Ülseratif kolit ve crohn hastalığı hakkında

Ülseratif  kolit  ve crohn  hastalığı hakkında

İnflamatuvar barsak hastalığı (İBH) deyimi, Ülseratif kolit nı içermektedir. Ülseratif kolit, kalın barsağın iç yüzeyini etkileyen kronik iltihabi hastalığıdır. Crohn hastalığı ise ağızdan anüse kadar gastrointestinal sistemin tüm kısımlarını tutabilirse de  daha çok ince barsağın son kısmı (terminal ileum) ve kalın barsakta yerleşir ve ülseratif kolitin aksine barsak  duvarının tüm tabakalarını  tutabilen  bir iltihap oluşturur.   İltihabın aktif olduğu dönemlerde barsak iç yüzeyi kırmızı ve şiş, ülsere ve kanamalıdır.  Bazı vakalarda ükseratif kolit ve Crohn hastalığı arasında kesin bir ayrım yapılamayabilir  ve bu durumda indetermine kolit varlığından  söz edilir.  ve Crohn hastalığı 

İnflammatuar barsak hastalıkları neden olur?
İnflamatuvar barsak hastalıklarının nedenleri bilinmemekle  birlikte  çok sayıda teori vardır. Bir teoriye göre hastalık genetik kökenlidir. Hastaların % 15-20 kadarında böyle bir ilişki saptanır.  Bu hastalığa neden olan bir grup gen olup olmadığını araştıran çalışmalar hala devam etmektedir. İBH olan kişilerde, vücudun bağışıklık sisteminde bir takım değişiklikler görülmüştür. Bu değişikliklere neyin sebep olduğu hala bilinmemektedir. Bu alanda yapılan çok sayıda çalışma vardır. Stresin bu hastalığa neden olduğu kesin olarak gösterilmiş olmamakla birlikte bir çok hastalıkta olduğu gibi İBH da da  stres hastalık semptomları nı arttırmaktadır.

İBH sıklıkla ergenlik döneminin sonları (yirmili yaşlar) ve genç erişkinlik döneminde (Otuzlu yaşlar) görülmektedir ancak her yaş gurubunda ortaya çıkabilir. Hastalık   kadın ve erkeklerde eşit oranda görülmektedir.                                              

ÜLSERATİF KOLİT

Ülseratif kolit (ÜK) daha çok 15-40 yaşları arasında görülmektedir. Ülseratif kolit gastrointestinal sistemde sadece kalın barsağı etkileyen ve barsağın iç yüzeyini etkileyen bir hastalıktır.  Sadece kalın barsağın rektum olarak adlandırılan son kısmını  tuttuğunda proktit olarak  adlandırılmaktadır. Kalın barsaktaki iltihap  barsaktaki suyun emilmesine engel olduğu gibi barsağa su sızmasına da sebep olduğundan ishale neden olur. İltihap genellikle barsakta yaralar ve ülserlerin  oluşumu ile birliktedir ve bu da ishalin kanlı olmasına ve karın ağrısına yol açar.

Ülseratif kolitin belirtileri (semptomları) nelerdir ?
ÜK in en çok bilinen semptomları  ishal, acil dışkılama hissi, karın ağrısı ve dışkılama birlikte veya dışkılama olmaksızın oluşan rektal kanamadır (rektal kanama = makattan kan gelmesi).   Bazı hastalar kendilerini iştahsız, yorgun hissedebilir ve kilo kaybetmiş olabilirler. Kanama genelde  hafif olmakla birlikte bazen ciddi seviyede olabilir ve  anemi (kansızlık) meydana gelebilir. Eklem ağrısı, gözlerde şişlik ve kızarma ve karaciğerle ilgili problemler görülebilir.  Bu problemler  kolit düzeldikten sonra iyileşebilmektedir.

Ülseratif kolit genellikle iyileşme ve  nüksetme  dönemleri (remisyon ve  relaps dönemleri)  ile giden  bir   hastalıktır. Hastaların yarısında hastalık sadece hafif belirtilerle seyrederken diğerlerinde ateş, kanlı ishal, bulantı ve karın ağrıları  vardır. Şiddetli belirtileri (semptomları)  olan ülseratif kolitli hastaların hastaneye yatırılarak tedavi edilmeleri ve bazı durumlarda cerrahi tedavi gerekebilir. Kanama toksik megakolon hastalığın iki önemli komplikasyonudur.

Ülseratif kolit olduğumu nasıl bilebilirim? Ülseratif kolitli hasta özel bir  beslenme diyeti takip etmelimidir?
Hastalığın  hastanede yatarak tedavi olmayı gerektirecek ölçüde şiddetli olduğu dönemlerde  ağızdan beslenmenin bir müddet için kesilmesi gerekebilir. Orta ve hafif  derecede aktif hastalığı olan veya  hastalığı inaktif dönemde olan ülseratif kolitli hastaların takip etmeleri gereken özel bir diyet yoktur. Baharatlı ve acılı yiyeceklerin hastalığın  belirtilerini artırabileceği bilindiğinden bu tür gıdaların tüketilmemesi tavsiye edilir.  Bakteriyel veya viral  besin zehirlenmeleri hastalığı aktive edebileceğinden ülseratif kolitli hastaların  gıda tüketiminde hijyenik  kurallara özellikle dikkat etmeleri  gerekir.  Antiromatizmal  ilaçlar, aspirin, antibiyotikler ve  ağızdan alınan demir preparatlarının  doktor bilgisi dahilinde kullanmaları  gerekir. Kortikosteroid kullanan hastaların tuz kullanımını  azaltmaları gerekir.

Tedavi sonrasında ishali düzelen ve aksine kabızlık gelişen ülseratif kolitli hastalara suda ıslanmış bir kaç adet kuru kayısı yemeleri veya diyetlerine 1-2 tatlı kaşığı kepek eklemeleri tavsiye edilebilir.

Ülseratif kolit kansere neden olur mu?
Kalın barsağın tümü  hastalıktan etkilenmiş olan ülseratif kolitli hastalar kolon kanseri açısından normal topluma göre daha yüksek bir risk taşırlar.  ve ayrıca 8-10 yıldır ülseratif kolit tanısı olan hastalarda, risk yine yüksektir. Özellikle hastalığı 20 yıldan beri var olanlarda kanser gelişme riski artmakta (%10) , 30 yıldan sonra  hastaların yaklaşık %20 sinde kalınbarsak kanseri oluşmaktadır. Birinci derece akrabasında kalın barsak kanseri olan ülseratif kolitli hastalarda da kanser gelişme riski artmıştır. Bu gruptaki kişilerin doktorlar tarafından konsülte edilmesi ve periodik olarak kolonoskopi  ve  biopsi yapılması gerekmektedir.

CROHN  HASTALIĞI

Crohn hastalığı barsak duvarının derin katlarını tutan iltihabi reaksiyon,  ülserasyon, darlık ve fistüllerin oluşumu  ile seyreden ve iyileşme ve  nükslerle giden kronik bir hastalıktır. En çok etkilenen bölgeler ince barsağın son kısımları ( terminal ileum)  ve  kalın barsağın ilk bölümüdür. Bu tip tutulum  ileokolit olarak adlandırılır. Crohn hastalığı, bazen gastrointestinal sistemin diğer bölümlerini de tutabilir. Ağızda aftöz ülserler yaygındır. Bu ülserler yemek borusu, mide ve onikiparmak barsağında da oluşabilir. Biopsi yapılmadan  bu ülserleri  peptik ülserden ayırmak zordur.

Crohn hastalığının belirtileri (semptomları) nelerdir?
Crohn hastalığının en sık görülen semptomları, özellikle sağ alt kadranda hissedilen karın ağrısı, ishal ve kilo kaybıdır. Ayrıca rektal kanama ve ateş de olabilir. Kronik gizli veya aşikar  kanama anemiye neden olabilir. İlerlemiş Crohn hastalığı olan çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği sık olarak görülür.  Eklem ağrısı, gözlerde şişlik ve kızarma ve karaciğerle ilgili problemler  meydana gelebilir. 

Crohn hastası olduğumu nasıl bilebilirim?
Crohn hastalığının  belitilerine benzer  şikayetleriniz olduğunda başvurduğunuz  doktorunuz hastalık öykünüzü  dinledikten ve beden muayenenizi yaptıktan sonra sizden bazı  kan ve dışkı  testleri isteyecektir. İstenecek diğer testler ülseratif kolit bölümünde anlatılanlar ile aynıdır; Kolonoskopi ve  baryumu kolon grafisi (lavman opak) ne  ek olarak genellikle  ince barsakların baryumlu grafisi de ( enteroşilizis veya konvansiyonel ince barsak grafisi) istenir.  Crohn hastalığının komplikasyonları nelerdir? barsak tıkanıklığıdır.Fistüller Crohn  hastalığının diğer önemli bir komplikasyonudur. Fistüller, ülserin barsak duvarını delerek komşu organlarla ( idrar kesesi, vajina veya cilt gibi çevre dokulara)  barsak arasında   tünel benzeri bir oluşum yapması sonucu meydana gelir.  Cilde açılan fistüller sıklıkla  anüs çevresinde oluşmaktadır.  Fistüller  enfekte olup  abse formuna oluşturabilir.  Bazen cerrahi tedavi gerekebilir.    Hastalığın uzun dönemdeki diğer bir koplikasyonu kemik osteoporoz aolarak adlandırdığımız kemik yoğunluğundaki azalmalardır. ÜLSERATİF KOLİT VE CROHN HASTALIĞI NASIL TEDAVİ EDİLİR?

 Ülseratif kolit ve Crohn hastalığı iyileşme ve aktivasyon dönemleri ile seyreden kronik gidişli hastalıklar olmakla birlikte  çoğu hasta normal ve iyi kalitede bir hayat sürebilmektedir. Doktorunuz aşağıdaki konuları içerecek şekilde bir tedavi programını sizinle konuşacaktır.

Doktorunuzun size anlatacağı farklı tedavi yaklaşımları  olabilir. Kullanılacak farklı ilaçların etki  mekanizmaları ve  barsaklardaki etki yerleri de farklıdır. Doktorunuzun tüm önerilerine uymalı ve planlanmış tedavi bitene kadar veya doktorunuz bitirmenizi söyleyene kadar tedavinizi kesmemelisiniz. Hafif   şiddette hastalığı olan ülseratif kolitli vakalarda  yeterli dozda  alınacak  5-ASA preparatları (Salofalk, Asacol vb) yeterli olurken orta ve ileri derecede aktif  hastalığı olan vakalarda genellikle  kortikosteroidlerin kullanılması gerekir. Dirençli vakalarda  bağışıklık sistemini  baskılayan daha güçlü ilaçların (Azathiopurin, Infliximab, cyclosporine vb.) kullanılmasına ihtiyaç duyulabilir.  Bu ilaçlar ancak doktor kontrolünde kullanılmalı  ve olası yan etkileri nedeniyle hastalar belirli aralarla takip edilmelidir.

İBH  da diyet  nasıl  olmalıdır?
İBH da sindirim sisteminin bir kısmı hasta olduğundan  hem besin maddelerinin emilimi bozulmuş, hem de kaybı   artmıştır. Ayrıca hastaların  hastalıkları nedeniyle perhiz yapma düşüncesi içinde olmaları nedeniyle de gıda tüketimi  azalmıştır. Hastalığın  hastanede yatarak tedavi  olmayı gerektirecek ölçüde şiddetli olduğu dönemlerde nadir de olsa  ağızdan beslenmenin bir müddet için kesilmesi ve hastanın damar yoluyla verilecek sıvılarla beslenmesi gerekebilirse de orta ve hafif  derecede aktif hastalığı olan veya  hastalığı inaktif dönemde olan hastaların takip etmeleri gereken özel bir diyet yoktur.  Baharatlı ve acılı yiyecekler, çok yağlı yiyecekler, fazla miktarda alınacak asitli meyve suları  hastalığın  belirtilerini artırabileceğinden bu tür gıdaların tüketilmemesi tavsiye edilir. Alkolün ve kolalı içeceklerin hastalığı kötüleştirdiğine dair bir bulgu yoktur, dokunmadığı taktirde makul miktarda tüketilebilirler. Bakteriyel veya viral  besin zehirlenmeleri hastalığı veya semptomlarını aktive edebileceğinden inflamatuar barsak hastalığı olan hastaların  gıda tüketiminde hijyenik  kurallara özellikle dikkat etmeleri  gerekir. Süt ve süt ürünleri  dokunmuyor ve  şikayetleri başlatmıyorsa tüketilmesinde sakınca yoktur, aksine önemli bir protein ve kalsiyum kaynağı olarak tavsiye edilir.  

İBH için düzenlenen diyet programının amacı uygun besin alımını sağlamak ve kalsiyum, demir, vitaminler, protein vb. maddelerin eksikliklerinin  gelişmine engel olmaktır. Doktorunuz beslenmeniz ile ilgili değerlendirmeyi yaparken yeterli kalori, vitamin ve mineral alıp almadığınızı da değerlendirir. Beslenmeniz yeterli değilse, doktorunuz size bazı ilave besleyici  formülasyonların kullanımını tavsiye edebilir. Barsaklarında ileri derecede darlık gelişmiş ve barsak tıkanıklığı bulguları olan  Crohn hastalarının kabuklu meyve, kurutulmuş meyveler ve sebze gibi posalı gıdaları tüketmemeleri ve  sıvı gıdalarla  beslenmeleri önerilir. Barsaklarında darlık oluşmuş olan hastaların  bu tür gıdaları tüketmeleri şikayetlerinin artmasına  neden olur.

Tedavi sonrasında ishali düzelen ve aksine kabızlık gelişen ülseratif kolitli ve barsaklarında darlık gelişmemiş olan Crohn hastalığı olan hastalara suda ıslanmış bir kaç adet kuru kayısı yemeleri veya diyete 1-2 tatlı kaşığı kepek eklemeleri tavsiye edilebilir. İshalli döenmlerde ise sıvı laımı artırılmalıdır.

Antiromatizmal  ilaçlar, aspirin, antibiyotikler ve  ağızdan alınan demir preparatlarının  doktor bilgisi dahilinde kullanmaları  tavsiye edilir. Kortikosteroid kullanan hastaların tuz kullanımını  azaltmaları gerekir.

Cerrahi  tedaviye ne zaman ihtiyaç duyulur?
İBH hastası olan çoğu insan, ilaç  ve beslenme planı içeren bir tedavi programı ile rahat bir yaşam sürebilmektedir.  Crohn hastalığı olan hastaların %40 ı hastalığın başlamasından sonraki ilk 10 yılda, %80 i de ilk 20 yılda cerrahi tedaviye ihtiyaç duyarlar ve bu cerrahi girişimlerin hemen yarısı acil şartlarda gerçekleşir.   İBH da aşağıdaki durumlar  ortaya çıktığında cerrahi tedavi gerekli olabilir. Doktorunuz,  kesin koşulların varlığında  cerrahi tedavinin  uygulanmasına karar verecektir;

 -          Aşırı kanama

-          Uzun süreli ve ciddi hastalık varlığı

-          Toksik megakolon gelişmesi  (Ülseratif kolitin şiddetli bir formu) ve barsak    

            duvarında delinme

-          İlaç tedavisi ile hastalığın kontrol altına alınamaması 

-          Barsakta ileri derecede darlık veya tıkanıklık oluşması

-          Çocuk ve gençlerde büyüme geriliği

 Birçok cerrahi tedavi tekniği bulunmaktadır. Her birinin  avantaj ve dezavantajları doktorunuz ve ameliyatınızı yapacak cerrah tarafından size anlatılacak ve sizin için en iyi yöntemin  uygulanmasına çalışılacaktır.  Ülseratif kolitte  kalın barsağın çıkarılması hastalıklı organın tamamıyle uzaklaştırılacağı anlamına gelmektedir. Crohn hastalığında ise genellikle barsakların hastalığa iştirak eden kısımları çıkarılır ve kalan barsakta herzaman için yeni hastalık çıkma olasılığı olduğundan genellikle kalıcı bir iyileşme sağlanamamaktadır.

INFLAMATUAR BARSAK HASTALIKLARI  VE GEBELİK
Tedavideki  gelişmeler IBH lı kadınların gebe kalabilmelerini ve sorunsuz     bir gebelik geçirmelerini sağlamıştır. İnaktif Crohn hastalığı (CH)  ve ülseratif koliti (ÜK)  olan kadınlar gebe kalabilme (fertilite)   bakımından  genel popülasyonla aynı şansa sahiptirler. ÜK aktif veya remisyonda olsun fertiliteyi etkilememektedir. CH olan kadınlarda primer ve sekonder amenore (adet görememe) daha sıklıkla görülür. Aktif CH  pelvisde skar oluşumu ve Fallop tüplerinde fonksiyon kaybına yol açabilir. CH  vajina çevresinde apse veya fistül oluşturarak ağrılı cinsel birleşmeye (dyspareunia) sebep olabilir. Ayrıca  aktif  IBH seyrinde oluşabilecek beslenme yetersizliği de (malnutrisyon)fertilite üzerinde olumsuz etki yaratabilir. Erkeklerde İBH tedavisinde kullanılan sulfasalazine ve Mtx. gibi ilaçlar oligospermi ve sperm motilitesinde (hareketlerinde) azalma oluşturarak fertiliteyi etkileyebilir.  İnaktif

 IBH nın gebelik öncesinde remisyona sokulması ve gebelik süresince de remisyon halinin sürdürülmesi  optimal tedavi yaklaşımıdır. Gebelik öncesinde ilaç kullanmadığı halde remisyonda olan gebelerde gebelik öncesinde medikal tedaviye başlama endikasyonu yoktur. Gebelik öncesinde medikal tedavi ile remisyonda olan hastalarda gebelik süresince remisyonun sürdürülmesi için gerekli olan en düşük dozda idame tedavisi sürdürülmelidir. Gebe hastaya hamile kalmadan önce hastalığının inaktif dönemde olmasının (remisyona sokulmasının) gerektiği  anlatılmalıdır.  İdeal olan,  gebe kalmadan önce hastanın 3-6 aylık bir süre kadar remisyonda kalmasıdır.

 Gebe kalma (konsepsiyon) sırasında hastalığı remisyonda (iyileşmiş halde) olan ÜK li gebelerin 1/3 inde  gebelik sırasında veya doğum sonrasında hastalık aktive olur ve bu aktivasyon oranı aynı süre izlenen gebe olmayan kadınlardakinden farklı değildir. Hastalık aktivasyonu 1.trimestrde (gebeliğin ilk 3 ayı) biraz daha sık görülmektedir. Konsepsiyon sırasında aktif hastalığı olan ÜK li gebelerin %45 inde gebelik sırasında hastalık aktivitesi artmakta, %25 inde  azalmakta ve %30 unda da değişmemektedir. Konsepsiyon sırasında inaktif hastalığı olan CH lı gebelerin %25 inde gebelik sırasında hastalık aktive olmaktadır ve bu oran da gebe olmayan ve aynı süre izlenen kadınlardakinden farklı değildir. Konsepsiyon sırasında  aktif CH hastalığı olan gebelerin  1/3 inde gebelik süresince hastalık remisyone girmekte, 1/3 inde aktive olmakta ve 1/3 inde de değişmemektedir ki bu oranlar da aynı süre izlenen gebe olmayan kadınlardakinden farklı değildir.

Diğer bir deyişle  konsepsiyon sırasında aktif CH olan gebelerin %66 sında ve  aktif ÜK olan gebelerin de %75 inde  gebelik sırasında da  aktif hastalık devam eder. Konsepsiyon sırasında hastalığı inaktif olan Crohn hastalarının %80 i komplikasyonsuz doğum yapabilirken konsepsiyon sırasında aktif hastalığı olanlarda bu oran %50 ye düşmektedir. Konsepsiyon öncesinde ve sırasında aktif hastalığı olan gebelerde gebelik süresince  idame tedavisinin sürdürülmesi ve  alevlenme dönemlerinde yoğun tedavi uygulanması tavsiye edilir.

 5-ASA tedavisi  genellikle gebelik süresince iyi tolere edilir ve fötal anomali oluşturma  riski yoktur. BU tedavi sırasında folat ihtiyacı artabileceğinden gebelere ilave folat verilmesi gerekir. 5-ASA tedavisi gebelik süresince de gebelik öncesinde kullanıldığı  dozda sürdürülmelidir. İlacın günde 3.2g ve üzerindeki dozlarda bile  güvenli olduğu gösterilmiştir. Antibiyotik kullanımı gerektiğinde ampicillin güvenle kullanılabilir. Sefalosporinler ve metronidazol ancak ikinci ve üçüncü trimestrde (gebeliğin 2. ve 3. üç aylık dönemleri) kullanılabilir. Ciprofloxacinin   hayvan deneylerinde kıkırdak anomalilerine yol açtığı görülmüştür ve bu nedenle gebelikte kullanılması tavsiye edilmez. Bir çok otör Azathiopurin in gebelik sırasında etkili ve güvenli olduğu konusunda görüş birliğine sahiptirler.  Bununla birlikte azathiopurin  FDA (Food and Drug Administration – Amerikan gıda ve ilaç dairesi) sınıflandırmasında D gurubu ilaçlar arasında yer almaktadır ve  bu da  ilacın fötal (anne karnındaki bebekte) anomali oluşturabileceği anlamına gelmektedir.  Azathiopurin tedavisi alan renal transplantasyon yapılmış gebelerin %80-90 ında gebeliğin sağlıklı bir şekilde sürdüğü görülmüştür. Azathiopurine tedavisinde prematürite (erken doğum), abortus (düşük), konjenital anomali, bebeklik dönemi enfeksiyonları ve neoplazi  sıklığının artmadığı  gösterilmiştir. Gebe kalma öncesinde  IBH olan babanın azothiopurin kullanmasının  konjenital anomali oluşma riskini artırdığına dair retrospektif  bir çalışma mevcuttur. Bu nedenle erkeklerin gebe kalma amacıyla yapılacak cinsel birleşmeden en az 3 ay önce azathiopurin  tedavisini kesmeleri tavsiye edilmelidir.

 Gebelik sırasında diğer immunomodülatör ilaçların kullanımı hakkındaki veriler sınırlıdır. Transplantasyon literatüründeki bulgulara göre  siklosporin in ilk trimestrde kullanımından kaçınmak gerekir. Toksik yan etkilerinin ve diğer ilaçlarla etkileşiminin  sık olması nedeniyle gebelik sırasında çok gerekmedikçe kullanılmamalıdır. Erken doğum ve düşük bebek ağırlıklı doğum riskini artırdığı fakat teratojenik etkisi olmadığı bildirilmiştir. Şiddetli vakalarda cerrahi tedaviye alternatif olarak kullanılabilir. Hastalığın alevlenme dönemlerinde TNF-alfa blokerleri (Infliximab, Remicade) tedavisinin uygulanması gerekebilir. Gebelik sırasında infliximab tedavisi uygulanan gebeler üzerinde yapılan çalışmaların sonuçlarına göre bu ilaca bağlı bir teratojenik etki bildirilmemiştir ve ilaç süte geçmemektedir. Bununla birlikte eldeki veriler yeterli olmadığından gebelik sırasında  gerekmedikçe kullanılmaması ve  konsepsiyondan 6 ay önce tedavinin kesilmesi önerilmektedir. MTX ve thalidomide in gebelik sırasında kullanımı kontrendikedir. Özellikle gebeliğin ilk 6-8 haftalarında alındığında teratojenik etkisi belirgin olmaktadır. MTX  tedavisi altında olan hastalarda tedavinin konsepsiyondan en az 6 ay önce kesilmesi  tavsiye edilmelidir.

 Cerrahi tedavi düşünülen hastalarda bu işlem mümkünse gebe kalınmadan önce (tercihan en az 1 yıl önce) yapılmalıdır. Gebe kalan İBH lı kadınlarda ancak toksik megakolon, kanama, obstrüksiyon ve perforasyon gibi komplikasyonlar ortaya çıktığında cerrahi girişim  düşünülmelidir. Bu tür bir komplikasyon geliştiğinde cerrahi müdahale ertelenmemelidir zira mortalite (ölüm riski) %50 ler seviyesindedir. Cerrahi girişim için 2.trimestr (gebeliğin 2. üç aylık dönemi) en uygun zaman olarak kabul edilir. 3.trimestrde (gebeliğin 3. üç aylık dönemi) uygulanan cerrahi girişim erken doğum riskini artırmaktadır. Ülseratf kolitli bir gebede gerektiğinde ileal poş-anal anastomozla birlikte uygulanacak proktokolektomi ( kalın barsağın cerrahi olarak çıkarılması) gebeliğin gidişini etkilmemekte ve erken doğum riskini artırmamaktadır, ancak daha sonraki dönemde gebe kalmayı  etkileyebilir. Şiddetli kolit veya toksik megakolon nedeniyle total kolektomi yapılan vakalarda fötal (bebeğe ait) mortalite %50 civarındadır ve bu tür vakalarda iv. siklosporin veya erken doğum daha uygun tedavi yöntemleri olarak görünmektedir.

İleostomi ve ileoanal poş anastomozu olan ülseratif kolitli  gebeler genellikle  gebeliği iyi tolere ederler. Stomal prolapsus ve obstrüksiton riski hafifçe artmıştır. Gebelik poş ve stoma fonksiyonlarında fazla bir değişiklik oluşturmamaktadır. Dışkılama sayısında artma ve inkontinans görülebilir. Bu hastalar obstetrik bir kontrendikasyon yoksa vaginal doğum yapabilirler.

IBH olan bir çok gebe normal vaginal doğum (normal  yolla doğum)  yapabilir. Rektovaginal fistül veya apse gibi aktif perianal hastalığı olan gebelerde sezeryanla doğum tavsiye edilir. Daha önce IBH nedeniyle  kolektomi, ileostomi veya ileoanal anastomoz vb. gibi  cerrahi girişim geçirmiş olan hastaların büyük çoğunluğu  normal vaginal doğum yapabilirler ve  bu şans kendilerine verilmelidir. Bazı hastalarda vaginal doğum sonrasında yeni perianal hastalık (anüs ve çevresindeki bölge) gelişebildiği bildirilmiştir (%15-20). Epizyotomi yapıldığında  kesinin fissür veya fistül hattından geçmemesine dikkat edilmelidir. Hastalığa bağlı rijit perinesi olan hastalarda vaginal doğum tavsiye edilmemelidir.

Emzirmenin  IBH aktivitesi üzerindeki    etkisi   bilinmemektedir. 5-ASA emzirme döneminde güvenli gibi   görünmektedir.  Azathiopurin konusundaki görüşler henüz bir   kesinlik kazanmamıştır ve bir çok otör bu ilaçların   ancak   gerekli olduğunda kullanılmasını tavsiye etmektedir.  Metronidazol ve ciprofloxacin adlı ilaçlar emzirme döneminde kullanılmamalıdır. MTX (Methotrexate)  ve cyclosporine  emziren annelerde kesinlikle kullanılmamalıdır.

Hastalığı olan gebeler düşük  (abortus), erken doğum veya konjenital anomali oluşumu bakımından artmış bir riske sahip değillerdir. Bununla birlikte aktif İBH varlığı gebelik süresince oluşabilecek erken doğum, düşük ve düşük doğum ağırlıklı bebek doğumu gibi istenmeyen olayların gelişme riskini artırmaktadır.  Aktif hastalığı olan gebelerde abortus ve erken doğum riski genel popülasyona göre 2-3 kez daha fazladır.Tıkanıklık (darlık gelişimi- striktür), ödem ve skar dokusu nedeniyle barsak duvarının kalınlaşması sonucu oluşur. Barsak lümeni, tamamen kapanıncaya kadar daralır ve sonunda tam barsak tıkanması oluşur. 

Ülseratif kolite benzer şikayetleriniz olduğunda  doktorunuz hastalık öykünüzü  dinledikten ve beden muayenizi yaptıktan sonra sizden bazı  kan ve dışkı  testleri isteyecektir. İstenecek diğer testler şunlar olabilir;Fleksibl sigmoidoskopi veya kolonoskopi ve biyopsi alınması Baryumlu lavman ( lavman opak)

Bu test, kolonun röntgen ile görüntülenmesidir. Radyoopak bir madde olan  baryum lavman ile kolona verilir. : Kalın barsağınızın endoskopla incelenmesi.  Küçük kıvrılabilir bir tüp, anüsten sokularak kalın barsağınızın iç yüzeyi incelenir.  Eğer gerekiyorsa, doku örneği alınır. (bkz. Kolonoskopi). Endoskopik inceleme ile inflamasyonun derecesi  (hafif, orta ve şiddetli) ve  kalın barsaktaki tutulum seviyesi  hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür ki bu tür bir yaklaşım  doktorunuzun sizi ne tür  bir ilaçla  tedavi edeceğine karar vermesinde son derece yardımcı olacaktır.

Bu makale 7 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Ahmet Dobrucalı

Prof.Dr.Ahmet Dobrucalı, 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ndeki eğitimini tamamlamıştır. 1992 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden İç Hastalıkları Uzmanlığını almıştır. 1995 yılında Gastroenteroloji Uzmanı olan Dr.Dobrucalı 1996 yılında da Doçent Unvanını almıştır.

2004 yılında Profesör Unvanını alan Dr.Dobrucalı 2000 burslu olarak gittiği ABD de Gastrointestinal Sistem Hastalıkları üzerine çalışmalar yapmıştır.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Bilim Dalında öğretim üyesi olarak çalışmalarını sürdürmekte ve hastalarına hizmet etmektedir. 

Etiketler
Ülseratif kolit ve crohn hastalığı
Prof. Dr. Ahmet Dobrucalı
Prof. Dr. Ahmet Dobrucalı
İstanbul - Dahiliye - İç Hastalıkları
Facebook Twitter Instagram Youtube