Hayata hazırlanmak

Hayata hazırlanmak

"İnsan önce beslenmeyi, korunmayı, barınmayı öğrendi. Sonra çevresinde ulaşabileceği şeylerden alet yapmayı, ateşi yakmayı… Beraber yaşamayı ve yaşadığı toprağı ekip biçmeyi kattı hayatına; tarım büyük bir güçtü onun için, tarımla elde ettiklerini işlemeyi ve yeni aletleri keşfettikçe sanayileşmeye başladı… İnsan sayısı ve gücü en büyük sermeye idi. Nihayet dogmalardan sıyrıldıkça insan kendini keşfetmeye başladı ve kendini tanıdıkça, fark yarattıkça en büyük sermayenin nicelik değil, nitelik olduğu anlaşıldı. İnsan kendi olgunluk yolculuğunda önce kendisini ruhsal olarak beslemesi, zihinsel, duygusal, bedensel olarak en iyi hale getirmesi gerektiğini, kendi içindeki ateşi yakmanın önemini ve öncelikle kendi düşünce dünyasına doğru tohumları ekmesi ve böylece doğru sonuçları biçebileceğini öğrendi veya öğrenmesi gerektiğini keşfetti… Büyük dönüşüm kendi içinde olgunlaşıyor, bunu fark edenler ise fark yaratıyor…" 

İki tür cahillik vardır. Birisi gerçekten bilgisiz donanımsız olmak ancak bunun farkında olmamak. Kişi bunun farkında olmadığı için içsel olarak mutluluğun kaynakları çok basit olabilir ve her şeyi yapabileceğine inanıp "cahil cesareti" dediğimiz şeyi gerçekleştirebilir. Bu kişilerin neyi, ne kadar elde edebileceklerini varın siz hesaplayın.  Diğeri ise öğrendikçe aslında ne kadar cahil olduğunu keşfeden kişidir. Bu tür cahillik aslında iyidir, çünkü kişi kendini gelişime açar ve öğrenme sürecinden keyif alarak yaşamı mükemmel bir serüvene dönüştürüverir. Aslında bilgiye ve kendine yatırım yapmayı keşfetmiş, yaşamı anlamlandırmayı başarmış bireyi temsil eder. İşte bu bahsettiğimiz "Gelişimsel cahillik"  farkı yaratan farkı ortaya çıkarmaktadır. 

Eğitim sistemimiz (sistemsizliğimiz!) gençlerimizi hayata, meslek yaşamına hazırlamak yerine sınavlara hazırlamaktadır. Asıl sınav olan hayatın kendisi için ne verdiği ise tartışmalıdır, ancak farkı yaratan farkı öğretemediği de gerçektir. Örneğin anaokulundan beri yabancı dil eğitimi alan insanların meslek hayatına atıldıktan sonra hala dil eğitimi almak için çaba göstermeleri büyük bir ironidir. Maalesef eğitim sistemimiz insanlara ne alması gereken bilgileri tam olarak verebilmekte ne de onların yaşamda başarılı olacak yönlerinin gelişmesine yardımcı olmaktadır. 

Eğitim sistemimizin kazandıramadığı özellikler başlıca şunlardır;

 KENDİ ÖZÜNÜ GERÇEKLEŞTİRME,  AMAÇ VE HEDEF BELİRLEME: Bireyin yaşama neler katabileceği özbilincine sahip olmak, kendi değerlerini bilmek, bunlarla uyumlu amaçlar ve günlük hayatın içine giren hedefler oluşturma becerisidir. Birey güçlü yanlarını, doğal çekim alanlarını ve neleri geliştirmesi gerektiğinin bilincindedir. Hedeflerle yaşama bilinci hayatına oturmuştur. 

 SOSYAL VE DUYGUSAL ZEKÂ GELİŞİMİ: Eskiden primer bireyi değerlendirme kriteri olan IQ artık tek başına anlamını yitirmiştir. Günümüzde iş ve sosyal hayattaki başarının temel anahtarı bireyin sosyal ve duygusal zekâsındaki gelişimle ilgilidir. Duyguları tanıma, kendi duygularının farkında olma, duygularını yönetebilme, kendini motive edebilme, empati kurma becerisi, girişkenlik, bireyleri etkileyebilme ve liderlik edebilme becerileri yaşamın içindeki başarıyla çok doğru orantılıdır. İletişimdeki tatmin ve ilişkileri yönetebilme artık çok daha fazla insanların yatırım yapması gereken alanlardır.  

GİRİŞİMCİLİK RUHU: Bireyler ister kendi işlerini yapsınlar, ister bir kurum çatısı altında çalışsınlar girişimciliği yaşamlarına katmalıdırlar. Özellikle değişen iş modelleri insanları fark yaratacak şekilde kendilerini nasıl ifade etmeleri gerektiğini çok daha anlamlı kılmaktadır. Sonuçta insanlar neyi, nasıl farklı yaptıklarını net olarak ortaya koyabilmeli ve bunu da girişken bir şekilde iletişimde oldukları insanlara aktarabilmelidirler.

ÇOK YÖNLÜLÜK VE BÜTÜNSEL ZİHİNSEL -DUYGUSAL-BEDENSEL GELİŞİM: Eğitim sistemimizin bireylere tam olarak katamadığı bir diğer önemli unsur bütünsel gelişimdir. İnsan içinde beslenmesi gereken farklı yönleri barındırır. Birey bu farklı yönleri besledikçe beyninin farklı yönlerini aynı anda kullanabilir ve buda bütünsel zekâ gelişimine çok katkı yapar. Tarihsel olarak fark yaratan insanlara baktığımızda onların bu bütünsel gelişimi bilinçli veya bilinçsiz yaşamlarına kattıklarını görürsünüz. Kitap okumak, fikir tartışması yapmak, yazı yazmak, seminerlere katılmak, farklı müzik türlerini dinlemek, müzik aleti çalmak, , seyahat yapmak, fotoğraf veya resim ile uğraşmak, şiir yazmak, şiir dinlemek veya okumak, tiyatro ile uğraşmak, film-video çekmek, farklı tür filmler izlemek, düzenli spor yapmak, takım oyuncusu olarak sporla uğraşmak, spor müsabakası izlemek, yoga, meditasyon ve imgeleme becerileri geliştiren çalışmalar yapmak… Daha birçok uğraşı alanı bireyin potansiyeline tam olarak ulaşabilmesi açısından çok önemli araçlar sunmaktadır.

ANALİTİK DÜŞÜNME VE PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİ: Neden sonuç ilişkisi kurabilme, olayları tek yönlü olmaksızın çok yönlü inceleyebilme, seçenek oluşturabilme, en iyi seçeneği bulabilme, yaptığımız hamlenin bir sonraki adımda neye yol açabileceğini hesaplayabilme, tümden gelmek ve tüme varabilmek gibi birçok bilişsel beceriyi barındırır. Bu beceriler ezbere ve kalıplara dayanan eğitim sistemlerinde yeterince gelişememektedir. Buna yeterince yatırım yapmamak yaşamın içinde kaynakları doğru kullanamayan ve yaşadığı durumlar karşısında seçenek üretemeyen dogmatik insanların oluşmasına yol açmaktadır. 

SORUMLULUK ALMA VE ÖZDİSİPLİN:  Proaktif davranabilmek yani bir şey olmadan onunla ilgili yapılması gerekenleri görebilmek ve bunun için harekete geçebilmek, bizi direkt veya endirekt ilgilendiren karşılaştığımız olaylar/sorunlar karşısında çözüme yönelik adımlar atabilmek, hedeflere ulaşabilmek için hayatımda nelerin olmasına izin vereceğimi veya neleri ret edeceğimi bilmek yaşamsal başarıdaki en temel becerilerdendir.

 YARATICILIK: Bu konu toplumumuzda çok doğru tanımlanamadığı için maalesef yanlış değerlendirilebilmektedir. Hiç kimse var olmayanın üzerinde bir şey yaratamaz, yani hiçbir şeyi yoktan var edemez. Dünyanın gelişimine baktığınızda hep bunu görürsünüz, kâşifler hep bir önceki bilgilerin üzerine bir şey ekleyerek yeni bir durum oluşturmuşlardır. Gerçek yaratıcılık budur. Dünyada her alanda teknoloji üreten toplumlar mutlaka diğerlerinin önünde olacaklardır. Bizde ise "Eski köye yeni adet", "Şimdi icat çıkarma!" söylemleriyle veya yanlış algılanmış kadercilik yaklaşımlarıyla bu yönümüzün gelişeceği pek söylenemez. 

 AKADEMİK BİLGİ DONANIMI: Akademik bilgi üretken olduğunda, kuramsallıktan çok pratiğe dayandığında ve test sistemleriyle değil açık yazılı, sözlü ve münazaralı değerlendirmelerle ölçüldüğünde bir anlam kazanmaktadır. Beklenenin dışında soruyla karşılaşan öğrenci yeni bir seçenek üretmekte çok zorlanmaktadır. Bilgiyi edinmekteki en büyük yanlışımız öğrenmenin keyfini gençlerimize ve çocuklarımıza verememektir. Öğrenmeyi mecburiyetten keyif yolculuğuna çıkaramamak ve en önemlisi öğrenilmesi gereken birçok gerekli, gereksiz bilgiyi öğrencilere sunmak ancak onlara bunu nasıl içselleştireceklerini öğretmemek, yani öğrenmeyi öğretmemek eğitim sistemimizin en büyük sorunlarındandır.

GELECEĞE GÜVEN: Bu eğitim sistemimizden çıkan bireylerin yaşadığı en büyük problemlerden birisi "güven"dir. Gençlerimiz bulundukları ülkenin sistemine, toplumdaki insanlara, yöneticilere, otoriteye, toplum önderlerine ve bununla iç içe olarak kendilerine yeterince güven duymamaktadırlar. Kendilerini yeterince değerli bir birey olarak hissetmemekte ve yaklaşık yarısı bir başka ülkede kendi geleceğini aramak için çareler aramaktadır.

YURTTAŞ OLMA BİLİNCİ: Yurttaş olmak birlik ve beraberlik içinde, yaşadığın ülkedeki herkesin kabul ettiği temel değerlere koşulsuz bağlılık, bunları savunmak ve yüceltmek için gösterdiğin çabaların toplamıdır. Günümüzde yurttaşlık sadece bulunduğun toplum değerleri ile sınırlı değildir, yurt kavramı artık dünya ile iç içedir ve evrensel değerlere bağlılık ve bunun mükemmel yerel sentezi yeni yurttaşlık bilincine dâhildir. Bu anlamda gençler doğru toplumsal reaksiyonları üretebilmek ve kendi gelecekleri üzerinde söz sahibi olmaya daha fazla çalışmalıdır. Sistemde sorgulayan ve demokrat olan bireylerine daha fazla güvenmeyi öğrenmelidir.

Üniversiteye gelen bireylerin seçimlerini neye göre yaptığı konusu da ülkemiz için son derece muallak bir konudur ve yukarıdaki eksikliklerin net bir sonucudur. Çoğu kişi kendisini temsil eden temel unsurların tam olarak ne olduğunu keşfetmeden sadece olması gereken yerde olmak veya toplumsal, ailevi şartlanmaların getirdiği bilinçsizlikle üniversite tercihi yapmaktadır. Böylece gerçekten kendisini neyin temsil ettiğini bilmeden yükseköğrenime adım atmakta, hayata nasıl hazırlanacağını tam olarak bilememekte ve üretici, katkı yapan, mutlu bir birey olmak için çabalamak yerine temelde mutsuz olmamaya çalışarak yaşamını sürdüren bir birey haline gelivermekte ve mecburiyetlerini yaşamaktadır.

Eğitim sistemimizin üst basamağında yer alan üniversitelerin yükü gençlerimizi hayata hazırlayan son nokta olması ve yukarıdaki sebeplerden dolayı ağırdır. Ancak bahsettiğim konuların çözüm yolunun yüksek eğitim kurumları olduğunu söylemekte büyük haksızlık olur. Çünkü bu konular çok daha önceden halledilmesi gereken unsurlardır. Üniversite eğitimi ancak bireylerin gelişiminde "krema" etkisi yaratabilir. Ancak üniversiteler geleceğin eğitimcilerini ve yöneticilerini de yetiştirdiğine göre yukarıdaki gerçeklerin topluma nasıl nüfuz ettirilebileceği konusunda daha fazla katkı yapabilirler ve yapmalıdırlar da.   

Sonuçta eğitim kurumları da, öğrencilerde yukarıdaki gerçekleri temel alarak bir şey yapmalı ve sorumluluk almalıdırlar.  Hepimizin şikâyet edebileceği tonlarca konu olabilir. Ancak şikâyet etmek yerine, adım atmalı ve "rağmen" düşünmeyi/davranmayı başarmalıyız. Yani eğitim sistemimiz böyle olmasına rağmen, hayatın gerçekleri bu olmasına rağmen, benim ihtiyaçlarım bu olmasına rağmen, yani koşullar böyle olmasına rağmen ne yapabileceğimizi bulmalı ve çözüm için çabalamalıyız. Belki de kimse bu anlamda bu sorumluluğu almadığı için çözümler toplum geneline ulaşamamaktadır. 

Son söz: Herkes kendisi ve ulaşabileceği çevresinde pozitif etki yaratmayı başardığında büyük dönüşüm gerçekleşecektir.

Koçluk hakkında; profesyonel koçluk çalışmaları bireyin ve kurumların yaşadığı tüm bu kaotik süreçleri çözmesinde ona yardımcı olabilecek enstrümanları kendi içinde barındırmaktadır.  Doğru koçluk çalışmaları bireye veya kuruma ayna olarak kendi cevaplarını bulması konusunda yardımcı olur. Doğru hedef oluşturulması, hedefe ulaşacak yolun planlanması, engel olacak zihinsel ve diğer blokların ortadan kaldırılması, takip ve destek süreçleri ile kişinin/kurumun hedefini yakalaması çok daha kolay hale gelmektedir. Bu nedenle kendini hayata hazırlayan veya hayatın içinde iş, kariyer, finans, ilişkiler, sosyal beceriler, kişisel özelliklerin gelişimi ve daha mutlu, huzurlu bireylerin gelişimi koçlukla çok daha kolaylaşmaktadır. 

Bu makale 9 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Dr. Murat Soysalan

Dr.Murat Soysalan Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nden 1991 yılında mezun olarak askeri doktorluk hizmeti vermeye başladı.1995 yılında Antalya'ya yerleşerek işyeri ve turizm hekimliği,özel klinik işletmeciliği üzerinde çalıştı. 2002 yılında bir uluslararası sağlık firmasında eğitmen-danışman 
olarak çalışmalarımı sürdürdü ve senior manager olarak görev yaptı. 2003 yılından itibaren çalışmalarını NLP temelli olarak sürdürdü. Dr.Murat Soysalan çalışmalarını 2007 yılından beri patentli "LifeCoach" markası adı altında sürdürmektedir.

Etiketler
Hayata nasıl hazırlanmalı
Dr. Murat Soysalan
Dr. Murat Soysalan
Ankara - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube