Tek çocuk sendromu

Tek çocuk sendromu

Tek çocuk olmanın olumlu taraflarının yanında olumsuz tarafları, çocuğun bilişsel bütünlüğüne ve kişilik gelişimine etki etmektedir. Belki de kardeşli çocuklar üzerine anlatılacaklardan daha fazla konuşulması gereken bir konu da tek çocukların yaşadıkları gelişim süreçleridir ya da olumsuz yanıyla bakarsak sendromlarıdır!

Tek çocuğun sendromu

Tek çocuk, adlandırıldığı üzere tektir yani biriciktir. Annesinin ve babasının en büyük varlıkları ya da biricikleridir. Bu büyük değerler yüklemi çocuklar üzerinde de davranışsal olarak kendisini gösterebilir. Tüm ilginin ve odağın tek bir kişi üzerinde yoğunlaşması, sözel veya sözel olmayan telkinlerle çocuğun öz benlik ve öz güven dinamiklerini dolaysız yoldan etkiler. Bu yüzden tek çocukların öz güvenleri diğer çocuklara göre daha yüksek olabilmektedir. Her istediklerinin bir şekilde olabileceğine inanabilirler ve bu konuda anne ve baba üzerinde yaptırımlarda bulunabilmektedirler. Anne ve babanın duygusal tarafgirliği ve zaafı bu tür çocukların talim ve terbiyelerinde birtakım zorluklara da neden olabilir. Çünkü "Zaten tek bir çocuğum var" öz telkini çocukların davranış gelişiminde de kendini olumlu veya olumsuz şekilde gösterebilir. Öte yandan büyük anneler ve büyük babalar gibi etkenler de ilk torun veya yıllar sonra yeniden anne baba olmak gibi yoğun duyguların etkisinde kalabilirler. Elbette bu da onların öz benlik saygılarını ve öz değerlerini olumlu yönde etkileyecektir. Fakat bu olumlu etki bu çocukların sosyal ilişkilerinde olumsuz olarak kendini gösterebilmektedir. Klinik deneyimlerim ve ilgili literatür, tek çocukların başka bireylerle karşılaştığında aileden gördüğü ilgi ve duygusal yoğunluğu karşısındaki tüm bireylerden beklemeleri onları zora sokabilmektedir. Bu yüzden narsistkik yaralanma dediğimiz egonun yani "ben"in yeterince doyurulmaması onlarda güçlü ve toleranssız öz güvenlerinde sarsılamalara yol açabilmektedir. Buna bağlı olarak egemenlik kurabilecekleri çocukları yakın arkadaş olarak seçme davranışı sıklıkla gösterebilmektedirler. Çünkü tüm sosyal ortamlarından eş değer bir ilginin karşılanmaması, sosyal bağlamda onları ilk başlarda daha çekinik yapabilir. Ailelerinden aldıkları ilgi düzeylerini tüm sosyal ortamlarında devam etmesi için, bulundukları ortamlarda görünür olmaya çalışırlar. Ancak bu görünür olma çabası yapıcı veya yıkıcı şekillerde de olabilir. Tüm bu dinamikler nasıl kendisini gösterirse göstersin anne ve babanın hatta büyük ailelerin tutumları çok önemlidir.

Tek çocuklar şımarık mıdır?

Bilindiğinin aksine toplumda genel bir algı olarak tek çocukların şımarık ve kural tanımaz olduğu söylenmektedir. Bu düşünceyi reddetmenin en basit yolu literatürde tek çocukların şımarık olduğuna veya kural tanımaz olarak nitelendirildiklerine dair bir araştırma veya kanıtın olmamasıdır. Öte yandan, “şımarık” etiketi, şımarık olmayan bir çocuğa takıldığında bile etiketin taşıdığı anlama bürünen çocuk, bu etiketi yapıştıran kişileri haklı çıkartır, yani artık şımarık olur. Fakat şımarıklık olarak adlandırılan davranışlar -ki bu bazı durumlarda dürtü bozuklukları ve hiperaktivite gibi patolojik durumlardan da kaynaklanabilir – ailenin çocuğuna yaklaşımı ile ilgilidir. Özetle, iki çocuğu olan bir aile de hatalı yaklaşımlarıyla kural ve otorite tanımaz bir birey yetiştirebilirler. 

Paylaşmayı gerçekten bilmiyor mu?

Okuyucuların hayatlarında en az bir kez aslanlarla ilgili belgesel izlediğini farz edersek tek çocukların aslanların davranış modelleri açısından pek de farklı olmadıklarını anlamaları zor olmaz. Kendi sahasında kurduğu otoritenin tehdit altında olduğunu gören aslan, saldırıya veya savunmaya geçer, nitekim odasına girmiş yaşıt bir akranının oyuncaklarına yönelmesi tek çocukta, tıpkı aslanda olduğu gibi tepkisel olarak pasif saldırgan veya savunmacı davranışların gözlenmesi çok doğaldır. Daha öncede belirtildiği gibi, ebeveynlerin yaklaşımları belirleyici etkenler olabilmektedir. Bu bağlamda, çocuğun paylaşma davranışını öğrenmemesinin en büyük sebebi, anne ve babanın paylaşma davranışını öğretmemiş olmasındandır. Durum böyleyken, tek çocuğun paylaşmayı isteyip istememesi, ailesinin paylaşmasını isteyip istememesine veya paylaştırma pratiklerine bağlı olmasıyla ilişkilidir. 

Kardeşli çocukların ebeveynlerin gerek telkinleri gerek emirleri ile paylaşmak zorunda kaldıkları değerleri varken, tek çocukların paylaşmaya gerek bırakılacak durumları pek yoktur. Öte yandan yukarıda bahsedildiği gibi paylaşma davranışı, davranış modellerinin oluşturulup pratiğe dökülmesiyle oluşmaya başlar. Ancak belirtilmesi gerekir ki çok kardeşli çocuklar, aile içi gelişim ortamında değerlerini (Ör. Para, oda, yemek, anne-baba vb.) sürekli paylaşmak zorunda kaldıklarından dolayı,  bağımsız bireyler olduklarında tam tersi olarak tepkisel bir şekilde paylaşma konusunda daha çekimser durabilirler. Öte yandan, ilgi ve sevgi düzeyinde, kardeşli çocuklarda anne ve babanın çocuklar arasında paylaşılması ile tek çocuklardaki iki ebeveynin de sadece bir çocuğa ait olması unutulmamalıdır. Bir çocuk için en değerli varlıklar olan anne ve babanın paylaşılmaya gerek kalınmaması, sevgi ve ilginin yanı sıra finansal konularda da tek çocuğu odak haline getirmektedir. Fakat bu yoğun odak tek çocuklar büyük bir yük olarak da hissedilebilir. Bu ise bu tür çocuklar için kaçınılmaz bir durumdur. Benlik algısı, suçluluk duygusu, sosyal ilişkilerindeki konum ve benzer nitelikteki gelişimsel dinamikler bu merkeziyetçilik üzerinde büyüyerek gelişirken, tek çocuklar bazen bu büyüklük altında ezilebilirler.

Çok geniş bir yelpaze ile ele alınması gereken bu özel çocuklar diğer çocuklardan gözle görülür, birbirilerine benzer yaygın kalıp davranışlar gösterebilirler. Her ne kadar olumlu yanlarının olduğu bilinse de olumsuz yanlarının da varlığının unutulmaması gerekir.

Bu makale 7 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Psk. Alkım Seven

Alkım Seven 1985 yılı İzmir doğumludur. Liseyi İzmir Konak Anadolu Lisesi’nde okumuş ve bu dönemde Ege bölgesi Liseler Arası Felsefe Platformu’nu kurmuştur. Liseyi bitirdikten sonra sırasıyla Yakın Doğu Üniversitesi ve Bristol Üniversitesi’lerinde psikoloji ve nöropsikoloji eğitimlerini tamamlamıştır. İngiltere'de bulunduğu sırada  "Knight of the Order of the White Rose of Finland” ödülüne sahip CRIC Bristol Profesörü Risto Kauppanen süpervizyonunda “Travma Sonrası Stres Bozukluklarında Hipokampik Hacimsel Değişimler ve Bilişsel-Davranışçı Terapinin etkisi” üzerine bir makale yazmıştır ve basılmaya değer bulunmuştur. Bunun yanında nöro-linguistik çalışmaları nezdinde Uralik ve Altaik dillerin matematiksel ölçütlerinin kognitif-linguistik paketlemeleri üzerine  çalışmalar yapmıştır. Bristol Üniversitesi Nöropsikoloji yüksek lisansı bitirm ...

Etiketler
Psikolojik destek
Uzm. Psk. Alkım Seven
Uzm. Psk. Alkım Seven
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube