İnsan her yaşantı içinde ve sonunda başka başka duygular yaşar. İnsanların şikayetçi oldukları, varlığına alışmakta ya da dayanmakta zorlandıkları duygular genellikle öfke, kaygı, korku, çaresizlik gibi olumsuz kabul edilen duygulardır.
Tüm duygular gibi bu duyguların da insan hayatında bir işlevi, anlaşılabilirse bir manası vardır. Öfke insanı tetikte tutan ya da kaçmasını sağlayan bir duyguyken, kaygı belli sınırlar içinde çözüm üretmeye ya da değişime araç olabilir. Korku insanı tetikte tutarken çaresizlik insanın kendiyle ya da çevresiyle ilişkilerini, yakınlıklarını görmesini sağlayabilir. Peki herhangi bir deneyim sonunda hissedilen duygunun yoğunluğunu ne belirler? İnsan hangi durumlarda bu yoğunluğu aşırı hisseder ya da o duyguyla baş etmekte zorlanır? Bir yaşantı sonunda kişinin memnuniyetsizliği beklentisinin gerçekçi bir zemine inşa edilmemiş olmasıyla ilişkili olabilir.
Her insanın sahip olmak, yaşamak istedikleri farklıdır. Bu istekleri ise ihtiyaçlar belirler. İhtiyaçlarını ve hak ettiklerini doğru tanımlayabilen ve görebilenler sağlıklı bir istek listesi ve daha gerçekçi beklentiler geliştirerek deneyimlerinin sonrasındaki hayal kırıklıklarını ya da olumsuz duygulara kapılma olasılıklarını düşürebilirler. Tam da bu noktada önemli olan ihtiyaçların hangi vakitten kök saldığını fark edebilmektir.
Bir yetişkinin sevilme, yakınlık kurma ihtiyacı hissetmesi elbette sağlıklıdır. Bu ihtiyaç üzerinden dostluk ilişkilerinde, flörtlerinde, iş hayatında kabul iletisi ve onay almak ister. Burada özen gösterilmesi gereken nokta beklentisinin büyüklüğünü; yetişkinlik dönemine ait ihtiyaçları mı yoksa çocukluk dönemine ait ihtiyaçları üzerinden belirlediğidir; çünkü yaşamdan ve kendinden memnuniyeti tam da bu ihtiyaçlar üzerinden belirlenmektedir. Çocukken ihmal edilmiş bir yetişkinin, bugün talep ettiği yakınlık isteği geçmişi de telafi edecek düzeydeyse ilişkilerde bulacağı yakınlık ona yetmeyebilir. Karşılanmamış eski ihtiyaçlar günlük ihtiyaçlar karşılansa da yetişkinin hissettiği boşluğu doldurmadığından kişi ilişkilerini tatmin edici bulmayabilir.
Terapi insanın farkında olmadığı karşılanmamış ihtiyaçlarını görebilmesi, bu ihtiyaçları sağlıklı kaynaklardan ve kendisinin karşılayabilmesini sağlamak; bağımlı ya da terk eden ilişki dinamiklerinden bağlılık hissettiren doyumlu ilişkilere geçişin yapıldığı bir köprü vazifesi görür. İnsan beklentilerini bugünün koşullarına göre kurguladığında ve ihtiyaçlarının nerelerden beslendiğini anlayabildiğinde yaşadığı olumsuz duyguların şiddeti ve sıklığı azalacağından kendini daha dayanıklı, sağlıklı ve mutlu hissedebilir. Duyguları yaşamaktan kaçınmamak ya da korkmamak onları tanımak ve varlıklarına izin verebilme gücü kazanmakla mümkündür.