Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar!

Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar!

Bundan yaklaşık 2 yıl önceydi oğlumu kucağıma aldığımda. Günden güne artacak olan büyük bir aşkın kapımda olduğunu henüz idrak edememiştim. Uykusuz geceler, perişan haller, fazla kilolar derken hiçbir şeyi görecek halim kalmamıştı. O zamanlar anladım “Anaların hakkı ödenmez” sözünün gerçek anlamını. Sanki eski canlı Pınar gitmiş yerine ölgün, bitkin bir tip gelmişti. Pek bir şeyden zevk almayan, aman sütüm artsın deyip habire yemek yiyen, eski Pınar'ın tam zıddı bir insan. Aradan aylar geçti. Ben anneliği öğrenmeye başladım, oğlum da annesine alışmaya başladı. Birbirimizi anlamaya başladık.

Nelerden rahatsız oluyoruz, neleri seviyoruz karşılıklı olarak keşfetmeye başladık. 2 yıl geçti ve biz ikimiz güçlü bir şekilde ayakta durmaya başladık. Ben eski canlılığımı bulurken o da kendi kişiliğini oluşturacak taşları yerine koymaya başlamıştı. Biliyorum ki ben ne kadar kendimi iyi hissedersem, ne kadar kendimle ve dünyayla barışık olursam küçük oğlum da o kadar güvenli bir kişilik geliştirecekti. O yüzden ilk iş kendi psikolojimi çok hızlı bir şekilde toparlamam gerekiyordu. İşim burada imdadıma yetişti ve iş hayatıma geri dönmemle birlikte eski Pınar tekrardan sahneye çıkmaya başladı. Artık, çocuklarıyla çalıştığım annelere daha farklı bir gözle bakmaya başladım. Onların acılarını, üzüntülerini daha iyi anlar olmuştum. Ama anlamak her zaman çözüm getirmiyordu çünkü çocuklukta yapılan hataları gördükçe içimdeki kızgınlık da daha fazla artmıştı o dönemler. Ama o duygusal yapım yavaş yavaş kaybolmaya ve yetişkin tarafım ön plan çıkmaya başladı zaman geçtikçe. Anladım her yiğidin yoğurt yiyişi farklı, herkesin çocuk yetiştirmesi farklı. O yüzden insanları yargılamadan onların doğrularına uygun şekilde onlara yardımcı olmayı tekrardan öğrendim.  

İşim gereği annelerle çok yoğun olarak çalışıyorum. Şunu sıklıkla görüyorum: Hayatı çocukları olmuş bir sürü aile… Çağın sorunu gibi bir şey bu. Yine çok sık gördüğüm bir şey ise kendisini çocuklarının başarılarıyla özdeşleştiren onlar başarılı olunca çocuklarından daha fazla sevinen, onlar başarısız olunca da onlardan daha fazla üzülen anneler. Kendi olamadı diye çocuğu doktor olsun isteyenler mi ararsınız, eşiyle mutsuz diye tüm hayatını, mutluluğunu çocuğuna bağlayanlar mı? Kendi tek başına güvensiz hissettiği için aynı duyguyu çocuğuna aktaranlar mı… Benim çocuğumun kendine güveni yok Pınar Hanımcım diyenler, benim çocuğum tek başına ders çalışmayı bilmiyor diyenler, çocuğum için her şeyi yapıyorum ama hep mutsuz diyenler…

Ah şu anneler ah!!! Geçen hafta üniversite sınavı (YGS) sonuçları açıklandı. Çok haksızlıklar oldu. Çok fazla çocuğun hakkı yendi. Bir öğrencim sınav açıklandıktan sonra sinir krizi geçirdi, bacakları ve elleri kitlendi. Hastaneye zor yetiştirdik. O çocuğun annesi çocuğu için hayatını feda etmiş bir anneydi. Çocukken diğer çocuklar ona vurdu diye o çocukların yanına gidip hesap soran bir anneydi. O çocuk çok korunmuştu büyürken. O gün o anne çocuğundan fazla üzüldü. Ama ne kadar doğruydu? Bir sürü çocuk haksızlığa uğradı ama bazılarının tepkisi çok acı oldu. Belki hayatlarını etkileyecek, bilinçaltlarına damga vuracak deneyimler yaşadılar. Neden bazıları hayat karşısında diğerlerine göre daha zayıf? Neden bazı kişiler daha kolay depresyona giriyor? Neden bazı kişiler en ufacık olaylarda bile hayatlarını bitirme kararı bile alabiliyor? Cevap anneyle kurulan ilişkide gizli.  Anneler size sesleniyorum: Çocuğunuzu büyütürken aşırı ilgisizlik kadar zararlı bir şey daha var; aşırı ilgi. Bugün yeni neslin böyle bir sorunu var. Ona her şeyi verirken, onun her şeyi olurken çocukların kolunu kanadını kırıyoruz. En önemli görevimiz çocuklarımızı güvenli bir şekilde yetiştirmek. “Sen yalnız başına da başarabilirsin”, “Sen ben olmadan da iyi olabilirsin”, “Sen bazı şeylerin tam olmasa da mutlu olabilirsin” mesajlarını vermek, bu mesajları küçücük yaşlarından itibaren vermek çok önemli. Yani onu oyuncaklara, en kaliteli giysilere boğmak, en iyi okullara göndermek değil yapılması gereken. Önemli nokta; onunla kaliteli ilişkiyi kurabilmek.  

Benim annem çalışan bir anneydi. Benim kahvaltımı hazırlayan, saçlarımı ören hep babam oldu. Çabuk sinirlenirdi annem. Eve yorgun gelirdi. Çok fazla annemle oyun oynadığımı hatırlamıyorum. Ama bilirdim beni ne kadar sevdiğimi. Belki de bu yüzden ben yalnızlığı seven bir kişi oldum. Belki de bu yüzden kızlardan çok erkeklerle daha yakın arkadaş olan biri oldum. Ama annecim senden kazandığım en önemli şey; kendimi sevmem. Bu sevgiyi oğluma verebilmem ama kendimi sadece annelikle tanımlamamam. Ayrı hayatlarım var benim. Ben sadece anne değilim: Ben başarılı bir iş kadınıyım, ben eğlenceli bir dostum, ben danışanlarımın beni model aldığı bir ablayım ve daha bir çok şey. Sana kalpten teşekkür ederim beni böyle bir kişi yaptığın için… Umarım ileride kendi oğlum da benim için benzer şeyleri düşünür. Seni çok seviyorum annem!
 
Pınar Özgüner

Bu makale 20 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Psk. Pınar Or

1979 yılı İzmir doğumludur. İzmir Amerikan Koleji’ni bitirdikten sonra ODTÜ Psikoloji bölümünde öğrenimini tamamladı. Daha sonra ODTÜ’de Klinik Psikoloji alanında yüksek lisansını almıştır. Çeşitli özel okullarda ve terapi merkezlerinde çalışmıştır. The Coaching Institute’tan yaşam koçluğu eğitimi alarak İzmir’in ilk yaşam koçlarından olmuştur.  Çocuklarla, ergenlerle ve yetişkinlerle yaptığı seaslarda Transaksiyonel Analiz, Bilişsel Davranışçı Teknikler, Sanat ve Oyun Terapisi tekniklerinden faydalanmaktadır. Integratif Psikoterapi’nin kurucusu Richard Erskine’den Integratif Psikoterapi eğitimi almaktadır ve bu alanda supervizyon çalışmalarına devam etmektedir.  Klinik Psikolog olan Pınar Or, EFT (Duygusal Özgürleşme Tekniği), Nefes Terapisi ve farklı enerji çalışmalarından da faydalanmaktadır. Danışanlarıyla düşünce yapısı, fiziks ...

Etiketler
İlişki
Psk. Pınar Or
Psk. Pınar Or
İzmir - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube