Beslenmenin ürogenital kanserler üzerine etkisi

Beslenmenin ürogenital kanserler üzerine etkisi

Kanserden korunmak için Fast-Food'dan uzak durun!!!

Prostat, mesane ve böbrek kanserleri ürogenital sistemin en sık görülen kanserleridir. Son yıllarda kanser önleyici tedbirler, erken tanı ve tedavi ile bu kanserlerden meydana gelen ölüm oranlarının azaldığı tespit edilmiştir. Ancak geçmişten günümüze bu kanserlerin görülme yaşı git gide azalmaktadır.

Uygun diyet ve beslenme alışkanlığının ürogenital tümörler üzerinde anti-tümöral etkisi olduğu bilinmektedir. Bunun yanında aşırı ve dengesiz beslenme, malnütrisyon, hazır gıda ve fastfood tüketiminin ürogenital kanserlerine yakalanma riskini arttırmaktadır.

Obezite

Obezite ve yağlı beslenmenin prostat ve mesane kanseri üzerinde olumsuz etkilerinin değerlendirildiği geniş çaplı çalışmalar bulunmaktadır. Obezite prostat kanseri gelişimindeki en büyük çevresel risk faktörüdür. Amerika kökenli ve geniş katılımlı bir çalışmada vücut kitle endeksinin 30 kg/m2'nin üzerinde olan prostat kanseri saptanmış hastalarda kanserin daha ileri derecede ve daha ölümcül seyrettiği bildirilmiştir.

Benzer bir çalışmada ise 10 yıl içinde kontrollü olarak 5 ve üzeri kilo veren hastalarda prostat kanseri gelişme sıklığının azaldığı vurgulanmıştır.

Böbrek kanserleri de incelendiğinde prostat kanserine benzer sonuçlar gözlenmektedir. Yani vücut kitle endeksinin 30 kg/m2'nin üzerinde olduğu insanlarda böbrek kanserine yakalanma riskin arttığı belirtilmiştir.

Obez hastalarda prostat kanseri ve böbrek kanseri görülme sıklığının arttığı bilinse de beslenmesi bozulmuş, düşkün ve vücut kitle endeksi düşük hastalarda mesane kanseri görülme sıklığının daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Ancak Koebnickve arkadaşlarının 1995 ile 2003 yılları arasında geniş katılımlı bir çalışma sonucunda obezitenin mesane kanseri riskini bir miktar arttırdığının ancak bunun istatistiksel olarak anlamlı olmadığını vurgulamış olup benzer bir çalışmada ise vücut kitle endeksi ile mesane kanseri arasında bir ilişki olmadığı belirtilmiştir. Bu konuyla ilgili en ilginç çalışmada ise mesane kanseri gelişmesinde rol oynayan TP53 gen mutasyonunun görülme sıklığının obez ve yüksek kilolu hastalarda daha az olduğu ortaya konulmuştur.

Beslenme ile alınan yağlar ve lipitler

Batı Avrupa ve Amerikada yapılan geniş katılımlı çalışmalar yağlı beslenme ile prostat kanseri görülme sıklığı arasında ciddi bir ilişki olduğunu tespit etmişlerdir. Buna ek olarak yağlı beslenme ile prostat kanseri tanılı hastalarda prostat kanseri ölüm sıklığını da arttırdığı vurgulanmıştır.

Bu konun detayına inilen çalışmalarda ise diyetle alınan tüm yağların değil ağırlıkla doymuş yağ oranı yüksek olan gıdalarla beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme riskinin arttığı savunulmuştur. Bu alanda Giovannuccive arkadaşlarının yaptığı benzer bir çalışmada ise beslenmesinde yüksek oranda hayvansal yağ tüketen ve kısmi olarak da kırmızı ette bulunan alfa-linoleic asittin sadece prostat kanseri değil birçok kanserin gelişmesinde önemli bir risk faktörü olduğunun belirtmektedir. Bunun sonucunda yüksek oranda hayvansal yağlar ve doymuş yağlarla beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme sıklığı arasında ciddi bir ilişki bulunmaktadır.

Prostat kanserine neden olan bu yağların kanseri nasıl tetikledikleri incelendiğinde androjen seviyelerini arttırdığı, proinflamatuarsitokinler olarak adlandırılan ve vücudun savunma hücrelerinden salgılanan öktrien ve prostaglandini ve kanser gelişiminde rol oynayan serbest radikallerin salınımını arttırdığı tespit edilmiştir.

Ritch ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada yağ asitlerinin prostat kanseri üzerindeki etkileri araştırılmış ve Omeg- 6 yağ asitleri içeren besinler ile beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişiminin daha sık, Omega-3 yağ asitleri ile beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme sıklığının daha az olduğu tespit edilmiştir. Omega-3 yağ asitleri en çok soğuk iklimlerde yetişen somon, sardalya, uskumru, ton balığı gibi balıkların yağ dokusunda bulunmakta olup Omega-6 ise bitkisel yağlarda daha çok bulunmaktadır. Aslında bu iki yağ asidinin vücutta dengeli olarak bulunması gerekir. Bu oran Omega-6 lehine bozulduğundan kanser riskini arttırdığı savunulmaktadır. Omega-6 ayçiçek yağı, susam yağı ve ceviz yağı gibi besinlerde yüksek oranda bulunmaktadır.

Prostat kanserindeki gibi mesane kanserinin gelişmesinde de doymuş yağ asitleri ile beslenmenin ve beslenme ile alınan farklı tip lipitlerin rolü bulunmaktadır. Yapılan çalışmaların ortak noktası yüksek yağ oranına sahip hayvansal et tüketiminin yüksek olduğu bireylerde mesane kanserinin görülme sıklığında artış olduğudur.

Doymuş yağlar ve doymamış yağlar olarak iki grupta incelenirler. Daha çok hayvansal besinlerde bulunan doymuş yağlar, insan sağlığı için zararlı yağlardır. Daha çok bitkisel besinlerde ve balıklarda bulunan doymamış yağlar ise insan sağlığı için yararlıdırlar. Yağlı besinleri tüketirken günlük enerji ihtiyacımızın % 30'dan fazlasını içermemesine dikkat etmeliyiz.

Doymamış yağlar vücudun gereksinim duyduğu zorunlu yağ asitlerinin en iyi kaynaklarıdır. Oda sıcaklığında sıvı haldedirler ve büyük çoğunluğu bitkisel kaynaklıdır. Zeytin ve kabuklu yemişler (fındık, fıstık, ceviz), kabuklu yemiş yağları (yer fıstığı ve badem yağları) ve avokado gibi besinler doymamış yağları içerir. Oda sıcaklığında katı olan yağlar "doymuş yağ" adını alır. Hayvansal ürünlerinde bulunan veya bu ürünlerden yapılan yiyeceklerdeki yağlar bu grup içinde yer alır. Tereyağı, Margarin, İçyağı (Et, Sakatat), süt ve süt ürünleri (süt-peynir- yoğurt-krema-kaymak, dondurma), Hindistan cevizi, Palmiye yağı, Kakao yağı, Kümes hayvanlarının derisi ve Yumurta sarısında bulunur.

Böbrek kanseri ile yağlı beslenme arasındaki ilişkide incelendiğinde diğer ürolojojik kanserler gibi yağlı beslenmenin kanser gelişme riskini arttırdığı tespit edilmiştir. Böbrek kanseri patogenezini araştıran İngiliz araştırmacılar çalışmalarında balık yağı içinde bulunan DHA maddesinin böbrek kanseri dokusunda Metalloproteinaz-1 maddesinin oranını arttırarak kanser dokularının böbrek dışına doğru ilerlemelerini azalttığını tespit etmişlerdir.

Kolesterol vestatinler

Hiperkolesterolemi prostat kanserini arttırıcı bir risk faktörüdür. Hiperkolesteroleminin tedavisinde statin olarak adlandırılan ilaç grubu kullanılır. Statinlerin kanser hücreleri üzerindeki etkilerini araştıran hayvan ve insan çalışmaları mevcuttur. Bu çalışmalarda statinlerin hücre büyümesini G1 fazında durdurup kanser hücrelerinin bölünmesini yavaşlatıcı etkide bulunduğu öne sürülmüştür.  Geniş katılımlı çok merkezli bir çalışmada ise hiperkolesterolemi nedeni ile statin grubu ilaç kullanan hastalarda prostat kanseri gelişme riskinin kullanmayanlara göre %7 oranında daha düşük olduğu bildirilmiştir.

Mesane kanserinde de hiperkolesterolemi tedavisinde kullanılan statinlerin anti-proliferatif, antioksidan ve anti-inflamatuar etkilerinden dolayı mesane kanserinden koruyucu ve görülme sıklığını azaltıcı etkileri olduğunu bildiren çalışmalar mevcuttur.  

Kolesterol ile böbrek kanserleri arasındaki ilişki ise halen araştırma konusudur.

Diyabet

Yüksek glikoz içeren besinlerle beslenme sonucu oluşan yüksek kan şekeri düzeyleri kanser oluşumunda risk faktörü olarak bilinmektedir. Epidemiyolojik çalışmalar göstermiştir ki Tip II Diyabet; pankreas, karaciğer, meme, kolon ve kadın üreme organları kanserlerini arttırmaktadır.

Ürogenital sistem kanserleri için yapılan çalışmalarda da kontrolsüz diyabetin özellikle böbrek ve mesane kanserlerinin riskini arttırdığı gözlenmiştir. Diyabetik hastalarda sıkça gözlenen hiperinsülinemi, obezite ve hipertansiyon bir süre sonra böbrek fonksiyonlarını bozmaya başlayarak böbrek kanseri gelişmesinde öncü bir hal alır.               

Öte yandan hiperinsülinemi mesane kanserlerinde de riski arttırıcı bir etkendir. Diyabetik hastalarda sık tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarıda mesane kanseri gelişme riskini arttırıcı etki yapmaktadır.

Şaşırtıcı olarak diyabet ile prostat kanseri arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar incelendiğinde diyabet ile prostat kanseri gelişimi arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır.

Mineraller

Bazı mineraller kanser oluşumu riskini arttırırken bazı mineraller kanser oluşum riskini azaltmaktadır. Örneğin kirli hava koşullarının yoğun olduğu sanayi bölgelerinde yaşayan insanların sıkça maruz kaldığı kadmiyum, nikel, asbest, kurşun ve arsenik gibi mineraller ürogenital sistem kanserlerinin görülme sıklığını arttırmakla beraber diğer tüm kanserlerin oluşmasında da öncü moleküllerdir.

Kanserden koruyucu minerallerden bahsedecek olursak; kepekli tahıl ürünlerinde ve su ürünlerinde bulunan selenyum, ayçiçeği, yumurta ve kuru bakliyat içinde bulunan çinko, yeşil sebzelerde bolca bulunan molibden ve bunların yanında demir ve kalsiyum gibi minerallerinde vücut için uygun miktarlarda tüketildiğinde ürogenital kanserlerle birlikte diğer kanser türlerini de önleyici etkiler oluşturduğu bildirilmiştir.

Sonuç olarak;

Obeziteden ve yağlı besinlerden kaçınmak,

Hayvansal gıdaların tüketimini azaltmak, yeterli ve dengeli beslenip 4 besin grubundan yiyeceklerin mevcut olduğu menüler hazırlamak

İşlenmiş yüksek yağlı et tüketimini sınırlandırıp, balık, tavuk, sebze, meyve ve kuru bakliyatı tercih edilmesi,

Doymuş yağ oranı yüksek besinlerden uzak durulması,

Yüksek oranda glikoz içeren ve boya ile renklendirilmiş içeceklerden uzak durulması,

ürogenital kanserlerden olduğu kadar diğer kanser türlerine yakalanma oranında azalma sağlayacaktır.

Kanser riskini arttıran besinler;

• Yaşlı koyun, sığır, keçi ve tavuk etleri

• Domuz eti, domuz pastırması

 • Hamburger

• Sucuk, salam, sosis

• Tereyağı, iç yağı

• Yağda kızartılmış besinler

• Tuzlanmış besinler

• Tütsülenmiş besinler

• Nitrit, nitrat eklenmiş besinler

• Ateşe çok yakın pişirilmiş kebaplar

Kanser riskini azaltan besinler;

Sebzeler

• Soğan, sarımsak

• Lahana

• Havuç, ıspanak

• Marul, kıvırcık, salatalık

• Pazı, asma yaprağı

• Karnabahar, pırasa, şalgam, turp

• Maydanoz, tere, nane, roka

• Biber 

• Taze-kuru fasulye, bezelye

• Bakla, mantar, patlıcan, enginar

• Kabak

• Yenebilen otlar

• Domates, pancar, bamya

Meyveler

• Portakal, greyfurt, limon

• Kuşburnu, böğürtlen, kızılcık

• Elma, armut, ayva, erik

• Kiraz, vişne, çilek

• Kavun, karpuz

• Üzüm, incir, nar, dut

• Muz, hurma, yeni dünya

Kuru yemişler

• Leblebi, kestane, badem, fındık, fıstık, ceviz

Prof. Dr. Hasan Biri

Bu makale 18 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Hasan Biri

Prof. Dr. Hasan BİRİ, tıp eğitimini 1981-1987 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. İhtisasını ise 1988-1992 yılları arasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yapmış ve Üroloji Uzmanı olmuştur.

Uzmanlık eğitimi sonrasında akademik çalışmalarına Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı'nda devam etmiş olan Prof. Dr. Hasan BİRİ, aynı anabilim dalında 1995 yılında Yardımcı Doçent, 1998 yılında Doçent, 2004 yılında ise Profesörlük kadrosuna atanmıştır.

Prof. Dr. Hasan BİRİ, mesleki çalışmalarına şu anda Özel Koru Ankara Hastanesi'nde devam etmektedir.

Etiketler
Ürolojik kanserlerde cerrahi tedaviler
Prof. Dr. Hasan Biri
Prof. Dr. Hasan Biri
Ankara - Üroloji
Facebook Twitter Instagram Youtube