Ancak böylesine önemli bir ihtiyaç olan bu duyguyla ilgili hep sorunlar yaşarız. Ya çok kolay güven duyarız ya da yoğun güvensizlikler yaşarız. Her iki halde de etkenler farklıdır ve kökenini çocuklukta aramak gerekir. Sağlıklı bir ailenin çocuğa kazandırdığı ilk temel duygu da budur. Doğduğu andan itibaren bir bebek annesinin kokusunda, sesinde güven arar. Her ağladığı anda ihtiyaçlarına cevap verilen, sevildiğini ve değer verildiğini bilerek büyüyen çocuklar özgüven duygusu yüksek bireyler olarak yetişirler. Çocuğun ailede gördüğü kabul, ona verilen sorumluluk, ahlaki değerler ve duyulan güven, çevresiyle dengeli ilişkiler kurma becerisi kazanmış, kendine güvenli bir yetişkin olarak toplum içinde yer almasını sağlar. Bireyin doğumla getirdiği mizaç özellikleri sağlıklı ve dengeli bir aile yapısı içinde şekillenir. Onu diğer insanlardan ayıran temel karakteri olur.
Güvensizlik/Kendine Güvensizlik
Her aile çocuğunu doğru eğitim vererek yetiştirmek isterse de bu her zaman mümkün olmayabilir. Bireylerin temel kişilik özellikleri nasıl farklıysa, ailelerin yapıları da birbirlerinden çok farklı özellikler gösterir. Çocuk yetiştirirken uyguladıkları yöntemlere göre:
- Otoriter,baskıcı ve aşırı kuralcı
- Mükemmeliyetçi
- İlgisiz
- Aşırı korumacı
- Denetleyici
- Bağımlı
- Aşırı kırılganlık,
- Alınganlık
- Şüphe
- Kıskançlık
Kendine güven sorunu yaşayan insanlarda belirgin iki tip davranış göze çarpar. Ya pasif ve içe dönüktürler ya da baskıcı ve saldırgandırlar. Pasif ve içe dönük olanlar özellikle toplum içinde mümkün olduğunca geri planda kalmaya çalışır ve karşılarındaki insanların kolaylıkla etkisi altında kalabilirler. Bu yönleriyle bağımlı kişilik özellikleri gösterdikleri söylenebilir. Sosyal hayatlarında hayran oldukları bir idolleri vardır. Göz önünde bulunmaktan çekinirler ama kendine güveni olan insanlara da tutkuyla bağlanırlar.
Baskıcı ve saldırgan yapıdaki kişiler ise özellikle yakın çevrelerindeki insanlara karşı oldukça katı, hoşgörüsüz ve kıskançlık duygularıyla hareket ederler. Kendilerine olan güven eksikliğinden kaynaklanan bir takım endişelerden dolayı herkesi ve her şeyi denetleme, kontrol etme ihtiyacı duyarlar. Saldırgan davranışlarıyla da korku oluşturarak diğer bireyler üzerinde üstünlük kurmaya, etkili olmaya çalışırlar.
Çevreye Karşı Güvensizlik
Çocuğun gelişimi ve kişiliğindeki önemli etkisinden dolayı ailenin tutumu burada da karşımıza çıkıyor. Daha çok küçük yaşlardan başlayarak çocuğa sorumluluk vermek, adil olmasını ve kendi potansiyelinin farkına varmasını sağlamak öncelikle çocuğuna güven duyan, ilgili ve dengeli ailelerin başarabileceği bir eğitim becerisidir. Çocuğun sosyal yönünü destekleyerek verilen eğitim, onun toplum içinde kendini rahatça ifade etmesine ve yaşadığı sorunlara karşı kendi çözümlerini üretmesine zemin hazırlayacaktır. Güven duygusu iki taraflı bir duygudur. Kendine güven duyan başkalarına da güven duyar. Özgüven problemi yaşayan insanlar ise çevreleriyle de güven sorunu yaşarlar. Sürekli olumsuzluk yaşayacaklarına dair beklentiler içindedirler. Yaşadıkları her tür olumsuzluk için hep başka birilerini sorumlu tutarlar. Dolayısıyla hayatlarının ve yaşadıkları olayların akışını başka insanların ellerine bırakabilirler. Çünkü kendi kendilerine yetebileceklerine, kendi ayakları üzerinde durabileceklerine olan inançları yetersizdir.
Evlilikte Güven Duygusu
Evlilikler her ne kadar sevgi ve saygı temelli birliktelikler olarak düşünülse de aslında en önemli gereksinim karşılıklı güvendir. Bu duygu üzerine kurulmuş ilişkiler gelecek nesillerin yapısını belirler. Güven olmaksızın sürdürülen her ilişki baştan sorunlu başlamış demektir.
Hemen hemen tüm kültürlerde önemli bir yere sahip evlilik kurumunda kişilerin birbirlerine;
- Yapıcı,
- Dürüst,
- Destekleyici,
- Yönlendirici,
- Adil,
- Anlayışlı
- İlgili ve nazik davranması esastır.
Eşler Arasında Güvensizlik
Kişilerin başkalarına olan güvensizliği aslında kendilerine olan güven eksikliğinden kaynaklanır. Kontrol altına alınamayan bu tür olumsuz duygular özellikle evlilik gibi uzun sürmesi beklenen ilişkiler ve taraflar açısından çok yaralayıcı ve yıpratıcı sonuçlar getirebilir. Güven duygusundan yoksun evliliklerde;
· Aşırı sahiplenme,
· Kısıtlayıcı ve engelleyici tavırlar,
· Sözel ya da fiziksel şiddet eğilimi,
· Terk edilme korkusu,
· Aldatılma şüphesi,
· Kıskançlık,
· Kaygı bozuklukları, gibi davranım sorunları olduğu görülmektedir.
Kişi kendi yaşadığı güven eksikliğinin getirdiği olumsuz duygu durumlarını karşısındaki kişiye yansıtır. Bu tip ilişkilerde özgüveni düşük olan taraf sevgi kaynaklı olduğunu iddia ettiği öfke ve kıskançlık duygularını öne çıkarır. Bu duygu ilişkilere öylesine yapışmıştır ki Seven insan Kıskanır' türünde deyimlerde bile yer bulabilmiştir. Oysa seven insan kıskanmaz, serbest bırakır. Sevdiği insanın kendine özel alanları ve ilgileri olduğunun bilinciyle hareket eder.
Güven eksikliği diğer bir ifadeyle yetersizlik duygusudur. Yetersiz olduğunu düşünen birey,kendisinde olmadığını düşündüğü niteliklerden dolayı beraber olduğu insanın başkalarına ilgi duyabileceğinden endişe duyar. Bir süre sonra da bu endişe duygusu gerçeklik halini alır ve kişinin kendisi de buna inanır. İnançlar da yargıları oluşturur. Beraber olduğu insanı yargılamaya başladığında artık bir çok şey geri dönülemez noktaya gelmiştir. Toplumsal baskıların getirdiği bir kabullenicilikle bu evlilik ya katlanılarak sürdürülmeye çalışılır ya da yıpratıcı süreçlerden sonra öfke duygularıyla beraber bitme noktasına gelir. Bu nokta Ne seninle,ne de sensiz' noktasıdır. Arada çocuklar da varsa evlilik bitirilemez. Bitse bile birbirinin hayatına müdahale devam eder.
Öneriler
Kişiler birbirini tanıdıkça aralarında sağlıklı bir güven duygusu oluşması beklenir. Zaman geçtikçe bu duygunun sağlamlaşması gerekir. Ancak durum aksi yönde gelişmeye başlamışsa, kıskançlık ve aşırı sahiplenme duyguları artıyorsa o zaman ilişki ve kişiler açısından ciddi bir sorun var demektir. Karşısındaki insana yoğun güvensizlik duyguları besleyen kişi aslında durumun kendisi de farkındadır. Ancak bunu kabullenmek sanıldığı kadar kolay değildir. Bu neredeyse kişinin karakteriyle özdeşleşmiş olduğundan değiştirilemez olduğu düşünülür ve sorumluluk hep başkalarına atılır. Yani, her durumda diğer taraf suçlanır.
- Benim istediğim gibi davranmıyor,
- Bir yere giderken benden izin almıyor,
- Dikkat çekici giyiniyor,
- Başkalarıyla samimi oluyor,
- Beni sinirlendirecek şeyler yapıyor,
- Arkadaşlarıyla ya da akrabalarıyla benden daha fazla ilgileniyor, vb gibi cümleler hep bu özgüveni düşük insanların cümleleridir.
- Yetersizlik duygusunun nereden kaynaklandığı saptanmalı,
- Bir takım destekleyici faaliyetler ve çalışmalara yönelinmeli, dikkat başka yerlere kaydırılmalı,
- Gevşeme egzersizleri rahatlatıcı etkiler yapabilir,
- Yaşanılan duygunun kişinin kendi bakış açısıyla ilgili olduğunun farkında olunmalı,
- İlgi duyulan alanlarda çalışmalar yapmak kişinin kendine güven ve başarı duygusunu geliştirir.
- Karşılıklı olarak ve yakın aile üyeleriyle konuşularak davranışların sonuçları değerlendirilmeli,
- En önemlisi de kontrol edilemeyen duygusal çatışmalarda mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır.