Psikiyatri kliniğinde en sık görülen ruhsal hastalıktır. Kişinin günlük yaşamını, sosyal ilişkilerini ve işlevselliğini bozacak düzeyde, sürekli üzüntü ve keder içeren ruhsal çökkünlük halidir. 2010 yılında yapılan bir çalışmaya göre, toplumda depresyon görülme sıklığının % 8-10 arasında olduğu, kadınlarda erkeklere göre 2 kat fazla görüldüğü bildirilmiştir.
Genetik (ailede depresyon öyküsü varsa, kişide görülme ihtimali 2-5 kat artmaktadır)
Kronik hastalıklar
Bazı ilaçlar (hormon, antihipertansif gibi)
Hormonel değişiklikler (gebelik, doğum, menapoz)
Kadın cinsiyet
Olumsuz yaşam olayları ( eş, aile, iş sorunları)
Kötü geçirilmiş çocukluk (fiziksel ve/veya cinsel travma)
Erken dönemde ebeveyn kaybı
Yetersiz sosyal destek
Düşük sosyoekonomik düzey
İşsizlik
Kişilik özellikleri
Ayrı yaşama, boşanma
Daha önce geçirilmiş depresyon öyküsü
Alkol-madde kullanım bozukluğu
Çökkün duygudurum; kişi neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde üzüntülüdür, karamsardır, umutsuzdur ya da kendini boşlukta hisseder. Çocuklarda ve ergenlerde, çabuk öfkelenme şeklinde görülebilir.
Anhedoni; kişi tüm etkinliklere karşı ilgisini yitirmiştir. Hiçbir şeyden zevk almaz.
Çok kilo verme ya da alma
Uykusuzluk ya da aşırı uyuma, yorgun uyanma
Enerji düşüklüğü, bitkinlik, yorgunluk
Hareketlerde ve konuşmalarda ajitasyon ya da yavaşlama
Özgüven düşüklüğü, değersizlik, suçluluk duyguları
Dikkatini toparlamakta güçlük, kararsızlık
Ölüm ve intihar düşünceleri
Somatik belirtiler (baş ağrısı, uyuşma, karıncalanma, vücutta dolaşan ağrı, çarpıntı, mide bulanması, ateş basması, üşüme gibi)
Kötü bir haber alacakmış endişesi
İnsanlardan rahatsız olma, evde yalnız kalmaya çalışma
Sinirlilik, çabuk öfkelenme
Sürekli ağlama ya da ağlayamama
Bir kişi de depresyon var dememiz için, yukarıdaki tüm belirtilerin bulunması gerekmez. Bunlardan bazılarının varlığında, kişinin günlük yaşamı sürekli olarak olumsuz etkileniyor, işlevselliği bozuluyor ve başka bir sebep ile açıklanamıyorsa, depresyon tanısı konulabilir. Şu anda dünyada, en fazla yeti kaybı oluşturan hastalıkları arasında dördüncü sıradadır. Önümüzdeki yıllarda, daha üst sıralara çıkacağı düşünülmektedir.
Depresyon, kişinin yaşam kalitesini bozan, işini kaybetmesine, aile ilişkilerinde sorun yaşamasına, alkol- madde kullanımına yönelmesine neden olan, kişiyi intihara kadar sürükleyen (depresyonhastalarının % 10 - 15’i intihar ile yaşamlarını kaybeder), ancak oldukça kolay tanınıp, tedavi edilebilen bir hastalıktır.
Hafif şiddetteki depresyonda öncelikle psikoterapi; orta şiddetteki depresyonlarda, sadece ilaç ya da sadece psikoterapi yeterli olabilirken; ağır şiddetteki depresyonda ilaç ve psikoterapinin birlikte kullanılması daha etkindir. Depresyon tekrarlayabilen bir hastalıktır. Psikoterapi tedavinin bir parçası olduğunda, depresyonun tekrarlama ihtimali azalmaktadır. Tedavi edilmeyen depresyon, genellikle 6-24 ayda düzelir. Ancak, tekrarlama riski çok yüksektir. % 5-10’u kronisite kazanır.
Antidepresan ilaçlara yönelik çeşitli olumsuz söylemler, ne yazık ki, birçok hastanın tedavisini de geciktirmektedir. Yapılan çalışmalar ve klinik izlemler göstermektedir ki, depresyon hastalık düzeyinde ise, antidepresanlar çok başarılı sonuçlar vermektedir. Ancak kişi, günlük moral bozukluğunu, keyifsizliğini depresyon diye adlandırıyor ve antidepresan kullanıyor ise, ilaç etki etmemekte, hatta daha çok yan etki görülmektedir.
Antidepresanlar, mutluluk ilacı, moral dopingi, uyuşturarak dertleri unutturan, hafızayı silen madde veya bağımlılık yapan ilaç değillerdir. Depresyon hastalığını %80’e varan oranlarla tedavi eden, beyni nörokimyasal olarak düzenleyen, normalleştiren ilaçlardır. Tabiki, her tür ilaç kullanımında olduğu gibi psikiyatrik ilaç kullanımında da yan etki görülebilir. İlaçların düzenlenmesi ile bu yan etkiler ortadan kaldırılır.
Kişinin durumuna göre çeşitli psikoterapi teknikleri kullanılabilir. Psikoterapiler, çeşitli kuramlara dayanan ve yıllar içinde bilgi ve tecrübe birikimi ile temelleri oturtulup, geliştirilmiş yöntemlerdir. Psikanaliz, psikanalitik yönelimli psikoterapi, davranışçı kognitif terapi, destekleyici psikoterapi gibi. Amaç, kişinin içsel sorunlarını tanımasını ve bunlarla baş etmeyi öğrenmesini sağlamaktır.