İnsan dünyayı ve vücudunu tanıdıkça neler ortaya çıkıyor. Yaşadığımız hastalıkların, bir takım mikropların, virüslerin veya yabancı maddelerin sonucu olduğunu anlamaya başlıyoruz. İnsan vücudu binlerce dış etken ile inanılmaz ilişki ve uyum/uyumsuzluk içerisinde…
Hepimizin korkulu rüyası olan kanserin önemli oranda bizim yol açtığımız (mesela sigara, alkol) veya farkında olmadan maruz kaldığımız (mesela aşırı güneş ışığı, radyoaktivite, hormonlu gıdalar, nadir metal ve elementlere aşırı maruziyet) dış etkenler sonucu oluştuğunu öğrendik. İşin içinde genetik kodlarımızı değiştiren viral enfeksiyonlarda var. Yani çözülmesi çok zor bir bulmaca ile karşı karşıyayız.
Bu gelişmelerin sonucu olarak kesin kansere neden olan bazı maddeler ortaya kondu. En başta geleni, yani katillerin en bilineni Asbest maddesidir. Ülkemizde ithalatı ve kullanımı yasak, çok sıkı kurallara bağlı… Ama burası Türkiye!
Asbest akciğer zarı ve akciğer kanserine neden oluyor. Bu bilimsel olarak ispatlanmış bir bilgi. Akciğer zarı kanserine yol açması yıllar sonra gerçekleşiyor. Genellikle 10 yıllık bir maruziyetten (yani asbest liflerinin havada bulunduğu bir ortamda yaşamak) sonra 20-40 yıl sonra hastalık kendisini gösteriyor. Bu maruziyetin bazen bariz ama bazen ne kadar sinsi bir hadise olduğunu, yakın zamanda tedavilerine
başladığım iki hastayı değerlendirdiğimde bir kez daha anladım. Kısa bir süre önce 40’lı yaşlarda bir bayan sağlık çalışanı başvurdu. Hayatı İstanbul’da geçmiş, düzgün bir yaşam sürmüş, çalıştığı kurumda sevilen sayılan bir profesyonel… Akciğer zarı kanseri (mezotelyoma) teşhisi konmuş. Aslında 40’lı yaşlar bu hastalık için çok genç, nadiren bu kadar genç hasta görüyoruz. Ablasının da 12 yıl önce mezotelyoma nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi.
Hekimlik aynı zamanda hastayı dinlemek hikâyesini duymak demektir. Çocukluğunun İstanbul’un Anadolu yakasında geçtiğini, bilinen bir ilçede oturduklarını, evlerinin yakınlarında asbest kullanan bir fabrika ve çimento fabrikası olduğunu, sokakta oynarken toz dumana maruz kaldıklarını ifade etti. İnsanın nutku tutuluyor. Çocukken masumane sokakta oynuyorsunuz ve her gün maruz kaldığınız toz duman sizi 20 yıl sonra akciğer zarı kanseri ile baş başa bırakıyor. Hayatınız alt üst oluyor. Hesap sorabileceğiniz bir yer de kalmamış, fabrika kapanmış, yerine AVM veya konut dikilmiş! İnsan hayatının ucuzluğu bu olsa gerek. İkinci ailede aynı şanssızlığa sahip… 50-65 yaş arası altı erkek kardeşin ikisi mezotelyomadan hayatını kaybetmiş. Birisi hâlihazırda mücadele ediyor. Diğer bir kardeşte ise akciğer zarındaki değişiklikler
mezotelyoma gelişmesinin yakın olduğunu gösteriyor. Sorduğumuzda altı kardeşin dördü aynı boru fabrikasında çalışmışlar… Yani yalıtım malzemesi olarak kullanılan asbeste maruz kalmışlar. Fabrika belki var, belki yok… Ama bu talihsiz kardeşlere mirasını bırakmış.
Bir doktor arkadaşımın erkek kardeşi, gençliğinde nalbur çırağı olarak çalışıp sonra işlerini büyütmüş, inşaat malzemeleri satan bir şirketin sahibiydi. 42 yaşında mezotelyoma teşhisi konuldu. 2 yıl yaşadı. Çıraklığında taşıdığı boruların asbest kaplı olduğunu bizzat söylemişti.
Kentsel dönüşüm, mezotelyoma konusunda ikinci dalgayı getirecek. Çok değil 20-30 yıl sonra yıkım işlerinde çalışan işçiler, eski binalardan çıkan asbest tozlarının sonuçlarını hissedecekler.
Asbest nedeniyle kansere yakalanan kişiler kendi sorumlulukları olmayan bir ihmal ve denetimsizlik nedeniyle hiçbir tazminat alamadan hayata veda ediyorlar veya etmeye hazırlanıyorlar. Devlet bu kişilere hiç ama hiç ilgi göstermiyor. Yapılması gerekenler belli aslında; Kentsel dönüşüm nedeniyle bu konuda kamuoyu oluşturmak; Asbest maruziyeti sonucu mezotelyoma olanlara tazminat ödemek; Bu maddeleri kaçak kullanan veya maruziyete engel olacak önlemleri almayanlara yüksek cezalar verilmesi gerekiyor. Asbest belasından bu ülkeyi kurtarmak lazım…
Biz üzerimize düşeni yapıyoruz, bir de yetki kullananlar yaparsa gelecek nesillere hayatlarının bu kadar ucuz olmadığını gösterebiliriz.