Anksiyete bozuklukları ve oluşum nedenleri

Anksiyete bozuklukları ve oluşum nedenleri

Anksiyete; nedeni bilinmeyen, içten gelen, belirsiz, korku, kaygı, sıkıntı, kötü bir şey olacakmış endişesi ile yaşanan bir bunaltı duygusudur. Yaşamı tehdit eden ya da tehdit şeklinde algılanan bir çeşit alarm duygusudur. İçten ya da dıştan gelen tehlikeler ya da tehlike beklentilerine karşı yaşanan bir tepkidir. Çok hafif gerginlik ve tedirginlikten panik derecesine varan değişik yoğunluklarda olabilir. Anksiyetenin patolojik özellikleri yanısıra uyuma dönük işlevi de vardır. İç ve dış tehlikelere karşı koruyucu, uyarıcı, önlem alınmasını sağlayan bir yönü de vardır. Algılanan bu tehlikelere karşı benlik savunma düzeneklerini kullanarak başetmeye, önlem almaya, kendini korumaya çalışır. Eğer benlik gücü yerindeyse sorun çözülür. Bu nedenle her zaman patolojik ve normal Anksiyete arasında ayrım yapmak kolay olmayabilir.
Oluş Nedenlerini Psikolojik ve Biyolojik olmak üzere 2 ana başlık altında sıralayabiliriz.
1.Psikolojik Varsayımlar
a.Psikoanalitik varsayım: Bu görüşe göre anksiyete temelde bir iç çatışmanın ürünüdür. Buradaki çatışma benlik ile altbenlik, ya da benlik ile üstbenlik arasında oluşabilir. Altbenlikden haz ilkesi doğrultusunda doyum arayan dürtüler üstbenliğin gerçekleri tarafından engellenir. Benlik bunlar arasındaki çatışmayı çözerek dürtüyü bastırırsa sorun çözülür. Benlik çatışmayı çözemezse, bastıramazsa bunu tehlike olarak algılar. Bütün bu süreç bilinç dışında yaşanır. Bilinç alanında ise ortaya anksiyete çıkar. Buna “serbest yüzen anksiyete” denir. Eğer bastırma işe yaramadığında bu çatışmayla başetmek için diğer savunma düzeneklerini kullanırsa kullandığı savunma düzeneğine göre diğer anksiyete bozukluklarının klinik tabloları gelişir.
b.Davranışçı varsayım: Davranışçı görüşe göre anksiyete öğrenilmiş bir süreçtir. Koşullu uyaranlar koşulsuz tepkilere neden olur. Ayrıca sosyal öğrenme ile ailenin tepkileri de model olarak alınır.
c.Bilişsel varsayım: Bu varsayıma göre anksiyetenin nedeni olayın kendisi değil, bu olayın kişi tarafından nasıl yorumlandığı, nasıl algılandığıdır. Olayların çarpıtılmış düşünce örüntüleriyle algılanması sonucunda anksiyete ortaya çıkar.
2.Biyolojik varsayımlar
Anksiyete bozukluklarında otonom sinir sisteminde sempatik etkinliğin arttığı, buna bağlı olarak fizyolojik belirtilerin ortaya çıktığı düşünülmektedir. Biyokimyasal olarak yapılan çalışmalarda nörotransmiterler üzerinde durulmakta, noradrenalin ve serotonin düzeylerinin arttığı düşünülmektedir. Ayrıca bazı nörokimyasal maddelerin (sodyum gibi) verilmesiyle yapay olarak panik nöbetleri ortaya çıkarılabilmektedir. Bunların dışında kalıtımsal bir yatkınlığın olduğundan da sözedilmektedir.
SINIFLANDIRMA
Anksiyete bozuklukları DSM-IV de 10 alt başlık olarak ele alınmıştır. Bunları sıralamak istersek:
1. Yaygın Anksiyete Bozukluğu
2. Panik Bozukluk- Agorafobi ile birlikte -Agorafobi ile birlikte olmayan
3. Özgül Fobi
4. Sosyal Fobi
5. Obsesif-Kompulsif Bozukluk
6. Posttravmatik Stres Bozukluğu
7. Akut Stres Bozukluğu
8. Genel Tıbbi Duruma Bağlı Anksiyete Bozukluğu
9. Madde Kullanımına Bağlı Anksiyete Bozukluğu
10. Başka Türlü Adlandırılamayan Anksiyete Bozukluğu
KLİNİK ÖZELLİKLER
Temel olarak anksiyete bozukluklarında belirtiler benzerdir. Ancak kullanılan savunma düzeneklerine göre farklı belirtiler eşlik ederek farklı klinik tablolar oluşur. Genel anlamda anksiyetenin 4 temel klinik özelliği vardır.
1) Bilişsel belirtiler: Gerçeklik duygusunda değişme, çevrenin değişiyor gibi algılanması, dikkat dağınıklığı, konsantrasyon güçlüğü, kontrolünü yitirme kaygısı, fiziksel zarar göreceği endişesi.
2) Affektif belirtiler: Korku, huzursuzluk, endişe, çaresizlik, alarm duygusu, panik.
3) Davranışsal belirtiler: Anksiyete yaratan durumlardan kaçınma davranışı, dona kalma.
4) Fizyolojik belirtiler:
Kardiovasküler sistem: Çarpıntı, kan basıncı değişiklikleri, soluk renk ya da yüzde kızarma
Solunum sistemi : Nefes darlığı, hava açlığı, boğazda düğümlenme, boğulma hissi.
Gastrointestinal sistem : Yutma güçlügü, bunaltı, kusma, ishal, karın ağrısı.
Genitoüriner sistem : Sık idrara çıkma, empotans, cinsel isteksizlik.
Cilt belirtileri : Terleme, kızarma, sıcak basması
Nörolojik : Tremor, parestezi, anestezi, başdönmesi, bayılma hissi veya bayılmalar, kas gerginliği, motor huzursuzluk.



YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU
En az 6 ay süreyle, hemen her gün anksiyete ve endişeli beklenti, huzursuzluk, çabuk yorulma, gerginlik, konsantrasyon güçlüğü gibi belirtilerle giden sosyal ve mesleki işlevselliği bozan bir durum olarak tanımlanır. Yaygınlığı %3–8 arasında değişir. Kadınlarda sıklığı 2 kat daha fazladır. Klinik özellikleri içinde yaygın ve yoğun bir anksiyete, huzursuzluk, irritabilite, titreme, baş ağrısı, terleme, çarpıntı, mide yakınmaları, boğulma hissi, endişeli beklenti gibi belirtiler ön plandadır. Hastaların çoğu bedensel belirtiler nedeniyle psikiyatri dışı hekimlere başvururlar, çoğu kez yanlış tanınırlar. Premenstürel dönemde yakınmalar ağırlaşır. Sıklıkla başlangıçta yaşam zorlarıyla karşılaşmışlardır. Süregen bir gidiş gösterir. Streslerle karşılaştıkça alevlenme gösterir. Tiroid hastalıkları, KVS hastalıkları, diğer anksiyete bozukluklarından ayırıcı tanısı yapılmalıdır. Sağaltımı en az 6–12 ay sürmelidir. Kognitif-davranışcı, destekleyici psikoterapötik yaklaşımlardan yarar görürler.



PANİK BOZUKLUK

Kendiliğinden ve beklenmedik bir biçimde ortaya çıkan panik ataklarla giden bir klinik tablodur. Panik atak aniden ve beklenmedik biçimde ortaya çıkan , ½-1 saat süreli, bedensel belirtilerin eşlik ettiği yoğun bir anksiyete nöbetidir. Ataklarda çarpıntı, terleme, titreme, nefes darlığı, boğulma hissi, göğüs ağrısı, bulantı, baş dönmesi, sersemlik, kontrolünü kaybedeceği korkusu, çıldıracağı korkusu, ölüm korkusu, uyuşma ve karıncalanmalar, üşüme, ürperme, çevrenin değiştiği duyguları gibi belirtilerden 4 ya da daha fazlasının olması gerekir.



İlk panik atak sıklıkla kendiliğinden ortaya çıkar. Herhangi bir uyarılma, fiziksel egzersiz, emosyonel travma, kafein, alkol, madde kullanımı gibi durumlar ilk atağı tetikleyebilir. Ataklar ani başlar, belirtiler ortalama 10 dakikada doruk noktasına ulaşır. Ana belirti ölüm, kontrolünü yitirme ve çıldıracağı korkusudur. Bu korkunun kaynağı belirsizidir. Birlikte anksiyetenin fizyolojik belirtileri yoğun olarak görülür. Bulundukları yeri terketme, yardım arama davranışı görülür.

Ataklar dışında atakların yineleyeceği korkusu yani beklenti anksiyetesi vardır.



Sıklıkla geç ergenlik döneminde ya da 30'lu yaşlarının ortalarında görülür. Yaşam boyu yaygınlığı %1,5–3 arasındadır. Kadınlarda 2–3 kat fazladır.



Panik atak eğer kişinin kaçması ya da yardım alması güç olan bir durumda ya da yerde ortaya çıkıyor ve böyle bir durumdan kaçılıyorsa “Panik bozukluk (agorafobili)” olarak adlandırılır. Tipik olarak bu ortamlar evden dışarıda yalnız olma, kalabalıkta kalma, otobüs, tren gibi araçlarda seyahat etme, köprü üstünde, asansörde olma gibi durumlardır. Kişi yoğun bir sıkıntıyla bu ortamlara katlanır. Çoğunlukla böyle ortamlarda bulunmaktan kaçınır ya da birinin eşlik etmesiyle dayanabilir. Kaçınma davranışı kişinin sosyal ve mesleki yaşamını bozar. %20–80 depresif belirtiler eşlik eder.


Ayırıcı tanısında hipertroidi, hiperparatroidi, feokromasitoma, vestibuler işlev bozuklukları, epileptik bozukluklar, aritmi ve supraventriküler taşikardi gibi kardiyak sorunlar, madde kullanımı, hipoglisemi değerlendirilmelidir.



ÖZGÜL (SPESİFİK) FOBİ

Özgül bir nesne ya da durumun varlığı, ya da bununla karşılaşacak olma beklentisiyle başlayan aşırı, anlamsız bir korkudur. Fobik uyaranla karşılaşılınca birden başlayan anksiyete tepkisi ortaya çıkar. Panik atak halini alabilir. Kişi korkunun aşırı ya da anlamsız olduğunu bilir. Yine de bu durumlarla karşılaşmamak için kaçınma davranışına girer. Fobik uyaranla karşılaşma ile ilgili kaçınma, korku ya da anksiyöz beklenti, kişinin olağan günlük işlerini, mesleki işlevselliğini ya da toplumsal yaşamını belirgin ölçüde bozar.



Çocuklarda anksiyete, ağlama, huysuzluk gösterme, donakalma, sıkıca sarılma olarak dışavurulabilir.



Toplumda ki yaygınlık oranı %5–10 dolayındadır. Kadınlarda 2 kat fazladır. Fobilerin oluş nedenleri içinde temel psikodinamik görüş biliçdışı benlikçe kabul edilmeyen dürtülerin yer değiştirerek dış nesnelere aktarılmasıdır.



Tipleri:

Durumsal tip: Tünel, asansör, uçağa binme, araba kullanma, kapalı yerler gibi durumlarla karşılaşılınca ortaya çıkar. Çocukluk çağında ve yirmili yaşlarda sıktır.


Hayvan tipi: Bir veya birden fazla hayvana karşı oluşan fobidir. Genelde çocukluk çağlarında başlar.



Doğal çevre tipi: Fırtına, yüksek yerler gibi ortamlardır. Sıklıkta çocuklukta başlar.


Kan-enjeksiyon-yara tipi: Genellikle aileseldir. Çoğu zaman vazovagal tepki görülür.



Diğer tip: Boşluk fobisi, çocuklukta masal kahramanlarından ya da yüksek seslerden korkma gibi.



Ayırıcı tanıda agorafobili panik bozukluktan ayrımı yapılmalıdır. Durumsal tip fobide korkunun odağı o ortamlarda ne olacağına ilişkindir (düşeceği, yaralanacağı gibi). Agorafobili panik bozuklukta ise korkunun odağı yardım alamayacağı, kaçamayacağı ile ilgilidir.



SOSYAL FOBİ

Sosyal ortamlarda (özellikle tanımadığı kişiler, başkalarının yanında, kalabalıkta ) bir eylem gerçekleştireceği ( konuşma, yemek yeme, telefon etme gibi) zamanlarda olumsuz değerlendirileceğinden, aşağılanacağından, küçük duruma düşeceğinden aşırı kaygı duyma ve korkma ile belirlidir. Korkulan sosyal ortamda kaldığında her zaman anksiyete belirtileri çıkar, panik atağa varabilir. Kişi bunun aşırı ya da anlamsız olduğunu bilir. Ancak böyle durumlardan kaçınır, bu da toplumsal ve mesleki işlevselliğini bozar.


Başlama yaşı ergenlik dönemidir. Toplumda ki yaygınlık oranı %2–3 dolayındadır. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazladır. Sosyal fobinin çekirdeğinde başkaları üzerinde olumlu bir izlenim yaratma isteği ve bunu yapabileceği konusunda güvensizlik vardır. Sosyal fobikler olumsuz değerlendirileceklerine ilişkin düşünce ve inançlarına kanıt bulmak için dikkatlarini seçici olarak olumsuz durumlara yoğunlaştırmaları da anksiyete durumunu arttırmaktadır. Başkalarının, ellerinin ya da seslerinin titrediğinin farkına varacakları ile ilgili kaygılarından dolayı toplum önünde konuşmaktan korkabilirler ya da düzgün bir biçimde konuşamıyor gibi görünmekten korktukları için başkaları ile karşılıklı konuşurken aşrı anksiyete duyabilirler.



Çekingen kişilik bozukluğu ve obsesif kompulsif kişilik bozukluğu ile sosyal fobi birlikte görülebilir. Kişilik bozukluğu ile birlikte sosyal fobide yüksek belirti sıklığı, sosyal anksiyete ve işlevde belirgin bozulma vardır. Bilişsel ve davranışçı sağaltım yöntemleri, sosyal beceri geliştirme eğitimi yararlıdır.



OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

Obsesyon(saplantı) yineleyici, ısrarlı, anksiyeteye neden olan, istenmeden gelen benliğe yabancı düşünce, dürtü ya da düşlemlerdir. Kompulsiyon(zorlantı) ise; obsesyonları kovmak için yapılan, yineleyici, kişinin kendini yapmaktan alıkoyamadığı davranışlar ya da zihinsel eylemlerdir. Kişi obsesyonlarını kendi zihninin bir ürünü olarak görür, mantıksız ya da saçma olduğunu bilir.



Kompulsiyonlar ise obsesyonun doğurduğu anksiyeteyi azaltmak amacıyla yapılır, gerçekle ilgisi yoktur, belirgin olarak abartılıdır, geçici rahatlama sağlar. Obsesyonu etkisizleştirmeye yöneliktir. Obsesyon ve kompulsiyonlar kişinin zamanının harcanmasına, günlük işlerin aksamasına, toplumsal ve mesleki işlevselliğin bozulmasına yol açar.



Ortalama başlangıç yaşı 20'li yaşlardır. Yaşam boyu yaygınlığı %2-3 dolayındadır. Çoğu zaman sinsi başlar, süregen alevlenip yatışan bir gidişi vardır. Bu alevlenmeler stresle ilişkili olabilir. Oluş nedenleri içinde biyolojik nedenler önemli bir yer tutmaktadır. Sağaltımında kullanılan serotonin gerialım inhibitörlerinin etkili olması, bozuklukta serotonerjik dizgenin rolü olduğunu düşündürmüştür. Beyin görüntüleme çalışmalarında özellikle kaudat çekirdekte küçülme olduğuna ilişkin bulgular vardır. Kalıtımsal çalışmalarda OKB'li hastaların birinci derece yakınlarında 5–10 kat daha fazla benzer hastalık öyküsüne rastlanmaktadır.



Klasik psikoanalitik kurama göre anal döneme gerileme ana düzenektir. Bu dönem özellikleri (cimrilik, kararsızlık, aşırı düzenlilik, titizlilik, inatçılık) bu kişilerde sık görülür. Bu kişiler büyüsel düşünceleri yoğun olan, katı ve cezalandırıcı üstbenlikleri olan kişilerdir. İzolasyon, yap-boz, karşıt tepki kurma (reaksiyon-formasyon), yer değiştirme sık kullanılan savunma düzenekleridir.



Klinik Özellikleri

Bir fikir ya da dürtü kendiliğinden ısrarlı ve kalıcı biçimde kişinin bilincine girer. Bunun doğurduğu anksiyete kişiyi önlem almaya iter. Bunlara karşı koymak için, etkisizleştirmek için kompulsiyonlar ortaya çıkar. 4 ana belirti örüntüsü vardır.


1.Bulaşma: En yaygın görülenidir. Kişi idrar, dışkı, toz ya da mikrop bulaştığını düşünür. Bu bulaşmanın nesneden nesneye, insandan insana geçtiğine inanır. Bunu yok etmek için yıkama, temizleme eylemlerine girişir, ya da onlardan kaçınmaya çalışır


2.Kuşku: Kişi bazı eylemleri yapmadığına, unuttuğuna, ihmal ettiğine inanır ( Kapıyı, musluğu, hava gazını açık bıraktığı şeklinde). Bunu kontrol etme kompulsiyonları izler. Defalarca ocağı, kapıyı kapatıp kapatmadığını kontrol eder.


3.Simetri-kuralcılık: Bazı durumların belli bir düzen içinde olmasını isteme biçimindedir. Yineleyen eylemler şeklindedir (yemek yeme, yüz yıkama gibi).


4.Cinsel ya da saldırgan eylem düşünceleri (çocuğunu öldüreceği, cinsel tacizde bulunacağı düşünceleri gibi)


En sık görülen obsesyonlar bulaşma (%55), kuşku, cinsel ya da saldırgan düşüncelerdir. En sık görülen kompulsiyonlar ise yıkama, temizleme, kontrol etme, sayı sayma, dua etme, soru sorma gibi kompulsiyonlardır.


Davranışçı psikoterapi (yüzleştirme, tepki geciktirme, duyarsızlaştırma) oldukça yararlıdır.



POSTTRAVMATİK STRES BOZUKLUĞU

Hemen herkeste ciddi bir sıkıntıya yol açabilecek stresli bir olayla karşılaştıktan sonra ortaya çıkan; travmatik olayın düşlerde ve düşüncede tekrar tekrar yaşanması, travmayı hatırlatan olaylardan ya da durumlardan kaçınma, duygusal tepkisizlik, otonomik aşırı uyarılmışlık hali, tetikte olma, irkilme ile giden bir klinik tablodur. Bu duruma yol açabilecek travmalar savaş, doğal afetler, yaşamı tehdit eden kazalar, saldırı ya da tecavüz gibi durumlardır. Kişi bu olaylarda ölüm ya da yaralanma tehditi yaşamıştır ya da tanık olmuştur. Travmatik olayı çağrıştıran herşeyden kaçar. Karşılaşmak durumunda kalırsa yoğun anksiyete yaşar. Travmayı tekrar tekrar düşlerinde ve düşüncelerinde yaşar. Kaçınma davranışı nedeniyle insanlardan uzaklaşır, işlevselliği bozulur. Aşırı irkilme, uyarılmışlık durumu, uykuya dalmakta güçlük, konsantre olamama, irritabilite görülebilir.



Posttravmatik stres bozukluğu çocukluk dönemini de içine almak üzere herhangi bir yaşta başlayabilir. Yaygınlık %1–3 dolayındadır. Belirtiler travmatik olaydan sonra 3 ay içinde başlarsa akut, 3 aydan sonra başlarsa süregen olarak değerlendirilir.


Eğer travmatik olaydan sonra ortaya çıkan durum 1 aydan kısa sürerse “Akut Stres Bozukluğu” olarak tanı konur.



Ruhsal destek sağlamak, olayı tartışmaya yüreklendirmek, gevşeme egzersizleri gibi yaklaşımlar yararlı olur.



GENEL TIBBİ DURUMA BAĞLI ANKSİYETE BOZUKLUĞU

Başlıca özelliği genel tıbbi bir durumun fizyolojik etkilerine bağlı, klinik açıdan belirgin anksiyetenin bulunmasıdır. Belirtileri arasında yaygın anksiyete bozukluğu, panik atakları ya da obsesyonlar bulunabilir. Öykü, fizik bakı ve laboratuvarda genel tıbbi duruma bağlı kanıtlar bulunabilir. Hipertiroidi, hipotiroidi, feokromasitoma, vit B12 eksikliği, kardiyak aritmi, hipoglisemi, anemi, kronik obstrüktif akciğer hastalıkları, SLE, parkinson, multipl skleroz sık olarak anksiyete bozukluklarına yol açan klinik durumlardır. Altta yatan hastalığın sağaltımı yapıldığında genellikle düzelir.



MADDE KULLANIMININ YOL AÇTIĞI ANKSİYETE BOZUKLUĞU

Madde kullanımının yol açtığı anksiyete bozukluğunun başlıca özelliği; bir maddenin fizyolojik etkilerine bağlı olduğu yargısına varılan, belirgin anksiyete belirtilerinin bulunmasıdır. Alkol, amfetamin, kokain, kannabis, hallüsinojenler, inhalanlar, fensiklidin ve benzeri maddelerin entoksikasyon durumlarında; alkol, kokain, sedatifler, hipnotikler ve anksiyolitiklerin yoksunluğu sırasında anksiyete belirtileri ortaya çıkabilir. Anestetikler, analjezikler, insülin, tiroid preperatları, oral kontraseptifler, antihistaminikler, antiparkinson ilaçlar, kortikosteroidler, antihipertansifler, kardiovasküler ilaçlar, antikonvulsiyonlar anksiyeteye yol açabilirler.


KAYNAKLAR
1. American Psyhiatric Association (APA): Diagnostic And Statistical Manual of Mental Disorder, 4. Baskı, Washington, DC, 1994.
2. Dunner DL: Current Psychiatric Therapy, Saunders Company, Philadelphia, 1993, s: 261-309
3. Gelder M, Gath D, Mayou R , Cowev P: Oxford Textbook of Psychıatry , 3. Baskı, Oxford University Press, Newyork, 1996, s:160-196.
4. Kaplan HI, Sadock BJ, Grebb JA: Synopsis of Psychiatry, Behavioral Sciences Clinical Psychiatry, 7. Baskı, William-Wilkins, Baltimore, 1994, s: 573-616.

 

Bu makale 20 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Psk. Murat Bilim

Etiketler
Anksiyete
Psk. Murat Bilim
Psk. Murat Bilim
Mersin - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube