinsel sorunların arkasındaki güçtür. Düşük besin değerleri, enflamasyon ve oksidatif stres dopamin, norepinefrin ve serotonin nörotransmitterlarını etkiler. Bunlar da duygu durumunuzu, gerginliği azaltma yeteneğinizi ve uyarılabilirliğinizi kontrol eder. Tabi konu bağırsak ve duygu duruma gelince bu çift yönlü bir yoldur: Kötü bağırsak sağlığı duygu durum sorunlarına neden olur ve yüksek miktarlarda stres aynı zamanda bağırsaklarınızı ve hormoanl dengenizi bozar. 2017’de yapılan bir çalışma bağırsak sağlığı ve depresyon arasındaki bağlantıyı ortaya koymuştur. Araştırmacılar irritabl bağırsak sendromu ve orta ve düşük ve orta düzey anksiyete ve depresyonu olan 44 erişkinle çalıştılar. Grubun yarısı Bifidobacterium longum NCC3001 içerikli probiyotiği diğer yarısı ise plasebo aldı. Günlük probiyotik alımıyla geçen 6 haftaın sonunda katılımcıların %64’ünde depresyon bulguları azalmıştı. Plasebo alan hastaların ise %32’sinde depresyon bulguları azalmıştı.

Öğrenme Bozuklukları (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktvite Bozukluğu, Otizm): Bedenlerimiz birbirine bağlı sistemlerden oluşur ve bedenlerimizin içine ne koyarsak, neye maruz bırakırsak ya da ne yaparsak bütün bedeni, kişiyi etkiler. Buna büyümesi, gelişmesi ve zeka becerileri de dahildir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ve diğer öğrenme bozuklukları özellikle çocuklarda ve bebeklerde kötü bağırsak hastalığıyla ilişkilidir. Bizler hala sinir sistemi gelişimimizin, farkındalığımızın, kişiliğimizin, duygu durumumuzun, uyku ve beslenme alışkanlıklarımızın tamamının bağırsaklarımızda bulunan bakteriler tarafından etkilendiğini öğrenmeye devam ediyoruz.

Görünen o ki; beslenme ve psikiyatrik bozukluklar arasında bir bağlantı. Besin komponentlerinin, insan genomumuzda kodlanmış enzim ve bağırsaklarımızda yaşayan canlıların metabolitelerine bakarak bunu söyleyebiliyoruz.

En önemli faktörlerden biri doğuştan sağlıklı bir mikrobiyoma sahip olmaktır; bunun da ideali vajinal doğum, anneyi emmektir. Böylece annenin sağlıklı mikrobiyomu çocuğun bağırsaklarına da ekilir ve çoğalmaya başlar. 

İnfertilite (Kısırlık) ve Gebelik Komplikasyonları: Mikrobiyomlarımız tam olarak bizler doğarken oluşmaya başlar ve kalan hayatımız boyunca da içinde bulunduğumuz çevre şartları içimizde barındırdığımız bakterileri manipüle eder. Bizler yaşlanıp değişiriz. Mikrobiyotamız da…

Bu hem iyi hem de kötü bir haberdir. Bazılarımız genç yaşımızdayken kötü bakterilere ya da antibiyotiklere yoğunlukla maruz kalmış olmanın verdiği büyük dezavantajla hayata başlamış olabiliriz. Hele ki bir de anne sütü emmekten alıkonulup bu şekilde alacağımız iyi baterileri de alamadıysak…  Ancak aynı zamanda sağlıklı bir gebelik, doğum ve emzirme dönemi güçlü bir bağışıklık sistemi için tüm şartları sağlar.

Allerjiler, Astım ve Hassasiyetler: .bazı faydalı bakteriler enflamasyonu baskılar ve bu da alerjik reaksiyonların, besin alerjilerinin, astım veya solunum sistemi allerjilerinin şiddetini azaltır. Bu da mevsimsel alerjilere veya gıda alerjilerine karşı güçlü bir savunma ve öksürük, soğuk algınlığı, boğaz ağrısı, grip gibi hastalıklardan da çok daha yüksek korunma anlamına gelir. Antienflamatuar (iltihap baskılayıcı) bir diyet kaçak bağırsak sendromuna olan duyarlılığı azaldır ve akciğer ve burun kanallarında biriken balgam ve sümüksü akıntılardan kurtulmaya yardımcı olur ve bu da daha rahat nefes almanızı sağlar.

Peki Bağırsak Mikrobiyomu Nasıl Çalışır?

İnsan vücudunda insan hücresinin yaklaşık 10 katı kadar da dış kaynaklı organizma olduğunu söylesem inanır mısınız? Mikroplar vücudumuzun hem içinde hem de dışında kendi yaşam alanlarını oluştururlar. Bunu da özellikle bağırsaklar, sindirim kanalı, genital bölge, ağız ve burun bölgelerinde yaparlar.

Peki birinin mikrobiyomunun iyi mi kötü mü olacağını neye bakarak anlarız? Bunun için de “iyi bakteri”/”kötü bakteri” oranına bakmak gerekir.

Bu durumda bağırsak dostu “yaratıkların” oranının zararlı olanlardan çok daha fazla olmasını sağlayabilmeliyiz ki daha sağlam ve şikayetsiz bir yaşamımız olsun. Ama maalesef  - kötü beslenme, yoğun stres ve çevresel toksin maruziyeti – gibi faktörlere bağlı olarak çoğu insanın mikrobiyomları çokça milyar sayıda potansiyel tehlikeli bakteri, mantar, maya ve başka patojenlere de ev sahipliği yapmaktadır. Taşımamız gerekenden daha fazla patojenik (zararlı) bakteri taşıdığımızda ve aynı zamanda ihtiyacımız olan koruyucu bakterilerin faydalarından da mahrum kalınca mikrobiyota zarar görür.

İnsan mikrobiyomu sadece bakterilerden de fazlasına ev sahipliği yapar. Aynı zamanda çeşitli insan hücreleri, virüs suşları, mayalar ve mantarlar da burada barınır – ama bağışıklık fonksiyonları ve enflamasyonu kontrol etmek söz konusu olduğunda bakteriler işin en önemli parçası olarak görünmektedir. Bugüne kadar araştırmacılar insan bedeninde yaşayan 10.000’den fazla mikrop tanımlamıştır ve bunların da hepsinin kendine ait bir DNA düzeni ve özel fonksiyonları vardır. Tabi ki henüz hangi bakteri suşunun vücudun hangi bölgelerine etki ettiği ya da hangilerinin nasıl bizi obezite, otoimmün hastalıklar, bilişsel hasardan ya da enflamasyondan nasıl koruduğuna dair öğreneceğimiz çok fazla şey vardır.

Mikrobiyom ve Genlerimiz

Araştırmacılar mikrobiyotadan bahsederken bir topluluk halinde yaşayan mikroplar ve genlerin bir toplamı olarak tanımlarlar; bu durumda topluluk bizim bağırsaklarımızı yuva edinmiştir. Utah Üniversitesi Genetik Bilimi Öğrenim Merkezi’ne göre; “insan mikrobiyomu (mikroplarımızın hepsinin genleri toplamı) insan genomunun (bizim tüm genlerimiz) eşi olarak da düşünülebilir. Mikrobiyomumuzdaki genlerin sayısı insan genlerimizin sayısını 100’e 1 oranında geçer.

Okulda insanların birbirine çok benzeyen genetik yapılarının olduğunu öğrenmişsinizdir ve buna rağmen birbirimizden çok farklı görünürüz. Kimimiz kısa kimimiz uzun, esmer, sarışın, çekik gözlü, zenci vs… Daha da inanılmaz olanı ise hepimizin bağırsak mikkrobiyomları birbirinden bundan da büyük farklarla değişiktir. Mikrobiyom için çok enteresan olan başka bir konu da bir insandan diğerine ne kadar farklılık gösterebileceğidir.

İnsan gen katalogundaki tahminlere göre 22.000 civarında gene sahibiz ama bağırsak mikrobiyomumuzda 3,3 milyon hiç de gereksiz olmayan gen de barındırıyoruz! Bireylerin mikrobiyomları arasındaki değişkenlik efsanevidir: insan genleri açısından değerlendirdiğimizde insanlar birbirine %99,9 oranında benzerdirler ama mikrobiyom açısından değerlendirdiğimizde bu benzerlik %10-20’lere kadar düşer.

Bugün araştırmacılar mikrobiyomu daha iyi anlamaya çalışıyor ve bu sayede içimizde yaşayan topluluktan kökenini alması olası hastalıklardan bizleri korumak ve/veya bunları iyileştirebilecek yöntemler bulmayı amaçlıyor. DNA-dizileme araçları çeşitli bakteriyel suşları ve bunların bağışıklık sistemine nasıl zarar verdiği ya da destek olduğu hakkında her gün bize daha çok bilgi veriyor. Bu çalışmaların hepsi de Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü Data Analiz ve Koordinasyon Merkezi’nin İnsan Mikrobiyomu Projesi’nin bir parçası. Amaç ise; “ birden fazla insanda bulunan mikrobik toplulukların karakteristik özelliklerini saptamak ve insan sağlığı ve mikrobiyom değişiklikleri arasındaki bağlantıyı araştırmaktır”.

Bazı bakteriler hastalıklarla ilgiliyken, çoğu değildir. Aslına bakarsanız daha fazlasını vücudumuzda barındırmaktan çok fayda sağlayabileceğmiz çok sayıda bakteriyel suş bulunmakta. Aynı zamanda bazı hastalıklardan muzdarip olmak mikrobiyomu da olumsuz olarak etkilemekte ve bu konuda da öğrenecek daha çok şeyimiz var. Mikrobiyomlarımızdaki bakterilerin genlerimizi ne şekilde etkilediğini ve bizi hastalıklara eğilimli ya da dayanıklı kıldığının nasıl olduğunu anlayabilirsek hastalıklar yaşamı tehdit edecek hale gelmeden önce kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımları oluşturabiliriz.

Özetle

Mikrobiyom ya da mikrobiyota bedenlerimizde bizimle birlikte yaşayan trilyonlarca bakteriyel organizmanın tamamına verilen isimdir.  

Bağırsaklarımız mikrobiyom için bir merkezi yerleşim alanıdır. Bakterilerin büyük çoğunluğu burada yaşar.

Kötü bağırsak sağlığı hemen hemen bütün hastalıklarla direk ya da dolaylı olarak bağlantılıdır, çünkü burası bağışıklık sistemimizin büyük çoğunluğunun yerleşim yeridir ve iltihabi reaksiyonlar (enflamasyon) çoğunlukla buradan başlar.

Beslenmenizi iyileştirerek, antienflamatuar yiyecekler ve probiyotikler tüketerek, stresi azaltarak ve düzenli egzersiz yaparak bedeninizin mikrobiyomunu destekleyebilir ve kendinize bir iyilik yapabilirsiniz.

Sevgiler…

Bu makale 7 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Dr. Sinan AKYÜREK

Dr. Sinan AKYÜREK, 1980 yılında Bursa'da doğmuştur. Lisans öncesi öğrenimlerinin ardından İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini başarıyla tamamlayarak Tıp Doktoru unvanı almıştır.  Medine Acil Sağlık Hizmetleri'nde, 4 yıl boyunca Tıbbi Danışmanlık Koordinatörü, Alarm Merkezi Supervisoru, İlkyardım Eğitmeni, 6 Sigma Sarıkuşak, Operasyon Müdürü gibi bir çok pozisyonda görev almıştır.  Acıbadem Mobil Sağlık Hizmetleri'nde Uluslararası Projeler ve İş Geliştirme Müdürü olarak görev almış olan Dr. Sinan AKYÜREK, görev yaptığı süre boyunca Acıbadem Üniversitesi'nde öğrencileri ile bilgi ve deneyimlerini paylaşmıştır. 2012 yılında Özel Dora Hospital ile başladığı medikal estetik hayatını ise Dermatec Polikliniği, Özel Çağıner Hastanesi, Academic Hospital,Aqua Medi Estetik Kliniği gibi kurumlarda sürdürmü ...

Etiketler
Anksiyete
Dr. Sinan AKYÜREK
Dr. Sinan AKYÜREK
İstanbul - Medikal Estetik Tıp Doktoru
Facebook Twitter Instagram Youtube