Şişmanlık vücut kadar ruhu da yıpratıyor

Şişmanlık vücut kadar ruhu da yıpratıyor

Sişmanlık sanıldığı gibi ekonomik seviyesi yüksek değil çoğunlukla daha düşük kesimi hedef almıştır. Yanlış beslenme biçimleri, aşırı yemek yemek, bol un ve mamullerinin tüketimi maalesef sosyokültürel seviye ile ters orantılı olarak insanımızın hayatını tehdit etmektedir. Bu bölgelerde diğer önemli iki sorun sigara tüketimi ve hareketsizliktir.
Gelir seviyesindeki dengesizlik insanlarımızı, proteinden, vitaminden fakir, un ve unlu mamullere ya da yağdan zengin yiyeceklere itmektedir. Üstüne eklenen okuma eksikliği de bu durumu etkilemekte böylece beslenme konusunda bilgilenemeyen halkımız kısa boylu, şişman, hareketsiz bir toplum olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Çocuk büyütürken yapılan hatalar, şişmanlık yolunda ilk basamakları oluşturmaktadır. Öncelikle anne sütünün altı aydan daha uzun verilmesi anne için önemli bir şişmanlık sebebidir. Çocuk hekimleri sadece bebeği değil anneyi hatta babayı da düşünmek zorundadır. Süt yapan vücut, prolaktin denen hormonu annede hep yükseltecektir, bu da anne için aşırı iştah getirecektir. Bunun yanında prolaktinin en önemli etkilerinden biri cinsel soğukluk olduğundan anne ve babanın da arası açılacaktır! Bebeğin dişleri çıktıktan sonra emzirmeyi sürdürmesi adeta annesinin kanını emmektir, bir yandan şişmanlayan diğer yandan dişleri ve saçları dökülen anne ne yazık ki kaderiyle baş başadır. Yanlış inanışlar ile biz hekimlerin karşısına çocuğunu iki, üç yıl emziren, kendisi de ne yaptığını bilmeyen, aşırı şişman, eşinden oldukça uzaklaşmış, bakımsız anneler gelmektedir.
Çocuklar altı aydan sonra dişleri çıktığı için ek gıdalar ile tanışır, ayrıca yemek yemeyi sevmezler çünkü çok mutlulardır. Acıkma hissini onlara öğretmezsek bir dönemden sonra artık iş işten geçer. Günümüzde 'tosuncuk' diye adlandırılan bebekler asılnda sağlıklı değildir.
Şişmanlık insanın ruhsal dünyasını da yerle bir eden bir rahatsızlıktır. Şişman kişi kendini beğenmez, cinsel açıdan soğuktur, farklı kişilik özellikleri geliştirip bu açığını kapatmaya çalışır. Bu arada menopoz ile de erken yaşta tanışır.
Öte yandan evlilikler sonrası alınan kilolar hepimizce bilinir, çünkü cinsel seçim yapılmıştır ve çok özene gerek yoktur o halde kilo alınabilir! Tam tersi evlilik sonrası bu durum tahmin edilmeli ve profesyonelce buna engel olacak önlemler alınmalıdır. Karşımızda kendimizi belki de en az elli yıl beğendirmek durumunda olduğumuz bir eş vardır. Toplumumuzun bedensel ve ruhsal tam iyilik halinde olması için kişilerin bireysel çaba göstermesi şarttır.

Bu makale 10 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Özkan Pektaş

Prof. Dr. Özkan PEKTAŞ, 1958 yılında Ankara'da doğmuştur. Lise eğitimini 1977 yılında Darüşşafaka Lisesi'nde bitirdikten sonra Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini 1984 yılında tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. Mecburi hizmetini 1984-1986 yılları arasında Balıkesir Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü'nde yerine getirmiştir. İhtisasını ise Bakırköy Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yapmış ve 1991 yılında "Alkol ve Madde Bağımlılığında Aleksitimi" adlı tezi ile Psikiyatri Uzmanı olmuştur. 1987-1991 yılları arasında Bakırköy Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde başasistan olarak görev yapmış olan Prof. Dr. Özkan PEKTAŞ, 1991-1994 yılları arasında aynı hastanede Psikiyatri Uzmanı olarak görev almış, 1994 yılında yine aynı hastanede Başhekim Yardımcılığı görevin ...

Etiketler
Protein
Prof. Dr. Özkan Pektaş
Prof. Dr. Özkan Pektaş
İstanbul - Psikiyatri
Facebook Twitter Instagram Youtube