Deri yaşlanması ve tedavide (anti-aging) kullanılan cerrahi dışı yöntemler

Deri yaşlanması ve tedavide (anti-aging) kullanılan cerrahi dışı yöntemler

Ortalama yaşam süresi eski Roma’da 22 yıl, 1980’lerde 76 yıl iken günümüzde 85 yıla çıkmıştır. Uzayan bu yaşam süresi bireylerin toplumda verimli olarak geçirdiği zamanı artırmaktadır.

Deri yaşlanması nedir? Yaşlanmada etkili olan faktörler nelerdir?

Yaşlanma, genler yani ırsi özellikler, çevre ve yaşam biçimleri ile her insanda farklı gelişen bir süreçtir. Derimiz de tüm organlar gibi yaşlanır. Tek fark herkesin bu süreci görmesidir. Deri vücudumuzun en büyük organı ve dışa açılan penceresi, aynı zamanda beden sağlığımızın en büyük göstergesidir.

Deri yaşlanması ile  cildin hücre sayısı, hacim ve fonksiyonlarının azalır. , Bu durum herkeste farklı hızda ortaya çıkar. Deri yaşlanması karmaşık, geri dönüşü olmayan  biyolojik ve kimyasal bir durumdur.  Birçok faktör rol oynar.. Deri yaşlanması ikiye ayrılabilir. Bir tanesi zamana bağımlı  olarak artan iç yaşlanma diğeri de dış etkenlere bağlı yaşlanma (fotoyaşlanma) dır. Bu süreçle hücre yenilenmesi, koruyucu fonksiyonları, yağ üretimi, d-vitamini üretimi, saç ve tırnak büyümesi yavaşlar. Yaşlanmanın en erken belirtileri deride kendini gösterir ve yaş öngörmede ilk başvurduğumuz gözlem yeridir.

Kronolojik yani iç yaşlanmada deri incelir, esneklik azalır, ince kırışıklıklar oluşur ve ifade derinleşir. Bu tür deri yaşlanması tüm yaşlanmanın %20’sini oluşturur ve kaçınılmazdır.

Dış etkenlere bağlı yani fotoyaşlanma ise deri yaşlanmasının %80’ini oluşturur. Bu tür yaşlanmayı önleme ve değiştirme şansı vardır. Çevresel faktörlerin en önemlisi güneştir. Güneşe maruziyetin %50-75’i hayatın ilk 20 yılında serbest radikal adı verilen maddelerin oluşumuyla ortaya çıkar.

Cilt yaşlanmasını önleyici ya düzeltici cerrahi dışı yaklaşımlarda kullanılan yöntemler nelerdir?

Kremler
Botox
Dolgu  maddeleri
Kimyasal peeling (cilt soyulması)
Lazer uygulamaları

Kremler:

Güneş, deride renk değişiklikleri, kalınlaşma ve incelmeler, pürüzler, damar genişlemeleri, sarkma ve kabalaşma, kırışıklıklar ve deri kanseri oluşumuna neden olur.

Östrojen derinin gençliğinin korunmasında anahtar rol oynar. Östrojenin azalmasıyla deri incelir, esnekliği azalır, sarkma ve kırışıklıklar artar. Tüm bu değişiklikler deride kollajen denen protein yapıda bir maddenin azalmasına bağlıdır. Derideki en belirgin kayıp menopozun ilk 2 yılında ortaya çıkar ve menopozun beşinci yılında kollajenin %30’unun azalmasıyla devam eder. Güneş, sigara, stres, uyku düzeni bozukluğu, alkol kullanımı, yetersiz beslenme, kilo değişiklikleri, yerçekimi, mimikler kalıtımla birlikte deri yaşlanmasını etkileyen en önemli faktörlerdir. Bu durumda güneşten korunma deri yaşlanmasının önlenmesinde en önemli ve en ucuz “anti-aging” yöntemidir.

Güneş Koruyucuların çeşitleri ve etkileri nedir?
Güneşin deri üzerindeki olumsuz etkileri güneşe maruz kalma süresi ile cilt rengi ve tipine bağlıdır.

Güneş koruyucular “kimyasal filtreler” ve “fiziksel örtücüler” olmak üzere iki tiptir. Fiziksel örtücüler cilt üzerine uygulandığında genellikle görülür bir tabaka oluştururlar. Bunlar güneş ışınlarını yansıtarak etki gösterirler. Bebeklerde ve erişkinlerde yüz bölgesinin korunması için uygundurlar. Kimyasal filtreler ise güneş ışınlarını absorbe ederek (emerek) alta ulaşmasını engellerler. Bu tür koruyucular vücut cildinin korunması için uygundurlar. Koruyucuların üzerinde SPF (Sun Protecting Factor) veya GKF (Güneşten Korunma Faktörü) olarak belirtilen sayılar güneşte kalma süresini ne kadar artırdığını belirtir.

SPF 15 güneşten %92, SPF 30 %94, SPF 50 %97 korur. Yani güneşten korunmak için çok yüksek korunma faktörleri gerekmemektedir. Ancak bu koruma için kremlerin uygun koşullarda kullanılması gerekmektedir.

Bu kremler veya losyonlar güneşe çıkmadan en az 20 dakika önce sürülmeli ve yeterli miktarda kullanılmalıdır. Gerçek anlamda etkili olmaları için 2 mg/cm2 uygulanmalı (tüm vücut için 30 ml), 2 saat arayla tekrarlanmalıdır.

Antioksidan nedir? Deri yaşlanması tedavisindeki önemi nedir?

Antioksidanlar vücuda zararlı olan serbest radikallerin zararlı etkilerini yok eden maddelerdir. Serbest radikaller, vücudumuzda normal yaşamsal faaliyetlerinin devamını sağlayan biyolojik olaylar esnasında, ya da sigara, hava kirliliği ve güneş gibi çevresel faktörlerin etkisiyle oluşan ve vücut hücrelerine zarar veren maddelerin genel adıdır. Hücrelerin yapısını bozar birçok vücut sistemi üzerinde ve bu arada cilt yapısı üzerinde  olumsuz etki yaparlar. Antioksidanlar serbest radikallerin zararlı etkilerini yok ederler. Vücut tarafından üretilebilir ya da dışarıdan alınabilirler. Yaş ilerledikçe antioksidan üretimi azalır ve vücudun serbest radikalleri yok etme yeteneği de etkilenir.

Serbest radikaller derinin yaşlanmasında önemli rol oynarken antioksidanlar serbest radikallerin saldırısını önlerler.

Cilt üzerinde etkili antioksidanları şöyle sıralayabiliriz:

Retinoidler: A-vitamini türevleridir. Deri yüzeyini düzeltir, ince kırışıklıkları açar, kahverengi lekeleri açar ve cildi dolgunlaştırır. Etkili olabilmeleri için en az 10-15 ay kullanılmalıdırlar. Hem iç hem de dış faktörlere bağlı deri yaşlanmasında etkilidir.
E-vitamini (alfa tokoferol)’nin etkisi tartışmalıdır.
C-vitamini kollajen hasarını onarır ve cildin rengini açar.
Alfa lipoik asit ve koenzim Q10’in etkileri ispatlanmamıştır.
Yeşil çay büyüme faktörleri içerir ve hücre yenilenmesini artırır.
Gingkobiloba, ginseng, aloevera, deniz yosunu, üzüm çekirdeği, buğday proteini, soya proteini, çinko ve selenyumun deri yaşlanması üzerine ispatlanmış olumlu etkileri bulunmamaktadır.

Botox Nedir?

Botox Clostridium botulinum isimli bakterinin salgıladığı bir toksin yani bir çeşit zehirdir. Botulinum toxin-A (BTX-A) ilk kez 1928’de Herman Sommer tarafından ayrıştırılmıştır. 1944’de Dr. Edward Schantz ve arkadaşları tarafından saflaştırma çalışmalarına başlanmış, 1946’da kristal formu elde edilmiştir.

1949’da Dr. Vermon Brook tarafından toksinin hareketle ilgili sinir uçlarını bloke ettiğinin keşfedilmesi tıpta kullanımının temelini oluşturur.

İlk kez 1978’de şaşılık tedavisinde kullanılmaya başlanan BTX-A’nın kırışıklıklarda kullanımı tesadüfen keşfedilmiştir. 1987’de oftalmolog (göz doktoru) Jean Carruthers tedavi uyguladığı hastasında kaş çatma çizgilerinin düzeldiğini gözlemlemiş ve bu gözlemini dermatolog olan eşi Alastair Carruthers ile paylaşmıştır.

1990 yılından beri BTX-A, şaşılık, kekemelik, migren, yutma güçlükleri gibi kasların gevşeyememesine bağlı yaklaşık 200 hastalığın tedavisi yanında kas kasılmasıyla olan kırışıklıkların ve aşırı terlemenin tedavisinde de başarıyla kullanılmaktadır.

Kırışıklıkların giderilmesinde Botox’un rolü nedir?
Günümüzde giderek artan yaşam beklentisi ve uzayan yaşam süresi bireylerin toplumda verimli olarak geçirdiği süreyi artırmaktadır. Profesyonel ve sosyal yaşantıdaki aktif geçen sürenin uzaması insanların daha zinde, sağlıklı ve genç görünmek ve hissetmek istekleri üzerinde etkili olmaktadır. Bu beklenti, yazılı ve görsel medyanın etkisi ile ciddi olarak artış göstermektedir.

Doğumla birlikte başlayan yaşlanma ve yıpranma sürecini en çok yansıtan bölge ise yüzümüzdür. Yüz bölgesi gençleştirme işlemlerinin odağını oluşturur. Yüz gençleştirme amacıyla tanımlanan ameliyatlar giderek artan sayıda uygulama bulmakla birlikte iyileşme süreci gerektirmeleri, geride bıraktıkları izler ve taşıdıkları istenmeyen riskler nedeniyle çekinilen girişimlerdir.

Bu nedenle gerek yüz gençleştirme gerekse yüze ait özelliklerin değiştirilmesi amacıyla uygulanan basit girişimlerin popülaritesi hızla artmaktadır. İlk kullanılmaya başlandığı yıllardan bu yana tüm dünyada en fazla uygulanan yöntem BTX-A enjeksiyonlarıdır.

Kemik, kas, yağ ve deri dokusunda meydana gelen değişiklikler yaşlanma süreci olarak karşımıza çıkmakta ve bulgu olarak da kırışıklıklar meydana getirmektedir. Yüzde meydana gelen kırışıklıklar ikiye ayrılır: Dinamik ve Statik Kırışıklıklar.

Dinamik Kırışıklıklar: Bu tip kırışıklıklar yüzdeki mimik kaslarının kasılması sonucu ortaya çıkarlar ve 20’li yaşlardan itibaren giderek artış gösterirler. Bunların oluşumu kişinin mimik yapma özelliklerine bağlı olarak artış gösterir ve zaman içinde yarattıkları kalıcı değişiklikler ile statik kırışıklıklara döner.

Dinamik kırışıklıkların en belirgin olanları alındaki yatay çizgiler, kaş arasındaki çatma çizgileri ve göz kenarlarında oluşan kaz ayaklarıdır.

Dinamik kırışıklıklardan kas aktivitesi sorumlu olduğu için BTX gibi kas hareketlerini değiştiren veya durduran yöntemler bu tip kırışıklıkların tedavisinde başarılıdır.

Statik Kırışıklıklar: Bunlar yüz istirahat halinde iken de görülen kırışıklıklardır. Yerleşim yerine göre mimikler ile daha da belirgin hale gelebilirler. Ağız çevresindeki gülme çizgileri ve alt göz kapağındaki gözyaşı oluğu olarak bilinen kırışıklıklar statik kırışıklıkların başında gelir. Statik kırışıklıkların düzeltilmesinde BTX tek başına yeterli olmaz. Yumuşak doku dolguları veya cerrahi yöntemler tercih edilir.

Botox etkisini nasıl gösterir ve ne kadar sürer?

Botox sinir uçlarından bir maddenin salınımını durdurarak o sinirin etkilediği kasın hareketini durdurur. Bu etki uygulamadan 2 gün sonra yavaş yavaş başlar, 2. haftada tam gelişir ve 3 ay devam eder. 3. aydan sonra salınımı durdurulan madde yeniden salınmaya başlar ve 6. ayda tamamen başa döner.

Toplam uygulama sayısı arttıkça klinik etki süresi uzar. Göz çevresindeki etki genellikle diğer bölgelere göre daha kısadır.

BTX enjeksiyonuna ilk başlandığında ardarda 3 ayda bir 3 kez uygulama yapıldıktan sonra, genellikle daha sonra 6 ayda bir uygulama ile istenen kozmetik etki devam ettirilebilmektedir.

Botoxu kimler uygulamalıdır?

Uygun enjeksiyon tekniği ve başarı, uygulama bölgelerindeki kas yapılarının anatomik pozisyonlarının ve özelliklerinin iyi bilinmesine bağlıdır. Uygulama bölgesi anatomisi mutlaka uygulayıcı hekim tarafından detaylı olarak bilinmelidir, aksi takdirde arzu edilmeyen komplikasyonlar ile karşılaşılabilir.

Enjeksiyon noktalarının belirlenmesinde ana hatlar belirli olmakla birlikte bireysel değişiklikler her hastanın detaylı olarak analiz edilecek kişisel kas miktarı, aktivitesi ve pozisyonuna göre karar verilmesini gerektirir. Uygulayan kişinin bu konudaki deneyim süresi de becerisini artıracaktır.

Enjeksiyon öncesinde uygulanacak alanın temizlenmesi, soğuk uygulanması enfeksiyon, morarma ve ağrı gibi yan etkilerin azalmasını sağlar.

Botox kimlere uygulanmaz?

Botox preparatının herhangi bir bileşenine allerjisi olanlar
Kas hastalığı olanlar
Gebelik ve emzirme döneminde
Kanama bozuklukları olanlar
Enjeksiyon yerinde enfeksiyon-iltihabi durum bulunanlar
Bazı ilaçları kullananlarda: Aminoglikozid, siklosporin, D-penisilamin, kas gevşetici, kinin ve kalsiyum kanal blokerleri, magnezyum sülfat ve linkosamid kullananlarda kesinlikle kullanılmamalıdır.
Ayrıca iş yaşamında yüz mimikleri kullanmaya ihtiyacı olanlar (örn. aktör ve aktrisler, politikacılar) botox uygulamalarından kaçınmalıdırlar.

Botox uygulamasından sonra nelere dikkat edilmelidir?

Uygulamayı takiben 2 saat boyunca bölgeye su, makyaj, krem uygulanmamalıdır. Uygulamayı takiben 4 saat süre ile yatay pozisyon, 24 saat içinde uçak yolculuğu önerilmemektedir.

Uygulamadan sonra, uygulanan kasların 2 saat süre ile çalıştırılması etkinin erken başlamasını sağlamaktadır.

Botox uygulamasına bağlı gelişebilecek istenmeyen etkiler nelerdir?

Botox uygulaması işini bilen uzman bir hekim tarafından yapıldığında oldukça güvenli bir profil sergilemektedir.

Kozmetik uygulamalarda medikal yani tıbbi tedavi uygulamalarına göre çok daha düşük dozlar kullanıldığı için yan etkiler de daha azdır: Baş ağrısı, grip benzeri bulgular, alerjik reaksiyon, kaş asimetrisi, çift görme, göz kapağında düşme, asimetrik gülüş, kuru göz, ağrı, morarma oldukça seyrek görülen ve uygulama hatalarına bağlı komplikasyonlardır.

Dolgu Maddeleri  nedir? Uygulamaları nasıl yapılır?

Dolgu maddeleri deri altında yaşlanma veya hastalıklarla ortaya çıkan hacim kayıpları, derin ve yüzeyel kırışıklıkların tedavisi için kullanılan ve deri altına enjekte edilerek kaybolan hacmin yeniden kazanılmasını sağlayan maddelerdir.

Uzun yıllardan beri araştırmacılar ve klinisyenler ideal yumuşak doku dolgu maddesini geliştirmek için çalışmalar yapmaktadır. İlk dolgu maddesi uygulaması 100 yıldan daha eskilere dayanmaktadır. İlk kez dolgu maddesi olarak parafin enjeksiyonları yapılmış ancak oluşan istenmeyen yan etkiler yani komplikasyonlar nedeniyle sonuç başarısız olmuştur. 1893 yılında ilk kez kişinin kendisinden alınan yağ dolgu amacıyla (otolog yağ transferi) kullanılmıştır. İlerleyen yıllarda sıvı silikon gibi sentetik dolgu maddeleri denenmiş ancak yine oluşan istenmeyen yan etkiler nedeniyle terk edilmiştir.

1970’lerin başında enjektabl kollajen ile ilgili ilk çalışmalar başlamış, 1984’te kollajen bir dolgu maddesi olarak onay almıştır.

Uzun yıllardan beri geliştirilmiş olan özellikle kalıcı dolgu maddelerinde görülen doku reaksiyonları ve yan etkiler nedeniyle bu maddelerin uygulanması hemen hemen tamamıyla terk edilmiştir.

Dolgu maddelerine artan büyük ilgi ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak daha uzun kalıcılığı olan daha az reaksiyon oluşturan ve daha fazla hacim oluşturan dolgu maddelerinin geliştirilmesinde son yıllarda büyük ilerlemeler kaydedilmiştir.

Dolgu maddeleri kaç tiptedir?

Naturel dolgu maddeleri (kollajen ve hyaluronik asit)
Otolog yağ
Sıvı dolgu maddeleri (akrilamidler ve sıvı silikon)
Abzorbe olmayan mikrosferler (polimetilmetakrilat)
Partiküllü materyaller (kalsiyum hidroksilapatit)
Kalıcı implantlar (politetrafloroetilen)
Dolgu maddeleri içerisinde en yaygın olarak kullanılan ve en az komplikasyonu olanlardan birisi “Hyaluronik Asit” tir.

Hyaluronik Asit (HA)

Ülkemiz pazarında değişik isimlerle bulunan ve en yaygın olarak uygulanan dolgu maddesidir. Hyaluronik asit genç ve elastik cilt altı matriksin (dokusunun) normal yapısında bulunan bir maddedir. Vücutta ortalama 200 mg/kg oranında bulunur. 70 kg’lık bir yetişkinin vücudunda ortalama 14 g HA bulunur. Vücutta bağ dokusu ve deride bulunur. Su tutma kapasitesi yüksek bir maddedir ve hacim oluşturma, nemlendirme ve hücre çoğalması gibi önemli etkileri vardır. Yaşlanma ile deri ve eklemlerde HA kaybı olmaktadır. Uzun yıllardır eklem içi enjeksiyonlarla eklem hastalıklarında kullanılmaktadır.

HA ilk olarak 1989 yılında hayvansal kaynaklı olarak üretilmiştir ancak yarılanma ömrünün 24 saatten az olduğu görülmüştür. Daha sonra bakteriyel kaynaklı üretimi yapılan HA’in çapraz bağlanma ile stabilize edilmesigerekmiştir. HA’in dolgu maddesi olarak değişik molekül büyüklüğünde preparatları üretilmiştir. Küçük molekül ağırlıklı preparatlar, ince kırışıklıkların düzeltilmesi amacıyla yüzeyel olarak uygulanırken, orta ve büyük molekül ağırlıklı olanlar daha derinlere uygulanarak derin kırışıklıkların doldurulmasında kullanılırlar.

Rekombinant DNA teknolojisiyle ( yani özel genetik yöntemler kullanılarak) üretilen HA içeren dolgular yumuşak dokuların her yüzeyine uygulanabilirler. İstenmeyen yan etki oranı çok düşüktür ve hiçbir toksik yani zararlı etkisi yoktur. Burun ve yanak kenarında oluşan oluklarda, ağız kenarı çöküntülerinde, kaş arası kırışıklıklarda, dudakların dolgunlaştırılmasında, akne skarları ve kesi izlerinin düzeltilmesinde başarıyla kullanılmaktadırlar. HA enjeksiyonları 6-9 ay süre ile kalıcılığını devam ettirmektedir.

HA uygulaması öncesi kremler ile anestezi kolaylıkla sağlanabilmektedir. Son yıllarda HA preparatlarının içerisine lokal anestezik eklenmesiyle enjeksiyon sırasındaki ağrı önlenebilmektedir.

Kimyasal Soyma (peeling)  İşlemi nedir?

Genler çevre koşulları ve yaşam biçimlerinin kesişmesiyle deride ortaya çıkan leke ve ince çizgileri yok etmek ve daha genç göstermek için yapılan deriyi soyma işlemi (peeling)’nin geçmişi eski Mısırda Kleopatra’ya kadar uzanmaktadır. Günümüzde ise kimyasal yöntemlerle istenilen derinliğe kadar inilebilmektedir. Peelingler evde hastanın kendi kendine uygulayabileceği basit tiplerden ciddi bir operasyon titizliğinde yapılan derin peelinglere kadar geniş bir yelpaze içinde yer almaktadırlar.

Peeling yaptırmadan önce bu konudaki temel kavramlar, peeling tipleri ve seçimi, olmasını hiç arzu etmediğimiz yan etkilerinin çok iyi bilinmesi gerekmektedir.

Kimyasal soyma işlemi (peeling) deri üzerine bir ya da birden çok kimyasal (asidik ve bazik) ajanın uygulanması sonucu derinin bir kısmı üzerinde kontrollü bir hasar oluşturularak cildin daha genç ve daha sağlıklı bir görünüm kazanması sağlanır. Amaç, deri katmanlarında istenilen derinliğe kadar hasar oluşturmak ve onarım sırasında yara iyileşmesinin avantajlarından yararlanılarak deri üzerindeki istenmeyen lekeler, oluşumlar ve ince kırışıklıkların tedavisini sağlamaktır. Yara iyileşirken epidermal onarım ve yeni dermal bağ dokusunun oluşması ile deride daha genç bir görünüm oluşmaktadır.

Kimyasal peeling, peeling çözeltisinin hasar derinliğine göre; çok yüzeysel, yüzeysel, orta ve derin olarak sınıflandırılır.

İşlemin sonucu; farklı çözeltilerde farklı olmak üzere, kullanılan çözeltinin derişimine yani konsantrasyonuna, asitlik değerine, ciltte kalma süresine, uygulama tekniğine, uygulanan bölgeye, kullanılan asidin uygulanan kat sayısına, cildin önceden hazırlanmasına, cilt tipi gibi bazı faktörlere göre değişir.

Bir kimyasal çözelti, aynı konsantrasyonda farklı kişilerde, farklı şartlarda farklı derinliklerde peelinge neden olabilir. İşlem sırasında ve sonrasında hastanın uyumu, iyileşme süreci, komplikasyon gelişme oranı ve sonuçları kimyasal peelingin derinliğine göre değişir.

Başarılı bir kimyasal peeling işleminde; uygun hasta seçimi, peeling çözeltisinin özellikleri, uygulama tekniği, uygulayan hekimin deneyimi gibi pek çok faktörün etkisi vardır.

İdeal sonuçlar için uygun hasta seçimi önemlidir. İşlemin öncesi, hastaların genel sağlık durumu, kullandığı ilaçlar, sigara kullanımı, geçirilmiş kozmetik işlemler, herpes denen virüs infeksiyonları, keloid yani aşırı kalınlaşmış yara izi oluşumu sorgulanmalıdır. Deri tipi (kronolojik (zamana bağlı) ve fotoyaşlanma açısından) değerlendirilmeli ve derecelendirilmelidir. Hastanın yaşam tarzı ve beklentileri iyi değerlendirilmeli; uygulanacak işlem, uygulama sırasında oluşabilecek tüm olasılıklar, işlem sonrasında uyması gerekenler konusunda ayrıntılı olarak bilgilendirilmelidir.

Dermatolojide Lazer ve Işık Sistemleri

“Laser” kelimesi Light Amplification by the Stimulated Emission of Radiation (uyarılmış radyasyon yoğunlaşması ile güçlendirilmiş ışık) ifadesinin baş harflerinden oluşmaktadır. Uyarılmış ışığın emilimi teorisini ilk kez 1917 yılında Albert Einstein kuantum teorisinin bir parçası olarak ortaya koymuştur. Bu teoriden yaklaşık 40 yıl sonra bilim adamları bu görüş doğrultusunda lazeri geliştirmişlerdir.

Theodore Maiman, 1959 yılında ilk kırmızı renkli lazer olan ruby lazeri geliştirmiştir. Daha sonra 1961’de Johnson tarafından Nedymium : Yytrium-Aluminum-Garnet (Nd-YAG) lazer, 1962’de Bennet tarafından Argon lazer ve 1964’te Patel tarafından CO2 lazer geliştirilmiştir.

Lazer sisteminde ışık kaynağından çıkan ışın belli bir kavitede-oyukta biriktirilip güçlendirilerek belli bir noktaya yönlendirilir. Lazer ışığı tek yönlü tek fazlı, tek renkli dağılmaksızın birbirine paralel yol alan bir ışıktır.

Lazer ışığı dokuda seçici olarak emildiğinde ışının enerjisi ısıya dönüşür ve etki sağlar.

Lazerin Dermatolojide Kullanım Alanları nelerdir?

Vasküler (damar kaynaklı) yapıların tedavisinde lazer: Bu tip lazerlerde hedef doku damar duvarıdır. Damar genişlemesi ve çoğalması sonucu ortaya çıkan, bazen doğumsal olan pembe-kırmızı-mor renkli lekelerin tedavisinde kullanılır. Argon lazer, argon kaynaklı ayarlanabilir lazer, bakır buharlı / bromid lazer, Nd:YAG lazer, KTP lazer, kripton lazer ve pulsed dye lazerler bu tür yapıların tedavisinde etkilidir.

Pigmente (koyu kahve renkli) lekelerin tedavisinde lazer: Bu tip lazerlerde hedef doku deriye renk veren melanin maddesidir. KTP lazer, Q-anahtarlı alexandrite ve diod lazerler bu tür yapıların tedavisinde etkilidir.

Dövme tedavisinde lazer: Mavi ve siyah renkli dövmelerde Q-anahtarlı ruby ve Q-anahtarlı Nd-YAG lazer; yeşil renkli dövmelerde Q-anahtarlı ruby ve Q-anahtarlı alexandrite lazer, kırmızı renkli dövmelerde KTP, pulsed dye lazer ve Nd:YAG lazer kullanılmaktadır.

Epilasyonda lazer: Bu işlemde hedef kıla renk veren melanin maddesidir. Kıl büyüme döngüsünün bir fazında çevreye göre daha fazla melanin içerir. Bu dönemde uygulanan lazer kılın yanmasını sağlar. Alexandrite, diod ve Nd:YAG lazerler ve IPL bu amaçla kullanılan başlıca lazerlerdir. Deri rengi, tipi ve kıl yapısına göre lazer seçilmelidir. Her birinin etkili olduğu kıl tipi farklıdır.

Deri yenilemede lazer: Yaşlı cildin tedavisi temel olarak cildin dış 200 mm’lik kısmının tedavisini içerir. Bu amaçla cildi soymak için ablatif CO2 ve Er:YAG lazerler kullanılır. Cildin üst tabakaları uzaklaştırılarak derinin yeniden oluşmasını sağlamak yoluyla etkilidirler. Cilt soyulmadan kollajenaz ve fibroplazinin uyarıldığı uygulamalarda Mid-IR Nd:YAG lazer, Mir-IR diod lazer, Er:Glass lazer, Q-anahtarlı Nd:YAG lazer, IPL ve radyo-frekans kullanılır. Bunlar bazı enzimleri uyararak cildi canlandırır.

Lazere kim karar verir ve kim uygulamalıdır?

Lazerler kullanımı uzmanlık gerektiren cihazlardır. Dermatoloji ve Plastik Cerrahi uzmanları bu yapıları en iyi tanıyan uzmanlardır. Uygun lazeri seçmek ve uygulamak basit bir işlem değildir. Uygulamanın doktor dışında bir kişi tarafından yapılması ise kabul edilemez.

Lazerlerin yanlış seçimi ve kullanımıyla tedavisi mümkün olmayan yan etkiler  (yanıklar, izler ve lekeler) gelişebilmektedir.

KAYNAKLAR

İlter N, Adışen E. Kimyasal Peelingde Hasta Seçimi ve Bilgilendirme. Türkiye Klinikleri J Cosm Dermatol – Special Topics 2009; 2(3): 5-11.

Eken A. Kimyasal peeling için temel kavramlar ve yasal durumlar. Türkiye Klinikleri J Cosm Dermatol – Special Topics 2009; 2(3): 1-4.

Çerkeş N. Dolgu Maddeleri ve Uygulamaları. Türkiye Klinikleri J Cosm Dermatol – Special Topics 2008; 1(4): 29-35.

Yavuzer R.Yüz şekillendirilmesinde botulinum toksin A’nın rolü.Türkiye Klinikleri J İnt Med Sci 2007,3(39) :7-18.

Scott A,Rosenbaum A,Collins C.Pharmacologic weakening of extraocular muscles.Invest Ophtalmol 1973,12:924-7.

Klein AW.Complications with the use of botulinum toxin.Dermatol Clin 2004;22:197-205.

Huang W, Foster JA,Rogachefsky AS.Phamacology of botulinum toxin.J Am Acad Dermatol 2000;43:249-59.

Matarasso SL, Carruthers JD, Jewell ML. Consensus recommendations for soft-tissue augmentation with nonanimal stabilized hyaluronic acid (Restylane). Supplement to Plast Reconstr Surg 2006;117:3.

Rohrich RJ, Rios JL, Fagien S. Role of new fillers in facial rejuvenation: a cautious outlook. Plast Reconstr Surg 2003;112(7):1899-902.

Rohrich RJ. Introduction to the Restylane Consensus Statement. Plast Reconstr Surg 2006;117:1.

Biesman B. Soft Tissue Augmentation Using Restylane. Facial Plast Surg 2004; 20: 171.

Sclafani AP. Soft Tissue Fillers for Management of the Aging Perioral Complex. Facial Plast Surg 2005; 21: 74.

Born T. Hyaluronic Acids. Clin Plast Surg 2006; 33: 525.

Jacovella PF. Calcium Hydroxylapatite Facial Filler (Radiesse): Indications, Technique, and Results. Clin Plast Surg 2006; 33: 511.

Sherman RN. Sculptra: The New Three Dimentional Filler. Clin Plast Surg 2006; 33: 539.

Lemperle G, Romano JJ, Busso M.Soft Tissue Augmentation with Artecoll: 10 year history, indications, techniques, and complications. Dermatolog Surg 2003; 29(6): 573-587.

Lemperle G, De Fazio S, Nicolau P. ArteFill: A Third-Generation Permanent Dermal Filler and Tissue Stimulator. Clin Plast Surg 2006; 33(4): 551-565.

Baumann L. Collagen-containing fillers: alone and in combination. Clin Plast Surg 2006; 33(4): 587-596.

Jansen DA, Gravier MH. Soft Tissue Substitutes in Perioral Augmentation. Semin Plast Surg 2003; 17: 181.

Okano Y, Abe Y, Masaki H, et al. Biological effects of glycolic acid on dermal matrix metabolism by dermal fibroblasts and epidermal keratinocytes. Exp Dermatol 2003; 12(Suppl 2): 57-63.

Glogau RM. Chemical peeling and aging skin. J Geriatr Dermatol 1991; 2: 30-35.

Briden ME. Alpha-hydroxyacid chemical peeling agents: case studies and rationale for safe and effective use. Cutis 2004; 73 (2 Suppl): 18-24.

Khunger N, Sarkar R, Jain RK. Tretinoin peels versus glycolic acid peels in the treatment of Melasma in dark-skinned patients. Dermatol Surg 2004; 30(5): 756-760.

Sharquie KE, Al-Tikreety MM, Al-Mashhadani SA. Lactic acid as a new therapeutic peeling agent in melasma. Dermatol Surg 2005; 31(2): 149-154.

Ditre CM. Glycolic acid peels. Dermatol Therapy 2000; 13: 165-172.

Hevia O, Nemeth AJ, Taylor RJ. Tretinoin accelerates healing after trichloroacetic acid peel. Arch Dermatol 1991; 127(5): 678-682.

Oram Y. Dermatoloji’de Cerrahi. Tüzün Y, Gürer MA, Serdaroğlu S, Oğuz O, Aksungur V, editörler. Dermatoloji, Cilt 2, İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri; 2008, p.2259-2322.

Öztürk S. Laser Treatments in Plastic Surgery. Türkiye Klinikleri J Cosm Dermatol-Special Topics 2008; 1: 15-24.

Maiman T. Stimulated optical radiation in ruby. Nature 1960; 187: 493-494.

Johnson LF. Optical laser characteristics of rare-earth ions in crystals. J Appl Physiol 1961; 34: 897-909.

Ergenekon G, Aybey B. Son gelişmeler ışığı altında dermatolojide lazer. Türkderm 2001; 35: 152-164.

Rossi A, Jurassich S, Bozzi M, Villano PA, Vozza A. Argon laser in dermatology: indications suggested by a 4-year experience. G Ital Dermatol Venereol 1990; 125: 439-443.

Özcanlı Ç, Başak PY. Laser and use in dermatology. Türkiye Klinikleri J Med Sci 2002; 22: 620-629.

Bu makale 18 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Nilsel İlter

Prof.Dr. Nilsel İLTER, 1963 yılında Ankara'da doğmuştur. 1980 yılında Ted Ankara Koleji'nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini 1986 yılında tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. İhtisasını ise Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı'nda yapmış ve 1993 yılında Dermatoloji Uzmanı olmuştur. 2002 yılında Doçent, 2002 yılında ise Profesör unvanını alan Prof.Dr. Nilsel İLTER, Türk Pediatrik Dermatoloji Derneği, Dermatoonkoloji Derneği, Dermatoimmunoloji Derneği, Dermatopatoloji Derneği, Ankara Deri ve Zührevi Hastalıklar Derneği üyesi olup 2010-2014 yılları arasında Türk Dermatoloji Derneği’nde genel sekreter olarak görev almıştır. Ayrıca International League of Dermatological Societies ve European Academy of Dermatology and Venereology derneklerinde halen üye olarak çalı ...

Yazarı sosyal medya'da takip edin
Etiketler
Lazere kim karar verir ve kim uygulamalıdır?
Prof. Dr. Nilsel İlter
Prof. Dr. Nilsel İlter
Ankara - Dermatoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube