Yeme bozuklukları!

Yeme bozuklukları!

Yeme bozukluklarında temel sorun az veya çok yeme değil; kilo ve görünümüyle ilgili aşırı ve gerçekçi olmayan algılama ve abartılı uğraştır. Herkesin kendi vücuduyla ve kilosuyla ilgili algılamaları vardır. Özellikle kilo algısı yeme bozukluklarının çıkış noktasını oluşturur. Kişinin kendi vücuduyla ve kilosuyla ilgili yanlış bir algıya sahip olması yeme bozukluğu sorunu yaratır. Bilişsel, duygusal, davranışsal etkenler de bireyin kendi vücuduyla ilgili yargısını etkiler. Yeme bozuklukları kadınlarda daha çok görülür. Bu, toplumdaki kadın ve güzellik imajlarıyla ilgili olabilir.  

Yetişkinlerde ağırlık-boy ilişkisine göre, kişinin normal kilosunu gösteren bilimsel hesaplamalar vardır. Beden Kitle İndeksi - BKİ (Body Mass Index- BMI) geçerli, güvenli ve kolay uygulanabilen bir indekstir.

 DSM IV‘e (Diagnostical Statistical Manual) göre tanımlanmış 2 tür yeme bozukluğu vardır. Bunlar:

Anoreksia Nervoza(AN)

Günümüzde, kişiler toplum içindeki yerlerini belli bir seviyede tutmak, daha çok saygı görmek, daha çok sevilmek, kendine daha çok güvenebilmek gibi çeşitli sebeplerden dolayı belli bir kilonun üstünde olmama çabasındadırlar. Bunun için sağlıksız, geçerliliği kanıtlanmamış, doktor/diyetisyen kontrolünde olmayan yüzlerce çeşit diyet uygularlar. Bu diyetler kişilerin metabolizmalarını bozup, sürekli diyette kalmadıkları sürece tekrar ciddi kilo alımlarına yol açtığı gibi kişilerin ruhsal sağlığını da etkiler.

Anoreksikler mükemmeliyetçidirler ve yaşam standartlarını yüksek tutmaya çalışırlar. Ama bunu aslında kendileri için yapmazlar; bir bakıma başkaları için yaşadıkları söylenebilir; başkalarının gereksinimlerini karşılamak kendi gereksinimlerini karşılamaktan önce gelir. Ayrıca kendileri ve yaşamlarıyla ilgili olarak tek kontrol edebildikleri şeyin yemek ve kilo olduğunu düşünürler. Eğer çevrelerinde olan bitenleri kontrol altına alamıyorlarsa, yemelerini kontrol altına alırlar ve kilo kaybettikçe kendilerini daha güçlü hissederler. Her sabah baskülün ibresinde gördükleri aslında başarıp başaramadıklarıdır.

DSM IV’ün tanı kriterlerine göre AN,

1) Yaş ve boy uzunluğu için olağan sayılan bir vücut ağırlığına sahip olmayı kabul etmeme (kişinin kilosu, yaşı ve boyuna göre normal sayılan ağırlığın %85'inin de altındadır.),

2) Şişmanlamaktan aşırı korku (aşırı korktuğu için bu yeme ataklarından sonra kendini kusturma, laksatif ve diüretik kullanma, yoğun egzersiz ve spor yapma gibi yöntemler de denerler.),

3) Beden algılamasında bozukluk (oldukları durumlarda dahi kilolu olduklarında ısrar edebilirler veya bazı vücut bölgelerinin görünümleri ile ilgili şikayetleri olabilir.),

4) Amenore (adet kesilmesi - ardarda en az 3 menstruel siklusun olmaması) karakterli bir yeme bozukluğu olarak tanımlanmıştır.

DSM-IV Anoreksiya Nervosa'yı iki alt tipe ayırmaktadır.

Kısıtlı tipte: Kişi yeme düzenine kısıtlamalar getirir. Günde sırf bir öğün yemek gibi.

Tıkanırcasına yeme/çıkartma tipinde: Kişi döngüler halinde tıkanırcasına yeme ve sonrasında çıkartma veya laksatifler kullanma gibi davranışlar göstermektedir.

Bu alt tipe uyan hastalarda kişilik bozuklukları, dürtü kontrol problemleri, hırsızlık, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, sosyal içe çekilme ve intihar girişimi daha sık görülebilmektedir.

Yaygınlığı

Başlangıç yaşı ortalama 18, genellikle 12-30 yaş arasında rastlanmaktadır.

Yaygınlığı %0.05 - 1 arasındadır.

Kadınların erkeklere oranı 20/1'dir.

AN tanısı konanların 0.5% i genç kızlardır.

AN tanısı alanların ¼ ünde obsesif belirtiler vardır.

½ si nin depresif özellikleri vardır.

AN tanısı almış hastaların aile üyelerinde majör depresyon sıklığının genel nüfusa oranla daha yüksek olduğu bilinmektedir.

Kimler yatkındır?

Çocukluktaki cinsel taciz

Çocukluktaki olumsuz yaşantılar

Anne-baba beklentileri

Çocuklukta obsesyonel özellikler

Kişilik bozukluğu tanısı alanlar

Yaşanılan sosyo-kültürel çevrenin etkisi ile zayıflığın kesin güzellik ölçütü olması da durumu yaygınlaştırmaktadır. (hosteslik, modellik, dans ve TV işinde olanlar vb.)

Sebepleri

AN, biyolojik, psikolojik ve sosyal etmenlerin bir arada rol oynadığı oldukça karmaşık ruhsal bir bozukluktur. Kız kardeşlerde AN görülmesi nadir değildir. Kendini açlıkla tahrip, hormon düzeylerinin düşmesine ve amenoreye neden olmaktadır. Toplumun zayıflık ve beden egzersizlerine verdiği önem AN hastalarını destekleyen bir unsur olarak karşımıza çıkar. Toplumdaki bu eğilim ergen kızlarda AN ‘nin ortaya çıkmasında önemli rolü vardır.

AN, ergende daha bağımsız olma beklentisine ve aynı zamanda sosyal ve cinsel işlevsellikteki artmaya karşı bir tepki olarak ortaya çıkmaktadır. Bu hastalarda diğer alanlardaki zihinsel uğraşların yerini yeme ve kilo sorunları almaktadır. Bu zihinsel uğraşlar obsesyonlarla benzerlik göstermektedirler. Pek çok hasta bedenlerinin sanki anne-babalarının kontrolü altında olduğu duygusu içindedir. Kendini tahrip, hastanın tek ve özel bir kişilik olarak değer kazanmak için gösterdiği bir çaba olabilir. Bu yolla hasta olağan dışı bir disiplinle özerklik ve kendilik duygusu geliştirme isteğindedir.

Psikanalistler AN hastalarının annelerinden psikolojik olarak ayrışmayı başaramadıklarını kabul etmektedirler. Hasta bedenini dalıcı ve empati yapmaktan uzak anne tarafından işgal edilmiş gibi algılar. Açlıkla kendini öldürme, bilinçdışı olarak bu içsel nesnenin büyümesini önlemeye ve bu nedenle onu yok etmeye yöneliktir. Pek çok hasta oral doyumu açgözlülük gibi ve kabul edilemez olarak algılar ve bu tür istekleri yansıtmalı olarak reddeder.

Seyri ve tedavisi

AN önemsenmesi gereken ve ilk fark edildiği anda tedavi edilmesi gereken yoksa oldukça ciddi sonuçlar doğurabilecek bir rahatsızlıktır. Anoreksikler profesyonel bağlamda bir yardımı da kabul etmezler çünkü bu tür terapilerin onlan yalnızca yemeğe zorlayacağını düşünürler. Ergenlik çağındaki kızların yaklaşık % 1'i bu hastalık sırasında normal kilolarının % 15'ini kaybeder ve buna rağmen hala zayıflamaya devam ederler (ki bu hiç önemsenmeyecek bir oran değildir: 50 kiloysanız kısa bir sürede 42.5 kiloya düşmüşsünüz gibi düşünebilirsiniz.). 

Hastaların ½ sinin ilerleyen dönemde iyileştiği belirlenmiştir. Hastalık sonucu ölüm oranının % 5 – 15% civarında olduğu gözlenmiştir. Bu yüksek oranın bu hastalığa sahip olan kişilerin tedaviye olan yüksek dirençleriyle alakalı olduğu düşünülebilir.

Psikoterapide hastanın kendi duygularını uygun bir şekilde ifade edebilmesi, yeme davranışı üzerine kurulu yanlış düşünce tarzının değiştirilmesi, vücuduna yönelik olumsuz algılamaların düzeltilmesi, özgüvenin oluşturulması, kişilerarası sorunların belirlenip, çözümüne yönelen bir yaklaşımın oluşturulmasına çalışılır.Tedavide medikal destek, davranışçı terapi ve aile terapisi kullanılabilir. Hastaların 25% ile – 40% nın hastane yatışı gerekebilir.

Bulimia Nervoza (BN)

DSM IV ün tanı kriterlerine göre BN,

1) Tekrarlayıcı aşırı yeme atakları

2) Yeme periodunda yeme işlemi üzerinde kontrolu kaybetmek

3) Aşırı yemeye ek olarak, kilo almayı engellemek için uygunsuz aşırı bir reaksiyonlar geliştirmek  (Kendini kusturma, laksatif kullanma, aşırı egzersiz yapma vb.)

4) Vücut şekli, görüntü ve kilosundan memnun olmama hali

5) Aşırı yeme ve dengeleyici karşı eylemlerin üç ay boyunca haftada en az iki kez olması.

Yaygınlığı

Ergenlik ve erken yetişkinlik dönemlerinde başlar.

%90’ını kadınlar oluşturur.

Kadınlar arasındaki sıklığının % 1 ile 2 arasında olduğu bilinmektedir.

BN hastalarının %80 i kusmayı kilo kontrolü olarak kullanır.

İyileşme oranı AN ye göre daha yüksek çünkü tedavi reddi/direnci daha azdır.

Sebepleri

Bulimia hastaları Anoreksiya’da olduğu gibi yardımı reddetmezler.  BN tanısı konmuş hastalarının pek çoğunun aile öyküleri incelendiğinde, sorunlu aile ilişkileri göze çarpar. Uzak ve reddedici ebeveyn tanımlaması BN hastaları arasında yaygındır.

Süperego kontrolünde ve ego gücünde bir yetersizlik söz konusu olup özellikle süperegodaki kontrol yetersizliği madde bağımlılığı gelişmesine ve hastanın yıkıcı cinsel ilişkiler içine girmesine yol açar. Pek çok BN hastasının ayrışma ile ilgili güçlükleri vardır ve erken çocukluk dönemlerinde geçiş nesnesine sahib olamadıkları görülür. Bazı klinisyenler BN’da hastaların kendi bedenlerini geçiş nesnesi olarak kullandıklarını kabul etmektedirler. Anneden ayrışma ile ilgili çatışmaları onların besine karşı ikili duygular geliştirmelerine neden olur. Muhtemelen “yeme” anne ile bütünleşmeyi temsil ederken, onu bedeninden uzaklaştırma bilinçdışı olarak ayrışma isteğinin dışavurumunu oluşturur. Bulimia hastaları Anoreksiyadan farklı olarak dışa dönük kimselerdir. Bulimia hastalarının dürtü kontrolünde yaşadığı problemler nedeniyle madde kötüye kullanımı, emosyonel dengesizlik ve intihar girişimlerine rastlanabilir.

Seyri ve tedavisi

Bulimia nervosa hastaları, normal kiloda olsalar bile vücutlan sıkça vapılan yeme ve kusma seansları nedeniyle zarar görür. Kontrolsüz yeme sırasında mide büyür ve kusma sırasında da potasyum kaybedildiğinden kalpte sorun yaşanır. Kusma sırasında mideden çıkan asit geçtiği yolları tahriş eder. Anoreksiyada olduğu gibi, bulimiada da menstruasyon döngüsü kesilebilir.

Bulimia olan kişilerin bağımlılıklarla da başları derttedir. Bunların içinde bazı ilaçlar ve alkol başta gelir. Aynca tıpkı anoreksiyada olduğu gibi, depresyon, sinir ve diğer psikolojik sorunlarla karşı karşıyadırlar. Bu hastayı intihara kadar götürebilecek bir durumdur. Kontrolsüz yeme hastalığına bağlı şişmanlıkta da yine şişmanlıktan kaynaklanan bir dizi sorun yaşanır: Yüksek kolesterol, yüksek kan basıncı ve şeker hastalığı gibi.

Yeme bozuklukları da yine ne kadar erken tanı konulursa o kadar çabuk tedavi edilebilir. Ama ne yazık ki doktor tanıyı koymuş bile olsa, hasta bir sorunu olduğunu yadsıyabilir; bu yüzden de, zayıflıkta tehlike sınırına gelene kadar tıbbi ve psikolojik yardım almayı reddeder.

Bulimikler ise normal kiloda kalmayı başarabilirler ve hastalıklarını yıllarca saklayabilirler. Bu yüzden hastaları tedavi altına alabilmek oldukça güçtür. Ama, her ne olursa olsun er ya da geç bir tedaviye başlanması gerekir.

BN hastalarının 50% sinin kesin iyileştiği, hastalığın sonucu olarak veya intihar girişimlerine bağlı olarak ölüm oranı ise % 1 ile %5 arasındadır.

Psikoterapide hastanın kendi duygularını uygun bir şekilde ifade edebilmesi, yeme davranışı üzerine kurulu yanlış düşünce tarzının değiştirilmesi, vücuduna yönelik olumsuz algılamaların düzeltilmesi, özgüvenin oluşturulması, kişilerarası sorunların belirlenip, çözümüne yönelen bir yaklaşımın oluşturulmasına çalışılır.Tedavide medikal destek, davranışçı terapi, ve aile terapisi kullanılabilir.

Yeme Bozuklukları ciddiye alınması ve tedavisinin sağlanması gereken hastalıklardır. Tedavi sürecinin başlatılmaması veya geç kalınması ölümlerle sonuçlanabilir.

 

Bu makale 9 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Özcan Uzun

Etiketler
Yeme bozukluğu
Prof. Dr. Özcan Uzun
Prof. Dr. Özcan Uzun
Ankara - Psikiyatri
Facebook Twitter Instagram Youtube