İlişkiler ya da beraberlikler

İlişkiler ya da beraberlikler

İlişki ve beraberlik kelimeleri aslında aynı anlamdaymış gibi kullanılsa da pek çok açıdan farklı anlamlar taşıyan sözcüklerdir. İlişki her zaman bir cinsiyet içermez ama beraberlik dediğimizde ilk akla gelen hemen her zaman karşı cins olur. Beraberlik daha çok kadın ve erkek ilişkisini içerir. Ama ilişki için aynı şey söz konusu değildir. İş ilişkisi, arkadaşlık ilişkisi, kardeş ilişkisi, ebeveyn ilişkisi gibi pek çok ilişkiden bahsedebiliriz. Oysa arkadaşlık beraberliği ya da iş beraberliğinden söz edemeyiz. Bu anlamda beraberlikler daha çok kadın erkek birlikteliğini çağrıştırır.

Beraberlik dediğimizde de bu beraberliğin ayaklarının yere basmasını bekleriz. Öylesine gelip geçici ilişkiler değil daha çok geleceği olan birliktelikler ümit ederiz. İşte bu gelecek beklentisi beraberlikteki her iki birey için farklı anlamlar taşıyabilir. Ancak neredeyse tartışmasız biçimde geleceği olan bir ilişkiden kadının anladığı, sonu evlilikle biten bir ilişkidir. Özellikle bizim toplumumuzda böyle bir beklenti vardır ve maalesef kızlarımız da iyi bir birlikteliğin böyle sonlanması gerektiğine inanır. Bu yanlış bir düşünce midir? Aslında değildir. Hatta doğru olan da budur ama beraberliklerin sonunun böyle bitmesi gerektiğine inanarak olmayan bir şeyi zorlamak ve çok da sağlıklı yürümeyen ilişkileri evliliğe doğru sürüklemek yanlıştır. Burada etkili olan bir çok sosyal olguyu göz önünde bulundurmak gerekir. Böyle bakınca toplum açısından beraberlikler evlilikle sonuçlanmalıdır çünkü:
Özellikle kadınlar açısından yaş önemli bir faktördür. Ayrıca toplumumuzda hala bir evde kalma ve yaşının geçmesi gibi bir kültür hakimdir. Ancak bu kültürün gerisinde yatan önemli bir etken de kadınların doğurganlık yaşının zamanlamasıdır. Özellikle kadınlar 35 yaşından sonra doğum yaptıklarında bu doğacak çocuk için de anne için de ciddi riskler içermektedir.
Bir başka sosyal etken ki bu da çok önemlidir: Kadınların kendileri için yine kadınları tehlike olarak görmeleriyle ilgili bir durumdur. Belli bir yaşa gelip de hala evlenmemiş kadınlar hemcinsleri açısından potansiyel rakip konumundadırlar. Bekar kadınlar açısından da bu durum gerçekten zorlayıdır. Herhangi bir toplantıya katılmak, bir kalabalığa karışmak düşündürür hala evlenmemiş olan kadını ve eşleriyle o toplantılarda yer alan diğer kadınları. Çünkü evlenen kadın çalışsa da artık evinin kadını, çocuklarının annesidir ve muhtemelen bir ölçüde de yıpranmıştır. Oysa karşısında hiç evlenmemiş, bir ev, eş ve çocuk sorumluluğu taşımayan bir kadın vardır. Her iki kadın da aslında farklı açılardan birbirlerini kıskanabilir, rakip olarak görebilir.
Böyle düşündüğümüzde denebilir ki evlilik kadının sosyal zırhıdır. Özellikle Türkiye’de toplum içinde kabul görmesinin, rahat hareket edebilmesinin yazılı olmayan şartıdır. Hepimizin çok iyi bildiği başka bazı kavramlar vardır. Evli bir kadın hemen ’bacı, kardeş’ statüsüne yükseltilirken(!), bekar kadınlar hala flört edilebilir konumundadırlar.

Bir kadın ve bir erkek beraber olmaya başladıklarında genellikle kadın geleceği olan bir ilişki yaşamak ister. Yürümediğinde ciddi olarak sarsılan taraf, zırıl zırıl ağlayan taraf da kadındır. Ancak bunun altında sadece aşk aranmamalıdır. Kadın bir ilişki yaşadığında ve bittiğinde aslında harcadığı zamana da ağlar, yaptığı yanlış yatırıma da. Gelecek için ümit etmek, beklentiler oluşturmak, bu ilişkiye zaman, dikkat, emek harcamak sonuçta da her şeyin boşa gitmesi gerçekten kadın açısından büyük hayal kırıklığıdır. Erkekler açısından durum bu kadar karmaşık olmadığından onlar için kadınları anlamak da zordur.

Bir kadın bir ilişkiye başladığında aslında geleceğini de inşa etmeye başlar. Çocuklarının babasını, toplumsal konumunu, hayat arkadaşını, birlikte yaşlanacağı adamı seçmektedir. İlişkileri ve ilişkilerdeki kadın erkek rollerini değerlendirirken bir de bu yönüyle düşünmekte fayda var.

Bu makale 7 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Psk. Serap Duygulu

Psk. Serap DUYGULU, İstanbul'da doğmuştur.  Psikoloji dalında gerçekleştirdiği çalışmalarına önemli ölçüde katkılar sağlayan, Sosyoloji, Edebiyat, Kamu Yönetimi alanlarında da Lisans  düzeyinde akademik eğitimler alan Serap Duygulu İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde ‘Uygulamalı Psikoloji’ üzerine Yüksek Lisans yapmış ve  "Afazi Hastası Yakınlarında Depresyon ve Olumsuz Otomatik Düşünceler" başlıklı tezi ile lisansüstü derecesini almıştır.  Ayrıca bu çalışma bu alanda yapılmış ilk ve tek psikolojik araştırma olarak önemini halen korumaktadır.  2009- 2011 yılları arasında Bakırköy Halk Eğitim Merkezi ile yürütülen ortak bir çalışma sonucunda her hafta Perşembe günleri, Bakırköy Halk Eğitim Merkezi'nde Bakırköy halkına kişisel gelişim seminerleri vermiştir. 2012 yılında Cine5'te her gün canlı olarak yayınlanan ‘ ...

Etiketler
İlişkiler
Psk. Serap Duygulu
Psk. Serap Duygulu
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube