Medyada şiddet
İnsanlık tarihi boyunca şiddet peşimizi hiç bırakmadı ve bırakacak gibi de görünmüyor. Medya kavramının ortaya çıkmasından binlerce yıl önce de, şiddet yanı başımızda çok daha kanlı canlı bir şekilde duruyordu. Salgın hastalıklar, açlık, toplu ölümler ilkel silahlarla yapılan meydan savaşlarının canlı görüntüleri, dünya modernleştikçe görünümünü değiştirmeye, farklı şekillerde hayatımızda var olmaya başladı.
Tarihçi Goldberg 1800'lü yıllarda kötü yaşam koşullarının insanlara faniliklerini çok daha net bir şekilde hatırlattığını; fakat 19. yüzyıl ortalarına gelindikçe çok gelişmiş ülkelerin insanları arasında ölüm ve şiddet görüntülerine maruziyetin azaldığını, tam da bu zamanda fotoğraf ve basım teknolojilerinin hızla geliştiğini ve gerçek deneyimlerin yerini imgelerin aldığını anlatıyor.
Evet, artık Orta Çağdaki gibi insanların asılmasını izleyen bir kalabalık ve bu tür uygulamalar yok. İşinize gidip gelirken sürekli birilerinin öldürüldüğünü, şiddete maruz kaldığını görmüyor olabilirsiniz. (Son günlerde bunlara da şahit olmaya başladık!) Fakat herhangi bir yerde görmek ve şahit olmak istemediğiniz bir durum yaşanmışsa, onun görüntülerinden kurtulabilmeniz neredeyse imkansız.
Irak başkanı Saddam Hüseyin'in asılmadan önce boynuna geçirilen ipi ve celladını, gündüz saatlerinde, çocukların da ekran başında olabileceği bir zamanda, birçok televizyon kanalından seyrettiğimizi hatırlarsınız. Ardından dünyanın farklı yerlerindeki birkaç çocuğun da gerçeği değerlendiremeyerek kendini asmaya kalkıştığını da okumuşsunuzdur.
TV izleyenler kendilerini güvende hissetmiyor
David Trend Medyada Şiddet Efsanesi isimli kitabında, medyadaki şiddet içerikli görüntülerle ilgili olarak acımasız dünya fenomeninden bahsediyor. Dünyanın tehlikelerle dolu olduğu ve bunlara alışmamız gerektiği bilgisi her gün beyinlerimize kazılıyor. Erişkin ya da çocuk olsun aynı şehirde aynı şartlarda yaşadıkları halde, evlerinde çok fazla televizyon seyredilen insanların, kendilerini daha az güvende hissettikleri ile ilgili gözlemler mevcuttur.
Televizyonda şiddet görüntülerine çok maruz kalmak dünyanın daha az güvenilir bir yer olduğunu ve ona göre önlemlerimizi almamız gerektiğini sürekli hatırlatır. Aynı zamanda şiddet ve vahşeti kanıksamamıza ve kabullenmemize yol açar ve bunlara karşı tepki gösterme ihtimalimizi de azaltır. Korku ile karışık umursamamazlık duygusu şiddet görüntüleri ile birlikte artış gösteriyor.
Oyunlar da bencilliği öne çıkarıyor
Söz konusu çocuk olduğunda etkilenmenin çok daha vahim olabileceğini tahmin edebilirsiniz. Şid-det içerikli çizgi filmler çocuğun yaralama, öldürme gibi duyguları içselleştirmesine zemin hazırlıyor. Tabi ki çocuğun şiddet davranışının tek açıklaması, medya-da ki şiddet olamaz, birçok faktör bu alanda etkilidir. Çizgi filmlerden daha güçlü bir bağla, çocukları hatta erişkinleri kendine bağlayan birtakım bilgisayar oyunları da hiç masum değildir. Arkadaşlığı, dostluğu yardımlaşmayı pekiştiren medya ürünleri bu tür oyunların çok küçük bir kıs-mını oluşturuyor ve çocuklar arasında hiç de tercih edilmiyor. Neden tercih edilmediği başka bir yazının konusu olabilir.
Oyunların büyük çoğunluğu bencilliği ve bireyselliği ön plana çıkaran oyunlar. Çocukları bırakın, erişkinler bile bu tür bir oyunu uzun süre oynadıklarında oyundaki o saldırgan karakterlerle özdeşleşiyorlar ve gerçek dünyada da benzer davranış kalıpları sergilemeye başlıyorlar. Arkasından tahmin edebileceğiniz vahşet sahneleri ve ama onlar ölmeyi hak etmişlerdi diyen genç, empati yoksunu bir katil...
Sanal ve gerçek birbirine karışıyor
Bütün dünyada 1990 yıllarından bu yana medyadaki şiddetin çocuklar ve erişkinler üzerindeki etkileri hararetli bir şekilde tartışılmaya devam edilse de, ABD'de 2000 yılından sonra televizyonlara zararlı ve işaretlenmiş programları bloklayan V-çip bulundurma zorunluluğu getirilse de, internete bloklar konulmaya çalışılsa da, teknoloji ile öylesine iç içe geçtiğimiz, hatta beyinlerimizin bile evrim sürecinin değişmeye başladığı bu dönemde, sanal ile gerçek öylesine birbirine karışmaya başladı ki sanırım bu işlerin içinden çık-mayı becerebilmek için oldukça fazla zamana ve çabaya ihtiyacımız var.
Burada ailelerin çocukları ile daha sağlıklı ve yakın iletişim kurmayı becererek, çocuklarına model olmayı başarabilmeleri en önemli koruyucu faktör.