Diyabet ve psikolojik ‘iyi’lik hali

Diyabet ve psikolojik ‘iyi’lik hali

Tip 2 Diyabet sıklıkla erişkin çağlarında ortaya çıkan dinamik, ilerleyici ve heterojen bir hastalık. Diyabet ile tanışmak, kişiyi fiziksel olarak etkilediği gibi psikolojik etkileri de mevcut.

Diyabeti kabullenmek, diyabete göre yaşamı düzenlemek (uyanma saatleri, şeker ölçümleri, egzersiz ve diyet yapmak) herkes için kolay bir süreç değildir.

“Diyabetinizle ilk karşılaştığınızda ne hissettiniz ve ne tepki verdiniz” sorusunun kişiden kişiye ciddi farklı cevabı olacaktır. Çünkü diyabete verilen tepkiler, diyabetinizin olduğunu öğrenmeden önce bir olumsuz durumla karşılaştığınızda verdiğiniz tepkiler ve bir sorunla başa çıkma stratejilerinizden çok bağımsız değildir.

Kimisi “sağlıklı yaşamak için elimden geleni yapmam gerekiyor, kendime dikkat etmem gerekiyor” diye düşünebilirken; bir başkası “hayatım bundan sonra çok zor” diyerek kendisini hırpalayabilir. Kişiden kişiye değişen, hatta aynı kişide bile farklılıklar gösterebilecek tepkiler ortaya çıkabilir. Günlük hayatta karşılaştığınız problemlerle başa çıkma yöntemleriniz, diyabet ve tedavisine dair yaklaşımınızı belirler.

Diyabetle karşılaştıktan sonra, kişiyi en çok zorlayan durum yeniden yemek yeme düzeni oluşturmaktır.

Çocukluğumuzdan beri her jenerasyonun yaşadığı ve ebeveynlerimizden gelen “tabağındakileri bitireceksin!” direktifleri, televizyon reklamlarında sürekli bizi yemek yiyerek tüketme alışkanlığına sürükleyen gıda sektörü, bizim yemek alışkanlıklarımızı şekillendirmektedir.

Yıllarca sürdürdüğümüz bu alışkanlıkların bir günde değişmek zorunda olması ise kişinin öfke, kızgınlık ve kabullenmeme hislerinin en büyük nedenleridir. Hele de ülkemizdeki yemek kültürü ve yemeği tüketme kültürü (gün etkinlikleri, meşhur misafirperverliğimiz, uzun uzadıya yapılan kahvaltılar) bizim sosyalleşmemizde önemli rol oynarken; yemek düzenini değiştirmek hayatımızda birçok şeyi de değiştirmek zorunda olunduğu düşüncesine neden olmaktadır.

Diyabet ve Ameliyat Psikolojisi

Kronik hastalıklarda kişi çoğunlukla kendini suçlar: “Keşke sigara içmeseydim, keşke yürüyüş yapmayı ihmal etmeseydim, sağlıklı beslenseydim”. Bu “keşke”ler çok da yanlış değildir. Sağlıksız yaşam ve stres kronik hastalıklara davetiye çıkarmaktadır.

Fakat diyabetinizi öğrendikten sonra kendinizi suçlamanız bir şey değiştirmemekle birlikte, diyabeti kabullenip ilerlemenizde engel teşkil edebilir veya depresyona yol açabilir.

Durumu kabullenmek ise diyabetinizi kontrol altına almanız için teşvik edici olabilir. Burada sağlıklı olan düşünce diyabeti kabullenmek, kendinizle barışmak ve bugünden sonra “Nasıl sağlıklı yaşarım?” sorusuna odaklanmaktır.

Unutmayalım ki; diyabetin en önemli anahtarı sağlık beslenme ve egzersizdir. İnkâr etmek, kronik hastalığı olan kişilerin başvurduğu sağlık açısından en tehlikeli savunma mekanizmalarından biridir. Hastalık inkâr edildiği için stresi azaltır fakat ileriye yönelik olumsuz etkileri çok güçlü olacaktır. Çünkü kişi diyabeti yok sayar ve yaşamına bu şekilde devam ederse diyabetin yol açtığı kronik hasarlara zemin hazırlayacaktır.

