Kanser ve cinsellik

Kanser ve cinsellik

 

Kanserin erken teşhisi ve gelişen tedavi yöntemleri, birçok kanserli hastanın bu hastalığı aşmasına olanak sağladı.Tedavi boyunca yaşanan sancılı süreç, hastanın psikolojik ve fizyolojik anlamda önemli değişiklikler yaşamasına neden oluyor. Bu kişiler bir felaketten sonra hayatta kalmayı başarmış insanların psikolojisinin benzeri bir ruh halinde oluyorlar.(Brotto ve Kingsberg, 2010)

Kanser sonrası iyilyşenler, bunu kendi deyimleriyle “ölümle flört etmek” şeklinde tanımlıyor. Burada medikal tedavinin amacı onların hayatta kalmasını sağlamak olduğu kadar, kaliteli bir yaşam sürmelerini, başka bir şekilde olumlu bir tanımlama yaparsak nihai amaç onların hayatla flört etmelerini sağlamak olmalıdır.

Kanser latince yengeç anlamına geliyor. Sembolik dilde ise, karşılıklı iki kıskacın (biri erkek biri kadın) ying ve yang  manasına gelir.

Bu hastalığa yakalanan insanlar, duygularını “Bunu biz istemedik, biz seçmedik” şeklinde ifade ediyorlar. Yoğun stres durumlarında kanser daha kolay ortaya çıktı?ına  dair iddialar olsa da bilim henüz bunu tam olarak kanıtlayamadı. Bu durum daha çok bir talihsizlik, bir haksızlık gibi görülüyor ve kişi geçmişini ve cinsel kimliğini sorgulamaya başlıyor. (Jarrousse, 1999)

Kanser ve yaşam kalitesi ile ilgili Paris' te yapılan bir araştırmada (Jarrousse ve Khayt, 2010) katılanların % 75 i eşlerinin önünde soyunmaktan rahatsız olduklarını ifade etmişlerdir. Bu da, böyle bir hastalık sonunda kişi yalnızca zarar gören bölgesiyle değil, tüm bedeniyle ve cinsel kimliği ile ilgili olumsuz bir algı geliştirdi?ini gösteriyor, tüm kişilik ve beden algısı hastalıktan etkileniyor. Yukarıdaki araştırmaya katılan ve göğüs kanseri nedeni ile tedavi görmüş kadınların % 26' sı kendilerini cinsel anlamda daha az çekici bulduklarını ve bedenlerinden memnun olmadıklarını ifade etmişlerdir. Kadınların yarısında üzüntü kaynaklı, anksiyeteden depresyona kadar giden birçok psikolojik rahatsızlık gözlendi.(Dolbeault ve ekibi, 2008)

Birçok hasta, aktif cinsel yaşamı, hayatta kalmanın ve yaşamaya devam etmenin bir kanıtı olarak görüyorlar. Bu beklenti, onların yalnızca hayatta kalmak değil her yönüyle yaşamaya devam etmek istediklerini gösteriyor. Kanser tedavisi sonrası yetişkin genel nüfusta erkeklerin % 40- 45'inde ve kadınların % 20-30'unda cinsel işlev bozukluğu yaşanıyor. (Lüe ve ekibi, 2004). Kanser tedavisi gören insanların, cinsel işlev bozukluğu ile ilgili araştırmalar 1980'lerden bu yana yapıldı?ı için oldukça yenidir. Bu araştırmalar, kanserin türü ve tedavi yöntemlerinin (cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, hormonal tedaviler ve ilaç tedavisi) cinsel bozuklukların oranında artışa neden olduğunu göstermiştir. O halde uygulanan tedavilerin cinsel hayatı en az etkileyecek şekilde olmasına özen gösterilmeli ve tedavi boyunca psikolojik desteğin verilmesi gerekmektedir. (Brotto ve Kinngsberg, 2010)

Bununla birlikte Fransa ve diğer ülkelerde yapılan birçok araştırmada, kanser tedavisi yapan doktorların, hastanın cinsel hayatı ve kanserin cinsel hayat üzerindeki etkilerini dikkate bile almadıkları tespit edilmiştir. Sonuçta onlar için esas olan yalnızca hastalığın iyileştirilmesidir. Hastalar açısından da ise öncelikli hedef, hayatta kalmak olduğu için, cinsel yaşam ile ilgili kaygılarını ifade etmeye bile çekinmektedirler.

Bu problemi aşmak için ekip çalışması gerekir. Bu ekip, hastanın hayat öyküsü ve kişiliğine göre bir terapi stratejisi geliştirmeli ve tıbbi tedavi sürecini en iyi şekilde atlatmasını sağlamalıdır. Bu aşamada, öncelik ne olmalı sorusu karşımıza çıkıyor : psikoterapimi, cinsel terapiyemi, kemoterapimi? Bunu belirlerken kişinin aile durumunu ve içinden bulunduğu kültürü de dikkate almak gerekir. (Jarrousse, 2007)

Kanser hastası olan kişilerin cinsel problemleri sağlıklı kişilerin problemlerinde farklı bir çerçevede değerlendirilmelidir. Çalışmaya katılan kadınların % 40'ı kanser teşhisi ve kanser tedavisi sonrası cinsel hayatlarının değiştiğini ifade ediyor. Halbuki kadınlar hastalık ortaya çıktığında ve tedavisi sırasında cinsel sorun yaşayacakları konusunda hiç yok denecek kadar az bilgilendirildiklerini söylüyor. Bu sonuçlar bize, bu alanda çalışan meslek gruplarına (jinekolog, onkolog, doktor, cerrah, hemşire, psikolog vs.) konuyla ilgili eğitimin gerekliliğini gösteriyor. Özellikle de göğüs kanserinde bu ihtiyacın daha belirgin olduğu görülüyor.

Kanser hastalığının teşhisi ve tedavisi süreci cinsel yaşam doğrudan etkileniyor. Bu olumsuz etkiye terapötik müdahale, tanı ve tedavi süresince düzenli ve aralıksız devam etmelidir. (Anderson, 1985)

Yapılan çalışmalarda cinsel bölgelerle ilgili çok ciddi sorunların olduğu ortaya çıktı .Bunlar : cinsel istekte azlık( %64), disparoni-a?rılı cinsel ilişki( %38), ıslanma bozukluğu( %42), orgazm bozukluğu(%30) dur. (Bimi ve Mondy, 2001)

Bununla birlikte cinsel yetersizlik sorunları, uygulanan tedavinin niteliğine göre değişebiliyor. Örneğin göğüs kanseri olan kadın, göğsünün tamamen alınması yerine kısmen alındı?ı ve estetik yapıldı?ın da, beden algısı ve cinsel hayatı daha az olumsuz etkilenmektedir. ( Dolbeault ve ekibi, 2008)

Hastanın eşinin de cinsel yaşamı bundan olumsuz etkileniyor. Burada « cinsel aktivite kanseri azaltır veya çoğaltır mı? Eşin aldığı radyasyon ilişki esnasında diğer eşe bulaşır mı? » gibi sorularla karşılaşıyoruz (Brotto ve Kingsberg, 2010). Diğer yandan hastaya bakan olma rolü ve gelecekle ilgili kaygılar da hastanın artık  bir cinsel partner olarak görülmesini engelliyor.

Aşağıdaki tablo, farklı kanser türlerinin erkek ve kadınlarda beden algısını ve cinsel yaşamı nasıl etkiledi?ini gösteriyor.

 

Farklı kanser türlerinin cinsel hayata etkisi

Kanser bölgesi

Kadın hastalarda etkisi

Erkek hastalarda etkisi

Anüs

-Cinsel istekte azalma

-Klitoris duyarlılığında azalma

-disparoni

Radyoterapi etkisine bağlı vajinal kuruluk

-Cinsel istekte azalma ve sertleşme bozuklukları

İdrar torbası

-İdrar kaçırma

-Disparoni

-ameliyata bağlı beden algısının bozulması

- uyarılma bozukluğu

-Orgazm bozukluğu

-İdrar kaçırma

- sertleşme bozukluğu

-ameliyata bağlı beden algısının bozulması

-Orgazm kalitesinde bozulma

Meme

-Beden algısının bozulması

-Saçların dökülmesi

-Menopoz

-Disparoni

- Vajinal kuruluk

-Beden algısının bozulması

 

Kalın bağırsak

-Beden algısının bozulması

-Disparoni

-Cinsel davranışları baskılama

-Beden algısının bozulması

-Cinsel davranışları baskılama

-Sertleşme bozukluğu

Genital bölge

Jinekolojik bölge kanseri

-Beden algısının bozulması

-Saçların dökülmesi

-Vajinal kuruluk

-Disparoni

-Kronik ağrı

-Uyarılmada güçlük

-Orgazm olamama(anorgazmi)

-Cinsel istekte azalma

-Klitoris uyarılmasında azalma

Prostat

-Sertleşme bozukluğu

-Orgazm hissinde azalma

-Kalınbağırsak fonk. Bozulma

-Kadınsallaşma (feminizasyon)

-Akıntı

-İdrar kaçırma

- Beden algısının bozulması

 

Bedeni herhangi bir yerinde

-Kemoterapinin yan etkilerline bağlı olarak cinsel istekte azalma

-Depresyon

-Kronik yorgunluk

Kemoterapinin yan etkilerline bağlı olarak cinsel istekte azalma

-Depresyon

-Kronik yorgunluk

 

Bütün bu nedenlerden dolayı diğer partner her zaman terapiye dahil edilmelidir. Diğer partnerin istekli oldu?unda ve yapabildiğinde mükemmel ko-terapist olabildi?ini gördük.

Bununla birlikte araştırmaya katılan hastaların %84 ü eşiyle olan cinselliğini onkolog yerine uzman bir seksolog ile konuşmayı tercih ediyor. Bunun nedeni bir seksolog ile mahremiyetle ilgili konuları daha rahat konuşacaklarına inanmaları. (Jarrousse, 2002)

2010'da yapılan yeni bir ankette çiftlerin cinsellikle ilgili konuları eskiye göre biraz daha kolay dile getirmeye başladığı sonucu ortaya çıkmıştır. (Jarrousse ve Khayt, 2010)

Bugün itibariyle kanser ve seksüalite ile ilgili çalıştığımızda karşımıza iki büyük tabu çıkıyor: kanser hakkında konuşmaktan rahatsız olunması ve, konu cinsellikle birlikte ele alındığında, insanların bunu gülünecek bulması. Bu nedenle bu konu ile ilgili çözüme dönük çalışmalar nadiren yapılıyor.

Hangi kanser türü olursa olsun, hastalık ortaya çıktı?ında bu kişiler organik ve beden algısı bozukluğu ile beraber zihinsel düzeyde de olumsuz ve parazit düşünceler oluşmasına neden oluyor. Bunlar, genellikle başkalarının yanında soyunamama, rahat ve seksi olamama gibi otosansür uygulayıcı düşünceler. Örneğin, neye benziyorum? Başkaları benim hakkımda ne düşünüyor? Artık çekici değil miyim? gibi sorular soruyorlar. O halde terapötik çalışma daha çok aşağıdaki soruların cevaplarını bulmaya yönelik olmalıdır.

 

·                    Ben böyle düşünmekte haklı mıyım?

·                    Böyle düşünmek benim işime yarıyormu? Yarıyorsa ne için?

·                    Eğer öyle değilse kimin için değişmeliyim? Kendim mi, partnerim mi? Değişime kimin için başlamalıyım? Tekrardan arzularım uyanabilir mi?

 

Bu sorular ilk bakışta konu ile alakasız görülebilir ancak esas bakış açısını belirledi?i için önemlidir. Özellikle 55- 65 yaş arasındaki bazı hastalar için kanser, zaten çok doyurucu olmayan bir cinsel yaşamın kibar bir şekilde sonlandırılması manasına gelebiliyor. Eğer böyle durumdaki bir kadın terapiye, partnerini kaybetmemek için gelir ve cinsel hayatını eskiye döndürmek istediğini söylerse, terapi büyük ihtimalle işe yaramayacak, terapinin başarısızlığı ise terapiste yüklenecektir. Böyle bir terapide çerçeve iyi çizilmeli ve terapist daha iyi bir cinsel hayat vaadinde bulunmamalıdır.

Hastalık sürecinde terapi yaklaşımında, her günün bir öncekinden, her hastanın di?erlerinden farklı oldu?unu unutmadan, terapiyi ihtiyaça ve duruma göre uyarlamaya dikkat edilmelidir. Bu gibi durumlarda, hastalar terapistin tıbbi bilgisine özel bir önem verdi?inden « Bilişsel-Davranışçı » çalışan terapistlerin tecrübeli olması ayrıca önemlidir. Terapist danışanlardan « neden kanser beni buldu, bu yetmez gibi birde cinsel gücümü yitirdim, bütün bunlara inanamıyorum » şeklinde ifadeleri sıklıkla duyar (Jarrousse ve Khayat, 2000)

Terapide “Beck'in üçlü sütun tekni?i”ne sadık kalıyoruz. Bu teknik hasta için somut ve anlaşılabilir oldu?u kadar, terapist içinde ilerlemeyi görünür kıldı?ı için oldukça kolaylaştırıcı, çünkü hasta problem yaratan davranışlarıyla kaygılarını bizzat kendi kaydediyor.

 

BECK' İN 3 SÜTUN TEKNİĞİ

 

Gerçekçi olmayan düşünce

 

Hissedilen duygu

 

Gerçekçi düşünce

Kaygı yaratıcı düşüncem, hastalık aklıma geldiğinde gerçekçi olmayan korkularım

Çarpıntı, terleme, kramp vs.

Stop..Dur

Şimdi yapıcı ve olumlu ne hayal edebilirsin

 

KAYGI ÇİZELGESİ

Problem yaratan davranışlar karşısında kaygı duymakta haklı mıyım?

  (0)

Kaygı yok

…………

   (8)

En yüksek kaygı düzeyi

 

Bu değerlendirmeler her gün yeniden yapılır ve yazılır.

 

Kanser hakkında otomatik negatif düşünceler

“Tekrar olacak, hayatımın hiçbir değeri yok, gelecekle ilgili proje yapmanın bir anlamı yok…”(Jarrousse, 2007)

 

Kendi kendine olumlu düşünme önerileri

 

·                   Kısa vadede: Güne bir başkasını selamlayarak ve ona güzel söz söyleyerek başlarım. Yarın, yatağımda bahçemi seyrederken derin bir nefes alacağım ve eşimin elini tutacağım.

·                   Orta vadede: Hafta sonu ve akşamlarla ilgili ortak projelerden konuşmak. “ daha iyi olduğumda birlikte…..............yapaca?ız”

·                   Uzun vadede: Birlikte tanımlanır.

“Her gün yeni bir yaşamdır. Mücadeleden vazgeçmeyeceğim, hala hayattayım.”          

 

            Burada terapist, hasta ve eşi ile yapıcı, olumlu bir teropotik ilişki kurmaya ve yanlarında olduğunu hissettirmeye çalışmalıdır.

 

            Hasta eğer henüz kendini yalnızken iyi hissetmiyorsa o aşamada cinsel anlamda bir şey beklememelidir. Orada “Öteki ile iyi bir ilişki kurabilmek için önce kendi kafanda ve bedeninde iyi olman gerekir.” Şeklinde bir yeniden çerçeveleme yapılır ve ileriye dönük  olumlu düşünmesi sa?lanır.

            Kanser ve cinsellikle ilgili konuşulduğunda burada anlaşılması gereken cinsel eylem değil, (yumurtalık, prostat kanserindeki ağır tedavi süreçleri oldu?unda) daha çok duygusal bir paylaşımın olduğu bir aşk ilişkisi olmalıdır. Bu aşamada hasta, tedavi ve tedavi sürecinde yapılanlardan ne kadar bıkmış ve yorulmuş olsa da cinsellikten de konuşabilmeli duygu ve düşüncelerini ifade edebilmelidir. Dokunma duygusunun yeniden keşfi, penetrasyonun olmadığı cinselliğinde son derece keyifli ve doyurucu olabileceği çifte anlatılabilir.

Bununla birlikte ağır bir kanser tedavisi görmüş bir kadının yeniden kendine dokunabilmesi ve bundan keyif alabilmesi zordur. Bunun için hormon içermeyen bitki kökenli nemlendirici kremler önerilebilir.

Kanser tedavisi sonrası sertleşme sorunu yaşayan erkeklerde, intrakavernöz enjeksiyonları ya da vakum yöntemi uygulanabilir.

Ama unutmamalıyız ki en önemli cinsel organ beyin olduğu için en önemli teknik diyalogdur. Burada kelimeler, dokunuşlar, şefkat, de?erli oldu?unu hissettirme, özel bir önem taşır.

 

VAK' A: GÖĞÜS KANSERİ

Bayan A, 34 yaşında, öğretmen yardımcısı bir kadın, çocuğu yok. 32 yaşındaki çiftçi bay V ile yaşıyor. Çok iyi anlaşıyorlar. 2008 in yazında hiç beklenmedik bir anda bayan A'ya 2. derecede göğüs kanseri teşhisi konuyur. 8 yıldır birlikte yaşayan çift karşılıklı ilişki ve cinsellik anlamında önemli bir sorun yaşamadıklarını söylüyor ve kendilerini mutlu bir çift olarak tanımlıyor, geleceğe dönük planları var. Bayan A, ileride eğitimine devam edip, kendini yardıma ihtiyacı olan çocuklara adamak istiyor. Bütün bunlar hastalık olmasaydı gerçekleşebilecek projeler olarak not ediliyor.

Terapiye gelme nedenleri: yaşama ba?lılık ve beğenilme arzusunun kaybolması. Bay, V eşinin beklentilerini karşılamaya istekli ancak kendiside dağılmış bir durumda. Burada klasik bir durumla karşılaşılır. Bayan V, eşini değilde bir hastayı koruyan ve bakan bir bakıcı rolüne çoktan girmiştir.

Tümör alınıp, kemoterapi sonlandığında doktoru her şeyin yoluna girdiğini yalnızca düzenli takip gerektirdiğini söylüyor. Bu medikal takip bayan A'yı daha da kaygılandırır ve kendini hasta olarak görmeye devam eder.

Çiftin duygusal ve cinsel yaşamı bu olaydan sonra tümüyle sekteye uğramış ve iki yıldır her ikisi de bu konuyu konuşmaya cesaret edememişlerdir.

Bayan A, hastanede bekleme salonunda gördüğü kanser ve cinsellik konulu bir afişten sonra terapisti ile yalnız görüşmeye karar verir ve randevu alır. Genel sorunlar (iş, aile, yorgunluk) terapide çok dikkate alınmaz.

Terapist, hastalık öncesi geçmiş öyküyü içeren işlevsel analiz yapar. Bir kaç seanstan sonra oluşan güven sonucu bayan A, bazı itiraflarda bulunur:

Bayan A: Bana dokunulmasından hoşlanmıyorum. Çünkü ben küçük kardeşim J' ye gereğinden fazla dokundum. Ama bunlar asla cinsellik içermiyordu. Dokunmak sanki tüm enerjimin ona geçmesi gibiydi (J, zihinsel engellidir ve bayan A evlenmeden önce vaktinin büyük büyük bir ço?unlu?unu ona bakmakla geçirmiştir). Bu nedenle partnerimin dokunuşları bende cinsellik uyandırmıyor. Bunları size şimdi yalnız olduğum için söyleyebiliyorum. Bana göre dokunma ve okşamanın cinsel bir anlamı yok. Üstelik partnerim ne zaman bana dokunmaya başlasa sonu cinselliğe kayıyor. Şimdi birde kanser ortaya çıkınca dokunma ile ilgili tüm umutlarım gitti.

Terapist: Kardeşinizle ilgili yaşadıklarınızı ve bay V'nin hemen cinselliğe dönüşen dokunuş ve okşamalarıyla ilgili söylediklerinizi duydum. Sizce yaşadı?ınız cinsel isteksizlik sorunu ile kanser arasında, bir bağlantı varmı, varsa nasıl bir ba?lantı var?

Bayan A: Size gelmeden önce, zaten cinsel iste?im az oldu?u ve yakalandı?ım bu hastalık bana eşimi reddetme hakkı verdiği için bu durum neredeyse işime bile geliyordu. Ama böyle davranmamın normal olmadığını biliyorum. Üstelik partnerim, sağlıklı bir erkek ve bana karşı kibar davranıyor.

Terapist ona, beden algısı ve kendisi ile ilgili düşüncelerini sorgulamasını önerdi?inde. Bayan A bununla ilgili çok fazla problemi olmadığını, göğüslerinin biraz asimetrik olmakla beraber çok da kötü olmadığı söyler.

Bayan A: Eğer kendime dokunduğum gibi eşimin de uzun süreli ve hassas dokunmasına izin verseydim belki bundan mutlu bile olabilirdim. Ama şu an ki durum buna imkan vermiyor.

Terapist: Neden böyle düşünüyorsunuz?

Bayan A: O her zaman çok hızlıydı ve ben bunu ona hiç bir zaman söyleyemedim.

Terapist: “Bu durum kanser tedavisinin zor süreçlerini yaşayanlarda sık görülen bir durum. Bu süreçi bazen; hastalık öncesi yaşadıklarınız, şimdiki durumunuz ve bundan sonrası için cinsellikten beklentilerinizi anlamamız ve neler yapılacağı ile ilgili konuşmak için yeni bir dönüm noktası olabilir”.

Bu aşamada bay V' ye Masters ve Jhonsons' un geliştirdiği duyguları ve hisleri harekete geçiren “Yumuşak ve yavaş dokunuş” egzersizi önerilmiş ve masaj dokunşlardaki hassasiyetin artması ve daha keyifli olması olması için kayganlaştırıcı ve hoş kokulu bir masaj ya?ı kullanılması tavsiye edilmiştir. (Jarrousse, 1988)

Arka planda dinlendirici bir müziğin olduğu 20 dakika boyunca giyinik bir şekilde yapılan dokunma ve okşama uygulaması çok güzel bir sonuç verdi.

Bir sonraki aşamada  bayan A, yalnızca göğüslerinin kapalı olduğu bir şekilde okşama egzersizinin yapılmasını kabul etti. 6. Randevu da cinsel birliktelik yasak olmasına rağmen her ikisi de kendi rızasıyla iki defa birlikte olduklarını ve cinsel eylemden zevk almaya başladıklarını ifade etti.

Bayan A ve bay V birkaç seans daha terapiye devam etmek istediler. Bu aşama da cinsel iletişimin daha fazla artması ve kalitesi için karşılıklı konuşma teşfik edildi ve farklı aşk oyunları ile uyarının artmasına önem verildi. (örneğin; “ evet bu güzel, bu iyi, hayır başka bir yerime dokunmanı isterim, daha kuvvetli, daha hafif” gibi)

Bayan A, gittikçe uzayan seans aralarında cinsel arzusunun yavaş yavaş arttığını ifade etti.

Bununla birlikte, hastalık boyunca bay V ile cinsellikten ba?ımsız farklı bir duygusal ilişki geliştirdiğini ve bundan da oldukça memnun olduğunu belirtti.

 

Cinsel doyum de?erlendirme ölçe?i

Cinsel istek

(0)

hiç

                              6

(8)

maksimum

 

Haz düzeyi

(0)

hiç

                    4

(8)

maksimum

 

Duygusal iletişim          

(0)

hiç

                                 6

(8)

maksimum

 

Olumlu değerlendirme düzeyi

(0)

hiç

                                6

(8)

maksimum

 

Çiftin orta ve uzun vadede gerçekleşebilir hedefleri

·                    Haz duygusunu arttırmak ( 4, 12,18 aylarda tekrar terapisti görmeyi kabul etmek)

·                    Çiftin iletişim ve mahremiyet duygusunu arttırmak

·                    Her birinin kendi hayatıyla ilgili bir hobiyi uygulamaya geçirmesi

Bütün bunların bir kağıda detaylı bir şekilde yazılması ve terapi sırasında birlikte konuşulması:

·                    Kadın ve erkeğin onaylayacağı uygun bir zamanda birlikte olma randevusu vermeleri,

·                    Her ikisinin üstünde konuşulacak bir konu (film, kitap, olay) veya projeler seçip bunlar hakkında konuşması

·                    Erke?in, arkadaşlarıyla haftada bir havuza gitmesi; kadının, kız arkadaşlarıyla ayda bir dışarı çıkması. Bunları yaparken diğerine karşı kendini suçlu hissetmemek.

 

Bazı çiftlere kanser başedilemez bir hastalık gibi gelmektedir. Bu, genellikle kanserin daha ileri aşamalarında, beklenmedik bir anda aniden ortaya çıkması ve ailenin bundan çok fazla etkilendiği durumlarda olmaktadır. Bununla birlikte hangi kanser ve tedavi türü olursa olsun, ağır depresyon yaşayanlar dışında, hasta kişiyle fiziksel temas özel bir anlam ifade ediyor. Cinsel terapide de fiziksel temasın her zaman için ayrı bir önemi vardır.

Eğer çift hastalık öncesinde de güçlü bir bağa sahip değil ve kırılgan bir yapıdaysa, kanser ile birlikte ortaya çıkan cinsel sorunların çözümü de daha güç oluyor. Böyle durumlarda Arzin' in geliştirdiği test (Çift doyum ölçe?i) bize daha sağlıklı bir durum değerlendirmesi ve terapi planı oluşturmada yol gösterici olmaktadır.

Yapılan çalışmalar gösteriyorki, çiftin yeni sürece uyumlu bir başlanğıç yapmasını, yüksek motivasyon, doğru soruların sorulması, karşılıklı aşk ve terapistin empatik yaklaşımı sağlamaktadır.

 

Yukarıdaki çeviri makalede psikolojik yardım alan kişiye danışan yerine hasta denmiştir, bunun nedeni tedavi gören kişinin kanser hastası olması ve tedavinin doktor tarafından yapılmasıdır.

 

 

 

Bu makale 14 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Psk. Kemal ÖZCAN

1983-1987 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nde lisans ve eğitmenlik formasyonu eğitimini tamamlayan Kemal Özcan, çok sayıda seminer ve eğitimlerle alandaki çalışmalarını sürdürdü. Katıldığı seminer ve eğitimler arasında; Belçika’da “Practitioner NLP” (2008-2009), Gerald Weeks ile “Evlilik ve Çift Terapisi”, Vamık N. Volkan ile “Dinamik Yönelimli Psikoterapi”. CİSED tarafından düzenlenen “Aile Danışmanlığı”, “Cinsel Terapi Eğitimi”, “Holistik Evlilik ve Çift Eğitimi” konulu eğitimler, Gerald Weeks ile “İleri Düzey Evlilik ve Çift Terapisi”, Türk Hava Kurumu Üniversitesi’nden YÖK onaylı 450 saatlik “Aile Danışmanlıǧı” ve 3 yıl süren ‘’Dinamik yönelimli psikoterapi’’ eğitimleri, yer alıyor. Ayrıca göç idaresi Başkanlığı’’nda ‘’Göç ve göçmen psikolojisi’’ konusunda uzmanlara eğitimler verdi. Ankara Ün ...

Etiketler
Kanser ve cinsellik
Uzm. Psk. Kemal ÖZCAN
Uzm. Psk. Kemal ÖZCAN
Ankara - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube