Türk Dil Kurumuna göre kıskançlık; kıskanma huyunda olan (kimse), günücü, haset, hasetçi, hasetli, hasut durumları tarif eden bir sıfattır. Psikolojide ise kıskançlık, değer verilen bir ilişkiye yönelik üçüncü bir kişiyi tehdit olarak algılayıp, terk edilme ve kaybetme korkusuyla, güvensizlik, kaygı, öfke, değersizlik, çaresizlik, mutsuzluk, gibi yersiz ve gerekçesiz olumsuz duygu, düşünce ve davranışları kapsayan karmaşık psikolojik durumları anlatır.
İnsan yavrusu doğduğu andan itibaren hayatını sürdürebilmek için bir bakım verene muhtaçtır, onsuz varlığını sürdüremez. Çoğu zaman anne olarak adlandırdığımız bu bakım verenin tüm ilgi ve sevgisine kesintisiz olarak sahip olmak, onun gözündeki özel ve değerli olma duygusunu sürdürmek ister. Bakım verenle kurulan bu ilişkiyle araya giren her şey kıskançlık duygusunu tetikler. İkili ilişkiden üçlü ilişkiye geçişte genellikle ilk rakip diğer ebeveyn sonra da yeni gelen bir kardeş olur. Yani ihtiyaç duyulanın sevgisinin kaybı ya da kaybedilme tehlikesi, sevilen kişiye ve bir rakibe karşı duyulan düşmanlık ve kendine saygıyı azaltan narsistik darbeler kıskançlık duygusunun temelini oluşturur.
Evrimsel psikolojiye göreyse patolojik olmayan kıskaçlık, sahip olduklarını korumaya yönelik işlevsel bir duygudur. Bir ilişkide eşleri dışarıdan gelebilecek potansiyel tehditlere karşı uyararak önlem almalarını, eşlerini koruma ve onlara sahip çıkmalarını sağlayan evrimsel bir donanımdır. Evrensel bir insan deneyimi olan kıskançlık tarih boyunca mitolojiden psikolojiye, sosyolojiden felsefeye, pek çok alana konu olmuştur. Özellikle psikoloji bilimi kıskançlığın nedenlerini anlama, bir hastalık olarak kıskançlığı tanılama ve tedavi yöntemleri konusunda birçok araştırmalar yapmıştır.
KISKANÇLIK SEVGİNİN BİR GÖSTERGESİ MİDİR?
Kanıta dayalı olmayan aşırı kontrol, şiddet ve yıkıcılık içeren kıskançlık, sağlıksız ve normal olmayan bir duygudur. Dolayısıyla sevginin bir göstergesi değildir. Kişide ruhsal yapının bozulduğuna, sağlıksız bir muhakeme yapısının varlığına, çoğu zaman kendine güvensizliğe bazen de karşısındaki kişiye duyulan güvensizliğe işarettir. Temel duygu sevgi değil, muhtaç olunanı kaybetme korkusudur. Oysa gerçek sevgide güven, hoşgörü, karşısındakinin ihtiyaçlarına karşı hassasiyet ve denge vardır. Kıskançlık yok ederken, sevgi var etmeye çalışır.
KISKANÇLIK HANGİ AŞAMADAN SONRA HASTALIK OLARAK ALGILANIYOR VE HANGİ PSİKİYATRİK RAHATSIZLIKLARLA BENZERLİK GÖSTERİYOR?
Patolojik kıskançlık psikiyatri tanılama kitaplarında sanrısal bozukluklar grubunda değerlendirilir. Sanrının (hezeyan, delüzyon) anlamı; kişinin yaşadığı sosyokültürel ortamla uyumsuz, aksi ispat edilse bile inanmayı devam ettirdiği, ilişkisel, mesleki kişilerarası ve sosyal anlamda işlevselliğini bozan her türlü düşünce ve inanıştır. Değişik tipleri vardır ve birçok psikiyatrik hastalıkla birlikte gözlenebilir. Bunlardan en çok bilineni kıskançlık sanrılarını da içine alan paranoid şizofrenidir. Kıskançlık sanrıları olan biri sürekli eşinin kendini aldattığını, diğer kişiyle bir olup ona zarar vereceğini, bir komplo içinde olduğunu düşünüp bunların doğruluğuna inanarak, sürekli bunun ispatı arayışı içinde olabilir. Sanrıların yaşam işlevlerini bozmaya başlamasıyla, aşırı kontrol, suçlama, öfke patlamaları, şiddet eylemlerine dönüşmesiyle normal kıskançlığın yerini hastalık almaya başlar. Bir diğer önemli kriterde kıskanılan kişinin bundan belirgin düzeyde rahatsız olmaya başlaması, kendini kapana sıkışmış, çaresiz hissetmesidir.
Patolojik kıskançlığı olan kişiler nadiren kendilerinin hasta olduğunu düşünür. Tedaviye genellikle bu kişilerin hayatı çekilmez kıldığı eşlerinin veya yakınlarının zoruyla ya da yasal zorunluluk nedeniyle gelirler. Patolojik kıskaçlık borderline-narsisistik bozukluklar gibi sınır durumlar, obsesif-kompulsif bozukluklar, bazı kişilik bozuklukları, alkol ve madde bağımlıları arasında daha fazla görülebilir. Tanı ve tedavinin mutlaka uzman bir psikiyatr tarafından yapılması gerekir. Yaşam işlevlerinin bozulmadığı ilişkide daha çok bir güven sorunu olarak yaşanan hafif durumlarda psikologlar, psikoterapistler, aile danışmanları profesyonel destek verebilir.
“OTHELLO SENDROMU” NEDİR?
Shakespeare’in ünlü oyun karakteri Othello, patalojik ve zarar verici kıskançlığı anlatmak için sık kullanılan bir benzetmedir. Othello Sendromu, en basit tanımıyla, kişinin âşık olduğu birini hastalık derecesinde kıskanması ve bu duyguyla onu yok etme noktasına varmış olması durumunu tarif eder. Kişi, sevdiği insanı ve kendisini hastalık derecesinde sahiplenir ve herkesten korumaya çalışır, yoğun bir kıskançlık ve kaybetme korkusu yaşar. Bu kıskançlığın etkisiyle, sürekli aldatıldığına dair senaryolar üretir, şüphe duyar ve sonunda hem sevdiğini hem de kendini yok eder.
Peki nedir adı geçen geçen Othello’nun yazgısı? Shakespeare’in ünlü eserlerinden olan Othello’da, oyuna isimini veren Othello, akıllı, güçlü, dürüst kişilikli ve soylu biridir. Othello ile karısı Desdemona birbirlerini büyük bir aşkla sever. Ancak Desdemona, Othello’nun ona verdiği ilk hediye olan mendili kaybetmiştir. Othello, karısının mendili kaybetmesinden kuşkulanmaya ve onun başkasını sevdiğini düşünmeye başlar. Mendili ele geçiren kötü karakter İago, Othello’nun Desdemona’ya güvenini sarsacak bir plan kurar ve planı başarıyla uygular. Kıskançlığın ateşiyle yanıp tutuşan Othello, önce İago’nun kurduğu bir oyun sonucu yaveri Cassio’yu, sonra da çok sevdiği karısını öldürür. Bu arada her şeyin İago’nun işi olduğu ortaya çıkar. Bunun üzerine Othello yaptığı yanlışı görür ve kendini öldürür. İago ise yaptığı bütün kötülüklerin cezasını çekmek üzere idama mahkûm olur.
Bu sendroma sahip kişinin gerçek dışı düşünceleri (sanrıları) vardır. Sürekli olarak sevdiği kişinin sadakatsiz olduğunu, onu aldattığını düşünerek bunun için abartılı ve tehlikeli önlemler almaya çalışır. Sevgilisini veya eşini, eve kapatma, kendi ailesi dahil kimseyle görüştürmeme, telefon ve bilgisayar kullandırmama gibi son derece baskıcı ve kısıtlayıcı kararlar alabilir. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar kontrol eder, en ufak şeylerden şüphe duyar ve bu şüphe sanrıları öylesine kuvvetli olur ki, kişi bütün vaktini bunları düşünerek ve bunlara kanıtlar arayarak geçirebilir. Zihin işlevleri bozulduğu için çoğu zaman alakasız şeyleri çarpıtarak kanıt olarak yorumlar, aksini ispatlayan kanıtları ise yok sayma yalanlama eğilimi içinde olur. Bunun neticesinde de doğal olarak hem kendinin hem de eşi veya sevgilisinin günlük yaşamı son derece olumsuz etkilenir. Bozulan ilişki kalitesi kimi zaman kıskanılan kişiyi başkalarına yönelterek kıskananın korktuğunun başına gelmesine neden olabilir.
KISKANÇLIK ŞİDDET GÖSTERMEYE, HATTA ÖLDÜRMEYE KADAR GİDEBİLİR
Othello sendromu yaşayan kişide; aşırı özgüven eksikliği ve düşük benlik değeri vardır. Sürekli sevilen kişi tarafından terk edilme korkusu yaşar. Kıskanan kişide hakaret etme, partnerine kendini değersiz hissettirme, aşırı ve kontrolsüz tepki, öfke patlamaları, saldırganlık, şiddet içeren davranışlar ve sevilen kişiyi sürekli tehdit etme gibi duygusal ve davranışsal sorunlar vardır. Aşık maşukla bir ve bütündür, ancak onunla varlığını sürdürür, onun yokluğunu kendi yok oluşu ve bir ölüm gibi yaşar. Bu korkunç duyguyu tekrar tekrar yaşamamak ve kontrol altına almak için buna bir son vermek ister, eylemini planlar ve gerçekleştirir. Kadınlarda daha sık görülen borderline (sınır kişilik) yapıda yoğun olan terk edilme, yalnızlık korkuları ve boşluk duygusu temel motivasyondur. Erkeklerde sık görülen narsisistik yapıda ise eşin sevgilinin bir başkasına ilgi/sevgi duyması, bastırılan değersizlik duygularını tetikleyerek bir narsisistik kırılma yaratır ve bunun sonucu yaşanan yoğun öfke, sevgi nesnesini ortadan kaldırmaya kadar gidebilir.
KISKANÇLIK VAKALARI TOPLUMSAL KESİMLERDE FARKLI MI YAŞANIYOR?
Kıskançlık insana özgü bir duygu olduğu için toplumun bütün sosyal katmanlarında her zaman var olagelmiştir. Fark daha çok kıskançlık yaratan durumlara verilen tepkilerde olmaktadır. Eğitim düzeyi düştükçe sözel iletişim azalmakta, yerini fiziksel şiddet daha kolay almaktadır. Beyaz yakalı tabir edilen kesimde daha çok duygusal şantaj, sosyal medya ve telefon kullanımına getirilen abartılı kontrol ve yasaklar, ekonomik tehditler, boşanma, rezil etme şantajları şeklinde olmaktadır. Bu kesimde eyleme vurma ve stratejiler daha planlı ve programlı olabilir. Üçüncü sayfa haberleri toplumun aynasıdır. Ne yazık ki toplumumuzda kıskançlık nedeniyle işlenen suçlar ve kadın cinayetleri azalmadan devam ediyor.
İlişkide sosyal medya kullanımına bağlı güven sorunları son zamanlarda çift terapisinde en sık karşılaştığımız sorunların başında geliyor. Her türlü iletişimin ve ilişki yaşamanın kolaylaştığı günümüzde hiçbir şeyin yok olmadığı ve sonsuza dek gizli kalamayacağını çiftler acı deneyimlerle öğreniyor ve bir daha birbirlerine güvenmekte zorlanıyorlar.
Sosyal medya kullanımı, oradaki arkadaşlıklar, geçmişte kalan ilişkilerle sürdürülen görüşmeler, facebook beğenmeleri, whatsap’ın mavi tikleri, atılan twitler, instagram paylaşımları, telefon ve bilgisayar şifreleri, sessize alınan telefonlar, ikinci kartlar, konum bilgileri gibi hemen her şey kıskançlık ve güven sorunu olabilmektedir. Bunların kullanımında daha sorumlu davranmalı, açıklığa özen göstermeli şüphe uyandıracak davranışlardan kaçınılmalıdır.
ERKEKLERİN DAHA ÇOK AŞIRI KISKANÇ OLDUĞU ALGISI VAR, KADINLARDA DURUM NEDİR?
Kadınlar ve erkekler kıskançlığı farklı şekillerde yaşar. Erkeklerde kıskançlık fiziksel aldatmaya odaklı iken, kadınlarda duygusal aldatmaya odaklıdır. Bu anlamda, kadın ve erkeklerin kıskançlık sonucundaki tepkileri de farklıdır. Kadınlar genellikle bağırmak, kavga etmek, sinir krizi geçirmek gibi pasif tepkiler verirken, erkekler, tehdit etmek, dövmek, yaralamak gibi saldırgan tepkiler verir; hatta patolojik kıskanma gibi ileri durumlarda sonuç cinayete kadar gidebilir.
Yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre evli olmayan bireyler kendilerini evlilerden daha kıskanç bulmakta; evli olmayan kadınlar evli kadınlardan, evli kadınlar da evli erkeklerden daha yüksek düzeyde kıskançlık belirtmektedirler.
Yaş, ilişkinin geleceğine yönelik beklenti düzeyi, ilişkisel doyum ve eşini fiziksel olarak çekici bulma düzeyi, kıskançlık düzeyini en iyi gösteren değişkenlerdir. Kıskançlık durumunda kadınlar erkeklerden, evli olmayanlar evlilerden daha güçlü tepkiler verirler. Kıskançlıkla, kadınlar erkeklerden daha yapıcı, erkeklerse kadınlardan daha yıkıcı şekilde baş ederler. Kıskançlık durumunda benlik saygısındaki düşüşle birlikte kıskançlığa verilen tepki düzeyi artar.
PATOLOJİK KISKANÇLIK VAKALARI PSİKİYATRİK TEDAVİ GEREKTİRİR
Patolojik kıskançlık, diğer adıyla Othello sendromu terapistlerin çok sık çalıştığı bir durum değildir. Bu kişiler psikiyatrinin alanına girer. Bize genellikle eşlerden birinin abartılı kıskançlığı nedeniyle güven sorunu yaşayan ya da bir aldatma sonrası güven ilişkisi bozulan bu nedenle kıskançlık ve kontrol nedeniyle ilişkisi bozulan çiftler gelir. Bununla birlikte nadir durumlar olabilmektedir. Sözünü ettiğim kişi bu yılın başında geldi. Acil randevu talebiyle gelen ellili yaşlarda bir bey eşinin kendisini apartmanın kapıcısıyla aldattığını söylediğinde bunun ilk başka patolojik bir kıskançlık olduğunu düşünmedim. İlerleyen dakikalarda eşinin kendisin ayrıca park bekçisiyle, kendisinin erkek kardeşi ve babasıyla, neredeyse yoldan geçen herkesle aldattığını söylemeye başladığında ve bunun kanıtı olarak böyle buluşmalar için giydiği özel bir elbisesinin olduğunu, bu kişilerin ona selam verirken manalı manalı baktığını söylemesiyle ağır bir paranoid şizofren ile karşı karşıya olduğumu düşünmeye başladım. İlk seansın ardından bu kişinin psikoterapiye uygun biri olmadığı belli olduğundan bir psikiyatriste görünmesinin daha uygun olacağını söyleyerek hastaneye yönlendirdim.
KADIN VE ERKEKTE KISKANÇLIK İÇİN TEDAVİ YÖNTEMLERİ DEĞİŞİYOR MU?
Kadın ve erkekte tedavi yöntemi cinsiyet özelliklerine göre bazı farklılıklar gösterebiliyor. Bununla birlikte terapi yaklaşımındaki asıl farkı kıskançlığın nedeni, şiddeti ve başka hastalıkların varlığı yaratır. Ayrıca kıskançlığın devam eden bir ilişki içinde mi, yoksa bitmiş bir ilişki içinde mi yaşandığı önemlidir.
Eğer kıskançlık bir sanrısal bozukluk seviyesindeyse kişinin sanrıları yüzünden kendine ya da çevresine zarar verme olasılığı mevcutsa yatırılarak tedavi edilmesi önerilir. Sanrının kendi tanımı gereği, her türlü aksini gösteren delil olmasına karşın kişi sanrılarına inanmaktan vazgeçemediği için sanrısal bozuklukta içgörü yönelimli terapilere uygun değildir. Ağır durumlarda ilaç tedavisi, daha hafif durumlarda psikoterapi faydalı olabilir.
Bununla birlikte kıskançlığı ilişkide bir güven sorunu olarak yaşayan, gerçeklikle bağı kopmamış, işlevselliği süren çiftlerde bilişsel davranışçı terapi, akılcı rasyonel terapi gibi bazı psikoterapi yöntemleri ve bu yöntemlere özgü bazı teknikler oldukça iyi sonuçlar vermekte, ilişkinin sağlam temeler üzerinde sürmesine yardımcı olabilmektedir. Terapide detaylı bir öykü alınması, kıskançlığı oluşturan zihinsel süreçlerin ve bilişsel çarpıtmaların doğru bilinmesi terapinin özünü oluşturur. Kaynağını erken çocukluk döneminde anneyle kurulan ilişkiden alan nispeten komplike kıskançlık vakalarında uzun süreli dinamik yönelimli terapiler, bilişsel farkındalığın nispeten yüksek olduğu, sosyal medya, telefon kullanımı gibi günümüze özgü sorunlara bağlı kıskançlıklarda daha kısa süreli bilişsel-davranışçı terapiler faydalı olmaktadır.
HAFİF DÜZEYDE KISKANÇLIK SORUNU YAŞAYAN KİŞİLERE ÖNERİLER
Kıskançlığı Othello sendromu düzeyinde değil, zaman zaman bir güven sorunu olarak yaşayan çiftlere bazı öneriler:
-Kıskançlık duygunuzla yüzleşin, kanıtlarınızın gerçekliğini gözden geçirin, bu duygularınızı eşinizle paylaşın.
-Eşinizle empati kurmaya, kıskançlık duyguları nedeniyle yaptıklarınızın eşinizi nasıl etkilediğini anlamaya çalışın.
-Duygularınızı netleştirin, kıskançlığınızı tetikleyen, sürdüren nedenleri fark etmeye çalışıp kontrol altına almaya çaba gösterin.
-Ateşe körükle gitmeyin, olumsuz düşüncelerin büyümesine izin vermeyin, kıskançlığınızın eşinizin davranışlarından mı, yoksa onun davranışlarıyla ilgili kişisel yargılarınızdan mı kaynaklandığını ayırt edin. Olaylar değil, olaylarla ilgili yargıların sorun oluşturduğunu fark edin.
-Kendinize hâkim olamayıp kıskançlık krizine girdiyseniz ve eşinizi incittiyseniz özür dilemekten çekinmeyin. Özür dilemenin bir yenilgi değil, erdem olduğunu aklınızdan çıkarmayın.