ÖFKE ve ÖFKE YÖNETİMİ

Öfke diyabetin de yol açtığı bir duygu olmakla birlikte, diyabet ile yeni bir yaşam tarzı geliştirme sürecinde de ortaya çıkabilir. Bu yüzden diyabeti olan bireylerin, kişilerarası ilişkileri bozulabilir. Unutmamak gerekir ki ‘öfke’ her insanda farklı bir şekilde ortaya çıkar.

Öfke kontrolü sağlamaya çalışırken bu bilgiyi göz önünde bulundurmak gerekir. Öfke duygusu yaşanılan olaydan ziyade, sizin o olayları nasıl anlamlandırdığınız ile bağlantılıdır. Öfke, diyabet teşhisinden sonra, diyabete bağlı düzenlenmesi gereken yaşam tarzı, istediğini yiyememek, yakın çevrenizin sürekli yediklerinize karışması gibi birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkabilir. Kas gevşetme ve nefes egzersizleri, yürüyüş yapmak, öfke kontrolü sağlamada ve diyabet ile birlikte oluşturduğunuz yeni sağlıklı yaşam sürecinizde oldukça etkilidir.

Diyabet ve Ameliyat Psikolojisi

Öfke, mutluluk, üzüntü, heyecan gibi duygular herkesin yaşadığı normal duygulardır. Öfkeli bir yapıya sahip olmanız sizi kötü bir insan yapmaz. Önemli olan öfkenin saldırgan davranışlarla kişinin kendisine ya da dış çevresine yöneltmemesidir. Öfke ile başa çıkmak için bir not defteri edinebilir, öfkelendiğiniz durumları, kişileri, hangi ortamlarda öfkelendiğiniz ile ilgili notlar alabilir ve bu bilgilerle ileriye dönük öfke kontrolünü sağlayabilirsiniz. Aynı şekilde yukarıda da bahsedildiği gibi, kas gevşetme ve nefes egzersizleri öfkenizi kontrol etmek için önemlidir. Çünkü kas gevşetme ve nefes egzersizleri gergin ve gergin olmadığımız durumlarda bedenimizin nasıl tepki verdiğini bizlere öğretir ve olası bir gerginliği daha önceden fark etmemizi ve kontrol altına almamızı sağlar. İletişim becerimizi geliştirmek de öfke kontrolü için önemlidir. ‘Ben’ dili dediğimiz iletişim, duyguları içeren bir iletişim sağlar. Çoğunlukla tartışmalar ve iletişim sorunları da ‘ben’ dili kullanılmadığı için şiddetlenir.

Örneğin; “Uzun zamandır seni görmediğim için çok endişelendim ve seni merak ettim…….” cümlesine verilecek cevap, “Uzun zamandır ne arıyorsun, ne soruyorsun, hayırsız çıktın………..” gibi bir cümleye verilecek cevaba göre daha az iletişim kazasına neden olacaktır. Böylece çatışma da engellenmiş olacaktır. Öfkeli olduğumuz zamanlarda “Şu an da sana kızgınım, çünkü…” cümlesi karşımızdakine “sen beni kızdırdın” mesajı yerine “ben kızdım” mesajını verir ve daha az suçlama içerir. Öfke, kontrolü sağlanabilecek ve çoğu zaman da kendimiz ile ilgili bilgi edinmemiz konusunda yararı olan bir duygudur. Önemli olan öfkemizi kontrollü yaşamak, kendimize ve başkalarına zarar vermeden öfkemizi yönetebilmektir. Başa çıkamadığınızı düşündüğünüzde bir uzmandan yardım almanın çok büyük faydası olacaktır.

STRES VE STRES YÖNETİMİ

Stres konusunda çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bu araştırmaların sonucunda stresin tanımının herkese göre değişiklik gösterebileceği saptanmış olmakla beraber stres:

Sıkıntı, üzüntü, gerginlik hissinin uzun sürmesi

Önceden anlamlı gelen şeylerin anlamsız gelmeye başlaması

Bir şey yapmak için motive olamama

Şeklinde tanımlanabilmektedir. Stresin tanımı ve stres oluşturan faktörler kişiden kişiye değişmekle birlikte fizyolojik tepkiler benzerdir: Kalp atışında hızlanma, terleme, solunumun hızlanması gibi.

Diyabet ve Ameliyat Psikolojisi

Stresle başa çıkmak için çevremizle ve kendimizle kurduğumuz iletişimin yanı sıra kas gevşetme ve nefes egzersizleri de önemli rol oynamaktadır. Her konuda olduğu gibi iletişim becerilerinin geliştirilmesi stresle başa çıkmada önemli rol oynamaktadır. Karşılıklı kurulan diyaloglarda “ben” dilinin kullanılması oluşabilecek stres faktörlerinin önüne geçer.

Soru sorma biçimi de etkili bir iletişim için elzemdir. “Neden?” ile başlayan soru cümleleri karşınızdaki insanda savunmacı bir tepkiye neden olabilir. “Neden?” yerine “…konusunda nasıl hissediyorsun?” şeklinde, karşımızdaki kişiyi yargılamayan ve hatta onu dinlemek için orada olduğumuzu hissettiren sorular etkili iletişim kurmak konusunda önemlidir.

Stresle başa çıkmak için kendimizle kurduğumuz iletişim de çok önemlidir. Örneğin aile içinde bir sorun ile karşılaştığınızda “Bıktım artık, evi terk edeceğim” demek kendi kendimize kurduğumuz olumsuz bir iletişimdir. Bunun yerine “Daha önce de benzer sorunlarla karşılaşmıştık ve üstesinden gelmiştik, bu sefer de gelebiliriz. Acaba bu problemi nasıl çözmeliyiz?” şeklinde kendimizle kurduğumuz iletişim olumlu bir iletişimdir. Kendimizle olumlu iletişime geçmek stresle başa çıkmada en önemli adımdır.

Kas gevşetme ve nefes egzersizlerinin öfke kontrolü, stres yönetimi, kaygı gibi birçok durumda önemli etkileri vardır. Gevşeme için vakit ayırmak stresin fiziksel etkilerini azaltmaya yardımcı olur ve stresin yarattığı bedensel yorgunluğun üstesinden gelmede büyük rol oynar.

Haftada en az üç kez, 20 dakikalık gevşeme egzersizi yapmak, bedenin gün içinde daha az yorulmasını ve tekrar enerji üretmesini sağlar. Gevşeme egzersizinde iyi bir etki sağlamak için pratik yapmak önemlidir. Gevşeme tekniklerini kullandıkça, fazla uğraşmadan birkaç dakika içinde önemli derecede bir rahatlama sağlayabilirsiniz. Bazı gevşeme egzersizlerini bir yatağa uzanarak ya da başınızı yaslayabileceğiniz rahat bir koltuğa oturarak uygulayabilirsiniz.

Egzersize öncelikli olarak nefesinize odaklanarak başlamalısınız. Burnunuzdan yavaşça nefes alın ve nefesinizi yavaşça ağzınızdan verin. Bir süre sonra ellerinize odaklanın ve nefes alırken ellerinizi yumruk yaparak gerin. Birkaç saniye bu gerginlikte durun ve bırakın.

Ardından kollarınıza odaklanın ve nefes alırken ellerinizdeki gevşekliği bozmayarak kol kaslarınızı gerin, bir süre bu gerginlikte durun ve nefes verirken kollarınızı bırakın, gevşesinler. Ellerinizi ve kollarınızı gevşettikten sonra burnunuzdan derin bir nefes alın ve omuzlarınızı yukarı doğru kaldırarak omuz ve boyun kaslarınızı gerin.

Yine bir süre bekledikten sonra nefesinizi yavaşça ağzınızdan verin, omuz ve boyun kaslarınızı gevşetin. Bu uygulamayı göğüs (nefesinizi göğsünüzde tutarak), karın (nefesinizi karnınızda tutarak), kalça, bacaklar, ayaklar ve yüzünüz için de tekrarlayın. Bu arada burnunuzdan nefes alıp, ağzınızdan bu nefesi yavaşça veriniz. Bedeninizde gevşeteceğiniz her bölümden önce bu nefes egzersizini tekrarlayın. Görecekseniz ki, zaman içinde daha hızlı ve derinlemesine bir gevşeme sağlayabileceksiniz.

Problem çözme teknikleri de stresi ele almada önemlidir:

Problemi belirleme

Nasıl çözeceğiniz konusunda seçenekleri belirleme

Belirlenen seçenekler arasından birini seçme

Bu seçeneği uygulama

Sonrasında nasıl bir sonuç elde edildiğini değerlendirme

Bu aşamaları stres veren durumların çözümü için sakin bir şekilde ele almak, strese yol açan problemi kontrollü bir şekilde çözmenizde faydalı olacaktır.

Son olarak stresle başa çıkmada sosyal desteğin rolü yadsınmamalıdır. Aile, arkadaşlar, gerektiğinde başvurabileceğiniz bir uzmanın olması, sizinle aynı sorundan kaynaklı stres yaşayan kişilerle dayanışma içinde olmak ve ihtiyacınız olduğunda yardım isteyebilmek stresle başa çıkmanıza yardımcı olur.

Maalesef stres hayatımızdan tamamen çıkarabileceğimiz bir durum değildir. Aile ilişkileri, arkadaşlarla yaşanılan sıkıntılar, ekonomik problemler, sağlık problemleri ve hatta ülkemizdeki trafik sorunu bile kişiyi strese sokar. Önemli olan bu stresi yönetebilmek ve stresin bizde açacağı psikolojik ve fizyolojik hasarı en aza indirebilmektir.

AMELİYAT KAYGISI VE AMELİYATA PSİKOLOJİK HAZIR OLMA

Kaygı, canlılarda tehlikeli bir durum algılandığında harekete geçen biyolojik bir alarm sistemidir. Herkesin yaşamında kaygı yaratıcı durumlar olabilir: Yaşamımızın tehlikede olduğunu hissettiğimizde, belirsizlik yaşadığımızda, yeni sosyal ortamlarla karşı karşıya kaldığımızda, ameliyat olacağımızda yaşadığımız gibi.

Hissedilen kaygının yoğunluğu, sıklığı, kaygı durumunda verilen tepki kişiden kişiye değişir ve büyük ölçüde geçmiş deneyimlerle belirlenir. Duygusal (korku, heyecan,üzüntü, yetersizlik hissi), fiziksel (kalp ve mide rahatsızlığı, titreme, sık tuvalete gitme) ve bilişsel (hatırlayamama, konsantrasyon bozukluğu, başka bir şey düşünememe ve beceremeyeceğim, kontrol benim elimde değil şeklindeki düşünceler) olarak ortaya çıkabilir. Herkes yaşamının bazı zamanlarında kaygılı olabilir.

Hatta bazı durumlar söz konusu olduğunda kaygılanmamak “anormal” olabilir. Fakat kaygı ve kaygı bozukluğu arasında fark vardır. Kaygı her zaman olumsuz olmak zorunda değildir ve bizi amacımızı gerekleştirmede teşvik edici bile olabilir.

Eğer yaşadığınız kaygı, çok sıkıntı verici yoğunluktaysa, kaygı yaratan durumdan sürekli kaçmaya çalışıyorsanız, günlük işlerinizi sürdürmenizi engelleyecek boyuttaysa o zaman kaygı bozukluklarından bahsedilebilir.

Diyabet ve Ameliyat Psikolojisi

Kaygıyla baş etmek için “neden kaygılı olduğunuz?” sorusu önemlidir. Hangi durumun sizin için kaygı yarattığını bilmek yaşadığınız kaygıyla baş etmenizi kolaylaştırır.

Genellikle insanlar kaygı yaşadıkları zaman, bu kaygının üzerine gitmektense, kaçmayı tercih eder, fakat bu bir çözüm değil; kısa bir süreliğine sıkıntılı durumu ertelemektir. Kaygıyla yüzleşmek ise kaygı yaratan durumu çözmek için geliştireceğiniz çözüm yollarını daha iyi görmenizi sağlar. Kendinize kaygı yaşadığınız durumlarda kendinizi suçlamak yerine, herkesin başarılar olduğu kadar başarısızlıklarının da olabileceğini ve güçlü yönlerinizin de olduğunu hatırlatınız.

Yukarıda da bahsedildiği üzere kaygı yaratan durumlardan birisi de ameliyattır. Sağlıklı boyutlardaki bir ameliyat kaygısı “anormal” değildir. Aksine ameliyatı çok hafife almamanıza yardımcı olur ve sağlığınıza dikkat etmeniz konusunda sizi harekete geçirir.

Ancak ameliyat kaygınız, sağlığınız için olmanız gereken bir ameliyata engel olmaktaysa, bu durumun üzerine çalışılması gerekir. Ameliyat kaygısı/korkusu çok sık görülür. Özellikle ameliyat tarihi yaklaştığında kaygı düzeyinde artma olabilir. Kontrolünüzün başkasının elinde olması sizin huzursuz ve kaygılı olmanıza sebep olabilir.

Ameliyat kaygısı, ameliyat korkusuna bağlı olarak yaşanan fizyolojik bir durumdur (kalbin hızlı çarpması, uyku düzeninin bozulması, mide bulantısı, gibi). Ameliyat kaygısıyla baş etmenin en önemli yolu doktorunuzdan ve sağlık ekibinden ameliyat ile ilgili (uygulanacak işlem, neden bu işlemin uygulandığı, anestezi riskleri, vb) olabildiğince fazla bilgi edinmektir.

Ameliyat kaygısı yaşayan biri genellikle ameliyatın sonucuna odaklanmamaktadır. Ameliyat sonucunda sağlığınıza kavuşacaksanız ve ameliyat olmamak sizin sağlığınızı olumsuz yönde etkileyecekse ameliyat olma konusunda kaygılanmanıza gerek olmadığını düşünmek kaygınızı azaltacaktır. Yani ameliyat olmanın ve ameliyat olmamanın sağlığınıza ve yaşam kalitenize etkisi üzerine düşünmek, ameliyat kaygınızla baş etmeniz için iyi bir yoldur. Ameliyat korkusu hissettiğinizde, sonucun iyi olacağını ve sağlığınızın düzeleceğini kendinize hatırlatın.

Eğer ameliyat kaygısı/korkusu ile baş edemiyorsanız ve bu kaygı şiddeti azalmadan devam ediyorsa bir uzmana danışmak gerekir.

Böyle durumlarda uzman kişi, kaygı ve stres durumunda sizin kontrollü tepkiler verebilmenizi sağlayacak yararlı egzersizler ve çalışmalar önerebileceği gibi gerektiği yerde Psikiyatriste yönlendirerek ilaç tedavisi de önerebilir.

AMELİYAT SONRASI YENİ YAŞAMA ADAPTE OLMAK

Diyabet ve Ameliyat Psikolojisi

Her büyük ameliyat insanın beden bütünlüğüne karşı bir tehdit olarak algılanabilir. İleal İnterpozisyon ameliyatı sonrasında da yeme tutumlarınızın değişecek olması ki, yeme kültürünün ülkemizde ne kadar önemli olduğu düşünüldüğünde (günlük spor alışkanlığı edinme, rutin kontrolleri yaptırma ve iyileşme sürecinde yaşama olasılığınız olan yorgunluk) bu yeni yaşam tarzına uyum sağlamanızı zorlaştırabilir. Bu dönemde sosyal destek almak çok önemlidir. Aileniz ve arkadaşlarınızla vakit geçirmek, sizi yormayacak seyahat planları (doktorunuz uygun gördüğü zaman) ve kendinize yeni hobiler edinmeniz hem ameliyat sonraki dönemde psikolojik ‘iyi’lik halini korumanıza, hem de uyum sorununuzu aşmanızda çok yardımcı olacaktır.

Öfke ve stresle baş etme stratejilerinden biri olan kas gevşetme ve nefes egzersizleri de bu dönemde zihninizin, bedeninizin dinlenmesine ve gün içinde daha az yorulmanız konusunda yararlı olacaktır.

Ameliyat sonrası dönemde uyum problemi yaşamanız normaldir. Fakat işlevselliğinizi engelleyecek düzeyde sıkıntı yaşarsanız, psiko-sosyal eğitim ve bireysel terapi almakta fayda vardır.

Bu makale 19 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Alper Çelik

Doç. Dr. Alper Çelik 1975 Aksaray doğumludur.Lisans öncesi eğitimini İskenderun İstiklal Makzume Anadolu Lisesi’nde tamamladı. Ardından hemen sonra Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıbbiye eğitimine 1993 yılında başladı. 2004 yılında Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde genel cerrahi ihtisasını aldı.  Alper Çelik 2005 yılında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, sonrasında Yrd. Doç. Dr. olarak öğretim üyeliği yaptı. Doç. Dr. Alper Çelik , 2007 yılında Japonya Saitama Medical Center of Jichi Medical University’de clinical and research fellow olarak çalıştı ve bu sürede iki adet araştırma projesi tamamladı. Ardından 2008 yılında öncelikle Brezilya Sao Paolo Sao Camilio Hospital’de Dr. Ricardo Cohen ve Dr. Louis Berti ile çalışma olanağı buldu. Sonrasında Hindistan’da Dr. Muffazal Lakdawala ve Dr. Sure ...

Etiketler
Diyabetle yaşamak
Prof. Dr. Alper Çelik
Prof. Dr. Alper Çelik
İstanbul - Genel Cerrahi
Facebook Twitter Instagram Youtube