Kıskancım, kıskançsın, kıskanç

Kıskancım, kıskançsın, kıskanç

Kıskancım, kıskançsın, kıskanç… Her birimiz zaman zaman kendimizi ya da bir başkasını tanımlamak için kullanırız bu sözleri. Kimi zaman bir kişi, kimi zaman bir eşya, kimi zaman bir konumdur kıskanılan ama hep aynıymış gibi görünse de farklı temeller üzerine kuruludur kıskançlıklar.

Evrensel bir şekilde kıskançlık çoğunlukla öfke ve üzüntü ile bir aradadır. Kıskançlık öfke ve kederle kardeştir. Kıskançlığın olduğu yerde öfkenin ve üzüntü olması kaçınılmazdır, bu yüzden kıskançlık, öfke ve üzüntü bir biriyle sık görmeye alıştığımız sıkı birer arkadaştır. Aristo kıskançlığı bizimle aynı düzeydeki insanların iyi şansından kaynaklanan acı olarak tanımlar. Descartes ise kıskançlığı kişinin başkalarını keyif ve iyi şeyler içinde görmekten kaynaklanan acı ve can sıkıntısı olarak tanımlar. Ayrıca kıskançlığı haklı ve haksız kıskançlık olarak ayırır.

Peki, kimi ya da kimleri kıskanırız? Yapamadığımız şeyleri yapanı, elimizdekini elde etme ihtimali olanı veya öyle sandığımızı, bizden farklı olanı, yaşadığımız ya da bulunduğumuz ortamda daha dikkat çok çekeni, sahip olmadığımıza sahip olanı, daha huzurlu, daha özgüvenli, daha mutlu yaşayanı belki de başka herhangi bir sebepten başka birini kıskanırız. Hatta belki de ona ya da kendimize öfke okları fırlatır, kendimiz için üzülürüz.

Doğal olarak hiçbirimiz ya bu duygumuzu tam olarak kabul etmeyiz, ya da bu duygumuzu imrenmek, gıpta etmek, özenmek vb. kelimelerle şiddetini azaltarak ya da yönelimini biraz olsun gizleyerek anlatırız. Aslında adı her ne olursa olsun kıskanır, kıskanır ve kıskanırız…

Kıskançlık başarıya karşı duyulduğunda ve rekabet duygusuyla birleştiğinde kişiler için özellikle iş ya da okul yaşantısında motive edici olabilmektedir. Ancak aşırı kıskanç bir tavır çoğunlukla kişi için yıkıcı hale gelmeye başlar. İşin kötü tarafı ise kişinin bunun çoğunlukla farkında olmamasıdır.

Günümüzde ise kıskançlık denildiğinde popüler anlamda ilk akla gelen karşı cinsten bir insanı kıskanmak olmaktadır. Karşı cinsi kıskanmanın genetik bir takım kökleri olduğu da savunulmaktadır. Bu teoriye göre kişi kendi genlerinin geleceğini garantiye almak için, mecburen doğacak çocuğunun da kendisinden olmasını garantilemeye çalışır eşini ya da partnerini kıskanır.

Aslında dozunda olduğunda kıskançlık ilişkilerde sağlıklıdır ve karşılıklı sahiplenmeye yol açarak çiftleri bir arada tutar. Ancak dozu kaçırılan her şey gibi kıskançlıkta ilişkiye zarar vermeye başlar. Eğer kıskançlık ilişki de aldatılma düşüncesi ile birleşirse artık tarafların kendilerini ve ilişkilerini gözden geçirme zamanı gelmiş demektir. Bu noktada ilişkilerinin geleceği için kişilerin bir uzman yardımı alması önemli olacaktır.

Eğer kıskançlık sizin için baş edemediğiniz bir sorun halini almaya başlamışsa ve buna şüphecilik de eklenmişse üstüne artık kıskançlığınız patolojik (hastalıklı) bir hal almış demektir. Kişi tam bu noktada davranışlarının çevresine zarar vermeye başladığını hissetse bile bu duygusunun önüne geçemez. Tıpkı ilişkilerde olduğu gibi bireysel anlamda da bir uzman yardımı alma zamanı gelmiş demektir.

Temel olarak aşırı kıskançlık duygusunun altında özgüven eksikliği yatmaktadır. Gelgelelim kişiler özgüven eksikliği denildiğinde çoğunlukla bunu da kabul etme konusunda şiddetli bir direnç göstermektedirler. “Yok canım ben mi, güvensizim, şu halime duruşuma baksana sen” vb. cümlelerle karşı koyarlar. Kişi kim olduğunu, toplumsal hayatta gerçekte nerede olduğunu, kiminle olduğunun farkındaysa, kişisel gelişimini yüksek oranda tamamlamışsa bu duyguyla kolaylıkla başa çıkabilir. Ancak kişisel gelişimin bu alanda yazılmış bir iki kitap okumaktan daha öte yaşayarak ve öğrenilerek alınabilecek uzun bir yol olduğu asla unutulmamalıdır.

Kıskançlıkla ilgili olarak özellikle bilişsel davranışçı terapiler ve NLP gibi teknikler psikologlarca kullanılmaktadır. Ancak önemlidir ki yardım alınacak kişi ya klinik alanda eğitim görmüş deneyimli bir psikolog ya da psikoterapi eğitimi almış bir psikiyatrist olmalıdır.

Hepinize sevgi ve saygı dolu ilişkiler ve kıskançlıktan uzak günler dilerim…Aşırıya kaçmadan kıskanabiliyorsanız o başka tabi ki… J

Bu makale 10 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Dr. Psk. Murat Sarısoy

Dr. Psk. Murat Sarısoy, 1975 yılında doğmuştur. Lisans öncesi öğrenimlerinin ardından Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümünü başarıyla tamamlamıştır. yine Ege Üniversitesi, Psikoloji Bölümü’nden doktora derecesini alarak tamamlamıştır. Türk Psikologlar Derneği ve Türk Psikolojik Danışmanlık Derneği'ne üyeliği bulunan Dr. Psikolog Murat SARISOY alanda yazdığı popüler makaleler, Aile-Çocuk Danışmanlığı ve Evlilik, Aldatma, Boşanma ve Eş Terapileri, Bireysel Bilişsel Davranışçı Terapiler, Panik Atak ve EMDR vb. Duyarsızlaştırma Terapileri üzerine televizyon programları, Psiko-Onkoloji (Kanser Psikolojisi) konusundaki bilimsel ve popüler çalışmaları mesleği konusunda ki etik tavrı ile tanınmaktadır. Dr. Psikolog Murat SARISOY aynı zamanda Ege Lösemili Çocuklar ve Onkoloji Derneğinde gönüllü olarak sosyal komite başkanlığı da yapmaktadır. Mesle ...

Etiketler
Kıskançlık
Dr. Psk. Murat Sarısoy
Dr. Psk. Murat Sarısoy
İzmir - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube