Bağlılık mı, bağımlılık mı?

Bağlılık mı, bağımlılık mı?

Allah’ın kendi mucizesine kadını ortak ettiği, hissiyatına asırlardır imrenilen ve hep öyle kalacak olan muhteşem bir olgu, annelik... 

Kadın olmanın ötesinde anne olmak, dünyaya senden bir parça getirmek, çıkarsız, koşulsuz ve saf bir sevgiyi ortaya koyabilmek kadın için son derece doyum sağlayıcı, ödüllendirici, zenginleştirici ve geliştirici bir etkinlik.
Bebek anne rahmine düştüğü andan itibaren kendini adım adım hissettiren anne ile bebeği arasındaki o büyülü bağ, bir anne için o güne kadar tadılmamış bir duygu niteliğinde. Bu bağ sayesinde daha anne karnındayken verilen cevaplar anne ile bebeği arasındaki iletişimin temelini atar. Ben buradayım dercesine attığı tekmeler kadının annelik hissini daha da güçlendirir. Göbek bağının kesilip bebeğin kucağına verildiği anda da bu hissiyat tamamlanmış olur. 
Bu bağın bu kadar güçlü olmasının sebebi; bebeğin ilk duyduğu sesin annesinin kalbinin sesi, ilk dokunduğu yerin annesinin karnı, ilk gördüğü ve en güvenli hissettiği yerin de rahim içi olmasıdır. Dünyaya, tek gerçekliğin annesi olduğu düşüncesiyle gelen bebeğin bir oda dolusu insanın arasından annesini ayırt edebilmesinin de en huzurlu olduğu yegane yere ulaşma isteği olduğu şüphe taşımaz bir gerçektir.
Hamilelikle birlikte oluşan bu güven bağı yaşam boyu hem anneye hem çocuğa eşlik eder. Çocuğun fiziksel ve sosyal dünyayı keşfetmesine yardımcı olur, hayata sağlam adımlarla başlamasına öncülük eder. Başkalarına güven duyabilmesi için gerekli olan temeller bu dönemde atılır. 
Bütün dünyada olduğu gibi bizim toplumumuzda da bu bağın çok sağlam kurulduğuna dair hiçbir şüphemiz yok. Annelerimiz bizleri iyi yetiştirebilmek, bizlere iyi birer hayat sunabilmek için çok büyük kaygılar içindeler. Annenin kaygı taşıması demek sağlıklı nesiller demek. Çünkü kaygısız bir anne çocuğunu kendi haline bırakır ve onun gelişimine katkıda bulunamaz. Bu açıdan kaygı gereklidir, ancak kararında olması şartıyla. O kaygının dozu arttığında da aşırı korumacı, çocuklarına yarar sağlamak yerine zarar veren anneler su yüzüne çıkar. 
Çevremize dönüp baktığımızda bizim annelerimizin aşırı kaygılı olduğunu görebiliriz. Zaten kendi hayatları diye bir kavramı tamamen unutmuşlar. Hayatlarının çok büyük bir kısmı çocukları, kalan kısmı da eşi bir de varsa işi olmuş durumda. Çocuğunu bırakıp iki günlüğüne bir yere gitse aklında sürekli “yemeğini yedi mi, uyudu mu, huysuzluk yaptı mı, o da olsaydı şurada ne güzel oynardı” gibi binlercesini üretebileceğimiz pek çok cümle yer alır. Hem kendi hem de birlikte olduğu kişiler gittiklerine bin pişman olurlar. Çocukları başka bir şehre okumaya gitse sürekli onun aç olduğunu, rahat uyumadığını düşünürler. Halbuki iki örnekte de çocuk halinden gayet memnundur. 
Anneler, çocuklarının her işini kendileri yapmaya çalışırlar, onlara sorumluluk vermek yerine çocuğun yükünü azaltmayı seçerler. Bu da çocuğun işine gelir, hazır yapan biri varken kendi neden uğraşsın ki? Bunun sonucunda kendi davranışı yüzünden annenin kaygısı bir kat daha artar. Bu sefer de kara kara çocuğunun tek başına bir şeyleri nasıl yapacağını düşünür. Böyle gide gide durum içinden çıkılmaz bir hal alır, anne çocuğuna bağımlı, çocuk da annesi olmadan bir şey yapamaz hale gelir. Çocuğun bütün hayatı, ilişkileri bu olumsuzluktan payını alır. 
Anneler bu durumda da şu cümleleri kurmaya başlarlar: “çocuğum şöyle yapsa, kendine güvenli olsa da şu işi halletse, biraz sorumluluklarını bilse de şu okulunu bitirse vb.” Bunun gibi yüzlercesini üretebileceğimiz cümleleri kurmak yerine anneler kendilerini değiştirmeyi denese nasıl olurdu? Her zaman söylediğimiz ‘yeterince iyi anne’ olunabilir miydi? 
Değişime önce kendimize vakit ayırmakla başlasak, kendimiz için bir şeyler yapsak, bir hobi edinsek, arkadaşlarımızla görüşüp bir kahve içsek, biraz nefes alsak ve oksijen damarlarımızda yol aça aça ilerlese, kendimize gelsek... Bununla birlikte çocuklarımızın da bizden ayrı bir birey olmasına izin versek, onlara sorumluluk verip kendi kararlarını almalarına olanak sağlasak, bir sorunla kendi kendilerine baş etmelerine fırsat versek hayat her iki taraf için de daha yaşanılır olmaz mı? 
Anneye bağlı fakat bağımsız yetişen çocuklar ileriki yaşamlarında tek başına karar alabilen, bunun sorumluluklarını üstlenebilen, problemlerini kendi çözebilen, stresli olaylarla nasıl başa çıkabileceğini bilen ve sağlıklı ilişkiler kurabilen bireyler olurlar. Kendi benlikleriyle hareket eden bireyler annesiyle birlikte var olma becerisini hayat boyu devam ettirebilirler. İleride kendisinin de yetiştireceği çocuklarla birlikte annesi sayesinde dünyaya sağlıklı bir nesil bırakabilmenin mutluluğunu yaşarlar. 
Duruma bu açıdan bakınca anneler olarak çocuğumuzu kontrol etmek yerine kendi kaygılarımızı kontrol edip, çocuklarımıza birey olmaları için fırsat vermeyi denemeliyiz. Onlara sorumluluk vererek, onlara güvendiğimizi; tıpkı bebekliğinde onun bize karşı hissettiği duyguları kendimiz hissetmeye çalışmalıyız. Hayata karşı attıkları sağlam adımları gördükçe bizler daha mutlu anneler olabiliriz. Unutmayalım ki biz mutluysak onlar daha mutlu.

Psikolog Gonca BAĞLAR

Bu makale 19 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Psk. Gonca Bağlar

Etiketler
Anne çocuk ilişkisi
Psk. Gonca Bağlar
Psk. Gonca Bağlar
Eskişehir - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube